Paylaş
ABD, iklim değişimini ve savaşları ele alan uluslararası anlaşmaları engellemektedir.
ABD kasten ve mütemadiyen dünyanın, sera gazı salınımlarını kesme ve yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırma amacı taşıyan iklim kriziyle mücadele eden kolektif çabaları baltalamaktadır.
*
İnsanoğlu kendisini bekleyen tehlikelere karşı mücadele eden, hatırlatan kişi ve kuruluşları pek ciddiye almıyor...
ABD’de bile...
2001 yılında kurulan Yeşil Parti insanların zehirsiz, tehlikesiz, silahsız ve kısacası çevre teröründen etkilenmemesi için olağanüstü çaba gösteriyor ama seçimlerde aldığı oy oranı en fazla yüzde 3...
Var oluşsal tehditlere karşı halkı uyaran kişi ve partilere dünyanın hiçbir yerinde fazla ilgi yok...
Neden?
Kendini ihmal ederek yaşayanlar, sadece gelecekte iyi bir hayatı yaşayabilmek için para biriktiriyor ama belirsiz bir gelecekten habersiz kalmayı tercih ediyor...
Ve sürekli kazanacaklarını düşünüyor...
Kaybedeceklerini değil...
Susuz kaldığında suyun değerini anlayan büyük kalabalıklar günü kurtarmaya çalışıyor...
Bu tarz çevre ve iklimsel felaketlerin de hiç olmayacağına inanıyor...
*
Medea Benjamin gelinen tehlikeli noktayı şöyle özetliyor:
Kritik çevresel projelere yatırım yapmak için milyarlarca Pentagon doları kullanılması ve savaşın çevresel yıkımının ortadan kaldırılması için yaşanabilir, huzurlu bir gezegen talep eden hareketlerin; “savaşa bir son verilmesi” için yapılması gerekenler listesinin en üstünde yer alması gerekiyor.
*
İklim değişikliğinin ve nükleer savaş ihtimalinin gezegene yönelik var oluşsal tehditler olduğunu belirten Benjamin:
Felaket niteliğindeki iklim değişikliği ve nükleer savaş, insan uygarlığının varlığına karşı var oluşsal tehdit açısından benzersizdir.
Nükleer silahların ve çok “sınırlı” bir nükleer savaşın bile 2 milyar insanı riske atabileceğini söyleyen Benjamin, böylesine bir felaketin de küresel iklimin bozulmasına ve dünya çapında bir kıtlığa neden olmaya yeterli olacağını hatırlatıyor ve diyor ki:
Nükleer silahlar küresel militarizm tarafından teşvik edilmiştir.
*
Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması’nın hâlâ neden onaylanmadığını sorgulayan Benjamin, militarize devlet şiddetinin, ortak inisiyatifli çevresel yıkıma direnen topluluklara karşı dengelendiğini vurgulayarak diyor ki:.
Topraklarını ve köylerini petrol sondajlarından, madencilik şirketlerinden, çiftlik sahiplerinden, tarım işletmelerinden vb korumak için mücadele eden topluluklar genellikle devlet ve paramiliter şiddet ile karşılaşmaktadır.
*
Yerli halkların ormanlarının toptan kesilmesine ve yakılmasına karşı durdukları için Amazon’da öldürüldüklerine de dikkat çeken Benjamin, Berta Caceres gibi aktivistlerin nehirlerini korumaya çalıştıkları için Honduras’ta vurulduklarını ve daha önemli bir tehlikenin yaşandığını belirterek diyor ki:
Orta Amerika’dan Afrika’ya ve Ortadoğu’ya milyonlarca göçmen çevresel felaketlerden ve çatışmalardan kaçıyor.
ABD bölgesinde göçmenler kafeslere kitlenmekte ve kamplarda mahsur kalmaktadır.
Akdeniz’de binlerce mülteci, tehlikeli deniz seferlerine çıkmaya çalışırken öldü.
*
Denizlerde mültecilerin yaşadığı felaketleri son on yıldan beri yazıyoruz ama herkesin aklı fikri günlük siyasi ve magazinsel polemiklerle geçmeye devam ediyor...
Bazı bölgelerde çatışmaları körükleyen silah tüccarlarının mültecilere karşı sınırları güvence altına almak için silah satmaktan ve gözaltı tesisleri inşa etmekten çok büyük kazanç sağladığını söyleyen Benjamin, durumun her geçen gün daha da kötüye gittiğini anlatıyor...
Var olabilmek için tüm tehditleri bertaraf etmeliyiz.
Kim uğraşıyor?
Bize göre herkes günü kurtarıyor, yarınlar ise şarkılarda bir-iki mısradan ibaret.
Yarın diye bir şeyin olmadığını, herkesin bugünden ve var oluşsal tehditlerden sorumlu olduğunu bir türlü anlatamıyoruz...
Paylaş