Nereden başlayalım ki...
Binlerce Afganlı mültecinin kurbanlık koyunlar gibi yollara düşmesinden mi?
Yoksa hangi ülkenin sınırında öldürüleceklerinden mi?
Savaşa gider gibi adeta ölüm yolculuğu yapılıyor...
*
Suriye, Afganistan, Lübnan, Yemen ve Irak’ta yaşananları takip ettikçe anlıyoruz ki İslam coğrafyasında bir şeylerin düzeleceğini görmek hayal gibi...
Sedir ağaçlarıyla ünlü şehir Beyrut...
Geçen yıl 135 kişinin ölümüne ve yaklaşık 6 bin kişinin yaralanmasına neden olan Beyrut Limanı’ndaki patlamayla birlikte Lübnan’daki kriz gittikçe derinleşiyor.
Nedeni hâlâ net olarak bilinmeyen esrarengiz patlamanın ardından ülkede aylardan beri sular durulmuyor.
Döviz krizi ve sıkıntısı çeken ülkede ilaç, petrol ve daha birçok hayati ürün ithal edilemiyor.
Enerji santrallarını işleten Deir Ammar, Zahrani ve Electrice Du Liban şirketleri ise yakıt yokluğu yüzünden bir günde şehirlere ancak iki saat elektrik verilebildiğini ama birkaç gün sonra tüm santralların kapatıldığını açıklıyor.
Ülke karanlığa terk edilmiş durumda...
*
Bir dönem Orta Doğu’nun Paris’i sayılan Beyrut’ta şimdi yokluk, yoksulluk yaşanıyor ve yolsuzlukla da artık baş edilemiyor.
Siyaset kırk parçaya bölünmüş...
Her kafadan farklı bir ses çıkıyor...
Oysa, o ihanet akşamında TBMM çatısı altında yaşanan birlik ve beraberliğe ve darbeye karşı direnişe gösterilen duruşu millet olarak alkışlamıştık...
Ya sonra?
Ne olduysa yine herkes kendi fildişi kulesine çekildi ve kendi türkülerini söylemeye başladı...
*
Yaşanan bu kadar ihanete birileri hâlâ ‘tiyatro’ diyebiliyor...
300 kişinin şehit olduğu, 1491 kişinin yaralandığı o ihanet akşamına tiyatro diyen anlayışa ve dezenformasyona karşı çıkan sanatçı
Yalanlar ve komplo senaryolarıyla da başka yerlere çekmeye...
Unutarak yaşamayı sevdiğimizi keşfedenler ısrarla bizlere yaşadıklarımızı unutturmak istiyor...
Kendi yalanlarına bizleri inandırmak isteyenler hâlâ demokrasiden, hukuktan söz edebiliyor ve ihanetlerini saklayabiliyorlar...
*
Bu ihanet korosu 1950 yılında rahmetli Menderes ve arkadaşlarına da aynı şarkıyı söylemişlerdi.
Hem de on yıl boyunca...
İçlerinde taşıdığı kin ve nefret yangınını Menderes ile bakanları Polatkan ve Zorlu’nun idamlarıyla ancak söndürebilmişlerdi.
*
Dediği günden öncesi ve sonrasında üç günlük dünyanın üç kuruşluk oyuncaklarına sadece kendini değil vatanını, milletini satan insanlar yüzünden sayısız insanın hayatı kâbusa dönüşüyor...
Gelenekselleştirilen bu kötü alışkanlık devam ediyor...
15 Temmuz ihaneti alışkanlığın son örneği idi...
*
Sınav sorularını çalarak başlayan sızıntı süreci 15 Temmuz akşamında ifadesiz yüzlerin ihanetleriyle gün yüzüne çıkmış oldu. Ve halk hesaplaşmasını yaptı...
Kırk yıl düşünseydik, milletine kurşun sıkacak kadar gözü dönmüş, asker kılığına bürünmüş kişilerin ordunun içine sızabileceğini ve general dahi olabileceğini bilemezdik, tahmin dahi edemezdik...
Bakıyoruz da yurtdışına kaçan bu gizli yapının yargıya, orduya, emniyete ve medyaya sızmış kişileri hâlâ bizden daha çok konuşuyor, yazıyor ve çiziyorlar...
Manipülasyon senaryolarıyla insanların aklını karıştırmaya devam ediyorlar...
Bazıları şiir sevmez çünkü yaraları yoktur, yaraladıkları vardır.
Yaşadığımız dünyayı ne kadar da güzel anlatmış Attilâ İlhan...
İnsanlar artık malını, mülkünü insandan daha çok seviyor, bu yüzden yaraları yok, yaraladıkları çok...
Eşyayı seviyor...
Ya insan?
Bu durum bize hep aynı türküyü hatırlatıyor:
Adamın adam sevmesi geçti gayri zaman oldu!
*
Nedense?
Dostum rahmetli vali Recep Yazıcıoğlu’nun sözleri düşüyor aklımıza:
- İhale, havale derken şimdi de kahraman bekliyoruz!
***
Modern çağın zirvesindeyiz güya...
Hâlâ davul ve zurnayla karşılama törenleri yapılıyor...
Yazıcıoğlu bu duruma da isyan edercesine diyordu ki:
- Develer, koyunlar kesiliyor vs. Oysa, Avrupalılarda böyle bir şey yok...
O yaşadıklarımız dündü, bugün daha iyi şeyler olacak, diyerek güne başlıyoruz...
Gün bittiğinde anlıyoruz ki iyi şeyleri beklemek bir hayalden ibaretmiş...
Bazı alışkanlıklarımızı hiç değiştirmiyoruz...
En güzel şeylerin arasına bir kötülük sıkıştırıyoruz.
*
Yazılıp çizilenlere ya da olup bitenlerin ardından konuşulanlara bakıyoruz.
Öyle şeyler yaşanıyor ki...
Örnek mi...