Bilim insanları, “Bugüne dek keşfedilmiş sistemler arasında içinde yaşam bulundurma ihtimali en yüksek olan sistem” yorumunu yapıyor TRAPPIST-1 isimli yıldızın etrafında dönen gezegenler için.
Dünyanın delirdiği döneme denk gelmiş talihsiz insan evlatları olarak, herhalde en sevindirici haberlerden biri oldu bu...
Yıldız ve gezegenlerle ilgili ilerleyen yıllarda çok daha fazla bilgi edineceğiz şüphesiz, şimdilik bu sistemin “güneş”i olan yıldızın güneşten 2 bin kat daha az parlak olduğunu ve Jüpiter’den biraz daha büyük olduğunu aktarıyor Space.com yazarlarından Mike Wall.
Etrafında dönen 7 gezegenin Dünya’ya büyüklük bakımından benzediğini ve yaşam koşulları barındırabileceği bilgisini de ekliyor.
Bu bilgiler eldeki veriler ışığında iyimser tahminlerden oluşuyor tabii.
Önümüzdeki 10 yıl içinde daha net bilgiler elde edileceğini söylüyor bilim insanları.
Şaşırtıcı bir sonuç değil bu, akşamları milim milim ilerlerken yolları ikinci evi bellemiş sürücüler bu sonuçlara şaşırmayacaktır. Kısa bir süre önce de Castrol Global Dur-Kalk Endeksi’nde İstanbul “şampiyonluğunu” ilan etmişti.
Endekslerden girmişken konuya, “Trafik yüzünden kafaya huni takmış sürücüler endeksi”nde, “Debriyaj yüzünden sol baldırı kalınlaşmış düz vites araç sürücüleri endeksi”nde ve “Ters yöne girip ‘çekilsene ulan’ diyen sürücüler endeksi”nde yıllardır zirvede olduğumuzu iddia etmekte herhalde bir manimiz yok!
Şaka bir yana, trafik yazacağım zamanlarda her masa başına oturuşum sabit bir umutsuzluk hissi taşıyor.
Biliyoruz ki ne yazarsak yazalım, konu durum saptamasından öteye gidemeyecek.
Ortada büyük sorunlar var, elimizde teknolojinin nimetleri var, o sayede edindiğimiz istatistikler var, sürücülerin belini bükecek ceza yaratma ve bunu sert bir biçimde uygulama imkanı var fakat olmuyor. Bir türlü olmuyor.
Konu sorun çözme eşiğine gelince trafik konusu da çözüm bekleyen her konu gibi maalesef seçim zamanlarının tatlı vaatlerinden biri olarak kalıyor.
Bir diğer gruba ise, iki seçenek veriliyor. “İsterseniz 15 dakika boyunca düşüncelerinizle baş başa kalabilirsiniz veya size biraz elektrik verelim, şöyle bir güzel çarpılın” deniyor.
Deneklerin çoğu, “Bu kadar uzun bir süre boyunca” (15 dakika?!) hiçbir şey yapmadan oturmayı ve kendi düşünceleriyle baş başa kalmayı tahammül edilemez buluyor.
Neyi seçiyorlar dersiniz? “Boş 15 dakika bulmuşum, ooh, şöyle kıvrılayım da şekerleme yapayım” mı diyorlar dersiniz?
Hayır efendim! Acı çekmeye bayılan, ortada bir acı yoksa da kendine acı yaratmayı pek iyi bilen insanoğlu, burada da bu büyük becerisini konuşturuyor.
Kalabalıktaki erkeklerin 2/3’ü, kadınların ise üçte biri oturup kendileriyle baş başa kalmayı veya hiçbir şey yapmadan sakince oturmayı değil, elektrik çarpmasını tercih ediyor!
Şaşırtıcı değil aslında. Elektrik çarpmasını “akıllı telefon aracılığıyla kendini gereksiz enformasyona boğmak” ile değiştirirseniz, çağımızın “akıllı telefon insanı”nın, bunu her gün düzenli olarak yaptığını göreceksiniz.
Sakince kendi kendimize kalmak; işlerini, düşüncelerimizi, yapacaklarımızı sıraya dizeceğimiz anları bile timeline’da aşağıya doğru “akarak” harcıyoruz. Haberler, kullanışlı/kullanışsız bilgiler, fotoğraf, snap, video, gündeme dair yararlı/yararsız analizler, yazılar, videolar, yine yazılar, Instagram, fotoğraflar, şakalar, gerçekler, videolar, Twitter, Facebook, yüzler, haberler, fikirler, düşünceler... Üstelik önümüze düşenler, kendi tercihlerimize göre seçtiğimiz içerikler değil.
Ne zaman böyle büyük büyük jestlerle karşılaşsak, kendi müzik sahnemizde olanları düşünmeden edemiyoruz.
Olmayan popülerliği var gibi gösteren, abartı seviyesi “üç saatte üç milyon tık”larda gezen popüler müzik piyasasının halini gördükçe okyanus ötesindeki bir sahnede olanlar, daha da sürreel görünüyor.
Nasıl oluyor sahi?
Rakibini düşman olarak görmemek, ödülünü paylaşmak isteyecek kadar sevebilmek ve saygı duyabilmek...
Her yapılan işin parmak izi kadar farklı olduğu müzik gibi yaratıcı bir alanda, kendi biricikliğinin farkında olmak...
Sadece kendininkinin değil, karşısındakinin biricikliğini ihya edebilmek...
Birinin yeteneğini takdir edebilmek için onun “çaptan düşmesini”, vefat etmesini, “tacı devretmesini” beklememek...
Hayvanlara işkence edenler, insanlara işkence edenler, Twitter’daki ünlülerin sözlerine ağza alınmayacak cümleler ve medeniyetten uzak dille laf yetiştirenler...
Düşüncesini beğenmediği insanı “terörist”, o da olmadı “vatan haini” ilan edenler...
Sağduyudan yoksun ve ayarsızlığın tavan yaptığı, iyi ile kötünün ayrımının olmadığı, tüm kavramların birbirine karıştığı bir dünya...
Pek çok sosyal medya kullanıcısına hesaplarını kapattıran, kapatmayanların ise paylaşımlarını sınırlamalarına sebep olan bir dünya...
Bir önceki gün, üniversitelerde yapılan ihraçların adaletsiz olduğuna yönelik bir paylaşımda bulunan Cem Yılmaz’ın tweet’inin altında yazanları görenler, herhalde insanlığa dair inançlarını sorgulamışlardır.
Saygısız, tahammülsüz, etiketleyici, ego merkezli, “benim gibi düşünmeyen ölsün”cü bir araba laf... Aşağılamalar, hakaretler, iğrenç küfürler...
Ne ararsanız var. İnsana “görmez olaydım bu cümleleri” dedirten korkunç ifadeler...
Neden işlerimizi ertelemek, kötü sonuçlara yol açacak olsa bile, bize iyi gelir?
Neden sürekli haber okumak veya sosyal medyada vakit geçirmek üretkenliği baltalar?
Neden bazen küçük meseleler üzerinde “hayatımızın tek meselesi” gibi takılıp kalırız?
Risk almakla belirsizlik arasındaki fark nedir?
Neden düşünce yerine duygularımızın esiriyiz?
İşte bu ve bunun gibi “Evet! Üstesinden gelemediğim, tam olarak da bu!” dedirten 99 soru ve cevabı...
“Cevap” değil belki de, yazarın cümlelerini bir rehber olarak almalı...
“Yürüyen merdivende neden yürünürmüş kardeşim? Zaten merdiven ilerliyor?”
Kimisi konuyu namus meselesine döndürür, merdivenin solunda, çelik iradesiyle milim kımıldamadan dururdu.
Uzun zaman çekilmeyi reddettiler.
Tabii şehrin kullanışlı ve hızlı taşıtları ve bu taşıtlara mahsus kültür herkesi kendine adapte ediyor illa bir noktada.
Çelik iradeli dostlarımız bir zaman sonra yürüyen merdivende yürüyenlerin hızla aşağı inebildiğini veya yeryüzüne çıkabildiğini keşfettiler.
Yürüyen merdivende yürümenin MANTIKLI bir tercih olduğu ortaya çıktığından beri, insan nehirleri olarak metro merdivenlerinden akmayı sürdürüyoruz.
Bir başka örnek: Tüm yayalar kendilerini yollara olur olmaz atmasınlar diye yolların ortalarına, bel hizasına gelecek bariyerler yerleştirilir, bilirsiniz.
Başarının, hırs, bireycilik ve egonun zehirli birleşiminden gelmeyeceğini biliyorlar.
Demokratik, eşitlikçi ve birleştirici anlayışın kişiyi, dolayısıyla toplumu geliştirecek en önemli unsurlar olduğunun bilincindeler.
Kişisel çıkarların, tek kişinin başarısının değil, kolektif aklın yüceltildiği; herkese özgürlük ve yaratım alanı tanınan, aydınlık zihinlerin ortak çalışmasıyla müthiş projelere imza atan bir topluluk onlar...
Kim mi? Türkiye’nin en inovatif sivil toplum kuruluşlarından olan Young Guru Academy.
Gelecek nesillere daha iyi bir toplum bırakmak üzere, geleceğin liderlerini keşfediyorlar. Genç ve aydınlık beyinler hep birlikte düşünüyor, hayallerini projeye dönüştürüyor ve tek tek gerçekleştiriyorlar.
Belki de ilk söylendiğinde kulağa imkansız veya gerçekleştirilmesi zor gelen hayaller kuruyorlar.