Paylaş
Anne evi terk ediyor, 8 ay çocuk babada kalıyor.
Anne 8 ay sonra boşanma davası açıyor, mahkeme geçici velayeti anneye veriyor. Anne ve anneanne çocuğun babayla ilişkisini kesmek için babaya iki haftada bir çocuğu alma iznini kullandırmamaya çalışıyor, çocuğu babaya vermiyorlar. Baba da mahkemece verilmiş hakkını kullanmak için her seferinde çocuğu icrayla ve 500-700 TL ödeyerek almak zorunda kalıyor. Oysa Yargıtay’ın kararına göre, bu şekilde teslime zorlayan bir ebeveyn velayet hakkını kötüye kullanır ve bu, velayetin değiştirilmesi sebebidir.
Bir yıldır bu baba çocuğunu icrayla alıp görebiliyor. Ve aile mahkemesi buna kayıtsız kalıyor.
*
Daha fenası var...
Baba çocuğun vücudundaki morlukları fark ediyor. Çocuk annesinin yaptığını söylüyor.
Bunun üzerine baba polise şikâyet ediyor; darp raporu alınıyor. Çocuk annesinin onu dövdüğünü beyan ediyor.
Okulda yapılan faaliyetlerden babanın hiç haberi olmuyor. ‘Babalar ve Kızları Günü’ne çocuk dayısıyla yollanıyor. Dini eğitim veren bu vakıf okulunda müdür babaya şöyle diyor: “Burası okul değil tekke, ona göre davranın.” Oysa annenin çocuğu bu etkinliğe dayısıyla göndermesi, çocuğun babayla ilişkisini sınırlandırması ve görüşmelerini engellemesi de velayet hakkının kötüye kullanılması.
Babanın şikâyeti ve çocuğun beyanı üzerine 34. Asliye Ceza Mahkemesi’nde çocuğa şiddetten anneye dava açılıyor. Duruşma öncesinde anne çocuğu tekmeliyor ve “İçeride seni dövdüğümüzü söylersen babanı öldürürüz” diye tehdit ediyor. Çocuk duruşmada “Annem beni dövmedi” diyor. Mahkeme de çocuğun polis ve savcılıktaki esas beyanlarını ve darp raporunu yok sayıp anneyi beraat ettiriyor.
Bir sonraki görüşmelerinde çocuk babaya, annesinin duruşma öncesi onu tehdit ettiğini söylüyor. Çocuk şubeye gidip yeniden şikâyetçi oluyorlar ve 30. Asliye Ceza Mahkemesi’nde dava açılıyor. Ama savcılık, sanki mağdur çocuk değil de babaymış gibi, davayı yanlış açıyor. Hâkim de itiraza rağmen “Savcılık böyle açmış, böyle bakarım” diyor. Yani hiçbirisi çocuk haklarından, hukukundan haberdar değil.
CMK 236 ve 52’nci maddeler gereğince, çocuk dinlenirken sesli ve görüntülü kayıt alınır ki tekrar tekrar adliyeye gelmesin, zarar görmesin. Ama duruşmada hâkim hem bunu hem de yine yasa gereğince pedagog çağrılması talebini “Çocuk mağdur değil, tanık” diyerek reddediyor. Halbuki fark etmiyor. Çocuk dinlenirken anne ve anneanne dışarı çıkarılıyor. Çocuk “Evet, tehdit ettiler” diyor. Ve hemen ekliyor: “Ama bunu size söylediğimi anneme söylemeyin.” Hâkim bunu tutanağa geçirmiyor ve hâkim sanki çocuk bunu söylememiş gibi anne ve anneanne salona alındığında “Çocuk onu tehdit ettiğinizi söylüyor” diyor. Şimdi bu çocuk örselenmez mi, travma yaşamaz mı?
Çocuk adalet sistemi iflas etmiş, çökmüş anlayacağınız.
Çocuk salondan çıkarılıp mahkemenin kalem müdürünün yanına götürülüyor. Çocuk “N’olur beni anneme vermeyin” deyince kalem müdürü işi gücü bırakıp hâkimin çocuğun korunması için aile mahkemesine ihbar kararında lazım olan çocukla ilgili evrakı toplamaya koyuluyor. Çocuk mahkemesi danışmanlık tedbiri alıyor.
O mahkeme, bu mahkeme derken çocuk ciddi şekilde yıpranıyor.
*
Mahkemeler meseleyi hep anne-baba çekişmesine bağlarken, kendi hatalarını ve yetersizliklerini görmezden geliyorlar. Çocukla çocuk psikolojisinden anlayan birisini görüştürme konusunda dirençliler, çocuk haklarını gözetmiyorlar. Hâkimler “Ben darp raporuna değil, sosyal inceleme raporuna bakarım” diyor. Çocuğu birey olarak ele almıyor, çocuğun rahat beyanda bulunacağı, özgür ve tam iradesini koyacağı ortam, zaman, mekân ve koşulları oluşturmuyorlar.
Kişilerden bağımsız, çocuk adalet sistemi işlemiyor, hukuk işletilmiyor. Uzmanlar uzmanlıklarını yerine getirmiyor, hâkimler gerekli denetimleri yapmıyor.
Belki de “Aman ne var, anne dediğin döver de sever de” diye bakılıyor.
Paylaş