Mehmet Ali Birand

Siz son değişikliği anlayabildiniz mi?

5 Temmuz 2012
Özel yetkili mahkemeler konusunda bir yasa çıktı, anlayabilen beri gelsin. Konuyu en yakından izleyenlere soruyorum, bir türlü yanıt alamıyorum. Yanıt alıyorum da, kimse ne dediğini bilmiyor. Her kafadan bir başka yorum geliyor.

Boş yere "Türk usulü iş..." dememişler.

Özel yetkili mahkemelerden şikayet ettik durduk. Sonunda hükümet de bu şikayetlere katıldı ve bir dizi değişiklik yaptı.

Ne oldu, neler değiştirildi diye okuyorum, birşey anlayamıyorum.

Anlayana veya anladığını iddia edenlere soruyorum, onların da pek birşey bildikleri yok. Her kafadan bir ses çıkıyor.

Peki kim ne anladı?

Ne oldu?

Tek somut sonuç, Aziz Yıldırım' ın serbest kalması. O da bu yasa nedeniyle mi gerçekleşti tam belli değil.

Geri kalan tutuklular ne olacak? Onlar içerideki yaşamlarını sürdürecekler  mi? Savcılar ve yargıçların tutumları gerçekten değişecek mi?

Yazının Devamını Oku

FB taraftarına bravo

4 Temmuz 2012
Aziz Yıldırım' ın nihayet özgürlüğüne kavuşmasına çok sevindim. Gereksiz şekilde 1 yıl içeride kaldı. Ancak mahkemenin aldığı karar çok ağır ve ciddi. Kiev' de konuştuğum bazı UEFA yetkilileri, henüz ayrıntıları bilmemekle birlikte, mahkeme kararının görmezden gelinemeyeceğini ve yeni bir değerlendirme yapılacağını söylediler. FB için zor bir süreç başlıyor.

Aziz Yıldırım' ın serbest kalabilmesinden memnun olanlar arasındayım. Haksız yere bir yıl içeride kaldı . Hiçbir hukuk kuralına uymayan bir dönem yaşadı. Umarım bir daha böyle kötü günlere geri dönülmez ve haksızlığa uğrayan diğer tutuklular da haklarına kavuşurlar.

           

Bütün bu macera içinde beni hayretler içinde bırakan iki nokta var. Daha önce de yazmıştım, tekrar etmek istiyorum.

           

Bunlardan biri, Aziz Yıldırım' ın taraftarı kendine bağlama ustalığı, diğeri de FB taraftarının sadakati. Emin olun, bırakın bir başka kulübün taraftarını, Türk toplumunun genelinde böylesine bir bağlılık bulamazsınız. Ne Menderes’e, ne Ecevit’ e, ne Demirel’ e, ne de bir başka lidere böylesine bir tutku gösterildi. İktidardayken alkışlandılar, düştükleri gün unutuldular.

           

FB' liler başkanlarına inandılar ve sonuna kadar da bu inançlarını sürdürdüler.

           

Yazının Devamını Oku

Bizim “Yeniköy Kasabı” İtalya’yı resmen doğradı

3 Temmuz 2012
Allah Allah, herkes yazıyor, ben neden yazmayacak mışım? Üstelik final maçına gitmişim ve çıplak gözle neler yaşandığını görmüşüm. Nasıl olsa, siyasi konuların sonu gelmeyecek. Özellikle Özel Yetkili Mahkemeleri yarın da tartışırız. Gelin final dedikodusu yapalım.

Adamı Türkiye'ye geldiğine geleceğine pişman etmiştik. BJK'nın ileri görüşlü akıl hocaları ve yazarları adamı yerden yere vurmuşlardı.Ne futboldan anlamadığını bırakmış, ne manava, ne kasaba benzetmediğimiz kalmıştı.Kısa sürede kovduk. Cinlik edip parasını da tam vermeyince, sonradan o fakir Beşiktaş beceriksiz yöneticileri sayesinde tonlarla tazminat ödemek zorunda kaldı, ancak meğer bilmeden İspanya'ya yardım etmişiz.       

           

Baksanıza sonuca. Futbol'dan anlamayan adam, İtalya'ya tam anlamıyla bir "Kanlı Pazar" yaşattı. Sizde izlediniz, İspanya biraz sıksa, maçı rahat 6-0 alabilirdi. İtalya sanki kupayı almak istemiyormuş gibi bir havadaydı. Almanya'yı perişan eden İtalya yoktu ortalarda. Sanki onlar gitmiş, başka birileri sahaya çıkmıştı.

           

Hele Teknik Direktörü'nün, maçın bitmesine daha uzun zaman varken, yanlış kararlarla takımını sahada 10 kişi bırakmasına ne dersiniz ? Buna şanssızlık denmez. Dense dense, herhalde beceriksizlik denir.

           

Maç sonundaki manzaralar arasında beni en çok etkileyeni, Kupayı kaybeden İtalyan takımının göz yaşlarına rağmen, gidip İspanyolları  tebrik etmeleri, hatta alkışlamalarıydı.

           

Yazının Devamını Oku

Bu haftasonu, dananın kuyruğu kopuyor

30 Haziran 2012
Ben bu yazıyı yazarken, henüz sonuçlar belli olmamıştı. Ancak bu hafta sonu öyle gelişmeler yaşanacak ki, gündem oradan oraya savrulacak. İyisi mi, siz kulaklarınızı kapatın ve iki günlük tatilin tadını çıkarın.

Bu haftasonu fırtına var.

Öyle gelişmeler yaşanacak ki, heyecan duyulacak ve çok şey değişebilecek.

Bakın hemen sayayım:

- Siz bu yazıyı okurken, büyük olasılıkla, Aziz Yıldırım ve Şike davası konusundaki sonuç açıklanmış olacak. Bir kaç haftadır-özellikle UEFA'nın kararından bu yana-Yıldırım'ın beraat edeceği tahmin ediliyor. İnşallah olur.

- Pazar günü Kiev'de Avrupa Kupası Finali oynanacak. Sahaların yeni şeytanı Balotelli' nin bu defa da İspanya 'yı devirmesi bekleniyor.

- Avrupa Birliği zirvesi bitecek ve Euro'nun geleceği saptanacak. Ya Almanya istediğini elde edip Euro'yu kurtaracak ya da krizin boyutları artacak.

- Özel Yetkili Mahkemeler hakkında karar verilecek. Cemaat ile Ak Parti iktidarı arasındaki savaş giderek sertleşiyor. Bu mahkemeler ya kalkacak veya makyaja uğrayacak. Binlerce kişi yasa tasarısını bekliyor.

- Leyla Zana ile Başbakan Erdoğan görüşecek. Zana acaba yeni bir “Arabulucu” mu olacak? Yoksa BDP' de bölünme mi başlayacak? Bu soruların yanıtlarını tartışacağız.

Yazının Devamını Oku

Biz ne demokratız, ne de fikir özgürlüğüne inanırız...

29 Haziran 2012
Medya' da sert bir tartışma başladı. Bazı meslekdaşlarımız, Suriye lehine yazı yazanlara ateş püskürüyor. Onları neredeyse vatan haini ilan edecekler. Böyle bir ortamda, herkesin birlik beraberlik içinde davranması ve Milli Politikaları desteklemesi gerektiği söyleniyor. Neden? Bu yaklaşım, kendi kendimizi sansürlemek, fikir özgürlüğüne kısıtlama getirmek anlamına gelmez mi?

Gazeteciler de eleştirilir. Dokunulmaz değillerdir. Ayrıca, Medya'mızın içinde öyleleri var ki, gerçekten yatacak yerleri yoktur. Kimileri için, eleştiri sadece küfür etmek, hakaret yağdırmak ve pislik atmaktan ibarettir. Bu konuda ne düşündüğümü bu köşe'yi izleyenler gayet iyi bilirler.
 
Şimdi de kendi içimizde bir kavga başlattık.
 
Başbakan'ın gurup toplantısındaki, "satılmış kalemler" konuşmasından hemen sonra başlayan tartışmadan söz ediyorum. Televizyonlarda ve kimi köşe yazılarında, son derece önemli ve Basın Özgürlüğü'nün temeline inen bu tartışma, mesleğimizin özünü ilgilendiriyor:
 
"...Acaba gazeteciler, savaş hali veya gergin durumlarda resmi politikaları eleştirebilirler mi? Yoksa, Milli Birlik ve Beraberlik adına, resmi politikaları mı desteklemeliler?..."

Yazının Devamını Oku

Kriz, Esad'a yarıyor...

28 Haziran 2012
Başbakan'ın konuşmasından hemen sonra kabinesini toplayan Esad önemli bir açıklama yaptı ve "Savaş halindeyiz" dedi. Bunun anlamı, ülkesinde neredeyse sıkı yönetim ilan edileceği ve hiçbir eleştiri, baş kaldırı gibi hareketin kabul edilmeyeceğidir. “Savaş hali” nin ilan edilmesi, Başkan'ın elini rahatlatabilir, ancak içerideki gerginliği de arttırır.

Esad önceki akşam önemli bir adım attı.
 
Başbakan Erdoğan' ın gurup toplantısındaki konuşmasından sonra, kabinesini topladı ve ülkesinin “Savaş hali” ne girdiğini söyledi.
 
Bu cümlenin altını çizmek gerekir.
 
Anlamı da şudur: Savaş haline girilince normal koşulların dışına çıkılır. Herkes buna göre hareket etmek zorundadır.

Yazının Devamını Oku

Türkiye karizmasını çizdirmedi...

27 Haziran 2012
Başbakan'ın konuşması belki savaş yanlılarınının hoşuna gitmemiş olabilir, ancak Erdoğan Türkiye gibi ciddi bir ülkenin vermesi gereken yanıtı verdi. Bu olayın üzerine Suriye'ye saldırmak, bize yakışmazdı. Ancak bundan sonra Suriye'nin çekeceği var demektir.

Dün tüm Türkiye kulak kesilip Başbakan'ı dinledi.
 
Bir kesim, hayal kırıklığına uğradı. Zira onlar savaş istiyorlardı. Suriye'nin eğitim uçağını düşürmesini bir meydan okuma olarak görmüşlerdi ve mutlaka karşılık verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. En çok kullandıkları söz de "Karizmamız çizildi" idi. Başbakan'ın mutlaka “Askeri bir tepki” göstermesi gerektiğini savundular.
 
Nasıl olurdu da Suriye eğitim uçağımızı düşürürdü? Eğer biz de hemen vurmazsak, Orta Doğu'da kimse bizi takmazdı... Böylesine basit yorumlar yapıldı.
 
Başbakan dünkü konuşmasıyla, ciddi devletlere yakışan bir tepki gösterdi.

Yazının Devamını Oku

İyi yönetilen bir kriz atlattık...

26 Haziran 2012
Haber ilk duyulduğunda, söylentiler ve bilgiler farklıydı. Ben de “Bizim uçağın Suriye’nin içinde ne işi var? Oraya girersek vururlar” demiştim. Biraz rötarlı dahi olsa durum netleşti. Yine savaş çığlıkları atanlarımız çıktı, ancak Ankara bu defa ve belki de ilk defa çok soğukkanlı davrandı. Bundan sonrası artık bol laf, bol iddia. Artık tehlike geçti...

Geçen Cuma, Kanal D Ana Haber’e az bir süre kala, Deniz Arman aradı. Zaten sabahtan beri, düşen uçak konusunda beni uyarıyor “Bu işin içinden garip işaretler çıkıyor” diyordu. Sonunda işin içinde gerçekten birşeyler olduğu ortaya çıktı.

İlk gelen haberler ve ilk resmi açıklamalar çok karışıktı.

Bizim uçağımız Suriye karasularına girmişti, ancak ne kadar girdiği söylenmiyordu. Kaç uçak olduğu bilinmiyordu. Suriye ise verip veriştiriyor, buna karşılık bizim yetkililerimiz alttan alıyor ve  “Soğukkanlılık tavsiyesinde” bulunuyorlardı. Kamuoyundaki izlenim, pek haklı olmadığımız için, alttan aldığımız şeklinde yaygınlaştı.

Anlayacağınız, Cumartesi gününü bu karmaşa ile geçirdik.

Ben de “Suriye topraklarında ne işimiz var? Oralara gidersek adamlar vurur tabii” diyenlerdendim.

Pazar günü Davutoğlu’nun TRT’deki söyleşisiyle birlikte durum netleşti. Ben de resmi daha doğru görebildim. Kamuoyundaki kafa karışıklığı bitti.

Özetle, ilk iki günlük süre hariç, Ankara krizi gayet iyi yönetti.

Ne beklentileri arttırdı, ne savaş çığlıkları attı, ne de sonuç alamayacağı işlere kalkıştı.

Yazının Devamını Oku