ABD, iklim değişimini ve savaşları ele alan uluslararası anlaşmaları engellemektedir.
ABD kasten ve mütemadiyen dünyanın, sera gazı salınımlarını kesme ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırma amacı taşıyan iklim kriziyle mücadele eden kolektif çabaları baltalamaktadır.
*
İnsanoğlu kendisini bekleyen tehlikelere karşı mücadele eden, hatırlatan kişi ve kuruluşları pek ciddiye almıyor...
ABD’de bile...
2001 yılında kurulan Yeşil Parti insanların zehirsiz, tehlikesiz, silahsız ve kısacası çevre teröründen etkilenmemesi için olağanüstü çaba gösteriyor ama seçimlerde aldığı oy oranı en fazla yüzde 3...
Var oluşsal tehditlere karşı halkı uyaran kişi ve partilere dünyanın hiçbir yerinde fazla ilgi yok...
Neden?
Söyleniyor...
Ve yazılıyor...
Sonuç: Sıfır problem görülmeye devam ediliyor...
*
Dünyayı gelecekte virüs salgınından daha çok büyük göçlerin etkileyebileceğine dikkat çeken kuruluşlar, 2050 yılında 250 milyon kişinin iklim mültecisi olacağından söz ediyor...
Kitlesel göçler durdurulamıyor...
Ülkeler ise sınırlarına yüksek duvarlar örüyor...
Yaşanabilecek büyük göçlerin zengin ülkelerin dengelerini altüst edeceğine ve demografik yapının değişeceğine fazla ilgi göstermeyenlere Türkiye’deki göçmen raporları sunuluyor.
Kaçamak cevapları bırakalım... İklim krizi noktasına vardık!
*
Kar yağıyor İstanbul’a...
Beyaza boyanmış şehirlerin kirletilen izleri örtülmüş gibi...
Susuzluk kâbusu da şimdilik rafa kalktı...
Mevsimler karışıyor birbirine, bilim insanları bunun nedenlerinden birinin küresel ısınma olduğunu yıllardan beri söylüyor...
Ve sonunda iklim krizi dünyanın vazgeçilmezleri arasında ilk sıralarda yer alıyor...
Kısa bir sürede gelip geçecek de değil...
İnsan her geçen gün yeni bir krizle uyanıyor...
Bir gün virüs, bir gün deprem, sel, göçük...
Ve iklimsel afetler...
Bir de savaşlar ve göçler...
*
Üzerinde yaşadığı dünyayı kirleten insanoğlu, ne acıdır ki dünyanın bir şeyler demesine aldırmıyor...
Dağları, ormanları, denizleri, nehirleri, havayı ve toprağı zehirliyor...
Hava, su, toprak, deniz ve okyanuslar da şimdi insanı tehdit ediyor...
Seçmenler artık yorulmuş...
Medya ise sus payı politik reklamlarını alarak köşesine çekiliyor...
Seçmenler seçim harcamalarına ve bağışlara sınırlama getirilmesini istiyor...
Kendileri söylüyor ve kendileri dinliyor...
Başka çareleri de yok gibi...
*
Sınırsız bağışları durdurmak için yasalara güvenerek adaletin kapılarını çalan seçmenler, bağışçıların da yasaları kendi çıkar ilişkilerine göre yorumlattığını iddia ediyor...
Nitekim, alınan kararlar da bu iddiaları doğruluyor...
Özellikle bağışçıların bağışladığı yüksek rakamlara...
Bağışlanan miktarların bir fedakârlık olmadığının altını ısrarla çiziyor, isyan ediyor ama yine de bir şeylerin değişmediğini gören büyük kalabalıkların öfkesi de artıyor...
Anlıyoruz ki, parayı verenler her yerde düdüğü çalıyor...
*
Ve her seçimde en çok parayı harcayanlar kaybetmesine rağmen milyarlarca doların neden ve nereye harcandığını soran büyük kalabalıklar gizli çıkar ilişkilerini ortaya çıkarabilmek için de büyük çaba harcıyor...
Birileri parayı harcıyor diğerleri ise bağışlanan paranın gizlenmiş gerekçelerini açığa çıkarabilmek için emek harcıyor...
Sonunda büyük kalabalıkların çabası yasal oyunlarla boşa harcanıyor...
*
Ve seçmenler parayla neyin satın alındığını soruyor...
Michael Bloomberg’in başkan adayı olabilmek için yapılan ön seçimlerde 1 milyar doların nereye harcadığını da...
Netflix’teki ‘ABD Seçimleri’ adlı belgeselde parayla ilgili bu sorulara cevaplar aranıyor...
2016 yılındaki seçimlerde ise:
Trump 957 milyon dolar...
Clinton 1.4 milyar dolar...
Uzmanlar diyor ki:
Daha çok para harcayan Hilary Clinton kaybetmiş, daha az harcayan Trump ise kazanmıştı...
Netflix’te yayınlanan ‘ABD’de Seçimler’ adlı belgeselden anlıyoruz ki seçimlerin çok bilinmeyeni var...
Vatandaş ile sandık arasına giren sayısız hikâye ve gerekçelerin sıralandığını öğreniyoruz. Ayrıntılarının çoğunu bilmediğimiz bu siyasi yarışın içinde yığınla engelleyici kurallar...
Ve de orantısız baskılar...
*
Demokrasinin ilk adreslerinden sayılan Amerika’daki seçimlerde dahi bilinmeyen sayısız ayrıntı varsa, başka yerlerde kim bilir neler yaşanıyor...
Her eyalette farklı kurallar işletiliyor...
Yani, halkın iradesinin tecelli ettiğini söyleyenlerin yanılma ihtimali de oldukça yüksek olabilir...
Nedir bunlar?