Ya kalanlara?
*
Çok sevdiğim bir arkadaşım öldü benim.
Yaşamayı en çok seven, en karanlık günde bile gülebilen, her şeye rağmen yaşama sarılan, baktığı her yerde aşkı gören, her yerde aşka yer açan arkadaşım öldü benim.
O belki o bir bardak soğuk suyu içer gibiydi giderken...
Ben ise...
Sibirya buzullarında başımdan aşağı kovalarca buzlu su boşalmış gibiyim daha çok.
*
Onunla beraber, 2011’den beri Çaycuma Nebioğlu Ortaokulu’nda görev yapan Gökhan Taner Günsan da ihraç edildi.
Peki sebep ne?
Akyol, Eğitim Sen Zonguldak Şube Sekreteri. Günsan ise Eğitim Sen Çaycuma temsilcisi.
Akyol, “İhraç edilmemizi Çaycuma’da yapılan, yapılmak istenen, birçoğu da özellikle bir yılda Türkiye gündemine oturan uygulamalardan ve tüm bunlara Eğitim Sen’in itiraz etmiş olmasından ayrı düşünmüyoruz” diyor.
Suçları neydi dersiniz?
Örneğin, Zonguldak’ta sayıları 30’a yaklaşan sıbyan mekteplerine karşı okul öncesi eğitimi savunmuşlar.
4-6 yaş grubu çocukların alanında mezun olmuş okul öncesi öğretmenlerinin görev yaptığı okul öncesi eğitim kurumlarına ve ana sınıflarına gönderilmesi gerektiğini savundular.
G.K., dereceyle girdiği hukuk fakültesinde 1’inci sınıf öğrencisi. Tecavüze uğruyor; tehdit edildiği ve psikolojisi bozulduğu için ancak 2 yıl sonra şikâyetçi olmaya cesaret edebiliyor.
G.K.’nin davası 2015’te sonuçlandı. İstanbul Çapa Adli Tıp ile İnönü Üniversitesi Adli Tıp’tan aldığı her iki rapor da G.K.’nin ‘ruh sağlığının cinsel saldırıya bağlı olarak kalıcı surette bozulduğunu’ belirtiyordu. Savcının mütalaası da sanığın cezalandırılması yönündeydi.
Buna rağmen, sanık beraat etti.
Dosya şu anda Yargıtay’da.
*
Lehine iki adli tıp raporu olmasına rağmen mahkeme G.K.’yi Adli Tıp Kurumu’na göndermişti. Bu kurumun raporuna göre, tecavüze uğradığından beri 3 yıldır psikiyatrik tedavi gören ve birden fazla ilaç kullanan G.K.’nin ruh sağlığı bozulmamıştı, sadece etkilenmişti ve bu tecavüz değil, başka sebeplerden kaynaklanabilirdi (!)
“Bu raporun anlamı şuydu benim için” diyor G.K.; “3 yıldır ilaç kullanmam, geceleri kâbuslar görmem, sinir krizlerim, mahkemeye çıktığımda titremem ve nefes alamamam, hepsi önemsizdi. Sanki 3 yıldır yaşadığım kâbus gerçek değildi.”
Beraat kararı G.K. için büyük yıkım oldu. Dava devam ederken, hukuk fakültesini bitirdi ve avukat oldu. Bugün 26 yaşında ve 1.5 yıldır avukat. Tam da mahkeme beraat kararını verdikten kısa süre sonra ruhsatını aldı. Ama hâlâ avukatlık yapamıyor. Çünkü beraat kararıyla içinde bir şeyler öldü... En çok da adalet.
Aynı anket, cinsiyetçi saldırıya maruz kalan ya da iftiraya uğrayan kadın siyasetçilere verilen “Saldırıları görmezden gel” tavsiyesinin de yanlış olduğunu ortaya koydu.
Kadın siyasetçiler saldırıları görmezden gelmek yerine, hiç vakit kaybetmeden iftiraları geri püskürtürse kazanıyor.
*
Ankete katılanlara, biri erkek, biri kadın iki siyasetçinin anlatıldığı bir kayıt dinletildi. Katılımcıların yarısı, kadın siyasetçinin politikalarının yanı sıra “aptal kız”, “buzlar kraliçesi”, “fahişe” diye anlatıldığı kaydı dinledi. Tarif edilen siyasetçi hayali olsa da bu sözler gerçek hayattan alıntıydı.
Katılımcıların diğer yarısına ise cinsiyetçi ifadeler olmadan, sadece kadın siyasetçinin politikalarını anlatan kayıt dinletildi.
Ve ortaya şöyle bir sonuç çıktı...
Kadın siyasetçiye halk desteği en başta yüzde 43 idi.
Politikaları eleştirildiğinde destek yüzde 33’e indi...
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki, kadınlar iş hayatına erkeklerle eşit katılsa, küresel ekonomiye 12 trilyon dolar daha eklenecek.
Kadınların üstlendiği ücretsiz işlerin, görünmeyen kadın üretiminin, karşılıksız emeğinin değeri ve ekonominin kaybı 12 trilyon dolar.
Küresel GSYH’nin yaklaşık yüzde 13’ü.
Skillsoft’un Kuzey Amerika, Avrupa, Ortadoğu, Afrika, Asya Pasifik ve Asya’da yaptığı “Kadınların İş Gücüne Etkisi” başlıklı araştırmaya göre; kadınlar eğitimde fırsat eşitliğine sahip olsalar bile, iş hayatında erkeklere göre çok daha fazla engelle karşılaşıyor ve kariyer merdivenlerini daha yavaş tırmanıyor.
Malum, kadınların rol ve becerileri konusunda önyargılar had safhada; üst yönetim de kadınların iş yaşamında ilerlemesi konusunda sorumluluk hissetmiyor.
Katılımcıların çoğu, çalışan kadınların karşılaştığı en büyük sorunun iş ve özel hayat dengesi olduğunu düşünüyor.
İdris Türkçeyi çok çok az anlıyor ve pek konuşamıyor. Dili bilmeyince girdiği işlerde hep sömürülmüş, derdini anlatamamış, hakkını savunamamış. Dil bilmediğinden yaşadığı mahalleden pek çıkmıyor, işyerinde ya da hastaneye giderken arkadaşlarından tercümanlık yapmasını istiyor.
Bel fıtığı olduğunu işyerinde hep gizlemiş. “Bilseler çalışmama izin vermezlerdi. Canım acısa da sustum çünkü 4 çocuğuma ekmek götürmem gerekiyordu.”
4-5 aydır yine ayakkabı işinde usta olarak çalışıyor. Aylık 800 TL’ye çalışırken yetiremediği için patronundan yalvar yakar 200 TL zam aldı. Ayda 1000 TL’yle 6 kişi geçinmeye çalışıyorlar. Şimdi servis var ama kömürcüde çalışırken her gün minibüse 2 TL vermemek için işe yürüyerek gidip geliyormuş. Patronu bu durumu bildiğinden bazen 10 TL bahşiş verirmiş, bazen de akşam evine bırakırmış. Ama çalışma izni, sigorta derseniz, orada bir durun!
Türkiyeli bir işçi 1700-1800 TL maaşla sigortalı çalışırken, İdris aynı işi daha iyi yapmasına rağmen sırf mülteci olduğu için 1000 TL maaşla sigortasız çalıştırılmaya razı olmak zorunda.
İş Cinayetleri Almanağı 2016’da hikâyesini anlatan İdris, Suriye’deyken günde 30 çift ayakkabı çıkarırken, burada 800 çift çıkarmalarının istendiğini anlatıyor: “Günde 30 çift nerede, 800 çift nerede! Çok zor, hızlı hızlı, çok ağır oluyor. Hızlı çalışınca, iş de tehlikeli oluyor. Suriye’de iş 08.30’da başlıyor, 15.00’te bitiyordu. Burada sabah 08.00’den akşam 07.00’ye kadar, günde 11 saat! Hatta sabah 07.30’da evden çıkıyorsun, 19.30’da işten çıkıyorsun, ediyor 12 saat.”
İşyerinde sağlık taraması yok. İdris kimyasallardan etkilenip etkilenmediğine dair hiç test yaptırmamış. Hastaneye gitmek istediğinde patron izin veriyor ama günlüğünden de kesiyor. Hem ücreti kesilmesin hem de masraf etmesin diye kontrole gitmiyor. Kulağında iltihap var; parası olmadığında ilacını alamıyor; düzenli kullanmayınca da iltihap geçmiyor. “Benim bir liram varsa” diyor, “‘İlaç mı alırsın yoksa çocuklarına mı verirsin?’ diye sorsan, çocuklarıma veririm ben o 1 lirayı.”
Çalıştığı atölyeye arada sırada denetime geliyorlar. O zamanlar patron, İdris ile diğer yabancı işçileri dışarı çıkarıp saklıyor.
Geleceğe dair hiçbir planı yok İdris’in. Tek dileği kimseye muhtaç olmamak, çocuklarına bakabilmek, ailesini besleyebilmek.
Anne evi terk ediyor, 8 ay çocuk babada kalıyor.
Anne 8 ay sonra boşanma davası açıyor, mahkeme geçici velayeti anneye veriyor. Anne ve anneanne çocuğun babayla ilişkisini kesmek için babaya iki haftada bir çocuğu alma iznini kullandırmamaya çalışıyor, çocuğu babaya vermiyorlar. Baba da mahkemece verilmiş hakkını kullanmak için her seferinde çocuğu icrayla ve 500-700 TL ödeyerek almak zorunda kalıyor. Oysa Yargıtay’ın kararına göre, bu şekilde teslime zorlayan bir ebeveyn velayet hakkını kötüye kullanır ve bu, velayetin değiştirilmesi sebebidir.
Bir yıldır bu baba çocuğunu icrayla alıp görebiliyor. Ve aile mahkemesi buna kayıtsız kalıyor.
*
Daha fenası var...
Baba çocuğun vücudundaki morlukları fark ediyor. Çocuk annesinin yaptığını söylüyor.
Bunun üzerine baba polise şikâyet ediyor; darp raporu alınıyor. Çocuk annesinin onu dövdüğünü beyan ediyor.
Okulda yapılan faaliyetlerden babanın hiç haberi olmuyor. ‘Babalar ve Kızları Günü’ne çocuk dayısıyla yollanıyor. Dini eğitim veren bu vakıf okulunda müdür babaya şöyle diyor:
Duyma engeli olan insanlar sessizliğe ve böylece yalnızlığa mahkum oluyor.
Peki size birilerinin işitme engellilere rap yapmayı öğrettiğini söylesem?
2009’da rap sanatçısı Fuat Ergin ve elektronik sanatlar prodüktörü Erdem Dilbaz, işitme engellilerin sorunlarını düşünürken, bu engelli grubuna ait insanlar için neler yapabileceklerine kafa yordular.
İlk aşamada, işaret dili kurslarına gitseler de vakitsizlikten bu eğitimi tamamlayamadılar ama 7 yıl sonra sağlam bir ekiple ortaya şahane bir proje koydular. Projenin adı “İşaret Diliyle Rap: Eller konuşur!”...
Ergin ve Dilbaz, rap’çilerin el hareketlerinin işaret diline benzediğini fark edince yanlarına işitme engelli Oğuzhan Mete’yi, engellilerle ilgili pek çok projede gönüllü çalışmış olan Ecem Önol Ada’yı, işaret dili eğitmeni Buket Ela Demirel, dans eğitmeni İpek Aktaşlı, video grafik tasarımcısı Özgür Önürme ve iletişimci Eda Elif Özbek’i aldılar.