Paylaş
M. Ali Ağca ile ilk defa 1988 yılında İtalya’daki
Her görüşmemde başka bir Ağca ile karşılaştım.
Her defasında anlattıkları da, kendi de değişikti.
Merakımdan, yıllarını birlikte geçirdiği hapishanenin müdürleriyle de konuşmuştun. Onların gözündeki Ağca nasıl bir insandı acaba?
İtalyan gardiyanlar ve hapishane müdürlerinin en çok tekrarladıkları, Ağca’nın son derece ciddi ve disiplinli olduğu idi. Her şeyin başında, kısa sürede İtalyanca öğrenmesinin verdiği avantajı tekrarladılar. Özellikle ilk yıllarında, daha İtalyanca öğrenemediği dönemlerde çok zorluk çekmişler, sonradan ise anlaşmaya başlamalarıyla birlikte, hayatları rahatlamış. Sadece İtalyanca değil, sonradan İngilizce de öğrenmiş. Hapishane hayatında da, haklarını iyi bilen ve koruyan bir mahkum olarak tanınırmış.
Ancona’nın müdürünün şu sözleri hala hatırımdadır : “... Çok konuşan bir mahkum değil. Disiplinsizlik yapmaz. Çok ciddidir. Başkalarını kendi işlerine karıştırmadığı gibi, o da başkalarının işine karışmaz... Daima birşeyler biliyormuş ancak söylemek istemiyormuş gibi bir hali vardır...”
Dile kolay, Ağca 30 yıldır hapishanede.
İnsanoğlu herşeye alışıveriyor.
Her görüşümde bana aynı şikayette bulunurdu: “Başka birini vurmuş olsaydım, 5-6 yılda serbest kalırdım. Papa olduğundan dolayı beni bırakmıyorlar. Çifte standart uyguluyorlar. İtalyanlar demokrasiden veya mahkum haklarından fazla söz etmesinler. Bana haksızlık yapıyorlar.”
Aslında söyledikleri doğruydu. Araştırdım ve aynı suçu işleyenlerin gerçekten 5-6 yılda serbest kaldığını öğrendim. Ancak işin içine Papa girince suç değişiyordu.
SIKINTI VERECEK DERECEDE CİDDİ BİR İNSAN...
Başkalarıyla ilişkilerini bilemem, ancak benim karşımda bulduğum Ağca, sıkıntı verecek derecede ciddi bir insandı. Özellikle TV söyleşilerinde daima yüksek sesle ve nutuk atar gibi konuşur, sloganlar kullanırdı.
Bir defasında dayanamadım “...Neden benimle normal bir tonda, bir başkasıyla karşılıklı sohbet eder gibi konuşmuyorsun da, nutuk atar gibisin ?” diye sordum.
İlk defa hafifçe gülümsedi.
“...Öyle gerekiyor. Mesajımı başka türlü veremem.” dedi.
Bana, her attığı adımı, her söylediği sözü hesaplı bir insan izlenimi verdi.
Hele bir defasında, hapishane’nin küçük bir odasında söyleşi yapıyorduk. Yanılmıyorsam temmuz ayıydı. İtalya kaynıyordu. Odada havalandırma yoktu ve içersi, TV ışıklarının da katkısıyla en az 30 dereceydi. Ben kan ter içindeydim. Ağca ise, karşımda buz dağı gibi duruyor, tek damla ter görünmüyordu.
Dayanamadım ve “Yahu ben ölüyorum, senin kılı kıpırdamıyor. Nasıl oluyor da, terlemiyorsun?” diye sordum.
“Çok basit. Ben buraya inmeden önce 30 dakika soğuk duşta kaldım ve vücudumun ısısını iyice düşürdüm. Bu şekilde 15 dakika daha terlemeden durabilirim.”
Biyonik bir adam gibi göründü bana...
Ağca’nın son derece dikkatli, planlı ve hesaplı bir kafa yapısı var.
Bildiklerinin çok azını bizlerle paylaştığından eminim. Fazla konuşup başına yeni dertler çıkartmamak için mi, yoksa ilerde bunları paraya çevirebilmek için mi, bilemiyorum. Bildiğim bir şey varsa, kafasında çok şey var ve bundan sonra kendinden epey söz ettirecek.
Hapishanedeki söyleşileri ve kitabı hayal kırıklığı yaratmıştı.
Bundan sonrası için planları var.
Kitap ve söyleşilerle iyi bir para kazanmak ve hayatının geri kalan bölümünü daha rahat geçirmek istiyor. Ancak, bu konudaki en önemli sorunu, kafasındakileri satın almak isteyenlerin önceden neler bildiğini, neler anlatacağını bilmek istemeleri. Yoksa, kimse içeriği görmeden para vermeye yanaşmıyor.
Ağca, kendinden çok emin. Mesih olduğuna ve tanrıdan bir mesaj getirdiğine inanıyor. Anlattıklarının hemen tamamı da, çok soyut ve ispat edilmesi imkansız şeyler olduğundan dolayı da, alıcı bulması güçleşiyor.
Dün olduğu gibi birkaç günlüğüne ilgi yine artacaktır. Zira Vatikan ve Papa’yı içine alan komplo teorileri herkesin, özellikle Hıristiyan dünyasının ilgisini çeker.
Ağca da medya’yı kullanma becerisini kullanıp, emin olun kendini kolay kolay unutturmayacaktır. Zira o tarihte bir Papa’ya kurşun çekmiş tek insandır. Hayat boyu, Papa’lık yaşadıkça Ağca’da konuşulacaktır.
Anlayacağınız, ne olduysa bizim Abdi abimize oldu.
Dosyası bile tozlu raflarda unutuldu gitti.
Hiç değilse onu unutmayan bizler varız...
Paylaş