Yeni doğan bebeğin bağışıklık sistemini desteklemeye yardımcı olmak için ilk altı ay emzirmek öneriliyor. Anne sütünün her bir damlası bakteri öldüren, enfeksiyonla ve hastalıkla savaşan, vücuttaki yaşlı ve zarar görmüş hücreleri yok etmeye yarayan tam 1 milyon beyaz kan hücresi içeriyor. Anne sütü immünoglobulin A (IgA) gibi mikroorganizmalara bağlanan ve onları vücut dokularından uzak tutan antikorlar içerir. Ek olarak dokosaheksaenoik asit (DHA) anne sütünde var olan ve bebeğin sağlığı için yararlı omega-3 yağlarına sahiptir. DHA ceninin ideal beyin, göz, bağışıklık ve sinir sistemi gelişimi için olmazsa olmazdır.
Anne sütü elbette çok kıymetli, bununla beraber bebeği emzirmek zor veya ağrılı olmamalı. Eğer zorlanıyorsanız, bunu ne olursa olsun yalnız başınıza yapmak zorunda olduğunuza inanmak yerine emzirme konusunda bir uzmana danışabilirsiniz.
DSÖ emzirilebilir diyor
Şu sıralar annelerin en sık sorduğu soru COVID-19’un emzirme yoluyla çocuğa bulaşıp bulaşmadığı... Bunu inceleyen kısıtlı sayıda araştırma var ve şimdiye kadar anne sütünde virüs tespit edilmedi. Ancak annelerin COVID-19’u kendi sütüyle bulaştırıp bulaştırmayacağını kesin olarak bilmiyoruz. Eğer endişeleniyorsanız, doktorunuzla görüşmelisiniz.
Öte yandan Dünya Sağlık Örgütü gibi sağlık otoriteleri COVID-19 virüsü olan annelerin emzirebileceğini söylüyor. Bu aynı zamanda daha önce COVID-19 geçirmiş olan ve/veya antikor testi pozitif çıkmış olan anneler için de geçerli. Ancak bebeğe virüsü bulaştırmamak için el yıkamak ve maske takmak gibi önlemleri de almaları lazım.
Ya emziremezseniz...
Bebeği emzirmiyorsanız, mama seçimi önem kazanıyor. Bebek maması seçerken besin değerleri açısından anne sütüne en yakın olanı tercih edin. Bebeğinizin sağlık durumuna göre mamanın türünde değişikliğe gidebilirsiniz. Örneğin eğer bebeğiniz prematüre doğduysa, bir sağlık sorunu veya sancısı varsa özel bir mama kullanmanız gerekebilir. Örneğin karbonhidrat kaynağı olarak sakkaroz (sofra şekeri) içermeyen ve standart olarak yüzde 0.32 DHA içeren bir mama seçebilirsiniz.
Eğer bebeğinizin inek sütü veya yiyecek proteini alerjisi varsa ve kapsamlı şekilde hidrolize edilmiş bebek maması işe yaramıyorsa, aminoasit bazlı bebek maması kullanmanız öneriliyor. İnek sütündeki proteinlere bebekler için hidrolize edilmiş kazein proteini içeren mama seçin. Bunlar alerjik reaksiyonu önlemek için küçük parçalara bölünmüş süt proteini içerir.
Son zamanlarda COVID-19’dan daha az korkulmasının bir sebebi basitçe onu her gün duyuyor olmak denebilir. Virüs hakkındaki haberlere ne kadar çok maruz kalırsanız, bu durumu o kadar kabullenirsiniz. Beyinlerimiz yeni ve şaşırtıcı şeyleri fark etmek üzerine eğitimli… Bu, tehlike yakın olduğunda ‘savaş veya kaç’ tepkisi vermek şeklinde açıklanabilir. Ancak bu tehlike ortalıkta olmaya devam ediyor ve gitmiyorsa, rutinimizin bir parçası haline gelir.
Daha kontrol edilebilir
Söz konusu ‘kademeli olarak hissizleşme konsepti’ aslında birçok genel korku türünün tedavisinde kullanılan esas yöntemdir. Yükseklik korkusu mu? Kişiyi duruma alışana kadar her seferinde yavaş yavaş daha yüksek yerlere götürün. Sosyal fobi mi? Kişiyi kaygısı yok olana kadar her seferinde daha fazla insanın bulunduğu ortamlara götürün. İşte aynısı COVID-19 için de oluyor. Her gün virüs hakkında bir şeyler duydukça, hâlâ çok tehlikeli olmasına rağmen o şoke etme özelliğini kaybetmeye başlıyor.
Öte yandan eğer sağlık sektörü için çalışmıyorsanız ya da büyük bir şehirde yaşamıyorsanız, COVID-19’un etkilerini kişisel düzeyde hissetmemiş veya virüsü almış birini tanımıyor olabilirsiniz. Bu durumda hastalık, günlük hayatınızı etkileyen bir şey olmaktansa yalnızca haberlerde gördüğünüz bir şey haline gelir. Yani pandeminin tehlikesini mantıken biliyor olsanız bile zamanla virüse kayıtsız kalmaya başlayabilirsiniz.
COVID-19 hakkında hâlâ bilmediğimiz çok şey var. Nasıl tedavi edilir ve bağışıklık ne kadar sürer bilmiyoruz, ayrıca olası semptomların tamamı ölçülmemiş olabilir. Ancak virüs hakkında, ilk başta olduğundan daha çok şey biliyoruz. Nasıl bulaşıp bulaşmadığını biliyoruz. Hangi önlemlerin virüsün yayılmasını gerçekten yavaşlatacağını biliyoruz. COVID-19 hâlâ tehlikeli ancak daha tahmin edilebilir, dolayısıyla da daha kontrol edilebilir bir durumda. Bu sayede bilinmeyene karşı olan korkumuz daha azalmış olabilir.
Tetikte kalmak önemli
Pandeminin ilk zamanlarındaki başlıca söylemlerden biri, sağlık sistemine yüksek vaka sayıları nedeniyle yük bindirmemek için elimizden geleni yapmaktı. Vaka sayılarını kontrol altında tutmak, hem hastanelerin ihtiyaç duyulan kişisel koruyucu donanımlara ve solunum cihazlarına sahip olması hem de yoğun bakım ünitelerinin yatak kapasitelerinin dolmaması için bize zaman kazandırdı. Bugün vaka sayılarını kontrol altında tutma çağrıları azaldı. Bu değişim size daha az kaygılanmanız gerektiği izlenimi verebilir. Oysa hâlâ kişisel koruyucu donanım eksikliğinin tekrar yaşanabileceği hakkında endişeler var. Nitekim böyle bir kaygı olmasa dahi bizlerin sağlık sistemine yük bindirmemek için maske takmaya ve sosyal mesafeye özen göstermemiz gerekiyor.
Eğer egzersiz yapmayı sevmeyen ancak kardiyonun sağladığı faydalardan yararlanmak isteyen biriyseniz çözümünüz yürüyüş yapmak olabilir. Yürüyüş düşük yoğunlukta bir egzersiz olduğu için birçok insan daha yoğun bir egzersizin faydalarına yürüyüşle erişemeyeceğini düşünüyor. Bu doğru değil.
KİLO VERMEYE YARDIM EDER
Yeni bir zindelik yolculuğuna başlıyorsanız binanızın çevresinde yalnızca birkaç tur atmayı deneyin. Yürüyüş yağsız kas üretimine, kilo kaybına ve metabolizmanın hızlanmasına yardımcı olur. Temponuzu ne kadar arttırırsanız ve ne kadar uzun süre yaparsanız kalori yakımı o kadar artar. Yine de her istediğinizi yiyemezsiniz. Doymuş yağ oranı düşük ve sebze temelli bir beslenme düzenine sahip olmalısınız.
STRESİ AZALTIR, İYİ HİSSETTİRİR
Egzersiz, orta tempoda yürüyüş bile olsa, vücutta endorfin salgılanmasını sağlar. Endorfin hormonu kendimizi iyi hissetmemize yardımcı olur, modumuzu yükseltir. Ruh sağlığımızı koruyabilmek için özellikle şu sıralar stres seviyemizi her zamankinden daha çok kontrol etmemiz önemli.
BEYİN FONKSİYONLARINI GELİŞTİRİR
Su, bedenimizde bulunan her bir hücre için gerekli temel yapıtaşıdır. Tükettiğimiz tüm makro besinlerin (karbonhidrat, protein ve yağ) içinde vardır ve hücrelerin enerji üretmesiyle vücudumuzdaki atıkların dışarı atılması konularında etkili rol oynar.
İnsan bedeni çoğunlukla sudan oluşur. Bazı tahminlere göre bir yetişkin bedeninin yüzde 60’ı sudur. Dolayısıyla susuz kalmamanın sağlık için ne kadar önemli olduğunu duymak pek de şaşırtıcı değil.
Günlük olarak; böbreklerimiz aracılığıyla üretilen idrarla, attığımız terle ve solunum sistemimizle yüksek oranda su kaybederiz. Hareketsiz bir yetişkin günde ortalama 2-3 litre su kaybeder. Eğer aktif biriyseniz ve su içmeye dikkat etmiyorsanız, günde 4 litreye yakın ve hatta belki daha fazla su kaybediyor olabilirsiniz!
Yeterince su içmediğimiz zaman beynimiz susuz kaldığımızı hisseder ve antidiüretik hormon (ADH) adı verilen bir hormon salgılamaya başlar, bu hormon vücudumuza mümkün olduğunca fazla su depolaması gerektiğini söyler ve bize susadığımızı hatırlatır.
Her bir kişinin, vücudunun fonksiyonlarına en iyi şekilde devam edebilmesi için ihtiyacı olan su miktarı birbirinden farklı olabilir. Araştırmaya göre erkeklerin kadınlardan daha fazla su tüketmesi gerekiyor. Yetişkin erkekler için su tüketim miktarı günde 3 litre ve yetişkin kadınlar için 2.2 litre olarak tavsiye ediliyor.
Fitness gurusu değilseniz dikkat!
Bu sayılar kesin olarak önerilen miktarlar değil zira yaşadığınız iklim, sahip olduğunuz kilo, var olan sağlık sorunları, kullandığınız ilaçlar ve aktivite seviyeniz gibi birçok faktör ihtiyacımız olan su tüketim miktarını etkileyebilir. Ek olarak, zaman içinde susuzluğu anlama kabiliyetimiz azalır ve böbreklerimiz susuzluk hormonu olan ADH’ye karşı daha duyarsız hale gelir, ileri yaştaki kişilerin susuz kalma risklerinin daha fazla olmasının sebebi budur.
KALORİLİ YİYECEK İSTİYORSANIZ
Eğer canınız normalden daha fazla kurabiye, şeker ve cips gibi yiyecekler çekiyorsa bunun nedeni uykusuzluk olabilir. Uykunuzu yeterince almadığınız zaman leptin (iştahı azaltır) seviyeniz düşer, girelin (iştahı arttırır) seviyeniz artar ve canınız yüksek kalorili abur cubur türü gıdaları çekebilir. Uyku kalitenizi arttırmak için yatak odanıza gün ışığını engelleyecek perdeler asın ve oda ısısını yaklaşık 20 derecede tutun.
CİNSEL DÜRTÜ DÜŞÜKSE
Yorgun hissettiğiniz zaman cinsel birliktelik modunda olmayabilirsiniz. 2015’te yapılan bir araştırmaya göre ‘sağlıklı bir cinsel dürtü’ye sahip olabilmek için uyku çok önemli. Erkekler üzerinde yapılan başka bir araştırmaya göreyse, yedi-dokuz saat yerine yalnızca beş saat uyuyan erkeklerin testosteron hormonu seviyelerinde düşüş gözlemlendi. Kaliteli bir uyku için yatak odanızı yalnızca uyku ve cinsel birliktelik için kullanın. TV izlemek gibi aktivitelerden kaçınarak vücudunuza ‘yatak odası demek uyku zamanı demek’ eğitimini verebilirsiniz.
YORGUN UYANIYORSANIZ
Önümüzdeki aylarda mevsimsel influenza salgınları ve COVID-19 pandemisi aynı anda yaşanabilir. Tıp uzmanları tecrübe etme ihtimalimiz olan bu durum için ‘ikizdemi’ terimini kullanıyor. Bu bir problem çünkü durum hastaneye giden hasta sayısını arttırabilir ve sağlık sisteminin üzerine yük bindirerek en kritik hastaların tedaviye ulaşmasını zorlaştırabilir. Bunun yaşanmasını istemeyiz, bu nedenle bu kafa karışıklığında nasıl bir yön çizebilir ve hasta olmaktan nasıl kaçınabiliriz?
İki virüsü aynı anda almak...
COVID-19 enfeksiyonunun uzun vadedeki etkilerini hâlâ öğreniyoruz, ancak her iki virüsü birden aynı anda almak çoğu organ üzerinde inanılmaz bir zorlanma yaratacak ve bağışıklık sisteminizin enfeksiyonlarla savaşmasını zorlaştıracaktır. Her hastalığın kardiyak hasar bırakma ve kalpte, beyinde veya kas dokularında iltihaplanma yapma riski vardır. Bu olası komplikasyonlar herkesi etkilemeyecektir ancak risklerin farkında olmak önemlidir. Görünen o ki grip ve COVID-19’un bazı belirtileri örtüşüyor. COVID-19 veya influenza virüsü taşıyan birinde oluşabilecek belirti ve komplikasyonlara bir bakalım, ancak hastalığın daha ciddi olan bu yönlerinin herkeste oluşmayabileceğini aklımızın bir köşesinde tutmakta fayda var:
- Zatürre
- Solunum yetmezliği
- Akut solunum yetersizliği (ciğerlerde sıvı birikmesi)
- Kan zehirlenmesi
Kalp krizi genellikle televizyonda ya da sinemada, yaşlı bir insanın (çoğu zaman bir erkek) dramatik bir şekilde göğsünü tutup yere düşmesiyle tasvir edilir. Bu tamamen yanlış olmasa da betimleme şekli kalp krizinin bazı önemli belirtilerini göstermekte eksik kalıyor.
Kalp krizi sırasında kalbe kan akışı kesilir; genellikle bir kan pıhtısı veya ana damarlardan birinde plak artışı nedeniyle... Kalp kası, gereken oksijeni alamaz ve ölmeye başlar. Kalp krizi geçirenlerin acilen hastaneye kaldırılıp tıkanıklığın çözülmesi, kan akışının yeniden başlatılması gerekir.
Kriz belirtileri nelerdir?
Kalp krizinin belirtilerine televizyonda gösterilenler dahil ancak daha az bilinenleri de var. Birçok insan göğüste veya boyunda başlayıp kol, çene veya sırta doğru yayılabilen baskı, daralma, acı ve sıkışma hissini biliyor. Daha az bilinenler mide bulantısı, yanması, sindirim güçlüğü, karın ağrısı, nefes darlığı, bayılma hissi, yorgunluk.
İlginç bir şekilde genellikle göğüs ağrısı erkeklerde en çok göze çarpan belirtidir ancak kadınlarda farklı belirtiler vardır ve bunlar kalp krizi işaretleriyle bağdaşmaz. Bu durum, neden bazen kadınların kalpte hasar oluştuktan sonra acile götürüldüğünü açıklıyor. Kadınlardaki bazı kalp krizi belirtileri terleme, bulantı, kusma, hazımsızlık hissi, yorgunluk, çene ağrısı ve nefes darlığı olarak sayılabilir.
Kalp yetmezliği nedir?
Kalp krizi bir anda oluşabilecekken kalp yetmezliği zamanla kötüleşen belirtilerle yıllar içinde gelişebilir. Yetmezlik, kalp kası vücudun ihtiyacı olan miktarda kanı pompalayamadığı zaman oluşur. Bazen de kalbe pompalayacağı miktarda kan dolmaz. Kalp vücuda yeterince kan pompalayamaz ve vücut telafi için diğer sıvıları tutmaya çalışır. Bu da kalbi strese sokup yetmezliği daha kötü hale getirir.
Kalp yetmezliğinin en yaygın belirtileri nefes darlığı, yorgunluk ve vücudun ayak bileği, ayak, bacak, karın ve boyun damarları gibi bölgelerinde şişlik olarak sayılabilir. Kalbiniz zayıfladıkça sıvı birikimi de artar ve belirtiler kötüleşir. Bu sıvı birikimi aynı zamanda kilo alma, sık tuvalete çıkma ve yatarken öksürmeye de neden olur.
Ağız sağlığını korumak, yalnızca parıldayan bir gülümsemeye sahip olmak için önemli değil. Uzun dönemde fiziksel sağlık için de olmazsa olmaz. Araştırmalara göre kalp hastalıkları, alzheimer hastalığı, diyabet ve bazı kanser türleri dahil birçok kronik sağlık probleminin sebeplerinden biri bu... İyi haber şu ki ağız sağlığınızla ilgilenmek için hiçbir zaman geç değil. Herkesin bugün uygulamaya başlayabileceği yöntemlere göz atalım.
Elektronik diş fırçası tercih edin
Dünyada yapılan bazı çalışmalara göre, elektronik diş fırçası kullanmak zararlı plak ve tartarların yok edilmesinde çok etkili bir rol oynuyor. ‘Klinik Periodontoloji Dergisi’nde yayımlanan bir çalışmaya göre elektronik diş fırçası kullanımı 11 yıllık bir süreç içinde yüzde 22 daha az dişeti çekilmesi ve yüzde 18 daha az diş çürümesi problemi ile sonuçlanıyor. Peki neden? Çünkü titreyen başlıklı elektronik diş fırçaları plakların ve zararlı bakterilerin yok edilmesini kolaylaştırıyor. DentalHealth.org sitesine göre de sağlıklı bir diş fırçalama süresi, florür içeren bir diş macunuyla her bir fırçalamada ikişer dakika olmalı.
Diş ipi ve ‘ağız duşu’ kullanmayı unutmayın
Herkes diş ipi kullanımını günlük bir rutin haline getirmeli. Bu rutine ‘ağız duşu’ adı verilen ve diş aralarını su ile temizlemeye yardımcı olan cihaz da destek verir. Eğer diş teli, takma diş köprüsü, diş kronu veya implant kullanıyorsanız, bu cihaz zamanı etkili kullanmanızı sağlayacak efektif bir yöntem olabilir.
Fırçalama tekniği için hekiminize danışın
Öğle yemeği de dahil, her öğünden sonra dişlerinizi fırçalamanız önerilir. Bu da günde üç kez dişleri fırçalamak gerektiği anlamına gelir. Dişinizi doğru şekilde fırçalamak, en az günde birkaç kez fırçalamanız kadar önemli. Dişlerinizin ve dişetlerinizin sağlığını korumak için kafanızda oluşan soruların en doğru kaynağı diş doktorunuzdur, danışmaktan çekinmeyin.
Dişleriniz için dikkat etmeniz gerekenler