Bu hükümetin hayat felsefesini paylaşmıyorum.
İçki servisi yapılıyor diye anma günlerini reddeden AKP’lileri, ben de reddediyorum. Dindarlık kisvesi altında iş çevirenlerini sevmiyorum. Ancak, bu iktidarın bir yanı var ki, çok beğeniyorum ve destekliyorum. O da, toplumumuzun artık kangrenleşmiş bazı sorunlarına el atma cesaretini gösterebilmeleridir.
Erdoğan’ın üslubu hatalı, yaklaşımı gereksiz şekilde sert olabilir, ancak artık kokuşmaya başlamış sorunlara yaklaşımı da aynı oranda heyecan verici.
Kıbrıs sorununa o el attı.
Benim en sevdiğim kitaplarımdan biri “Emret Komutanım” idi. Bir Türk subayının hangi kesimden geldiğini, daha da önemlisi nasıl eğitildiğini ve muvazzaflık döneminden sonra emekliliğinde nasıl farklı bir dünya ile karşılaştığının anlatıldığı bu kitap için aylarca okullarda, kışlalarda inceleme yapmış, söyleşilerle subay adayları ve komutanların görüşlerini almıştım.
TSK ilk defa, içini bir sivile açıyordu.
Karşımdaki kurumun disiplini, eğitimdeki kalite ve genç subayların her birinin samimiyeti beni çok etkilemişti.
Nitekim, içlerinden bazıları sonradan çok yakın arkadaşım oldu. “Emret Komutanım” bir yerde, askerin kendi kendini anlattığı, içini döktüğü bir kitaptı.
Yazıklar olsun.
GS Basketbol takımının tüm yöneticileri, sarı kırmızılı formaya ihanet ettiler. Cezalı bir sporcuyu, başka birinin formasıyla oynatma deliliğini yaptılar.
İnanamıyorum.
Nasıl olur da, farkedilmeyeceğini sanabilirler. Hadi kendileri olabilir de, başkalarını da ahmak yerine koymalarını anlayabilmiş değilim.
CHP, Tunceli’ye eski adı olan Dersim’in verilmesi konusunda önemli bir sınavdan geçecek.
Onur Öymen’in devirdiği çamı tamir etmek ve Kürt konusunda AKP’ye kaptırılan oyların hiç değilse bir bölümünü geri alabilmek için, partinin önüne büyük bir fırsat çıktı.
DTP’nin yasa önerisine karşı çıkmak, kendi ayağına ateş etmek anlamına gelir.
DTP tasarısını reddetmek, bugüne kadar ki tüm hatalara tüy dikmekten beter bir prestij kaybı getirir.
Cumhurbaşkanlığına adaylığı açıklandığı zaman, Gül’ün köşkü dolduramayacağı yolunda benim hiçbir kuşkum yoktu. Aslında genelde kamuoyunun da pek kuşkusu yoktu. Adaylığına karşı çıkanların önemli bölümünün tek itirazı, eşinin türbanlı olmasıydı. Ancak kısa sürede hem eşi, hem de kendisi Çankaya’yı doldurmayı bildiler.
Gül, eşinin türbanını insanların gözüne sokmadı. Siyasi bir simge olduğunu ve herkesin bunu kabul etmesi gerektiğini göstermek için çaba harcamadı. Aksine, özellikle ilk dönemde Hayrunnisa hanımın bir adım geride kalmasına dikkat etti.
Bu tutumu benimseyebilmek kolay değildir. Yüzde 47 oy almış bir partiyi arkasına almış bir Cumhurbaşkanı olarak, tepesini attırmadı. Tepesi atmış olsa dahi, içine atmasını bildi.
Sürekli şekilde, yumuşak bir üslup kullandı.
İlginç bir durumla karşı karşıyayız.
Onur Öymen, CHP içinde yeni bir Dersim ayaklanması başlattı.
Öymen’in konuşmasını kelime kelime incelediğiniz taktirde, çok başka bir anlam çıkarabilirsiniz. Ancak kamuoyu ve özellikle de Alevi vatandaşlarımızın bu sözlerden anladıkları bambaşka. Onlara göre, Öymen’in açıklamalarını Dersim’de yaşanan hunharca olayları hoş görüyle karşıladığı şeklinde okumuş ve algılamışlar.
Fena halde de tepkililer.
Siyasette hem böyledir.
Bir sorunun üstünü örtmeye çalışanlar, bunu bir yere kadar götürebilirler. Ne kadar zorlarlarsa zorlasınlar, önünde sonunda bir yerden patlar.
Sorun çözmek isteyenler ise, önce bu sorunu tartışmaya açarlar.
Toplum bir konuyu tartışmaya başladı mı, işin yarısı halledilmiş demektir. Zira tartışma sırasında, beğenmediğiniz veya tabu olarak gördüğünüz, kimsenin ağzına dahi almasını istemediğiniz konular da günlük hayatınızın bir parçası olur.
Yargının bizleri izlemesi veya dinlemesine artık tam alışıyorduk ki, son tele-kulak skandalı, iktidarın kendi sistemine de güvenmediği için, savcı ve yargıçlarını dinlettiğini ortaya koydu.
Sorun çok ciddi.
Bugünün işi değil.
Bakanlık uzunca bir süredir, sistem içindeki bazı isimlerden kuşkulanıyormuş ve dinletiyormuş, bu kişilerin kimliklerine bakıyorsunuz, iktidara biat etmeyen, muhalif veya farklı görüşler ortaya atan isimler. Yani olay yolsuzluk filan gibi birşey değil.