Mehmet Ali Birand

Alevilere kollarımızı açma zamanı geldi de geçiyor

25 Kasım 2009
Bu hükümeti istediğimiz birçok konuda eleştirebiliriz, ancak bir yaklaşımları var ki, alkışlamamız gerekiyor. O da, toplumun bazı kesimleriyle barışma sürecini başlatmaları, hemen sonuç alamıyor olsalar dahi, kangrenleşmiş sorunlara el atmasını bilmeleridir. Belki çok becerikli değiller, belki parlak fikirleri yok, ancak samimiyetle temel sorunlarımıza el atma cesaretini gösteriyorlar. Bunların içinde en zorlarından biri de Alevi açılımı...

Bu hükümetin hayat felsefesini paylaşmıyorum.

           

İçki servisi yapılıyor diye anma günlerini reddeden AKP’lileri, ben de reddediyorum. Dindarlık kisvesi altında iş çevirenlerini sevmiyorum. Ancak, bu iktidarın bir yanı var ki, çok beğeniyorum ve destekliyorum. O da, toplumumuzun artık kangrenleşmiş bazı sorunlarına el atma cesaretini gösterebilmeleridir.

           

Erdoğan’ın üslubu hatalı, yaklaşımı gereksiz şekilde sert olabilir, ancak artık kokuşmaya başlamış sorunlara yaklaşımı da aynı oranda heyecan verici.

           

Kıbrıs sorununa o el attı.

           

Yazının Devamını Oku

Hem “kollayın” diyoruz sonra da kızıyoruz…

24 Kasım 2009
Karşı karşıya kaldığımız çıkmazın farkındasınız değil mi? Türk Silahlı Kuvvetlerine 80 yıldır bir görev yüklemişiz. Bütün subaylarımızı, “Bizi bölücülere ve irticaya karşı koruyup, kollayın” diye yetiştiriyoruz. Onlar da bu görevi ciddiye alıp, iki darbe ve üç dolaylı müdahele ile ülkeye “ince ayar” yaptılar. Şimdi de, “neden bu işlere karışıyorsunuz” diye kızıyoruz. Artık karar verelim. Ya subaylarımızı farklı eğitelim veya görev tanımını değiştirelim.

Benim en sevdiğim kitaplarımdan biri “Emret Komutanım” idi. Bir Türk subayının hangi kesimden geldiğini, daha da önemlisi nasıl eğitildiğini ve muvazzaflık  döneminden sonra emekliliğinde nasıl farklı bir dünya ile karşılaştığının anlatıldığı bu kitap için aylarca okullarda, kışlalarda inceleme  yapmış, söyleşilerle subay adayları ve komutanların görüşlerini almıştım.

 

TSK ilk defa, içini bir sivile açıyordu.

 

Karşımdaki kurumun disiplini, eğitimdeki  kalite ve genç subayların her birinin samimiyeti beni çok etkilemişti.

 

Nitekim, içlerinden bazıları sonradan çok yakın arkadaşım oldu. “Emret Komutanım  bir yerde, askerin kendi kendini anlattığı, içini döktüğü  bir kitaptı.

 

Yazının Devamını Oku

GS ligden, kendi kararıyla çekilmeli

21 Kasım 2009
Bir Galatasaray’lı için bundan daha kötü bir duruml düşünemiyorum. Basketbol takımı yöneticileri, bir dünya markasını, inanılmaz bir sorumsuzlukla yerin dibine soktular. Basiretsizce, sahtekarlık yaptırdılar ve şimdi bunun faturasını tüm Galatasaray camiası ödeyecek.

Yazıklar olsun.

 

GS Basketbol takımının tüm yöneticileri, sarı kırmızılı formaya ihanet ettiler. Cezalı bir sporcuyu, başka birinin formasıyla oynatma deliliğini yaptılar.

 

İnanamıyorum.

 

Nasıl olur da, farkedilmeyeceğini sanabilirler. Hadi kendileri olabilir de, başkalarını da ahmak yerine koymalarını anlayabilmiş değilim.

 

Yazının Devamını Oku

CHP, Dersim’e sahip çıkmalı

20 Kasım 2009
CHP’nin, Kürt ve Alevi vatandaşlarımızla ilgili gelişmeler karşısında, AKP’ye prim vermemek gerekçesiyle takındığı tutum, partiye çok pahalıya mal oluyor. Eğer şimdi, Tunceli’nin adının değişmesiyle ilgili tasarıya destek verirse, bir oranda durumunu kurtarabilir. Aksi halde, işi çok zor.

CHP, Tunceli’ye eski  adı olan Dersim’in verilmesi konusunda önemli  bir sınavdan geçecek.

 

Onur Öymen’in devirdiği çamı tamir etmek ve Kürt konusunda  AKP’ye kaptırılan oyların hiç değilse bir bölümünü geri alabilmek için, partinin önüne büyük bir fırsat çıktı.

 

DTP’nin  yasa önerisine karşı çıkmak, kendi ayağına ateş etmek  anlamına gelir.

 

DTP tasarısını  reddetmek, bugüne kadar ki tüm hatalara tüy dikmekten beter bir prestij kaybı getirir.

 

Yazının Devamını Oku

Gül, politikacıdan devlet adamlığına yükseliyor…

19 Kasım 2009
Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı göz dolduruyor. Hem kullandığı üslup, hem de geneldeki yumuşak tutumuyla Başbakan’ın öfkelerini, sertliklerini dengeleyebildiği gibi, ülkenin en temel sorunlarının çözümüne yönelik tutumlarıyla, abartısız yaklaşımıyla giderek yıldızı parlıyor. AKP hükümetinin noteri olduğu yolundaki muhalefetin suçlamalarına rağmen, giderek toplumun daha da beğenisini kazanıyor. Çankaya’nın hakkını veriyor.

Cumhurbaşkanlığına adaylığı açıklandığı zaman, Gül’ün köşkü dolduramayacağı yolunda benim hiçbir kuşkum yoktu. Aslında genelde kamuoyunun da pek kuşkusu yoktu. Adaylığına karşı çıkanların önemli bölümünün tek itirazı, eşinin türbanlı olmasıydı. Ancak kısa sürede hem eşi, hem de kendisi Çankaya’yı doldurmayı bildiler.

           

Gül, eşinin türbanını insanların gözüne sokmadı. Siyasi bir simge olduğunu ve herkesin bunu kabul etmesi gerektiğini göstermek için çaba harcamadı. Aksine, özellikle ilk dönemde Hayrunnisa hanımın bir adım geride kalmasına dikkat etti.

           

Bu tutumu benimseyebilmek kolay değildir. Yüzde 47 oy almış bir partiyi arkasına almış bir Cumhurbaşkanı olarak, tepesini attırmadı. Tepesi atmış olsa dahi, içine atmasını bildi.

           

Sürekli şekilde, yumuşak bir üslup kullandı.

           

Yazının Devamını Oku

Kırılan kol, CHP’ye pahalıya mal olabilir

18 Kasım 2009
Onur Öymen belki faklı şeyler söylemek istemiş olabilir, ancak kamuoyunun anladığı bambaşka birşey. Alevi kökenli vatandaşlarımız farklı algılamışlar ve ateş püskürüyorlar. Peki şimdi ne olacak? Parti’nin bir bölümü tepkili ve Öymen’in istifasını istiyor. Baykal ise, olayı kapatmaktan yana. Açıkçası, kol kırılmış, patron yen içinde kalmasını, partinin bir diğer kesimi ise, faturanın gaf yapan kişi tarafından ödenmesini istiyor.

İlginç bir durumla karşı karşıyayız.

           

Onur Öymen, CHP içinde yeni bir Dersim ayaklanması  başlattı.

           

Öymen’in konuşmasını kelime kelime incelediğiniz taktirde, çok başka bir anlam çıkarabilirsiniz. Ancak kamuoyu ve özellikle de Alevi vatandaşlarımızın bu sözlerden anladıkları  bambaşka. Onlara göre, Öymen’in açıklamalarını Dersim’de yaşanan hunharca olayları hoş görüyle karşıladığı şeklinde okumuş ve algılamışlar.

           

Fena halde de tepkililer.

           

Yazının Devamını Oku

Ahmet Türk ilk defa Meclisi düşündürdü…

17 Kasım 2009
Geçen hafta Meclis’te yaşananlar bir ilk idi.Meclis çatısı altında Kürtçe bir cümlenin telaffuz edildiğinde milletvekilleri hapishanelere atılırdı. Bugün ise, ortada bambaşka bir manzara var. Tartışmalar, önümüzdeki dönemde Türk siyasetinin Kürt Sorunu ve PKK Terörüne karşı tutumunu açıkça ortaya koydu. İsterseniz şimdi gelin, fırtınalar dindiğine göre, soğukkanlılıkla konuşmaların bir analizini yapalım. Kimin işi zor, kimin işi daha kolay görelim.

Siyasette hem böyledir.

           

Bir sorunun üstünü örtmeye çalışanlar, bunu bir yere kadar götürebilirler. Ne kadar zorlarlarsa zorlasınlar, önünde sonunda bir yerden patlar.

           

Sorun çözmek isteyenler ise, önce bu sorunu tartışmaya açarlar.

           

Toplum bir konuyu tartışmaya başladı mı, işin yarısı halledilmiş demektir. Zira tartışma sırasında, beğenmediğiniz veya tabu olarak gördüğünüz, kimsenin ağzına dahi almasını istemediğiniz  konular da günlük hayatınızın bir parçası olur.

           

Yazının Devamını Oku

İktidar yargıyı, emrinde istiyor…

14 Kasım 2009
Adalet Bakanlığının savcı ve hakimlerini dinletmesinin hiçbir savunması olamaz. Bu, Bakanlığın kendi yargı sistemine güvenmediğini, en güvenmesi gereken kişileri dahi dinletecek kadar işin ucunu kaçırdığını gösteriyor. Açıkçası, bu olay, iktidarın yargıyı kendi emrine almak için, herşeyi göze aldığının çok net bir örneğidir.

Yargının bizleri izlemesi veya dinlemesine artık tam alışıyorduk ki, son tele-kulak skandalı, iktidarın kendi sistemine de güvenmediği için, savcı ve yargıçlarını dinlettiğini ortaya koydu.

 

Sorun çok ciddi.

 

Bugünün işi değil.

 

Bakanlık uzunca bir süredir, sistem içindeki bazı isimlerden kuşkulanıyormuş ve dinletiyormuş, bu kişilerin kimliklerine bakıyorsunuz, iktidara biat etmeyen, muhalif veya farklı görüşler ortaya atan isimler. Yani olay yolsuzluk filan gibi birşey değil.

Yazının Devamını Oku