Özellikle de dikiz aynalarına...
Yani geçmişine.
Kendi halkı kendisinden kaçıyor.
Hiçbir şey ifade etmiyor mu?
Rusya’ya karşı zamanında ABD tarafından örgütlenen, silahlandırılan ve bize Mücahid diye yutturulan senaryoyu Rambo filmiyle çekenler ve dünyaya izletenler bugün başka bir film çekiyor.
Filmin adı Afganistan’dan kaçış...
*
Usame Bin Ladin
Saddam döneminin son eski Enformasyon Bakanı Es Sahaf Bağdat’ta El Raşit Oteli’nin önünde kameraların karşısına geçmişti...
Arkasında ise Saddam Hüseyin’in vinçle yıkılan heykeli gözüküyordu... Hava bombardımanlarının ardından kara ordusuyla ABD ve müttefikleri, Irak’a girmişti...
Birçok televizyon kanalının canlı yayına geçtiği otelin önünde kameraların karşısına büyük bir öfkeyle çıkan Es Sahaf:
- Katırlar gününü görecek!
*
Kameralar canlı yayında bir anda açısını değiştirdiğinde Saddam’ın heykelinin bulunduğu alandan ABD bayraklı tanklar giriş yapıyordu... Bu durum karşısında şaşıran Es Sahaf arkasını döndüğünde ‘Katırlar’ diye bahsettiği tankları görünce susup kalmıştı...
İşte o zaman dünya bu duruma çok gülmüştü... Dönemin eski ABD Başkanı George W. Bush yaşanan komedi karşısında çok güldüğünü ve bu yüzden Es Sahaf’ı affettiğini dahi yazmıştı...
Meydan okuyan
Tarık Aziz ise demişti ki:
-“ABD’nin Bağdat Büyükelçisine sormuştuk... Washington, ‘Bu iki komşu ülkenin sınır sorunudur bizi ilgilendirmez’ diye cevap vermişti.”
*
Bunun bir tuzak olduğunu göremeyecek kadar körleşmişlerdi.
ABD’ye hâlâ rest çektiklerini ve kime güvendiklerini sorduğumda ise Tarık Aziz kendinden emin bir şekilde şu cevabı vermişti:
-“Irak çölleri ABD’ye mezar olur ve ikinci Vietnam’ı yaşar!”
*
Bunun böyle olmadığını gördük.
Afganistan’da yaşananları izledikçe daha iyi anlıyoruz...
Düşmanını gördüğünde kaçıp giden 300 bin kişilik hayali bir ordudan ve ‘kan dökülmesin’ yalanıyla ülkesini terk edip giden Cumhurbaşkanı Eşref Gani’den söz ediyoruz...
Birileri de çıkıp diyemiyor ki:
- Sen kaçıp gidince halkını kan ve ateş gölüne atmış oldun!
*
Aynı filmi Irak’ta yıllar önce izledik...
Ve İran’da...
Şah Rıza Pehlevi
ABD saldırıların faillerini Afganistan ve Irak’a girerek aramaya gitmişti...
Ve iki ülkeyi yakıp yıkmıştı...
1 milyondan fazla insan hayatını kaybetmişti...
Eski ABD Başkanı George Bush demişti ki:
Demokrasi götürüyoruz...
*
Demokrasi diyerek girdiği Afganistan ve Irak’ta 20 yıl boyunca düzen kurmaya çalıştı...
Irak’ta kendileriyle birlikte hareket eden Kürtleri iktidarın yasal ortağı haline getirdi...
Artık öyle değil gibi.
Köprü halimiz göçler yüzünden gittikçe sıkıntılı günler yaşamamıza neden oluyor.
Asya’dan gelip de Avrupa’ya geçenler oldukça az.
Gidemeyenler ise ülkemizde kalıyor.
Bekleme odası değiliz ama gelenler de ne yazık ki gitmiyor ve kalıyor...
Iraklı, Suriyeli, Afrikalılar derken şimdi de Afganlar geliyor!
Sayıları milyonlara varan mülteciler ülkemizin değişik şehirlerine yerleşiyor.
Günlük işlerde ise kaçak çalışıyorlar.
Etrafımızdaki ve uzağımızdaki coğrafya barut gibi...
Her karışıklıkta ve çıkan bir savaşın ardından kapıları çalınan bir ülkeyiz...
Ya denizden ya da karadan Avrupa ülkelerine geçmeyi başaranlar da var...
Başaramayıp denizlerde boğulanlar da...
Cesedi kıyıya vuran 3 yaşındaki Aylan’ın fotoğrafı gözlerimizden önünden hâlâ gitmiyor...
Lakin, düzensiz göçler her geçen gün dünyanın en büyük derdi haline geliyor...
Ve her ülke kendi güvenliğini, huzurunu ve halkını korumaya çalışıyor...
Türkiye ise bu meseleyle belki de son üç yüzyıldan beri uğraşıyor...
Bir köşede oturup iki dakika bile...
Seyrediyoruz, okuyoruz, dinliyoruz ama bunların üzerine iki dakika hiç düşünmüyoruz...
Yaşadığımız olaylara baktığımızda bunun ne kadar doğru olduğunu daha iyi anlıyoruz.
Öfke büyük kalabalıkların pusulası olmuş.
*
Yaşadığımız sürece herkese karşı sorumluyuz...
Lakin, hepsini unutmuşuz gibi...
Sorumsuzca yaşayanların sorumsuzluğunun bedelini masum insanlar canıyla, malıyla ödüyor...