Kılıçdaroğlu’ nun CHP’ye getirdiği en önemli değişim, Kürt Sorunu konusunda partinin yaklaşımını yenileştirmesi oldu.
Kürt Sorunu’nda attığı adımların ayrıntılarına girmek istemiyorum. Daha çok yeni açıklanıyor ve ayrıntıları tam anlamıyla ortaya çıkmadı. Yeterlidir, değildir, Kürtleri tatmin eder veya etmez. İşin bu tarafını şimdilik bir kenarda tutalım. Benim dikkatlerinizi çekmek istediğim unsur, Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin bu konudaki genel söylemini ve yaklaşımını büyük oranda değiştirdiğidir. Aslında CHP Kürt Sorununa ilk defa sahip çıkan partiydi, ancak son yıllarda öylesine bir ulusalcı söylem benimsedi, bir sosyal demokrat partiye yakışmayacak öylesine katı milliyetçi bir yaklaşımla ortaya çıktı ki, sonunda bayrağı Ak Parti’ye kaptırdı.
Seçim öncesine kadar, bence Erdoğan, şimdiye kadar hiçbir liderin göstermediği cesareti gösterdi ve Kürt Açılımı ile ümitleri arttırdı. Böylesine kan dökülmesine neden olan bir sorunu çözebilecek tek liderdi.
EN CESURU ERDOĞAN İDİ, ANCAK ŞİMDİ DEĞİŞTİ ...
GENELKURMAY, KIZIP TATBİKAT İPTAL ETMEZ (!)...
Yanılıyor olabilirim, ancak gazetelerde okuduklarıma, TSK’nın son tutumuna yakıştırılan gerekçelere inanamıyorum. Buna göre, Genelkurmay Başkanlığının, iki yılda bir Ege’de yapılan iki büyük tatbikatı, Balyoz davası çerçevesinde, bazı muvazzaf subayların soruşturmaya alınmalarına tepki göstermek amacıyla iptal ettiği yazılıyor.
Ben buna ihtimal veremiyorum. Doğru çıkarsa çok şaşırırım.
Bu tatbikatlar çok önceden planlanır ve çok masraflı gösterilerdir. Genelkurmay Başkanlığının “Sen bana bunu yaptın, bak ben de sana ne yaparım, görürsün...” gibi bir tutum alabileceğini düşünemiyorum.
Bugüne kadar laik medyanın geçmiş darbelerdeki rolünü, verdiği desteği yazdım. Bizim mahalleyi tartıştım. Hatalarımızı saydım.
Bugün, bizler egemen güç olarak etrafta dolaştığımız dönemlerde ezilen, akreditasyon verilmeyip haber kaynakları kısılan ve açıkçası, çeken, “Öbür Türkiye’nin mahallesine değinmek”, “İktidarı destekleyen medyadan” söz etmek istiyorum.
Bugün onlar çoğunlukta ve egemen durumdalar. Dikkat ediyorum geçmişin acıları ve kuşkuları da henüz sönmüş değil. Bizler zamanında nasıl sorgusuz sualsiz askeri destekledikse, onlar da bugün iktidarı sorgusuz sualsiz destekliyorlar. Bizim yaptığımız hataların bugün karşı mahallede tekrarlandığını görüyorum. Aynı linçler, aynı ön yargılar ve abartılı manşetler. Daha çok ideolojik bir gazetecilik yaklaşımının örnekleri sergileniyor. Oysa 8 yıldır iktidar olan, tüm engelleri aşıp yerini sağlamlaştırmış bir Recep Tayyip Erdoğan’ın artık bu tip yaklaşımlara ihtiyacı olmaması gerek.
Benim asıl korkum, 12 Haziran sonrası karşı karşıya kalacağımız manzara. Son derece güçlü bir AKP iktidarı -zaten merkez medya teslim oldu- tek bir çatlak ses duymak istemeyecektir. Yetmedi, kendinden yana olan medyanın daha da destek vermesini isteyecek, manşetlerde kullandığı kelimelerden resimlere kadar herşeye karışmaya kalkacaktır.
Bu, kaçınılmazdır.
Özetle, gelin hep birlikte bir “orta yol “ bulalım.
Ne körü körüne yıkıcı abartılı muhalefet yapalım, ne de Başbakan’a şirin görünmek için çaba harcayalım.
Unutmayalım ki, başbakanlar, Genelkurmay başkanları gelip gidiyorlar, ancak medya kalıyor.
Bir süredir, geçmiş darbelerde kimlerin rolü olduğunu, kimlerin neden darbeleri alkışladıklarını, hatta kışkırttıklarını yazıyorum.
Kızıl kıyametler koptu. İhanetle suçlandım, “yandaş” damgası yedim. Hiç umurumda değil.
Bildiğim, içinde yaşadığım doğruları yazıyorum.
Biliyorum, zira tüm darbelerin belgeselini yapmış, kitabını yazmış bir kişiyim. Üstelik, kimseyi de suçlamıyorum. “Böyle yetiştirildik” diyorum. Kendimi temize çıkarıp, başkalarını da töhmet altında bırakmıyorum.
Bir tespitte bulunuyorum.
Bilinmeyen, ilk defa su yüzüne çıkmış bir bir büyük ifşaatte değil.
Hepimizin bildiği şeyleri yazdım...
Devletin her dediğine inanmamız... Genelkurmay’ı, demokrasinin, potikacının üstünde tutmamız... Değişmesini istediğimiz iktidarlara karşı “Paşam vatan elden gidiyor. Neredesiniz?” yazıları yazmamız, askerin servis ettiği kasetleri, fotoğraf ve haberleri, sorgusuz sualsiz ekrana veya manşetlere taşımamıza değindim...
Bir süredir geçmişin hastalıklarından söz ediyorum.
Nasıl birbirimizi anlayamadığımızı, nasıl anlamak istemediğimizi yazıyorum.
Bütün hepsinin altından da, ülkenin siyasi ve ekonomik pastasını, dindar kesim ve Kürtlerle paylaşmaktan kaçınmamızın yattığına dikkat çekiyorum.
Şimdiye kadar laik kesimin yazdığı anayasaları incelediğinizde, hep aynı senaryolar görülüyor. Kendi dünyamıza, inançlarımıza göre bir Türkiye modeli yaratmış, dindar ve Kürt kesimleri görmezden gelmişiz. Yarattığımız demokratik-laik sistemi katı şekilde koruyabilmek adına, dindarlara ve Kürtlere karşı baştan aşağı bir savunma mekanizması oluşturmuşuz. Sonra da bu mekanizmaları kullanıp, bu kesimleri ezmişiz.
ASKERİ HEP LAİK KESİM KIŞKIRTTI ...
Geçen hafta bu köşedeki bir yazım büyük yankı yarattı.
Aslında, hepimizin bildiği bir gerçeği yüksek sesle söylemiştim. Laik merkez medyanın büyük bir bölümünün darbeleri doğal karşıladığını, demokrasiden çok Genelkurmay'a inandığını yazmıştım.
Bizim kuşak böyle büyütülmüştü.
Birkaç gün önce Posta’daki bu köşede “darbecilik laik medyanın genlerine işlemişti” başlıklı yazımın çok yankısı oldu. İlginçtir kimse itiraz etmedi. Zira yazdıklarım doğruydu.
Bizler böyle yetiştirilmiştik. Demokrasi anlayışımızın sınırları vardı. Devlet daima haklıydı.
Bu yazı hakkında değerlendirme yapanların bir kesimi, “ M. Ali kendiyle yüzleşiyor” demiş. Ben kendimle yüzleşmeyi çok eskilerde, 1980-90’larda yaptım. Kitap ve yazılarımla tepkimi ortaya koydum. Bundan dolayı da, başıma gelmeyen kalmadı
Bu yazı, yüzleşme değil, gerçekçi bir saptamaydı. Şimdi, eski “askerci medya mensupları” harekete geçeceklerdir mutlaka... Varsın konuşsunlar, gerçeği hiçbir zaman saklayamayacaklar.
KILIÇDAROĞLU REYTİNGİNİ ARTIRIYOR...
19 Mayıs Perşembe günü 32.Gün’de CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu ağırladım. Programın ertesi günü, Kılıçdaroğlu’nda görülen özgüvenin nedeni de reytinglerle birlikte anlaşıldı.
Çünkü Kılıçdaroğlu programı AB’de ortalama 5.4 reyting ve 20.6 izlenme oranıyla 32. Gün için bu sezon en falza reyting getiren programlardan biri oldu. Kanal D o gün, o saatte en fazla izlenen TV kanalı oldu.
Biraz rekabet, biraz da meraktan hemen Kılıçdaroğlu bundan 10 gün önce sevgili dostum Ali Kırca’nın Siyaset Meydanı Seçim Özel Programı’na katıldığında Ali’nin aldığı reytinge baktım. Hemen hemen aynı çıkıyor.
KILIÇDAROĞLU’NUN ÖZGÜVENİ ÇOK ARTMIŞ...
Kemal Kılıçdaroğlu, dün gece 32 inci Gün Seçim-Özel programında, hiçbir siyasetçinin gösteremeyeceği bir cesaretle ortaya çıktı ve kaset skandalı konusunda, MHP’ye beklenmedik bir destek verdi. Oyunu kurallarına göre oynamak istediğini, böylesine bel altı vuruşlarıyla siyaset yapılmaması gerektiğini söyledi.
MHP’ye arka çıktı.
Bahçeli’yi yanlız bırakmadı.