LIVERPOOL’a adım atıyoruz... Efsanevi müzik grubu, Beatles’in doğduğu ve efsaneleştiği Liverpool’a... Gerry and the Pacemakers’ın, Liverpool takımının marşı haline gelen 1963 doğumlu "You Will Never Walk Alone"u yarattığı kente.
Bir futbol efsanesinin doğduğu Liverpool’a. Ne yana baksanız "Kırmızı."
Sanki bütün kent maça gidiyormuş gibi.. Ve biz de kendimizi bu büyüye kaptırıyoruz. Beatles gerilerde kalıyor... Artık "Futbolun başkenti"ndeyiz.
* * *
Heyecan sarıyor her bir yanımızı. Rövanşa çıkıyoruz. Liverpool’u 2-1’le devirdiğimiz maçın rövanşına... Sadece bu mu? Elbette hayır... Az sonra "Çarşı" ile "Kop" tribünün de rövanşını izleyeceğiz. Yani gelmiş geçmiş en güzel futbol şarkısı, "You will never walk alone"u dünyaya tanıtan tribünle de rövanşımız var. Ama daha da önemli bir şey var...
Maç öncesi "Dostum Ersun Yanal"ın sözleri çınlıyor kulaklarımda.
- Bu ülke öncelikle başarı kültürünü değiştirmeli... Futbolumuzun krize her girişinde ya da önemli bir maça her çıkışımızda bu sözler aklıma geliyor. Ve sonra kendimi futbolcuların, teknik adamların yerine koyuyorum. Kazanırsa kahraman olacaklar. Ya kaybederlerse?
Daha da önemlisi bu işte... "Ne olursa olsun kazan" felsefesi bakalım futbolun anavatanında ne yapacak.
* * *
Stadın, ana girişinde, 1989 günü, Nottingham Forest deplasmanında ezilerek ölen 96 Liverpool taraftarının anısına inşa edilen bir anıt var.
Her zaman 96 mumun yandığı ve çiçeklerin bırakıldığı bir anıt...
İsimlere gözümüz takılıyor... Çoğu çok genç yaşta ölmüşler... Kimi 12’sinde... Kimi de 10 yaşında.. Baktıkça, içimiz acıyor... Ve orada bir kez daha anlıyorsunuz, bu şehrin sakinleri futbol için yaşıyor, futbol için ölüyor...
* * *
Nasıl mı... Liverpool- Toulouse ile Şampiyonlar Ligi ön eleme maçı oynayacak. Karşılaşmadan birkaç gün önce nereden geldiği belli olmayan bir kurşun, 11 yaşındaki Rhys Jones adlı bir çocuğu öldürüyor. Jones fanatik bir Everton taraftarı... Bunun ne demek olduğunu ancak şöyle anlatabilirim. Liverpool, Fenerbahçe ise, Everton, G.Saray. Yani Liverpool ile Everton müthiş bir rekabet içinde. Maçlarda çıkan olaylar "sıradan" sayılıyor. Toulouse maçı akşamı, Liverpool’un Anfield Road Stadı’nda, Everton forması giyen iki erkek gözyaşları içinde yürüyen bir kadınla birlikte orta yuvarlağa çıkıyor.
Kadın kaza kurşunuyla ölen Jones’un annesi. Yanındakiler ise eşi ve büyük oğlu. O gece ilk kez bu statta Everton marşı çalınıyor. Ve 45 bin taraftar marşı alkışlıyor. Liverpool sahaya siyah bantla çıkıyor.
* * *
Biliyorum, bazı Beşiktaşlı taraftarlar bana kızmaya başladı. "Liverpool hayranı" diye damgalamaya da...
Ama bunları yazmadan maçı size anlatamazdım. Kazanmak kadar, kaybetmenin de bir erdem olduğunu ifade edemezdim. Beşiktaş bu maçı kaybetti.
Sistem, motivasyon, hırs, teknik, taktik vs... Bunların tümünü yerine getirir bir maçı kazanabilirsiniz. Ya sonrası...
Shankly Gates... Liverpool’un kurucusu... O, "Futbol hayat memat meselesi değildir, ondan çok, çok daha önemlidir..." demişti.Önemli olan kaybederken ne kazandığımızdır.