“Sokağa bayrakla çıkabilecek bir nesil yetiştirmek istiyoruz.”
Bu hedefi nereden bulmuş derseniz, 15 Temmuz’dan ilham almış.
15 Temmuz’da “vatan elden gidiyor” diye sokağa çıkanların örnek oluşturacakları bir eğitim sistemi!
Bakan Bey’e söylemek isterim ki 15 Temmuz gibi günlerde eline bayrak alıp sokağa çıkacak gençlik yetiştirmek yerine, 15 Temmuz’u yaratacak türden zihniyetlere uzak duracak gençlik yetiştirmek daha doğru olur.
Bunların ne kadarı gerçekten Fetullahçı, ne kadarı yeni bir tür kumpasa kurban gidiyor, orasını bilebilmek şu an için imkânsız gibi.
Her şey gösteriyor ki TSK’nın komuta kademesi, uzun yıllardır işini dikkatlice yapmamış.
Soruların çalındığını, Fetullahçıların gruplar halinde orduya sızdığını fark etmemişler bile.
Bir de buna 2002 yılından beri AKP’nin ordudan tasfiyelere direnmesi ve Balyoz ile Ergenekon’un savcılığını üstlenmesi eklenince, bu tablo ortaya çıkmış.
Kola takılan saatten değil, zaman ölçü birimi olarak kullandığımız saatten söz ediyorum.
Bu ayın sonunda GMT +2 zaman diliminden, GMT +3 zaman dilimine geçeceğiz.
Yani eskiden 1 saat ileride olduğumuz Avrupa’dan 2, iki saat ileride olduğumuz Birleşik Krallıktan 3 saat ileriye geçmiş olacağız.
“Yaz saati” uygulaması, Amerikalı fizikçi ve politikacı Benjamin Franklin’e ait bir fikir.
Ve öyle görünüyor ki bunun sebebini aradan yüzyıllar geçse bile öğrenemeyeceğiz.
Devlet Bahçeli “Bunu halka soralım” dediği konuşmasında MHP’nin aslında parlamenter sistemden yana olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi.
Şimdi karşımızda çok bilinmeyenli bir denklem var, buyurun çözebilirseniz bana da haber verin.
Önce eldeki veriler:
Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada “Şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir. Tercihimiz parlamenter sistemin devamıdır. Ancak milletimiz aksini söyleyecek olursa buna diyeceğimiz bir şey doğal olarak olmaz. Başkanlık mı, parlamenter sistem mi sorusunun kalıcı şekilde cevaplandırılmasını diliyoruz” demişti.
Başbakan Binali Yıldırım fırsatı kaçırmadı: “Biz Bahçeli’nin çağrısını aynen kabul ediyoruz, kısa sürede yeni anayasa çalışmamızı Meclis’e getireceğiz” dedi.
Böylece bir yandan olağanüstü hal, diğer yandan Suriye ve Irak’ta savaş, PKK derken sorunlarımıza bir de anayasa ve sistem tartışmalarını ekleyeceğiz.
Bu sözü Başbakan Binali Yıldırım, dün partisinin grup toplantısında söyledi.
Günün ortasında beni bir gülmedir aldı tabii, televizyonun sesini biraz açtım, baktım Başbakan iyi alkış alıyor.
Niye alkışladıklarını merak ettim. Doğru bir tespit yaptı diye mi alkışladılar, yoksa onlar da benim gibi güldüler de bu stand-up gösteriyi alkışladılar?
Tabii Başbakan bunu söyleyince, CHP’nin FETÖ konusundaki faturasını nelerin şişirdiğini bulmak için internete girdim.
Polis geçen yıl Ankara Garı’nda alması gereken önlemleri bu yıl aldı.
Geçen yıl IŞİD’in canlı bombalarının yaraladığı insanların üzerine biber gazı sıkılmıştı, dün de onların yakınlarının üzerine sıkıldı. Görüldüğü gibi bu ülkede terör olaylarının kurbanları bile eşit değil.
Ölenlerin ardından anma töreni yapabilmeniz için yakınlarınızı hangi terör örgütünün öldürdüğüne bakılıyor.
Ankara olayı bunu açıklıkla gösteriyor:
Şu kadar milletin askeri Irak topraklarını postalları ile çiğner, bir de üstüne ülkenin bir bölümü bütün dünyanın “terörist” diye tanımladığı bir örgüt tarafından ele geçirilmişken, nasıl olur da Türk askerinin Başika’daki sınırlı varlığından rahatsız olabiliyorlar diye!
Bunun nedenini tarihte aramak gerekir sanıyorum.
Fonunda Sünni-Şii anlaşmazlığı ve Arap milliyetçiliği olan, Yavuz Sultan Selim’den başlayarak, Cemal Paşa’ya varana kadar bir dizi tarihi anı olmalı.
Elbette günümüzün politik ve stratejik hesaplarını da bir sos olarak bunun üzerine dökmelisiniz.