Bilinç dışımızla her an bir yaratım yapıyor, bir şeyler diliyoruz ve ne yazık ki bunun farkında bile değiliz. Biz sadece sohbet ettiğimizi, şikâyet ettiğimizi zannederken bunu bilinç dışımız bir istek ve emir olarak kabul ediyor…Bilinç dışımızı, beyin yapımızı fark ederek dua, niyet, istek, dilek ve yaratımlarımızı hayatımıza nasıl çekeriz?
1- Ben yıllardır güzel bir yuva ve eş diledim, Allah’tan çok şey mi istedim bilemiyorum ama yıllardır karşıma seçenek bile çıkmadı, yaşlandıkça güceniyorum, iyi bir insan olmak için o kadar çaba gösterdim ve yalnız kalmak gücüme gidiyor, neyi eksik yaptım sizce?
Yüce Yaradan için hiçbir şey yük ve zor gelmez, üstelik yüce Yaradan her daim cömerttir. Biz bedenlenmeden önce ruhsal sözler veririz, evliliğimiz, kiminle evleneceğimiz, çocuklarımız, ne kadar yaşayacağımız, ilahi yaşam amacımız ve kimden ne öğreneceğim, kime ne öğreteceğim gibi… Bu sözleri verdikten sonra unutur ve bedenleniriz. Yaşadıkça hatırlarız ve hatta evleneceğimiz kişi ile karşılaştığımızda onu tanırız çünkü onunla yakın çevremizde zaman geçireceğizdir. Zannettiğimiz gibi koca evrende sonsuz olasılıktan seçmiyoruz, sonsuz olasılıklar içerisinde belli bir çerçevede seçimler yapmamıza izin verildi. Mutlak kaderimizin bu çerçevesinde yaptığımız seçimler yolumuzu şekillendiriyor. Yaradan’a gücenme, O senden çok, senin iyi olmanı ister emin ol. Evlenmek, partner konusunda bilinç dışınla engel yaratmış olabilirisin bu konuya bilinçli bir farkındalık koymalısın. Evlensen en kötü ne olur? Başına gelebilecek en kötü şey nedir? Korkularınla yüzleş…
2- Aynı iş yerinde 15 yıldır çalışıyorum, başka şehirde çok daha iyi şartlarda iş imkânları önüme geldi ama burayı bırakamıyorum, burada daha iyi şartlarda iş imkânı için nasıl dilek dilemeliyim?
Şehir dışına çıksan en kötü ne olur? Senin ilk kendine sorman gereken soru… Şehir bağımlılığın var fark ettin mi? Aynı zamanda kişi, çevre bağımlılığından ötürü il değiştiremiyor olabilirsin. Sana il değiştirmeni öğütlemiyorum ancak serbest kalmanı öğütlüyorum. Bir ile takılı, bağımlı kalırsan dönüşemeyebilirsin. Belki il değiştirmen gerekiyordur, neden hep il dışı teklifler alıyorsun. Evren seni yönlendiriyor mu yoksa sadece farkındalık olup dönüşüp bu ilde de kalman gerekiyor olabilir ancak şehir, ülke bağımlılıkları da bir bağımlılık türü bunu bilmelisin. Bu konulara odaklan lütfen. En iyi en yüce yoldan ilahi yaşam amacına uygun yer, iş, pozisyon ne ise keyifle, kolaylıkla o alana alınmanı diledim… Bu bir fikir verebilir…
3- Dua, dilek, istek, niyet konusunda kafam karışık bana hepsi aynı gibi geliyor, nasıl ayrıştırırım? Neden niyet ederiz?
Dua; yer, gök dua, dua ile her şey dönüşebilir, yüce Yaratıcı’nın “ol” demesine bakar ve bizim açımızdan akıl, sır ermez. Dilek, istekler ise sen diler, ister ve kuantum alanına bırakırsın ve onlar gerçekleşmek için sürekli titreşir. Neyi, nasıl istediğimize çok dikkat etmeliyiz, isterken zaman, süre vermemeliyiz çünkü hazır değilsek bizi sıkıştırabilir. İstek istekte kalır, lazım ise hep lazım olacaktır. Bu iki kelimeyi bilinç dışı farklı algılıyor burada doğru kelime hep ‘niyet’ olmalıdır. Niyet önünü hep açar. Dr.Rein’ın yaptığı çift kör bir çalışma ‘Neden niyet ederiz’ sorusuna tam bir yanıt olacaktır. 30 denekten DNA örnekleri alınmış ve sulandırılmış tüplerde deneklere verilmiş. Bu DNA sarmallarında açılım olacak mı? Deneyin temel konusu… Denekler spiritüel alanlarda ileri seviye ve teknik sahibi kişiler arasından seçilmiş. Deneklerin 10 tanesinden istekte bulunmaları, 10 tanesinden DNA sarmalının açıldığını imgelemesini ve istekte bulunmaları diğer 10 tanesinden ise DNA sarmalının açılmasına niyet etmeleri istenmiş. İlk iki grup sonuç alamamışken üçüncü grubun tamamında tüplerdeki DNA sarmallarında açılmalar gözlemlenmiş. Bu deney bize niyetin gücünü ispatlamış bulunmaktadır. Bizim dinimizde de ibadetlerde niyet etmenin temel sebebi budur.
4- Benim 10 kilo vermem lazım ve hiç veremiyorum, nasıl istemeliyim?
Gıybet, tanım olarak; bir kimsenin gıyabında şahsıyla ilgili maddi, ruhsal, ahlaki ve dini kusurlarından söz edilmesi, özelindeki olumsuzluklardan bahsedilmesi, eksik ve yanlışlarının vurgulanması, kendi ailesi de dahil olmak üzere kişinin hoşlanmayacağı şekilde bahsedilmesidir. Gıybet zannedildiği gibi sadece sözlerle değil kaş, göz hareketleriyle, ima yoluyla, işaret edilerek ya da taklitle de olabilir. İfade edilmiş olan sözler yalansa ‘iftira’dır, bahsi geçenlerin gerçek olması bunun gıybet olma niteliğini değiştirmez. Söylenenler onlarda varsa gıybet, eğer yoksa tamamen uydurmaysa iftiradır. Dedikodu, gıybet; bolluk, bereketi tıkar ve enerjiyi hortumlar. Psişik kanca; dedikodu, gıybet demektir. Psişik saldırı ise diğerlerinden gönderilen öfke enerjisidir. Dedikodu ve gıybet büyük günahlar arasında geçer, kadim bilgilerde ve öğretilerde her daim yasaklanmıştır. Gönderdiğimiz iyi ya da kötü her enerji bize geri döner ve dünyanın etrafını dönüp bize geri gelmesi sadece iki saniyeyi bulacaktır. Öyleyse kime hangi enerjiyi gönderiyorsun? Bu konuda bize sıkça sorulmuş sorular ve yanıtlarım şöyle.
1-Bir arkadaşımızın başına gelenlerden bahsediyoruz, onun fiziksel özelliklerinden, yanlışlarından bahsediyoruz asıl amacımız bu hataları bizim yapmamamız ama yine de bu dedikodu sayılır mı?
Bahsi geçen kişi duyduğunda kırılacak, incinecek ya da hoşuna gitmeyecekse; evet... Dersler çıkarmamız, öğretiler çıkarmamız çok önemli olsa da bunda samimi isek ve burada niyet gerçekten safsa kişinin ismini kullanmamalıyız. Kişinin adı geçmezse bu paylaşım olabilir ancak adı geçtiği anda işin niteliği değişir ve saf niyetten çıkar.
2-Biz okulda bir araya geldiğimizde ilk konuştuğumuz, diğer kızların giyimleri ve kendilerine yaptırdıkları işlemler, hiç mi konuşmayalım?
‘Yıllardır yaşadığım zorluklar canıma tak ettirdi ve beni kurtarması için birini bekliyorum ya da Tanrı’nın bana el uzatmasını... Nasıl çıkarım?’, ‘Evliliğim biteli yıllar oldu ama aynı çatı altında bu zulmü hâlâ çekiyorum, bitmiş bir evliliği sürdürme çabam da artık beni çok yordu, maddi, manevi kendime yetemiyorum, çocuklar için sürdürdüğüm evlilikten çıkma hayalini bile kuramıyorum, ümidim tükendi, ne yapmalıyım?’, ‘Hayatta bir şansım gülmedi, kendime bir iş kuramıyor ya da bulamıyorum, talihsizlikler yakamı bırakmıyor, bir torpilim yok, arkamda beni destekleyen maddi, manevi desteğim de yok, bu kader mi?’, ‘Kapana kısılmış gibiyim, çıkmak imkânsız gibi, yıllardır böyle ve asırlarca böyle sürecek sanırım, benim çıkmak için neye ihtiyacım var?’, ‘Bir kurtarıcıya, bir mucizeye ihtiyacım var, kimden yardım istesem kapılar yüzüme çarpılıyor, belki evlenmek benim için kurtuluş olabilir mi? Kurtarıcım bir eş olsa beni çıkarır belki elimden tutar.’
1-Yıllardır yaşadığım zorluklar canıma tak ettirdi ve beni kurtarması için birini bekliyorum ya da Tanrı’nın bana el uzatmasını... Nasıl çıkarım?
Hayatta iyi ve kötü her zaman bir aradadır. Bu dünya dualite dünyası, iyiyi yaşarken kötüyü de yaşıyor insan... Hal böyleyken bir İngiliz atasözünün dediği gibi; “Her gecenin bir gündüzü, her karanlığın bir aydınlığı vardır.” Yani her kötü şey biter, her iyi şeyin de biteceği gibi. ‘Bu da geçer Ya Hu...’ ancak iyi de geçer kötü de geçer. Hayat hep kötü olamaz, iyi ve güzel günlere gebedir. Kurtarıcı sensin, içindeki kahramanı uyandır... Tanrı’ya gelince ‘O’ seni hiç bırakmadı ki... Hatırla...
2-Evliliğim aslında biteli yıllar oldu ama aynı çatı altında bu zulmü hâlâ çekiyorum, bitmiş bir evliliği sürdürme çabam da artık beni çok yordu, maddi, manevi kendime yetemiyorum, çocuklar için sürdürdüğüm evlilikten çıkma hayalini bile kuramıyorum, ümidim tükendi, ne yapmalıyım?
İçindeki kahramanı hatırlamalısın. Hepimizin içinde bir kahraman var, bu kahraman arketipini bilinç dışımızla bilerek doğduk. Her zorluktan, her karanlıktan, her kuyudan, her balinanın karnından çıkacak güce sahip doğduk, böyle yaratıldık, Bunu hatırlamak bizim seçimimiz. Bunu hatırlamak için ruh zor deneyimleri bilinç dışıyla seçer. Zorluktan çıkmaya hazır olduğunda, kendi kahramanının kendisi olduğunu idrak ettiğinde ise yardımcılar gelir. Çıkışı kolaylaşır ve kişi artık bir kahramandır. Buna benzer deneyimler insan hayatında pek çok kez başına gelebilir. İçsel gücünü hatırlamak çıkışın anahtarıdır. Evlilik de bazen balinanın karnı, bir zindan gibi olabilir. Buradan çıkacak güce sahipsin, sana bakacak kişi sensin. Maddi ve manevi destekler bu yolda muhakkak seni bulacaktır. Ben evliliğin kurtarılmasından yana olsam da yaşadığın evlilik değil bağımlılıksa bundan kurtulmanı dilerim… Tanrı’ya ve senin için kurduğu plana güven.
3-Hayatta şansım hiç gülmedi, kendime bir iş kuramıyor ya da bulamıyorum, talihsizlikler yakamı bırakmıyor, bir torpilim yok, arkamda beni destekleyen maddi, manevi desteğim de yok, bu kader mi?
Sana tek kelime ile cevap versem; ‘Kurban bilincinden çık, içindeki kahramanı hatırla’ derdim. Kurduğun cümlelerin tamamı kurban bilincine ait. Bir yetişkin yaşadıklarının ve başına gelenlerin sorumluluğunu alır. Bir çocuk ise diğerlerini suçlar, bu bazen ailesi, bazen kötü kader bazen de ‘Yaratıcı’dır, ne yazık ki... Hayat bazen zor olabilir ve hatta bazıları için ne yazık ki hep çok zor geçmiş olabilir ama inan bunun sürekli böyle olması hayatın dokusuna aykırıdır. Hayat hep inişli çıkışlıdır, dualite gereği böyledir. Dipteysen çıkarsın. İş bulma ve kurma konusunda en büyük tavsiyem, belki kriter setini değiştirmelisin. Belki kriterlerin çok yüksek ya da yanlış ve sana göre değildir. Hayat sana dirsek gösteriyor besbelli. Hayat sana dirsek gösterdiğinde bu yol değildir emin ol. Yolunu ve rotanı tekrar belirle, kriter setini değiştir ve lütfen gereken çabayı göster... Cesur ol...
4-Kapana kısılmış gibiyim, çıkmak imkânsız gibi, yıllardır böyle ve asırlarca böyle sürecek sanırım, benim çıkmak için neye ihtiyacım var?
‘İlahi yaşam amacı nedir? Yaradılışımıza uygun yaşamak bize ne katar? Herkesin bir ilahi yaşam amacı var mı? İlahi yaşam amacımızı fark etmek için ne yapmalıyız? İlahi yaşam amacına uygun çocuğumuzu nasıl yetiştiririz?’
1- İlahi yaşam amacı nedir?
İlahi yaşam amacı bu dünyaya gelmeden önce bizim Yaratıcı’ya vermiş olduğumuz sözlerdir. Hepimiz kendimize ve bütüne faydalı olmak için yaratıldık. Bütüne katkı olabilmek için roller üstlendik. Bu yaşamda bu yolu hatırlamak en önemli görevlerimizdendir. Bu görevi hatırladıkça ve realize ettikçe ruhumuz huzur bulur. İçsel huzur için bu şarttır.
2-Yaradılışımıza uygun yaşamak bize ne katar?
En başta huzur katar. Görevlerimizi yaptıkça içimizi huzur kaplar. Ruhumuz bu varoluş seviyesinde rahat eder. İlahi yaşam amacımızda yol alırsak evren bizi uçurur. Bu yolda her işimiz bolluk, bereket içinde ve kolaylıkla olur. Destekleniriz, bu destek kimi zaman bir rehber kimi zaman ve her zaman da yaratıcı tarafındandır.
3- Herkesin ilahi yaşam amacı var mı?
Herkes Yaratıcı‘ya birden fazla sözler vererek gelir ve bedenlenirken bunlar unutturulur. Hatırlayarak bunları tek tek yerine getirmeliyiz. Görevler bazen zor ve uzun süreçli olabilir bazen de bir kişiye kurduğumuz bir tek cümle olabilir. İlahi yaşam amacı denildiğinde zor ve yük veren anlaşılmasını istemem. İnsanın yaptıkça ruhuna hafiflik veren eylemlerdir.
4- İlahi yaşam amacımızı fark etmek için ne yapmalıyız?
‘Kuran’da kul hakkı ile ilgili onlarca ayet var, bu bize bu konunun ne kadar önemli olduğunu işaret ediyor olsa da yine de kul hakkına farkında olarak ya da olmadan hâlâ giriyor olmamızı nasıl açıklarsınız? Kul hakkı sadece maddi konularda mı olur? Kul hakkına giren bir insan buna pişman olduğunda ne yapmalıdır? Kul hakkının az ya da çok olması neyi değiştirir? Kul hakkına giriyorum ve ne kadar üzülsem de buna devam ediyorum nasıl kurtulurum?’
1-Kur’an da kul hakkı ile ilgili onlarca ayet var bu bize bu konunun ne kadar önemli olduğunu işaret ediyor olsa da yine de kul hakkına farkında olarak ya da olmayarak hâlâ giriyor olmamızı nasıl açıklarsınız?
Kur’an bize Allah’ın huzuruna iki günah ile karşına çıkılmamasını emreder; Allah’a şirk koşulması, kul hakkı. Bakara, Nisa, En’âm sureleri başta olmak üzere pek çok ayette kul hakkı geçmektedir. Bu konuda ikazlar yapılmıştır. Kur’an da neye çok kez değinildiyse bu insanlığın zayıf tarafları ile ilgilidir. Ne kadar önemli ki defalarca ikaz edilip, bize bu konu hatırlatılmıştır. Kul hakkına girmenin ne kadar yanlış olduğunu bilsek de insan kendisinde pek hata görmediğinden buna fark ederek ya da fark etmeden devam edebilmektedir. İnsan, ileri seviyede kişilik bozukluğu, ruhsal bir hastalığı yoksa bile isteyerek kimseye zarar vermez. Kendi çıkarlarını korumaya çalışırken ya da kendi nefsini düşünürken kul hakkına giren insana sorsanız kendini haklı çıkaracaktır. Çıkar söz konusu olduğunda bilinç dışı bunu haklı çıkarmak için pek çok gerekçe sunacaktır. Bazen objektif olunamaz ya da olmak istenmez, işine gelmez. Sonra da ne yazık ki alışkanlık haline gelir, diğerleri bunu örnek alır, aile de legalleştirilmeye çalışılır ve zincir oluşur. Aile vicdanının içine sığdırılır. Gelenekselleşedebilir. Kur’andan kul hakkı ile ilgili birkaç ayet:
-Bakara Suresi 83: “Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah’a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve insanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.”
-Nisâ Suresi 2: “Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak (kendi malınızmış gibi) yemeyin; çünkü bu, büyük bir günahtır.”
-En’âm Suresi 153: “Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zira o yollar sizi Allah’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.”
-İsrâ Suresi 34: “Yetimin malına, rüşdüne erinceye kadar, ancak en güzel bir niyetle yaklaşın. Verdiğiniz sözü de yerine getirin. Çünkü verilen söz, sorumluluğu gerektirir.”
-Kehf Suresi 82:
'Travma kader mi? Travmasız çocuk yetiştirmek mümkün mü? Travmatik olduğunu fark eden biri nasıl davranmalıdır? İstemeden de olsa travma olunca bunun çözümü nasıl olur? Bir travma kaç seansta şifalandırılır?’
1-Travma kader mi, yoksa çözümlenmesi mümkün mü?
Travma kader değil ancak değişim dönüşüm için bolca cesaret ve emek gerekiyor. Bazen kolaylıkla bazen de uzun süre emek vererek çözülüyor. Ancak bunun için süre vermek mümkün değil.
2-Bilinçli ebeveyn olmak ne kadar da zor. Travmasız çocuk nasıl yetiştirilir sizce?
Bu imkânsız. Travmasız çocuk yetiştirmek imkânsız olduğu gibi, bu iddiada olmak da yüksek ego içerir. Biz ebeveyn olarak da hata yapacağız. Biz de insanız ve kendimize, çocuklarımıza olduğumuz gibi şefkatli olmalıyız. Tabii ben şefkatli bir ebeveyn olduğumuzu var sayarak konuştum. Travma bazen derin olur, travma bazen çocuğun dayak yemesidir, travmanın daha derini çocuğun duygusal dayak yemesi, manipülasyon kurbanı olmasıdır. Travma bazen de kurulması gereken cümlenin kurulmamış olmasıdır. Travma bazen de başını okşamamak, sarılmamış olmaktır. Bunu elbette farkında olmadan yapacağız ve çocuk da ileride bunu yenmeyi, dönüşmeyi kendi tekamülünde öğrenecektir. Elbette asıl hedef bile isteye çocukta derin travmalar bırakmamaktır.
3-Travmatik olduğunu fark eden biri nasıl davranmalıdır?
İlk olarak bir psikiyatristin gözetiminde olmalıdır sonra ise gerektiğinde bizler devreye girmeliyiz.
4-İstemeden de olsa travma olunca bunun çözümü nasıl olur?
‘Herkese çok toleranslıyım ama diğerleri bana karşı toleranslı olmuyor bunun sebebi ne olabilir? Hayatımı ailemin örnek çocuğu olmaya adadım ama bu artık beni çok yordu, kendimden fazla verdiğim her şey görevim oldu bu durumdan nasıl çıkarım? Çok katı kuralları olan bir ailede büyüdüm, hoşgörüsüz ortamda büyüdüğüm için çocuklarıma karşı çok katıyım, doğrusu konusunda kafam çok karışık çocuklarıma nasıl davranmalıyım? Zorba bir ebeveynle büyüdüm, dövülmedim ama duygusal şiddet dövülmekten daha beterdi, zorba bir eşle evlendim, bu benim kaçınılmaz kaderim mi? Yorgunum… Diğerlerinin hatalarını görmüyorum bile ama ben en ufak hatamda kendime kızıyorum, en ilginç tarafı bunu hâlâ bana yapabilen yok, kendimi en ufak hatamda değersiz ve yetersiz hissediyorum, kendimi hep yaralı hissediyorum, kendime acıyorum, nasıl değişirim?’
1. Herkese toleranslı olup neden kendime karşı olamıyorum?
Diğerlerine toleranslı olmak dengeli ise çok iyidir. Tolerans ve hoşgörü her ikisi de birer erdem ancak her erdem gibi bu erdemlerin de içinde denge erdemi çalışıyor. Bu erdemler dengeli ise hizmet eder ama dengeyi yitirirsek bizim kendi kul hakkımıza girer. Herkese toleranslı olup kendimize olmamak ise öz şefkat eksikliği ve temelde değersizlikle ilintilidir. Öz şefkatin temeli kendine toleranslı olmaktan geçer, hatalarına karşı toleranslı olup, dersini alıp daha iyi bir ben olma yolunda olsan bu seni nasıl biri yapardı?
2. Hayatımı ailemin örnek çocuğu olma yoluna adadım, çok yorgunum, kendimden fazlaca verdiğim her şey görevim oldu. Bu durumdan nasıl çıkarım?
Fazlaca vermek kendi değerinden vermektir. Bir de talep bile edilmeden fazlaca vermek kendi değerini, emeğinin değerini, enerjinin değerini, belki de paranın değerini yok sayman demektir. Bu seni değersizleştirir ve görevin olur. En önemli kural, talep edilmeden vermemektir. Sadece ihtiyaç sahiplerine talep edilmeden verilir onun dışında kendinin talep etmesi esas kuraldır. Bazen farkında olmadan bilinç dışımızla talep edilmediği halde fazlaca verip diğerini borçlu hissettirip manipüle ediyor olabiliriz. Bunu yaptığımızda diğeri suçlu ve borçlu hissederek bizden kaçabilir. Verici olduğumuz kişiden karşılık almamız gerekir. Almadan vermek sadece Allah’a mahsustur. Onun da senin için bir şeyler yapmasına izin vermelisin belki de talep etmelisin. Böylece alma verme dengesini de sabote etmemiş olursun. Alma verme dengesini kaybettiğinde bunu yapmaman için deneyimler önüne serilir, öğrenemedikçe zorlaşır, yapamadıkça sertleşip tokatlar. Örnek çocuk olma, kendine şefkatli ol, hatalarınla insansın. Sadece dönüş. İnsan hata yapar, dersine odaklan enerjini geride bırakma, şu ana al ve geleceğini daha kendine şefkatle seç. Olduğun her halinle seviliyorsun, aşırı çabaya gerek kalmadan koşulsuz seviliyorsun. Hatırla…
3. Çok katı bir ailede büyüdüm, kendime çok katı olduğum gibi çocuklarıma da çok katıyım, şımarmalarını istemiyorum, bu konuda kafam çok karışık nasıl davranmalıyım?
Sen çok katı bir ailede büyümenin faydalarını görmüş olmalısın ancak çok sert olmanın içindeki çocuğu yaralamış olduğundan eminim. İçindeki yaralı ve yetim çocuğu fark et. Şefkati hatırla… Şefkatle de disiplinli bir ebeveyn olabilirsin. Seni yaralamış ne varsa çocuklarını da yaralayacaktır. Kastım sadece zorbalık değil, travma ve drama bazen görülmemiş olmak, başının okşanmamış olmasıdır. Hatalarına karşı hoşgörü gösterilmemiş olabilir ama bu çocuklarının en temel hakkı. Senin yaşadığın döngüden çocuklarını çıkar, zinciri kır. Şefkatle yaklaştığında daha sana bağlanacak ve daha yüksek ifadede olacaklar bundan eminim.
4.Zorba bir ebeveynle büyüdüm, zorba bir eşle evlendim, bu benim kaçınılmaz kaderim mi bundan nasıl kurtulurum?
“‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ derler gerçeklik payı var mı? Bana eziyet edenler hâlâ çok iyi bir hayat yaşıyorlar adalet nasıl tecelli edecek? Kötüler cevabını neden almıyor, olan hep iyilere mi olur? Kötü insanlar neden hayatımıza gelir ya da çıkmaz? İnsan ettiğini bulur mu yoksa göçtükten sonra mı anlar?”
1-‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ derler bunda gerçeklik payı olabilir mi?
‘Dedesi ekşi yemiş torununun dişi kamaşmış’ bizim atasözlerimizden biridir. Kutsal bir kitapta ise ‘Dedesi koruk yemiş torununun dişi kamaşmış’ şeklinde geçer. Ah, lanet, beddua, hak yemek ne yazık ki bazen nesiller boyu aktarılabilir çünkü bunlar da birer enerjidir. Bunlardan arınmanın en temel şartı diğer tarafla helalleşmek, hakkını teslim etmek ve affetmelerini istemektir. Mümkün değilse diğer en önemli husus sadaka çıkarmak ya da iyilik hareketi yapmaktır.
2-Bana eziyet edenler hâlâ çok iyi bir hayat yaşıyorlar adalet nasıl tecelli edecek? Yıllardır ilahi adaleti bekliyorum ne zaman tecelli eder?
İlahi adaleti bizim bu bakış açımızla anlamamız bazen mümkün olmayabilir. İlahi adalet tam ve mükemmel şekilde işler. Öyle mükemmel işler ki zamanlaması da mükemmeldir. Aslına bakarsanız zaman bir illüzyon. Bizim zaman algımız farklı olduğu için bunu idrak etmemiz zaman zaman çok zor olur. İlahi adalet mükemmel şekilde tecelli etmiştir, eder, edecektir. Bazen biz görmeyiz bize gösterilmez belki bunun sebebi içimizden ‘oh çok iyi oldu’ demememiz içindir. Belki ilahi adaleti gördüğümüzde karşı taraf için üzüleceğiz ve kaldıramayacağız. Bunun sırrını bilmemiz mümkün değil ancak ilahi adalet mükemmel zamanda, mükemmel şekilde işler. Yüce yaratıcı her şeyi planladığı gibi muhakkak bunu da mükemmel şekilde planlamıştır. Sadece bazen görmeyiz, bazen anlamayız, bazen idrak etmeyiz, bazen de bize gösterilmez. Ayrıca bize eziyet edenlerin harika bir hayat yaşadığını sadece biz düşünüyoruz içini bizim bilmemiz mümkün değil. Ben muhteşem hayatların içinde çok ağır deneyimler yaşayan çok danışan gördüm. ‘Hiçbir şey göründüğü gibi değil her şey göründüğünün tam tersi bazen...’ Sadece oradan o şekilde görünüyor.
3-Kötüler cevabını neden almıyor olan hep iyilere mi oluyor?
İyi ve kötünün her insanda olduğuna inanırım. İyi ve kötü olmak bir seçim ve her insan iyi iken kötüyü kötü iken iyiyi seçebilir ama bazen insan kalbini karartır, karanlık tarafı seçer. Ruh asla kirlenmez ancak kirlettiği kalbidir çünkü karanlık tarafı seçmiştir ama bu insanda bile muhakkak iyi bir parça vardır, bu yaradılışından ötürüdür. Her iyi insan her an kötüyü seçebilir. Bu yaşadığı deneyimle ilgilidir, bu yüzden her kötü insandan iyi bir insan, her iyi insandan kötü bir insan çıkabilir. Bunu kabul etmemek yüksek egodur o yüzden bana göre iyi ya da kötü yok. Sadece seçim var ve bu seçim her an değişebilir. Her an buna ben de dahil içimizden kötü biri çıkabilir. Her an nefsimize yenik düşerek kötüyü de seçebiliriz. Diğerlerine zarar veren davranışları sergileyen herkes cevabını alacaktır. ‘Yarattığın her eylem sana geri dönecek...’ Ne ekersek muhakkak onu biçeriz. İnsan yaşattığını yaşamadan ölmeyecek... Belki idrak edemeyebilir, idrak nasip olmayabilir. ‘Sakın Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma; O sadece onların işini başka bir güne erteliyor ki, o gün gözler dehşetten dışarı fırlamış, başları yukarıya kalkık, bakışları bir noktaya sabitlenmiş zihinleri bomboş kalmış olarak toplanma yerine koşarlar.’ (İbrahim 42-43 Kur’an) Allah bazen sadece başka bir zamana erteler, o kadar... Ve bu zaman muhakkak en mükemmel zamandır. Bunu şiddetle ve arzuyla beklemek ise kin, nefret, öfke intikama girer. Burada belki Allah’a şikâyet edip susmak, sabretmek, sadece izlemek gerekir... Cevabı şiddetle beklemek, istemek enerjimizi hortumlar. Emin ol... Allah’ın vaadi var; her iyi davranış, bir, on ve bolca misliyle dönecek, her zararlı davranış ise birebir dönecek. Sadece sen aradan çekil.
4-Kötü insanlar neden hayatımıza gelir ya da hayatımızdan gitmezler?