Paylaş
Ne yalan söyleyeyim, hayretler içinde kaldım.
Bu kadarını da beklemiyordum.
Deniz Baykal ile Pazartesi akşamüstü bir saat süreyle konuştuk.
Beni şaşırttı. Bir insan olarak şaşırttı, bir siyasetçi olarak şaşırttı, bir aile reisi olarak olumlu anlamda şaşırttı.
Bambaşka bir Baykal ile karşılaşacağımı sanıyordum, karşımda çok farklı bir Baykal buldum.
Dile kolay, yıllarınızı bir partiye verin, çivisinden panjuruna kadar her şeyi, içindeki her kişiyi elinizle seçip yerleştirin. Çocuğunuz gibi, ihtimamla büyütün ve tam o çocuk istediğiniz kıvama geldiğinde, avucunuzun içinden uçup gidiversin.
Nereden geldiği, arkasında kimlerin olduğunu bilmediğiniz bir kaset, tüm siyasi hayatınızı perişan ediversin. İstifa etmek zorunda kalın. Tuğlaları üst üste koyarak inşa ettiğiniz o dev bina, gözlerinizin önünde çöküversin.
Üstelik daha düne kadar ağzınızın içine bakan, bir işaretinizle yok edebileceğiniz veya yüceltebileceğiniz, etrafınızdaki o kişiler, birkaç gün içinde sizi bırakıp, bir başka patronun peşinde koşsunlar. Hem de size hiç söylemeden, fikrinizi dahi almadan, kendilerine yeni bir Kral seçsinler.
Bundan daha acı ve insanı çökertecek bir son olabilir mi?
Bütün bunları yaşadıktan sonra da, kamuoyunun karşısına çıkın. Gazetecilerin karşısına geçin ve yeni bir başlangıç yaparak, bağrınıza taş basarak yeni bir başlangıç yapın ve kimi sizi sinirlendiren, kimi saçma sapan soruları yanıtlayın.
Kim buna dayanabilir ki...
İşte bundan dolayı, karşımda başka bir Baykal bulacağımı sanıyordum, dedim.
Bakın, beklentim neydi ve ne buldum:
- Biraz kırgın, biraz buruk, mutlaka son derece kızgın bir Baykal bekliyordum.
- Böyle olsa dahi, bunu hiç göstermeyen, üstelik rol yaparak değil, karşısındakini ikna edebilecek ciddiyette, havlu atmadığını, tam aksine yeniden başladığını anlatan bir Baykal buldum.
- Kurultay’daki rüzgarın çok çabuk geçeceğini, Kılıçdaroğlu’nun bu partiyi taşıyamayacağını, gaz bitince de yere çakılacağını söyleyen bir Baykal bekliyordum.
- İçinden gelmese dahi, Kılıçdaroğlu hakkında sadece güzel sözler söyleyen, partinin bir neferi gibi çalışacağının altını çizen, havlu atmadığını, aksine çok daha hırslı şekilde yoluna devam edeceğini söyleyen bir Baykal buldum.
- Partinin önceliklerinin tehlikeli şekilde değiştirildiğini, İşsizlik ve Yoksulluk edebiyatıyla bir yerlere gidilemeyeceğini, Ecevit şapkası giyip, kravatsız sahneye çıkmakla oy alınamayacağını, Kurultay konuşmasının çok saf ve yüzeysel olduğunu, Parti Meclisine seçilen isimlerle bir yere varılamayacağını anlatan bir Baykal bekliyordum.
- Büyük bir hoşgörüyle, kendi katkılarını da unutturmadan “zaten partiyi ben uçurmuştum, şimdi Kılıçdaroğlu gelip benim mirasıma kondu” anlamına gelen bir konuşmayla, herkesin kendine göre yoğurt yiyişi olduğunu belirten, pamuk gibi bir Baykal buldum.
EN AKILLI YAKLAŞIMI SEÇMİŞ VE SONUNA KADAR GÖTÜRMEYE DE KARARLI.
Baykal’ın gerçekleri görmediğini söylemek istemiyorum. Ekrana söylediklerinin tümünü içine sindirdiğini de ileri sürmüyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta, bir siyasetçi olarak en akıllı yaklaşımı benimsemesidir. Toplumun nabzını gayet iyi tutmuş, içi kan ağlasa dahi bağrına taş basıp yoluna devam etme kararı almış.
Baykal, bu tutumuyla kendini diskalifiye ettirmiyor.
Opsiyonlarını açık tutuyor.
Kılıçdaroğlu’nun ciddi bir destekçisi olarak kamuoyunun önüne çıkıyor. Ancak zamanı geldiğinde ve Kılıçdaroğlu beklenen beceriyi gösteremediği taktirde de, ciddi bir rakibi olacağını da gösteriyor.
Baykal bu şekilde, hakkındaki komplo ile de çok daha etkili şekilde mücadele edebileceğini biliyor.
Açıkçası, Türkiye’deki siyasetçilere, siyasette nasıl ayakta kalınabilineceğinin dersini veriyor. Kazanır veya kazanamaz, önemli değil. Önemli olan minderden kaçmamak ve elinden gelenin en iyisini yapmak...
Paylaş