Melis Alphan

Okullar evliliğe değil hayata hazırlamalı

8 Mayıs 2017
BİR okulda düzenlenen ‘Turizm Haftası’nda ne olur?

Bölgenin mutfağı, coğrafi güzellikleri, varsa tarihi eserleri vs anlatılır, folklor, dans vs gösterisi olur. Öyle değil mi?

Ama gelin görün, Zonguldak’ın Alaplı ilçesindeki Anadolu lisesinde Turizm Haftası’nda öğrencilere gelinlik ve damatlık giydiriliyor, ‘Alaplı geleneğini canlandırma’ adı altında çocuklar, ‘düğün, kız isteme, kına gecesi, gelin alma’ gösterileri sergiliyor.

Gelinlik ve damatlık giymiş çocukların ellerine kına yakılıyor, ‘evden gelin çıkarma geleneği’ canlandırılıyor, davul-zurna eşliğinde öğrenciler halay çekiyor. Gelinlikli kız çocuğu ata bindirilip ‘damat evi’ne götürülüyor.

Kaymakamından belediye başkanına, ilçe emniyet müdüründen ilçe milli eğitim müdürüne, öğretmeninden velisine tüm ahali, çocuklara yetişkinlere ait davranışların sergiletildiği gösteriyi izliyor. Biri de çıkıp “Çocuklara yaptıracak başka gösteri bulamadınız mı?” demiyor.

Gazeteciler sorunca okul müdürü “Ben bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Çocukların yaşları da büyük” diyor.

Yani çocuk olduklarını kabul ediyor etmesine ama ‘yaşı büyük çocuk’ diye bir kavram icat ediyor.

*

Daha dört ay önce, ilkokul 1. sınıflar için yardımcı kitap olarak kullanılan bir yayında

Yazının Devamını Oku

Türk mutfağı değil et fetişizmi ünlü oldu

6 Mayıs 2017
NUSRET’i biliyorsunuz.

Sosyal medya hesabından her gün bıçaklarını bilerken, hayvan cesetlerini kâh tokatlarken kâh okşarken kâh popolarına gül takıp sergilerken çekilmiş videolarını, fotoğraflarını paylaşan, et yemeyi iyiden iyiye vicdan azabına döndüren meşhur sosyete kasabı.

Geçtiğimiz günlerde Okan Bayülgen Nusret’e çıkışarak “Ben bu şovu sapkın ve ahlaksız buluyorum. Bu Nusret’e para yatıran da yiyen de reklam ajansı da haberini yapan da bu çirkinliğe ortak oluyor” dedi.

Alın benden de o kadar!

Eminim Nusret’e gülen eden olduğu kadar, ‘et’li prodüksiyonlarını fazlasıyla itici ve yürek ezici bulan insan sayısı da az değildir.

Ne acıdır ki, yıllardan beri mutfağını marka yapmak arzusunda olan bir ülkede, şöhreti Hollywood’a kadar uzanan yegâne markamız, ölü hayvan bedeni parçalarına karşı sergilediği hoyratlık veya tuhaflıklarla şanına şan katan bu kasap oldu.

*

Dışarıdan bakan biri sadece Nusret’i izlese, bizim bu ülkede ezelden beri et fetişisti olduğumuzu; etlerle sado-mazo bir ilişki sürdürdüğümüzü düşünebilir.

Oysa Nusret son yılların modası. Şovlarından önce fiyatları çekti insanları. Bilirsiniz, bu ülkede şöhretin yolu bazen yüksek fiyattan geçer.

Yazının Devamını Oku

Tarım arazisine termik santral ile tarım nasıl kurtulur?

4 Mayıs 2017
 Ülkemizde kömürlü termik santral projelerinin ardı arkası kesilmiyor.


Yine hemen her gün “Tarım bitti, her şeyi ithal ediyoruz” diye de konuşuluyor.
Bu ikisinin ilişkisini anlamak için kömür yatırımlarının tarımı nasıl etkilediğine bakalım.
Öncelikle, kömür madenciliği için hektarlarca tarım alanı kazılır, toprağın binlerce yılda oluşan verimli örtüsü yok olur. Buna ilaveten, maden sahasını su basmaması için saha susuzlaştırılır, bu da bölgenin su sistemini bozarak tarım alanlarının susuz kalmasına yol açar.
Susuzlaştırma sırasında kömürle temas eden sular asidik hale gelir ve ağır metaller içerir. Bu su civardaki nehirlere ulaşır, içme suyu kaynaklarını kirletir ve yeraltı suyuna karışır. Bu asidik su tarımda kullanılamaz.
Termik santrallerden çıkan kül, meyve ve sebzeleri kaplar, zehirler, kurutur.
Termik santraller, sistemlerini soğutmak için bol miktarda su kullanır. Çiftçinin sulama için kullandığı dere, göl, gölet ve yeraltı sularına ortak olur.

Yazının Devamını Oku

İzmirliden her şeyini alsanız... Özgürlüğünü alamazsınız

1 Mayıs 2017
İZMİR’de doğdum, 17 yaşıma kadar İzmir’de yaşadım. Ama 17 yıldır da İstanbul’dayım.

Haliyle, zaman içinde, İstanbul’da yaşayan bir İzmirliden İzmir’de doğup büyümüş bir İstanbulluya dönüştüm. Böyle olunca, insan doğup büyüdüğü kente dışarıdan bir gözle bakabiliyor.

Hürriyet’in ‘Keşfet’ gezileri dizisinde, geçtiğimiz haftaki durağımız İzmir’di. 3 gün boyunca ‘memleketimde’ turist oldum. Ve dışarıdan bir gözle kentin sokaklarını, yollarını arşınladım.

Hissiyatım şu oldu...

Son 4-5 yıldır Türkiye’nin dört bir yanında yaşadığımız buhranlar, karmaşa, korku, endişe, kavga, gürültü, çatışma bu şehre uğramamış gibi.

Sanki birileri bu kenti çitle çevirmiş ve ülkenin geri kalanını pençesine alan bu duyguları sınırlarından içeri sokmamış, bu fırtınalı hava kente sirayet edememiş, o girdap İzmir halkını yutamamış.

*

İzmir’in yitirdiği değerler olmuştur olmasına...

Ama saygı kentle hiç vedalaşmamış.

Yazının Devamını Oku

Mühim servetimiz

29 Nisan 2017
OSMANLI vakıflarının mal ve mülkleri sadece Türkiye sınırları içerisinde bulunmuyor, Osmanlı coğrafyasının tamamına yayılmış durumda.

Ama bu coğrafyadaki ülkelerin bir kısmı Türkiye Vakıflar Genel Müdürlüğü ile işbirliğine yanaşmıyor. Örneğin Bosna-Hersek kapılarını sonuna kadar açarken, Bulgaristan ve Yunanistan gibi ülkelerinki kilitli. Mısır ve Suriye gibilerini zaten unutun. Buralardaki vakıf eserleri ne yazık ki çürümeye bırakılmış halde.

*

Geçtiğimiz hafta, Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Vakıflar’ın 80 milyon TL’lik yatırım yaptığı Bosna-Hersek devleti arasında vakıf eserlerinin onarımına yönelik yeni üç işbirliği protokolü imzalandı. Banja Luka’da 1992’de savaşta dinamitle yok edilen Arnavudiye Camisi yeniden inşa edilecek. Savaşta yıkılan Foça Alaca Camisi’nin restorasyonu da bu yıl tamamlanacak. Travnik’teki Alaca Camisi’nin restorasyonu sürüyor. Gradişka Derviş Hanım Medresesi’nin restorasyonu ise tamamlandı.

Yerlerinde görme şansım oldu. Balkanlar’ın yemyeşil coğrafyasında şeker gibi renkleriyle hepsi ayrı güzel. “Günümüzde niye böyleleri yapılamıyor?” diye düşünmeden edemiyor insan. 

*

Selçuklu ve Osmanlı’da sadece hükümdarlar değil, sıradan insanlar da vakıf kurmuşlar. Kendilerine ait bir gayrimenkul veya menkulü önemli gördükleri bir iş için –eğitim, sağlık, bayındırlık vs- vakfetmişler. Örneğin kişi, gayrimenkulünü imarethane haline getirmiş. Kendi mülkiyet hakkından vazgeçerek onu sonsuzluğa bırakmış. Kişi öldüğünde o imarethane yaşıyorsa, vakıf da yaşamaya devam ediyor.

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün de işi, gayrimenkulün vakıf kurucusunun istediği amaç doğrultusunda yaşamasını sağlamak. Bu tabii, çağın koşullarına uygun şekilde yapılıyor. Örneğin bir medrese bugün kütüphane olarak kullanılabiliyor.

Vakıfta

Yazının Devamını Oku

 İzmir’de 5.500 kişi bir amaç için koşacak

27 Nisan 2017
Dünyada omurilik sakatlanması nedeniyle engelli olan 3 milyon insan var. Buna ek olarak, her yıl 250 bin kişi omurilik zedelenmesine yol açan bir sakatlık geçiriyor.

Çok basit kazalar nedeniyle herkesin başına gelebilecek bir sakatlık bu.
Bunlar, hiç de öyle azımsanacak rakamlar değil. Gelin görün ki, bu kadar çok hayatı etkilemesine rağmen omurilik felcinin tedavisine yönelik araştırmalar çok kısıtlı.
Bu çalışmalara katkı sağlamak, kaynak bulmak ve kamuoyunda farkındalık yaratmak amacıyla kurulmuş bir vakıf var: Wings for Life Vakfı.
Bu vakıf 4 yıldır dünya çapında bir koşu düzenliyor. Bu yıl bu koşu 7 Mayıs’ta, yani haftaya pazar. 24 ülkede aynı anda başlayacak.
Türkiye’deki koşu da İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Ford Otosan’ın katkılarıyla ikinci kez İzmir’de yapılacak ve saat 14.00’te başlayacak.
Bu yılki koşunun sloganı “Koşamayanlar için koşuyoruz”.
Dünyanın en hızlı pilotları bu yılki koşuda hayatlarının en yavaş yarışına katılacaklar.

Yazının Devamını Oku

Sayın savcı, bu istismarcıyı neden tutuklatmıyorsunuz?

24 Nisan 2017
“BU olay ne kazaya ne depreme ne de ölüme benziyor. Kanımın son damlasına kadar bu işin peşini bırakmayacağım” diyor acılı bir anne.

Çaresizlikten doğan bir güç.

Adalete sığınmış, tek seçeneği.

Lakin adaletten ses yok.

*

Ankara Saray’da yaşayan bu kadının iki kızı 2002’de babalarının cinsel istismarına uğradıklarını söyleyerek şikâyetçi oluyor. Ancak dava takipsizlikle sonuçlanıyor. Sonradan küçük kız annesine ablasının baskısıyla yalan söylediğini, babasının ona hiçbir şey yapmadığını söylüyor. Ama çok sonradan öğreniliyor ki, küçük kız aslında yalan söylememiş, babanın gerçekten de cinsel istismarına maruz kalmış ama “Annene söylersen seni de anneni de öldürürüm” tehditleri yüzünden geri adım atmış. Meğer her ikisi de 6-7 yaşlarından beri babanın cinsel istismarına uğruyorlarmış.

Ve bu iki çocuk da biri 2002’de, diğeri 2012’de olmak üzere, intihara teşebbüs ediyor.

Anne gerçeği 2017 yılında öğreniyor. Geçen süre zarfında, babalarının bu iki kız çocuğu dışında diğer kızlarını da istismar ettiğinin farkına varıyor. Çocuklarını istismar ederken bağıramasınlar diye ağızlarına koli bandı yapıştıran bir ‘baba’dan söz ediyoruz.

Ve son olarak, şu anda 14 yaşında olan en küçük kızları bir gün ağlayarak annesine açılıyor. Babasının evde çıplak gezdiğini, mastürbasyon yaptığını, başka kadınlarla telefonda görüntülü ve müstehcen konuştuğunu anlatıyor.

Yazının Devamını Oku

Büyük kentler neden ‘hayır’ dedi?

22 Nisan 2017
REFERANDUM üzerinden Türkiye’yi okumak mı istiyoruz?

Tek bir semte bakalım: Beyoğlu.

Bir tarafta Kasımpaşa, Hasköy...

Diğer yanda Gümüşsuyu, Cihangir.

Bir tarafta Akdeniz’e has yaşamaya alışık insanlar, diğer tarafta muhafazakâr ve geleneksel bir yaşam tarzını benimsemiş olanlar.

Yerel seçimlerde  Beyoğlu Belediyesi’ni hep iktidar partisi alsa da, bu referandumda ilçenin ancak yüzde 50’sinin ‘evet’e bastığını görüyoruz.

Demek ki, muhafazakâr semtlerde yaşayanlar ile kültürel açıdan kent yaşamıyla birebir örtüşen semtlerde yaşayanlar birbirine yaklaşmış.

*

İnsanın geliri arttıkça, refah düzeyi yükseldikçe, temel ihtiyaçları dışında başka gereksinimleri de ortaya çıkıyor. İktidar partisi 2002-2009 arası yıllarda bir orta sınıf yarattı.

Yazının Devamını Oku