Fırat’ın doğusuna girmeye, temizlemeye Türkiye’nin kararlı olduğunu gören ABD uzlaştı ve derinlik konusundaki ısrarını ise sürdürüyor...
Yol haritasındaki virajları ve kriz tırmandırma oyunlarını bilen ABD’liler son noktaya kadar isteklerini zorluyor ama virajı da nerede alacağını daha iyi biliyor...
Oysa, kaç yıldan beri kriz korosu felaket şarkıları söylüyordu...
İçeridekiler...
Ve ‘dışardakiler’...
Şimdi ise kilometre tartışmalarına sığınarak farklı şarkılar söylemeye devam ediyorlar...
15 mi yoksa 30 kilometre mi olacak?
*
Gergin günler tedirgin bekleyişleri tetikliyor.
İdlib’de ateşkesi sona erdiren Suriye rejimi savaş uçaklarıyla Han Şeyhun bölgesini bombalayarak katliama devam ediyor...
Haber ajansları dünyaya unutulmayan fotoğraflarından birini daha geçiyor.
Bombalanan binaların enkazı altından küçük çocuğunu kucağına alarak kurtarmanın hüznü ve sevinciyle alabildiğine koşan bir babanın dramına bizleri şahit ediyor...
Ve gözyaşları içinde kalmış, çaresizliğin zirvelerinde çözümsüz kalmış bir babanın dramı bizlere savaşın çirkin yüzünü bir kez daha gösteriyor...
Suriye’deki asrın dramını izleyen küresel güçler hâlâ silah dağıtıyor, satıyor ve para kazanıyor...
Esad ve diğer terör örgütleri ise kendi halkını öldürmeye devam ediyor...
*
Alman halkı ise ülkelerinde nükleer silah istemediklerini açıkça söylüyor...
ABD, Avrupalıları Rusya ile korkutuyor...
Rusya ise Avrupalıları korkutarak ayakta kalmaya çalışıyor...
*
Alman siyaset bilimcileri ise NATO’daki füzelerin Rusların füzelerini durduramayacağını ısrarla vurguluyor...
ABD’nin Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’nı (INF) bozmasını ileri süren Avrupalılar bu yüzden bir hayli ürkmüş gözüküyor...
Alman uzman Christian Mölling diyor ki:
-
Ve bahar aylarından bir gün...
Doğup büyüdüğü yerlerden sürülen bir halkın dağlara, sulara gömüldüğü o günlerde “toprakta dağılmak” sözünün anlamını bugün daha iyi anlıyoruz...
“Yurdunu Kaybeden Adam” tarihi asırlar öncesine dayanıyor...
Ve tarihin en büyük sürgününde büyük bir soykırıma uğrayan Kafkasyalılar, yani Çerkezlerin yaşadıklarını ünlü Rus yazar Puşkin şöyle tarif ediyor:
Savaş artığı ‘yüzen mezarlar’ olan gemilerden kaç tanesinin battığı bilinmiyor... Sadece Trabzon sahillerinde 53 bin Çerkez öldü!
*
Ve şairin...
“Kafkas dağlarıdır barut kokar vakitler.
İngiltere’de yıllarca IRA örgütünün mensuplarının fotoğraflarının basılması ve röportaj yapılmasını dahi yasaların terör propagandasından saydığı gerçeğini hatırlatıyor ve diyoruz ki:
Dünyanın hiçbir ülkesinde, teröristlerle mücadele eden emniyet ve askeri güçlere ya da devlete hiç kimse “Katliam yaptınız” diyemez...
Ve anayasa mahkemeleri de “Hak ihlali var” diyemedi...
*
“Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen’e” diyen Shakespeare’in şiirindeki gibi bir gerçekle yüzleşiyoruz...
Uzaklardan kalkıp da sınırlarımıza kadar gelerek Taliban, El-Kaide, IŞİD, DEAŞ gibi terör örgütleriyle savaşan ABD ve Batılılar; Irak, Mısır, Yemen, Afganistan, Sudan, Libya ve Suriye gibi ülkeleri yangın yerine çevirdiklerinde, şehirleri harabeye döndürdüklerinde, 4.5 milyon Suriyeli vatandaşı mülteci konumuna düşürdüklerinde, binlerce insanın denizlerde boğulmasına sebep olduklarında içimizdeki aydınların karşı duruş sergileyen bir bildiri yayınladıklarını da hatırlamıyoruz...
Ve PYD/YPG gibi PKK uzantısı örgütlere silah dağıtıldığında da...
*
Yasa ölüdür, yargıçlar diridir!
Ya bizde?
Sanki yasalar diri, yargıçlar ölmüş gibidir...
*
Anayasa Mahkemesi’nin son kararı bize Batılı hukukçuların bu sözünü hatırlatıyordu...
Aldıkları bu karar belki de daha çok uzun yıllar konuşulacak bir tartışma dosyasını aralıyordu.
Ve Anayasa Mahkemesi...
“Bu suça ortak olmayacağız
Kaç asırlık bir dramdır, anlatması oldukça zor...
Halklarını adalet ve barış içerisinde yaşatmayı düşünemeyecek kadar sayısız günah öyküleri var dünya tarihinde...
Ve ölülerle dolu bir geçmiş...
*
Savaşların meydanlarında yitip gidenlerin ardından ülkelerini büyük bir felaketin eşiğine nasıl getirdiklerini hâlâ göremiyor olduklarına şaşırıyoruz...
Ve Esad, halkını ne hallere düşürdüğünü hâlâ göremiyor...
Esad gibi liderlerin sadece kendi iktidarının yarınlarını düşünüyor olması da daha büyük bir soru işareti...
Kendi halkını bombalayıp kentleri harabeye çevirmeye devam ediyor...
Beyaz adamların kendilerine ait olmayan toprakları nasıl işgal ettiklerinden...
Ve Kızılderilileri nasıl sürgüne gönderdiklerinden...
*
ABD Başkanı Pierce’e yazdığı mektupta “Beyaz adamların kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer” diyen Kızılderililerin reisi Seattle:
- Bu kentlerde huzur ve barış yoktur.
- Baharda yaprakların açılışını ya da böceklerin kanat vuruşlarını duyacak yer yoktur.
- Belki bir vahşi olduğum için anlayamıyorum ama benim ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka.
-