Mesude Erşan

Soğuk yüz felci yapabilir

17 Kasım 2014
Rüzgâr ve soğuk hava yüz bölgesindeki sinirleri olumsuz etkileyerek yüz felcine sebep oluyor. Uzmanlar, yüzün direkt rüzgârdan korunması gerektiğini söylüyor.

Yüz felci, kulak arkasındaki kemiğin içinden geçen yüz sinirinin etrafında ödem veya enflamasyon olmasıyla meydana geliyor. Her yaş ve cinsiyette görülebilen yüz felci, yüzdeki kasların çalışmaması, kulak arkasında beliren ağrı ve uğultuyla kendini belli ediyor.
Yüz felcini kimi hastalar hafif atlatırken kiminin mimik ve kaslarında hareketsizlik görülüyor. Aynı taraftaki gözünü kapatamıyor, dudağı sağlam tarafa kayıyor, ıslık çalmakta zorlanıyor ve salgılar gözlemleniyor. Dilin yarısında tat duyusu da kaybolabiliyor. Daha ağır seyrettiğindeyse yeme ve içmede zorlanma, konuşmada bozukluk, aşırı sese duyarlı olma, gözyaşında ve tükürük salgısında belirgin derecede artmalar görülebiliyor. Ayrıca istemsizce göz kapamak-kırpmak, kaşları oynatmak da diğer belirtiler.


Soğuk, bağışıklığı bozuyor


Central Hospital’dan Nöroloji Uzmanı Dr. Mehmet Emin Çakır, yüz felcinin hızlı ilerlediğini, birkaç saat veya gün içerisinde dahi en üst düzeye ulaşabildiğini söylüyor. Dr. Çakır, “Soğuk ve nemli havalarda insan vücudunda genel bir enflamasyon olabiliyor. Soğuk havayla birlikte rüzgâr da yüzdeki sinirlerde gerilme ve kasılmalara yol açabiliyor. Yüz felcine çoğunlukla böyle havalarda daha fazla rastlanabiliyor. Ani sıcak-soğuk hava değişimleri ve nem de yüz felcini tetikleyebiliyor. Aşırı sıcak bir ortamdan soğuk bir alana çıkıldığında yüz bu durumdan olumsuz etkilenebiliyor. Bu sebeple yüz bölgesini korumak önemli” diyor.
Araçta cam açıkken seyahat etmek ya da araç kullanmak yüz felcine zemin hazırlayabiliyor. Özellikle terliyken yüzün direkt olarak rüzgâr ve cereyanla temas etmesi bu durumu kolaylaştırıyor. Aynı risk araç içinde klima açıkken, seyahat ederken de geçerli. Bu nedenle araba camları uzun süre açık bırakılmamalı. Klima açılacaksa da yüz bölgesine yönlendirilmemeli. Yüz felcinde ilk üç gün çok önemli. Yüz felci belirtileri yaşayan bir hasta vakit kaybetmeden nöroloji uzmanına başvurmalı. Hastaların yüzde 80’i cerrahi tedaviye ihtiyaç duyulmadan birkaç gün veya bir hafta içinde tamamen iyileşiyor.

Yazının Devamını Oku

Gribe hazır mısınız?

10 Kasım 2014
Her yıl yüz kişiden 15’i grip oluyor.

Soğuk algınlığıyla karıştırılan gripten korunmanın en etkili yolu grip aşısı olmak. Seyahat edenlerin grip gibi enfeksiyonlarla karşılaşma riski çok daha yüksek.

Türkiye’nin de içinde bulunduğu kuzey yarım kürede grip vakaları genellikle kasımdan itibaren görünmeye başlıyor. Hâlâ aşı olmadıysanız elinizi çabuk tutun. Kronik sağlık sorunları bulunmayan yetişkinler için grip büyük bir yıkım yapmıyor. Ancak yaşlılar, kalp-damar, akciğer hastalıkları gibi kronik hastalıkları bulunanlar, organ nakli nedeniyle bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaç kullananlar, küçük çocuklar ve hamileler için grip ciddi bir risk. Solunum yoluyla, kolayca bulaşan grip virüsleri ölümcül olabiliyor.
Bu efsanelere inanmayın YANLIŞ: Grip aşısı grip yapar.
DOĞRU: Grip aşısının enfeksiyon yapıcı özelliği yok. Aşı sadece vücut savunmasına virüsü zaman kaybetmeden yenebilmesi için bazı özelliklerini önceden tanıtma işlevi görür. Aşı sayesinde salgın yapabilecek virüsü önceden tanımış olan savunma sistemimiz de aşı olmayan kişilere göre daha hızlı savunma yanıtı vererek hastalığı yayılmadan yenebilir.
Y: Maske takmak gripten korur.
D: Havada asılı kalabilen damlacık enfeksiyonları duyarlı kişilerde enfeksiyona neden olur. Bundan ağız ve burnu kapatan maskelerle yüzde 95 oranında korunmak mümkün. Ancak cilt teması, öpüşmek ve hastanın kullandığı malzemeler ile temas da gribi bulaştırmaya yetebilir. Bunlar maske takmakla engellenemez.
Y: Aşı yaptırınca grip olunmaz.

Yazının Devamını Oku

Sigara sizi tüketiyor

3 Kasım 2014
Sağlıklı olmanın önkoşullarından biri sigaradan (ve tüm tütün mamulleri) uzak durmak.

Sigara kelimenin tam anlamıyla vücudunuzdaki her şeyi tüketiyor.

Sigara dumanındaki karbonmonoksit gazı, kanın oksijen taşıma kapasitesini azaltıyor ve hücrelerin düzensiz çalışmasına neden oluyor. Bir yandan da bilhassa sindirimi zor olan besinlerin, hücreler tarafından etkin kullanılmasını engelliyor. Dolayısıyla bağışıklık sisteminin en önemli destekçilerinden olan beslenmeyi bozuyor. Sigaranın özellikle D, C, folik asit ve A vitaminlerini etkilediği biliniyor. Bunların emilimini azaltıyor.
Medikal Park Bahçelievler Hastanesi beslenme uzmanı Serra Arslan, D vitamininin bağırsaklarda kalsiyum emilimini hızlandırdığını belirterek, eksikliğinin diyabet, kanser, kalp ve damar, MS, sedef hastalığı, tip 1 diyabet ve depresyon üzerinde etkili olduğunu hatırlatıyor.
C vitamini ise dokuları bir arada tutan protein olan kollajenin sentezinde görev alıyor. Ayrıca kılcal kan damarlarının kuvvetli olması, vücudu enfeksiyonlardan ve bakterilerden koruması, bazı besin öğelerinin vücutta kullanılmasında da etkili. Arslan, “Sigara kullanımı, C vitamini emilimini etkilemenin yanı sıra ihtiyacını da arttırıyor. Sigara içenlerde C vitamini ihtiyacı içmeyenlere oranla yüzde 30 daha fazla” diyor.
Folik asite gelince, kan hücrelerinin yapımı ve hücre çoğalması, bağışıklık sisteminde antikor oluşumunda görevli. C vitamini ve demir eksikliğinde folik asit etkin şekline dönüşemediğinden eksikliği görülebiliyor. Arslan, “C vitamini ve demir emilimi sigara içen bireylerde olumsuz etkilenebileceğinden folik asit eksikliği de gözlenebilir” diyor.
A vitamini eksikliğinde göz problemleri görülebiliyor. Alveollerde azalmaya sebep olabiliyor. Arslan, “Özellikle alveollerdeki zarar, akciğerlerde oksijen alımını azaltıp, sigara içenlerde solunum problemlerine sebep olabiliyor” diyor.
Arslan sigara içenlerin üç ayda bir vitamin ve mineral düzeylerine (özellikle folik asit, demir, kalsiyum, D vitamini) bakmaları uyarısında bulunuyor. Ve eğer bir eksiklik saptanmışsa uygun vitamin-mineral takviyelerini hekim veya diyetisyen kontrolünde almalarını öneriyor.

Yazının Devamını Oku

Henüz seyahat yasağı yok

27 Ekim 2014
Ebola ve korkusu Afrika’dan çıkalı çok oldu. Ancak Dünya Sağlık Örgütü henüz Afrika’da hastalığın görüldüğü ülkelere seyahat yasağı getirmedi. Enfeksiyon hastalıkları uzmanlarıysa ebola olduğu düşünülen kişilerin uluslararası seyahatlerinin engellenmesi gerektiğini söylüyor.

Ebolanın yol açtığı ölümler sürdükçe, yarattığı korku da giderek büyüyor. Türk Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Derneği Başkanı Prof. Dr. Öndör Ergönül, ebolayla ilgili korku ve kaygıların hastalığın ve geçiş yollarının bilinmemesinden kaynaklandığını söyleyerek şunları anlatıyor: “Biz Ebolayı ülkemizde görülen Kırım Kongo Kanamalı Ateşi’ne (KKKA) bazı özelliklerinin benzemesi nedeniyle tanıyoruz.” Ebola yüksek oranda ölüme yol açan bir hastalık.
Neyse ki bazı enfeksiyonlarda olduğu gibi kulukça döneminde kişi başkasına bulaştırmıyor. Başka bir deyişle hastalık aktifken yani belirtiler başladıktan sonra kişiden kişiye geçiş yapabiliyor. Hastalığın kuluçka süresi 2-21 gün arasında, ortalama olarak 8-10 gün. Kuluçkadan sonra yüksek ateş, kas ağrıları, bulantı, kusma, ishal, karın ağrısıyla başlıyor ve sonrasında bazı kişilerde beklenmedik kanamalarla seyrediyor.

İyileşenler yedi hafta daha bulaştırmaya devam ediyor

Ebola virüsü, Afrika’da şempanze, goril, maymun, yarasa gibi hayvanların kan ve diğer vücut sıvılarıyla temasla insanlara geçti. Daha sonra da insandan insana bulaşarak gelişti. Ebola, kan, idrar, dışkı, tükürük, kusmuk, ter, semen gibi vücut sıvılarıyla doğrudan temas sonucunda bulaşıyor. Enfeksiyon gelişimi için bütünlüğü bozulmuş deri, göz, burun ve ağızla doğrudan teması gerekli. Hasta olan kişiler iyileştikten sonra yedi haftaya kadar enfeksiyonu bulaştırabiliyor.

Hava yoluyla geçmiyor

Sağlık çalışanları açısından ciddi bir mesleksel risk oluşturuyor. Hastaların kanıyla enfekte iğne batması veya enfekte damlacıkların sıçraması sağlık çalışanları açısından önemli bir mesleksel enfeksiyon yolu. Neyse ki virüsün hava yoluyla geçiş riski çok düşük. Yani grip, tüberküloz gibi solunum yoluyla bulaşmıyor. Su ve yiyeceklerle de geçmiyor. Afrika’da cenaze hazırlığı sırasında başka kişilere bulaştığı dikkat çekti. Son salgında virüsün mutasyon geçirerek daha hızlı yayılmaya başladığına dair görüşler ileri sürülse de bunu kanıtlayacak bilimsel bir veri henüz yok.

40 yıldır var ama ilk salgını

Ebola ani gelişen, öldürücü bir hastalık. Daha önce Ebola kanamalı ateşi olarak adlandırılırken artık Ebola virüs hastalığı (EVH) deniyor. İlk kez 1976’da Sudan ve Demokratik Kongo Cumhuriyeti’nde görüldü. İsmini, görüldüğü köyden geçen Ebola Nehri’nden alıyor. Son 40 yıldır görülen bu kanamalı hastalığın en büyük salgınını yaşıyoruz. Şimdiye kadar 9000 hasta ve 4500 ölüm bildirildi. Hastalık en çok orta Afrika’nın batısında görülüyor. En çok etkilenen ülkeler, Gine, Sierra Leone, Liberya, Nijerya ve Senegal. Dünya Sağlık Örgütü, 8 Ağustos’ta halk sağlığı için uluslararası acil durum ilan etmişti.

Yazının Devamını Oku

Hüzne yenilmeyin

20 Ekim 2014
Uzun tatiller bitti.

Üstelik günler kısaldı, güneş daha az görünür oldu. Tek başına enerji kaynağı olan güneş ışığından yoksun kaldığımız sonbahar ve kış günleri hüznü çağırıyor. Daha da kötüsü, mevsim depresyonu denilen soruna zemin hazırlıyor. Bırakın seyahatlere çıkmayı, yataktan çıkmaya dahi güç bırakmıyor.

Kendinizi isteksiz, durgun, enerjisiz, yorgun hissetmeniz, hayattan keyif alamamanız, konuşma, hareket ve düşüncelerinizin yavaşlaması mevsim depresyonunu işaret ediyor. Ayrıca konsantrasyon ve zihnin canlılığı azalıyor. Karar verme yetisi kısıtlanıyor. Kısacası her şey ama her şey zorlaşıyor.
Hisar Intercontinental Hospital uzman psikoloğu Gülşah Yahşi benzer belirtileri birkaç gün herkesin yaşayabileceğini ancak mevsim depresyonundan söz etmek için en az iki hafta sürmesi gerektiğini hatırlatıyor. Sonbaharda güneş ışınlarının azalmasıyla birlikte depresif duygulardaki artışın sorumlusu, melatonin hormonu. Karanlık nedeniyle beyindeki melatonin hormonu daha çok salgılanıyor. Melatonin için uykuyu çağıran hormon diyebiliriz. Haliyle günlerin daha geç aydınlanması, daha erken kararması da salınımını arttırıyor.
Mevsimsel depresyonla başetmek için:
· Herkes böyle bir süreçten geçebilir. Bu, bir zayıflık değil durumu kabul edin. Ama iki haftadan uzun sürerse profesyonel destek almaktan kaçınmayın.
· İyi hissettiren her türlü etkinliğe katılın.
· Geri dönüşü güç olan kararlar vermeyin.

Yazının Devamını Oku

Mantar toplamak “cesaret” ister

13 Ekim 2014
Yağışların bol olduğu ilkbahar ve sonbahar aylarında mantar zehirlenmeleri hastanelik ediyor.

Ciddi organ yetmezlikleri, daha beteri ölümlere yol açabiliyor. Acil Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Âfet ve Acil Durum Yönetimi Daire Başkanı Dr. Muzaffer Akkoca, doğal alanlarda yetişen mantarların kesinlikle yenmemesi uyarısı yapıyor.

Doğada, gerek görüntü gerekse tadıyla cezbeden mantarlar, masum olmayabiliyor. Çok türü bulunan mantarların, zehirlisiyle zehirsizini ayırt etmek sanıldığından zor. Mantarları çok iyi tanıdığını düşünenleri dahi yanıtlatabiliyor. Dolasıyla doğada yetişenleri değil, nerede üretildiği belli olan, kültür mantarlarının tüketilmesi öneriliyor.

BİZDE HALK SAĞLIĞI SORUNU

İçinde bulunduğumuz günlerde ülkemizde mantar zehirlenmelerinde artış olduğuna dikkati çeken Dr. Akkoca, “Yaygın kullanımı ve yarattığı sonuçlar göz önüne alındığında mantar zehirlenmesi ülkemiz halk sağlığı açısından önemli bir sorun” diyor.
Yaygın kanının aksine zehirli mantarla, zehirsizini ayırt etmeye yarayacak genel bir kural bulunmuyor. Zehirli mantarların tadı yenilebilen mantarlarınkinden farklı değil. Etinin rengi, kokusu ve tadıyla zehirli olup olmadığı anlayamazsınız. Dolasıyla leziz bir yemek hayaliyle topladığınız mantar karaciğer-böbrek yetmezliği ve koma hatta ölüme yol açabiliyor. Dr. Akkoca, “Ülkemizde görülen ciddi mantar zehirlenmelerinin yüzde 95’i, karaciğer ve böbrek yetmezliğine neden olan mantar türlerinden kaynaklanıyor” diyor.


Zehirlenme belirtileri 2-6 saat sonra başlar

Zehirlenme belirtileri mantarda bulunan zehrin niteliğine göre değişiyor. Bazıları yendikten 2, bazıları da 6 saat sonra zehirleme belirtisi gösteriyor. Mantar yedikten sonra aşağıdaki belirtileri yaşamaya başladıysanız zaman kaybetmeden tam teşekküllü hastaneye başvurun:

Yazının Devamını Oku

Alkolden sonra en sık uykusuzluk kaza yaptırıyor

29 Eylül 2014
Bayram tatilleri, trafik kazalarıyla birlikte anılır oldu. Uyku tıbbı uzmanları, trafik kazalarının önemli bir kısmının uyku bozukluklarından kaynaklandığı uyarısı yapıyor.

Türk Uyku Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Murat Aksu, uyku hastalıklarının sürücüye bağlı trafik kazlarının önemli nedeni olduğunu hatırlatıyor. Çünkü gece uyku kalitesinin bozulmasına neden olan tüm uyku hastalıkları, aşırı uyku veya uygun olmayan zamanlarda, hatta gündüz kısa süreli ve önlenemeyen uyku ataklarının oluşmasına neden oluyor.
Prof. Dr. Aksu, “Hiçbir neden yokken, yol, araç, hava şartlarının iyiliğine rağmen trafik kazası gelişiyorsa, sürücüde bir uyku bozukluğu olabileceği göz ardı edilmemeli” diyor.

Şoförlerin yüzde 20’sinin uykusu bozuk Ankara ve Kayseri’de uzun yol sürücülerinde yapılan çalışmalarda yüzde 20’ye yakınında uyku bozukluğu saptandı. Yurtdışında da ABD ve Avrupa Birliği’nde yapılan iki çalışmada uyku bozukluklarının, kişiye bağlı trafik kazalarının ortaya çıkmasında alkolden sonra ikinci sırada rol oynadığı ortaya kondu. Uyku ihtiyacı kişiye göre değişiyor. Ama hata yapma toleransı bulunmayan uzun yol sürücüleri, pilotlar gibi özellikli işlerde çalışan kişilerin 24 saatlerinin 8’ini uykuda geçirmesi gerekiyor. Prof. Dr. Aksu, “Bu sürenin hiçbir şekilde ve koşulda 6 saatin altına inmemesi gerekiyor. Ama süreden bağımsız olarak bu kişilerde tedavi edilmemiş bir uyku hastalığı da bulunmamalı” diyor. Gece araba kullanmak kaza riskini arttırıyor. Çünkü insan beyninin uyku için en hazır olduğu dönem gece 02.00 ile sabah 06.00 saatleri arası. Prof. Dr. Aksu, “Bu saatlerde araç kullanmak, uyuklama riskini, bu da kaza olasılığını arttırabiliyor” diyor.

Zamanında uyumazsanız, yolda uyursunuz

Yola çıkmadan önceki 24 saat içinde en az 8 saat uyuyun. Çünkü eğer uyku yeteri kadar uyunmamışsa sonraki gün içerisinde uykunun oluşma ihtimali çok yüksek. Bu nedenle yolculuğa çıkmadan önceki günlerde uyku düzeninin, yatma ve kalkma saatlerinin düzenlenmesi önemli. Çoğu kişi, yolculuğa çıkmadan önceki gece iyi uyuyamadıklarını belirtiyor. Prof. Dr. Aksu bunu şöyle açıklıyor: Bunun nedeni, eğer her gece saat 24.00-01.00’de yatan bir kişi, yolculuğa çıkmadan önceki gece 22.00’de yatmaya kalkarsa uykuya dalması güçleşiyor. Bundan dolayı, yolculuk öncesi dönemde de uyku-uyanıklık saatlerinin düzenli olması önemli.” .

Yolda ağır yemeyin, alkol almayın

Yolda yenilen, içilenler uykuyu getirmede etkili. Ağır yemek ve alkolden sonra, bunların sindirimi sırasında fizyolojik olarak uykuya eğilim artıyor. Dolayısıyla yolculuk sırasında ve öncesinde ağır yemeklerden kaçınmak uyku ataklarının engellenmesi açısından önemli.

Yazının Devamını Oku

Hac ve umrede MERS’e dikkat

22 Eylül 2014
Ortadoğu, özellikle de Suudi Arabistan’a yolu düşenler MERS’e dikkat...

Bulaşıcı solunum yolu hastalığı olan MERS, özellikle içinde bulunduğumuz hac dönemi nedeniyle Arap yarımadasına giden hacı adaylarını bekleyen risklerden biri. Ancak bazı önlemler alınması halinde bulaşma riskini en aza indirmek mümkün.

Aslına bakarsanız coronavirüsler hafif soğuk algınlığından, SARS gibi ağır hastalıklara kadar farklı belirtilere neden olabilen geniş bir virüs ailesi. MERS de bunlardan sadece biri. İlk kez 2012 yılında Suudi Arabistan’da tanımlandı.

Seyahat kısıtlaması yok ama uyarılara kulak asınSağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Kurumu web sitesinde, Suudi Arabistan bölgesinde MERS hastalığının görülmeye devam etmesi nedeniyle hacı ve umre ziyaretçilerinin bu hastalığa yakalanma riskleri bulunduğunu hatırlatıyor. Risk, Dünya Sağlık Örgütü ve bakanlık bünyesindeki ilgili Bilim Kurulu tarafından tüm yönleriyle sürekli değerlendiriliyor. Kurum uyarıların dikkate alınması kaydıyla Suudi Arabistan’a seyahat edilmesinde sakınca görmüyor.

Dönüşte iki hafta dikkatli olunHac veya umreden hastalıkla dönme riski var. Çünkü hastalık insandan insana, yakın temasla bulaşabiliyor. Kutsal toprak ve mekânlarda binlerce insanın aynı anda, aynı yerde bulunduğu düşünülünce risk aslında pek de uzak değil. MERS’e özel henüz aşı ve özel bir tedavi yok. MERS hastalarının tedavisi hastaların durumlarına göre destekleyici (iyileştirici) olarak yapılıyor.
Hac ve umre ziyaretçileri Suudi Arabistan’dan dönüşte 14 gün boyunca MERS hastalığı açısından bağlı bulundukları aile hekimleri tarafından takip edilecek. Gerekli görülürse test yapılacak. Bu nedenle dönüşte aile hekiminizle mutlaka görüşün.

Yazının Devamını Oku