HERKESİN gittiği yol yerine, yeni ya da farklı yollar keşfetmek… Fırsatları iyi değerlendirmek… Havayı iyi koklamak… Bu ve bunun gibi birçok başlık, girişimciliğin olmazsa olmazları. Farklı alanlarda kariyer yapan Kerim Baykal, İbrahim Karaman ve Kaan Hakan Koyuncu da emlak sektöründe farkındalık yaratma misyonuyla bir araya gelmiş üç girişimci. Niş bir iş hedefiyle kurdukları ‘Devredenler Kulübü’yle bugün ticari devir konusunda önemli bir isim olmayı başarmışlar. Kaan Hakan Koyuncu, İbrahim Karaman ve Kerim Baykal ile hem kariyer yolculuklarını hem de markalarının doğuş öyküsünü ve gelecekle ilgili hedeflerini konuştuk.
* Ortaklar arasında bir iş bölümü var. Gayrimenkul değerleme uzmanı İbrahim Karaman, sürecin analizlerini yapıyor. Kerim Baykal ile Kaan Hakan Koyuncu ise işin pazarlama boyutuna odaklanmış durumda. Ayrıca farklı uzmanlık alanlarında da danışmanlıklar alıyorlar.
BİR ürün, hizmet ya da süreç için gereklilikler sağlandığında standartların yerine getirilip getirilmediğinin doğrulanabilmesi için mutlaka bir kontrol mekanizmasına ihtiyaç duyuluyor. İşte tam da bu kontrol mekanizması sürecinde uygunluk değerlendirme şirketleri devreye giriyor. Nesrin Serin Onkardeşler de global oyuncuların boy gösterdiği bu sektörde kurduğu USB Certification’la önemli bir aktör olmayı başarmış girişimci. Merdivenlerin basamaklarını birer birer çıkarak 30 yılı aşkın süredir iş hayatının içinde olan Nesrin Serin Onkardeşler ile kariyer yolculuğundan geleceğe dair planlarına kadar birçok konuyu konuştuk.
İLK ADIM ÜNİVERSİTEDE
Dokuma ustası bir baba ile terzi bir annenin dört kızının en küçüğü olarak Kayseri’de dünyaya gelmiş. İlk, orta ve lise eğitimini Kayseri’de tamamlayan Nesrin Serin Onkardeşler, üniversite eğitimi için Ankara’nın yolunu tutmuş. Boğaziçi İşletme istese de yanlış tercihler sonucu Gazi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği’ni kazanmış. 1990’da mezun olduğunda Nesrin Serin Onkardeşler’in hayali, Ankara’da bulunan bir fabrikada mesleğiyle ilgili profesyonel iş hayatına adım atmakmış. Ama Körfez krizi nedeniyle iş bulamamış. Üniversite son sınıfta iken Kayseri’ye yapılan teknik gezide tanıştığı dönemin Erciyes Üniversitesi’nin rektörünün yönlendirmesiyle Fen Bilimleri Enstitüsü'nde araştırma görevlisi olarak kariyerine başlamış. Üniversite öğrencisiyken otobüslerde dağıtılan çay kahve bardaklarını toplayıp fidanlıklara satması nedeniyle araştırma görevlisi olduğu süreçte de odağını çevre konularına çevirmiş. Nesrin Serin Onkardeşler, o süreci şöyle anlatıyor:
24’ÜNDE ŞİRKETİNİ KURDU
"Bir anda çevreyle ilgili tüm işlerin içinde kendimi buldum. Katı atık yönetmeliğinin delegasyonunda yer aldım. Çevre sempozyumu düzenledim. Kayseri’deki fabrikaların atık kağıtlarını toplayıp, sattım. Buradan elde ettiğim gelirle de fidan alıp, üniversitenin kampüsüne dikilmesini sağladım. Kalite üzerine yüksek lisan yaparken danışmanlık serüvenim başladı. Kariyer yolculuğuma daha sonra, Türk Standartları Enstitüsü'nde ‘kalite yönetim uzmanlığını’ da ekledim. Tarihler 1993’ü gösterdiğinde, 24 yaşımda kendi danışmanlık şirketimi kurma kararı aldım. O dönem üniversiteden de ayrılmıştım. 1993 Şubat’ta YÖNDES Yönetim Danışmanlığı doğdu ve Ankara serüveni başladı.”
NEVRESİM… Yorgan ve battaniye gibi örtülerin üzerine geçirilen ev tekstili ürünü olarak biliyoruz. Temizlik açısından geçtiğimiz yüzyılın önemli buluşlarından biri olan nevresim aynı zamanda milyar dolarlık bir ekonomik değer ve binlerce kişiye de iş kapısı. Yarım milyar dolarlık dövizi de Türkiye’ye kazandıran önemli bir sektör. Küçük yaşlarda çalışma hayatına adım atan, hukuk eğitimi almasına rağmen kariyerine ticaret alanında yön veren Nuri Turgut da nevresim sektörünün büyümesine gönül vermiş bir iş insanı. ‘Cottonbox’ markasıyla bugün 61 ülkeye ihracat yapan Turgut’la kariyer yolculuğundan geleceğe dair planlarına kadar birçok konuyu konuştuk.
HUKUKTAN TİCARETE
Devlet memuru bir babanın en küçük çocuğu olarak 1964 yılında Kayseri Felahiye’de dünyaya ‘merhaba’ demiş Nuri Turgut… Babasının görevi nedeniyle Anadolu’nun çeşitli kentlerinde bulunmuş ve ortaokul döneminde de tayinle Ankara’ya gelmiş. Savcı babası gibi üniversite eğitimine hukuk alanında devam etmiş. Ankara Hukuk Fakültesi’nden mezun olan Nuri Turgut, avukatlık stajını yaptıktan sonra kendine; ‘Hayatıma bu alanda mı devam etmeliyim?’ sorusunu yöneltmiş. Çünkü ilkokuldan itibaren arta kalan zamanlarını çalışarak değerlendiren, pazarcılıktan tezgahtarlığa çeşitli işlerde deneyim kazanan, üniversite yıllarında pazarlamacılık yapan Nuri Turgut, tüm bunları ise Cumhuriyet savcısı bir babanın gölgesinde hayata geçirmiş. Babasının emekliliği sonrasında birlikte bir avukatlık bürosu açma planları yaptıklarını söylüyor Nuri Turgut ve ekliyor:
İLK ADIM BORÇLA OLDU
İzmir İtalya Konsolosu Daniele Bianchi, Hürriyet Ege’nin Bölge Temsilcisi Deniz Sipahi ile Ekonomi Müdürü Mete Tamer Omur’u makamında ağırladı, önemli açıklamalarda bulundu.
TÜRKİYE İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre İtalya ile 2022’de yaklaşık 26 milyar dolar olarak gerçekleşen ticaret hacmimiz, 2023’te 27.3 milyar dolar olarak kaydedildi. İtalya, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı 5’inci, en çok ithalat yaptığı 6’ncı ülke… Bugün Türkiye’de bin 500’ü aşkın İtalyan sermayeli şirket faaliyet gösteriyor. İtalya’dan 2002-2023 döneminde ülkemize toplam 5.45 milyar dolarlık yatırım yapıldı. Aynı dönemde Türk sermayeli firmaların İtalya’ya gerçekleştirdiği doğrudan yatırımların toplamı ise 600 milyon dolar oldu. İki ülke arasındaki ticari gelişmelerde İzmir başta olmak üzere Ege, hem ihracat hem de İtalyan sermayeli şirket sayısı anlamında önemli bir üs... Kasım 2023’te İzmir İtalya Konsolosu olan Daniele Bianchi de Hürriyet Ege’ye başta vize konusu olmak üzere ekonomiden kültürel çalışmalara kadar birçok konuyu değerlendirdi, önemli açıklamalarda bulundu.
BURADA KENDİMİ İYİ HİSSEDİYORUM
"İsviçre’den sonra İzmir’de görev yapmayı kendim seçtim” diyerek söze başlayan İtalya’nın İzmir Konsolosu Daniele Bianchi, 2020-2023 yılları arasında Bern İtalya Büyükelçiliği’nde Konsolosluk Bölümü Başkanı olarak görev yaptığını, şimdi de ailesiyle birlikte İzmir’de olduğunu paylaştı. İzmir’e hemen alıştığını aktaran Konsolos Daniele Bianchi, İzmir’i uluslararası, modern ve canlı bir ruha sahip bir kent olarak tanımladı. Daniele Bianchi, “İzmir’de kendimi çok iyi hissediyorum. İzmir ile Avrupa kentleri arasında bir fark görmüyorum. Güçlü bir girişimci varlığıyla geleceğe bakan, kadim bir tarihe sahip. Tüm bunları ve İtalya'ya olan yakınlık hissini gerçekten çok beğendim. İtalya için İzmir önemli bir kent. Burada konsolosluğun olması da bunun en önemli kanıtı. Avrupa ülkeleri arasında İzmir’de konsolosluğu olan bir kaç ülkeden biriyiz” diye konuştu.
TÜRKİYE’de 2000’li yılların başında sağlık sektöründe bir dönüşüm başladı. Hiç kuşkusuz bu dönüşüm özel sektörün önünü açtı. Hem insan gücü hem de teknoloji alanında önemli atılımlar yaşandı, yaşanıyor da… İzmir başta olmak üzere Ege de bu hareketlilikte önemli bir bölge olarak dikkat çekiyor. Bu hareketlilik içinde her ne kadar son dönemde mesleğini yurtdışında devam ettirmek isteyen sağlıkçılar gündem olsa da tersine hikayelerin sayısı da her geçen gün artıyor. Yurtdışında edindiği bilgi birikimi Türkiye’ye aktaranların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor. İşte, Prof. Dr. Şükrü Emre de bunlardan biri… Amerika’da "domino ameliyatı" adı verilen operasyonuyla "tıp mucizesi" olarak anılan Prof. Dr. Emre, artık tüm birikimini Türkiye’ye aktarıyor. Geçmişte Türkiye’de sağlık sektöründe önemli çalışmaların hayata geçmesinde payı bulunan ve bugün İzmir Ekonomi Üniversitesi (İEÜ) Medical Point Hastanesi’nin Tıbbi Direktörü olan Prof. Dr. Şükrü Emre’yle hem sağlık sektöründeki gelişmeleri hem de kurum özelinde hayata geçirilmesi planlanan çalışmaları konuştuk.
EN İYİ 10 HEKİMDEN BİRİ
Prof. Dr. Şükrü Emre, başarılarla dolu bir kariyere sahip… İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra genel cerrahi uzmanlığını aynı üniversitede tamamlayan Prof. Dr. Emre, 1988'de doçent olmasının ardından Hepato-biliyer Sistem Cerrahisi bursuyla ‘Brooklyn'deki Suny Health Science Center'deki klinik transplantasyon bölümü çalışmalarını takip etmek amacıyla ABD'ye gitmiş. Birçok hastanede görev yapan Prof. Dr. Emre, Yale Üniversitesi’nde Organ Nakli Birimi’ni kurmuş ve direktörlüğü görevini yürütmüş. Dünyanın birçok ülkesinde organ nakli konusunda eğitimler de veren Prof. Dr. Şükrü Emre, 2005'te yaptığı "domino ameliyat" olarak adlandırılan yöntemle bir karaciğerle 3 hastayı sağlığına kavuşturmuş. Bu başarısı nedeniyle Prof. Dr. Emre, “Amerika’da tıp mucizesi” olarak anılmaya başlamış ve ismini de son 15 yılda bu ülkedeki en iyi 10 hekim arasına yazmayı başarmış. 2021’de de Ege Üniversitesi’nden gelen teklif üzerine meslek hayatına Türkiye’de devam etme kararı almış Prof. Dr. Şükrü Emre…
BAĞIMIZ HİÇ KOPMADI
Amerika’da çalıştığı süre boyunca Türkiye’yle bağının hiç kesilmediğini söylüyor Prof. Dr. Şükrü Emre ve ekliyor:
“ABD’ye karaciğer nakli konusunda eğitim almak için gittim ama sonra oradaki meslektaşlarım beni bırakmadı ve kaldım. Bu süreçte de Türkiye’den birçok doktorun burada eğitim almasına öncülük ettim. Kimi benim gibi kaldı, kimi ise Türkiye’ye dönüp çalışmalarına orada devam etti. Birçok transplant cerrahı benim yanımda yetişti. Her yıl yanıma nerdeyse Türkiye’den 10 öğrenci aldım. Birçok kişiye dokundum, yanımda yetişen çok isim oldu. Zaman zaman Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’yla da görüşerek çeşitli uygulamaların hayata geçmesinde paydaş oldum. Organ dağıtımı sistemi de bunlardan sadece biri. Aslında 35 yıl boyunca Amerika’da olsam da hep Türkiye’nin içindeydim. 1995’ten beri de Çeşme’de yazlığımız var. Yale Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra da Ege Üniversitesi’nden gelen bir teklifle yeni bir macera başladı. Burada da ‘Karaciğer Mükemmeliyet Merkezi’ni kurma görevini üstlendik. Transplantasyon üzerine bir de enstitü kurulumuna da öncülük ettim. Prof. Dr. Murat Zeytunlu’la birlikte çalıştık. Bizim çalıştığımız süreçte yüzde 70’in üzerinde olan enfeksiyonu yüzde 7’lere kadar düşürdük. Şimdi de İzmir Ekonomi Üniversitesi Medical Point Hastanesi’nde çalışmalarıma devam ediyorum.”
TÜRKİYE’de her yıl 8 milyon adedi aşkın yatak üretiliyor. 3 milyar dolar sevilerinde bir ihracatın olduğu konuşuluyor. İstihdam anlamında da hatırı sayılır bir yeri olan önemli bir endüstri. Uğur Yıldız da bu sektöre farklı soluk getirmiş bir isim. “Türkiye’nin ilk online yatak fabrikası” misyonuyla çıktığı yolculuğa, süreç içinde çocukluk arkadaşı Faruk Yazıcıoğlu’nu da dahil etmiş. İnternetten yatak mı alınır algısını WellMatt markasıyla kıran Uğur Yıldız, ortağı Faruk Yazıcıoğlu’yla birlikte bugün iç piyasanın yanısıra ihracat anlamında da sektörün önemli bir aktörü olmuş. WellMatt’ın kurucu ortaklarından Uğur Yıldız ile hem kariyer yolculuğunu hem de markanın doğuş öyküsün hem de yarınlara ilişkin hedeflerini konuştuk.
ÇIKIŞ ARAYIŞINA GİRDİ
Bir işçi anne ve babanın evladı olarak 1981’de Almanya’da doğmuş, 4 yaşında ise ağabeyiyle birlikte İzmir Buca’daki anneannesinin yanına gelmiş Uğur Yıldız… Tabii Almancı bir ailenin çocuğu olarak ‘el bebek-gül bebek’ yetişmemiş. Bir yandan okuyup, bir yandan çalışmış. Lisenin ardından İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü Fizik Bölümü’nü kazanan Uğur Yıldız, bu dönemde de boş durmamış. Pazarcılıktan organizasyona işlerine kadar birçok alanda çalışmış. Bir yandan da kişisel gelişimden satış pazarlamaya kadar farklı disiplinlerle ilgili eğitimler almış. Okuduğu bölüm itibariyle bilim insanı olması beklentisine rağmen Uğur Yıldız, çıkış arayışıyla son sınıfta dış ticaret kursuna başlamış. Uğur Yıldız, hikayenin devamını şöyle anlatıyor:
HAYALİNE ORTAK ETTİ
" Aslında ben 2000 yılında popüler bir markanın hoodie sweatshirtlerini Amerika’dan getirerek bir e-ticaret sitesinde iyi fiyata satıyordum. Bu altı ay sürdü. İyi paralar kazandım. Ama en son gelen partinin kolisinde çakma ürünler çıktı ve ilk ticari kaybımı yaşamış oldum. Süreç içinde farklı iş deneyimlerim de oldu. Bölümü 2005’te birincilikte bitirdim ve bir karar vermem gerekiyordu. Bilim insanı olmak ya da kendi işimi yapmak gibi… Evin bir odasında 2005’te kendi şirketimi kurmayı seçtim ve B2C Ajans doğdu. Bir yandan da İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü’nde Mühendislik İşletmeciliği üzerine yüksek lisans serüveni başladı. Organizasyon işleri kapsamında birçok ülkede film festivalleri, konserler ya da kurum açılışları yaptım. Bir yandan da e-ticaretle de uğraşıyordum. Bu koşuşturmaca içinde de 2007’de çocukluk arkadaşım Faruk Yazıcıoğlu’nu sürece dahil ettim.”
‘FUARLAR Kenti’ misyonuyla yıllardır birçok organizasyonun düzenlediği İzmir, bu yıl da 40 yakın fuara ev sahipliği yapıyor. Bu fuarlar; hem kent ekonomisini canlandırıyor hem de önemli iş bağlantılarının hayata geçmesine vesile oluyor, milyonlarca dolarlık işlem hacmi yaratıyor. İzmir, şu günlerde yine önemli bir fuarı ve sektörü konuk ediyor. MAST - İzmir Boat Show Tekne, Tekne Ekipmanları ve Deniz Aksesuarları Fuarı… ED Fuarcılık ve İZFAŞ tarafından fuarizmir’de ikinci kez düzenlenen ve 5 Mayıs’a kadar ziyaretçilerini ağılayacak fuar, dünyaca ünlü tekne markaları, sektörün önde gelen yerli üretici tekne, ekipman ve aksesuar firmaları bir araya getirmiş. Bu yıl 300’e yakın teknenin görücüye çıktığı ve 30 bin ziyaretçinin beklendiği MAST’ın açılışı öncesi sektörün aktörleriyle bir araya geldik, hem fuarı hem de güncel gelişmeleri konuştuk.
CİDDİ TİCARET HACMİ YARATIYOR
ED Fuarcılık’ın kurucu ortağı Dilek Soydan, MAST’ın Türkiye’de karada düzenlenen en büyük ikinci fuar olduğunu ve İstanbul’dan sonra fuara ev sahipliği yapabilecek en büyük limanın da İzmir olabileceğini söylüyor. İzmir'in lokasyonunun stratejik olarak tekne ve yat sektörü için çok kıymetli olduğunu da sözlerine ekliyor. ED Fuarcılık’ın bir diğer kurucu ortağı Emel Yılmaz da “Türkiye, şu anda üretimde dünyada ilk 3 ülke arasında. Üretim tarafında çok ciddi bir iş gücüne sahibiz. Kaliteli üretim yapan üreticilerimiz, dünyanın birçok noktasından talep görüyor. Fuarlarda da bu talebi net bir şekilde görüyoruz. Düzenlediğimiz fuarlar sayesinde çok ciddi ticaret hacmi yaratılıyor” diyor. İZFAŞ Genel Müdürü Canan Karaosmanoğlu ise İzmir’in denizle iç içe bir şehir olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Böyle özelliği olan bu şehirde bir boat show olmaması kabul edebileceğimiz bir durum değildi. Bu yüzden geçen yıl itibarıyla İzmir’de Boat Show düzenlemeye başladık. Amacımız, Türkiye'deki üreticilerin özellikle yabancı alıcılarla buluşabilmesi ve pazar paylarını, ihracat kapasitelerini artırabilmeleri. Kısacası, yerli üreticiyi yabancı pazarlarla buluşturuyoruz.”
HİÇ kuşkusuz iyi gözlem yapmak ya da süreci iyi okumak kariyer yolculuğunun önemli bir artısı. Bu detay girişimcilik ruhunu da besleyen ve tetikleyen bir gerçek. Mustafa Dülger de küçük yaşta adım attığı çalışma hayatında yaptığı gözlemlerle kariyerini şekillendirmiş. İzmir Kemeraltı Çarşısı’nda ayakkabıcının yanında çalıştığı süreçte, ‘ben büyüdüğümde bu işi yapmayacağım’ diyerek farklı alanlara yönelmiş. Lise sonrası yazılım sektöründe çalışmaya başlayan ve bu alanda basamakları birer birer çıkan Dülger’e yüksek tempolu iş hayatının stresinden uzaklaşmak için yöneldiği spor da bir girişime ilham olmuş. Bu süreçte kendisi için yaptığı ballı fıstık ezmelerinin çevresi tarafından da beğenilmesiyle markalaşma süreci başlamış. Bugün Mıstık Fıstık markasıyla sektöründe önemli bir aktör olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Mustafa Dülger ile girişimcilik yolculuğunu konuştuk.
BU SEKTÖR BANA GÖRE DEĞİL
İzmir’de 1982’de dünyaya gelen Mustafa Dülger, annesinin de teşviğiyle küçük yaşta çalışmaya başlamış. Hem kendi harçlığı hem de ev ekonomisine katkı adına Dülger; kimi zaman elektrikçi kimi zaman da berber yanında çıraklık gibi farklı farklı alanlarda çalışmış, ramazan ayında pide satmış. Liseyi okuduğu yıllarda ise Dülger, İzmir’in tarihi çarşısı Kemeraltı’nda bir ayakkabıcıda tezgahtarlık yapmış. Kendini iyi bir gözlemci olarak tanımlayan Dülger, “Bu alanda çalışırsam gelecekte olacağım yer neresi?” sorusun da yanıt arıyormuş. Gözlemleri sonunda edindiği izlenim sonucunda ise ayakkabıcılık sektörünün çok da kendisine uygun olmadığına karar vermiş. O dönem meslek lisesinde eğitim hayatına devam eden Mustafa Dülger, eğitimini aldığı muhasebe alanında bir kariyer planı yapmaya başlamış. Mustafa Dülger, o süreci şöyle anlatıyor:
OFİSBOYLUKTAN MÜDÜRLÜĞE
“Liseyi bitirdikten sonra muhasebe alanında iş bakmaya başladım. İş ararken de karşıma yazılım uzmanı yetiştirmek üzere personel arayan bir işletme çıktı. Buraya ofisboy olarak girdim. Üniversite mezunu bir grupta burada uzman olmak adına eğitimler alıyordu. Ben de vakit buldukça bu eğitimlere katılıyordum. Bir gün yazılım uzmanı ekibinin büyük kısmı işverenle anlaşmazlığa düştü ve işi bıraktı. Potansiyelimi bilen patronum, beni yazılım uzmanı kategorisine yükseltti. Müşterilere gidip programlar kurmaya başladım. Bu süreçte de üniversiteyi de açıktan okuma kararı almıştım ve Anadolu Üniversitesi’nde İşletme Bölümü’nü bitirdim.”