Mehmet Ali Birand

AK Parti'nin zor dönemi başlıyor...

2 Ekim 2012
İstediğimiz kadar Erdoğan' ın şu veya bu şekilde partinin kaptan köşkünde kalacağını, şöyle veya böyle partiyi yönlendireceğini sanalım, Çankaya' ya çıkan hiçbir lider partisinin günlük sorunlarını eskisi gibi kontrolü altında tutamaz. Uzaktan kumandayla siyaset yapmak çok zordur. İşte bundan dolayı, Ak Parti gelecek yıldan itibaren bambaşka bir sürece girecektir.

Haftasonu, Ak Parti Kongresi’ nde, Başbakan' ın konuşmasından benim çıkardığım en net sonuç, başkanlık sistemi konusundaki kesin tutum ve Erdoğan' ın Çankaya' ya çıkış konusundaki kararlılığıydı. Uzun süredir ağızlarda gevelenen “Köşk süreci” artık başlıyor.
 
Kongre öncesindeki 3 TV söyleşisindeki sözleri ve son konuşması "Ben Köşk'e çıkıyorum" mesajının yanısıra, oraya gidiş aşamalarını da ortaya koydu.

- Başbakan, Çankaya' ya gidiş konusunda ne kadar açık ise, başkanlık konusunda aynı derecede ısrarcı ve kendini bağlayıcı konuşmadı. Dikkatli konuştu. Şimdiden, partisindeki muhalifleri sinirlendirmemeye dikkat etti. Mülayim bir yaklaşım içindeydi. Tepeden bakmadı, "Siz nasıl olsa benim dediğimden çıkmazsınız" anlamına gelecek bir tutum sergilemedi. Başkanlık sisteminin istikrar getireceğini söylemenin ötesine geçmedi. Buna karşılık, kendinin cumhurbaşkanlığı seçimlerine katılacağını çok daha açık şekilde ortaya koydu. Hiç değilse, ben söylediklerini bu şekilde yorumladım.

- Başbakan, ilk aşamada yeni anayasayı mutlaka yaptıracak. Tek parti dahi kalsa, masadan kalkmayacak. Yeni anayasada da, o günün koşullarına göre, başkanlığın yetkilerinin arttırılmasına gidilecek.

- Bu gelişmeler, gelecek yılın ekim ayındaki yerel seçimlerde alınacak oyların oranına göre ayarlanacak. Yüzde 50' nin üstünde oy alındığı takdirde daha cesur davranılacak, bu oranın altında kalınırsa, ona göre bir tutum saptanacak.

Tabi ülkemizde, 2014' e kadar geçecek olan 3 yıl çok uzun bir süredir ve koşullar öylesine değişiverir ki, her şey tepetaklak olabilir. Ancak, her şey bugünkü gibi giderse, Başbakan' ın bu “İnce uzun yolu” artık kesinleşmiş durumda.

Yazının Devamını Oku

AK Parti, yarın yeni bir döneme giriyor...

29 Eylül 2012
Yarın toplanacak olan Ak Parti Kurultayı, sadece bu partiyi değil, Türkiye'nin önümüzdeki yıllarını da şekillendirecek. Başbakanlık dönemini kapatıp, Cumhurbaşkanlığına geçecek olan Erdoğan, partiyi de yenileyecek. Çok zor bir işe girişiyor. Başarabilecek mi? Bu değişimin içinden ne çıkacak? İstikrar mı, yoksa karmaşa mı, bilinmiyor.

Yarınki Ak Parti Kongresi’ni ben çok önemsiyorum.
 
Beğenin veya beğenmeyin, bu ülkeyi 10 yıldır yöneten bir ekip gidecek ve yerine yeni bir süreç başlayacak. Hiç alışmadığımız bir döneme gireceğiz. Daha da önemlisi, bu yeni düzenin ne getireceğini de kimseler bilmiyor.
 
En büyük değişiklik, Erdoğan' ı artık Çankaya' da görmeye başlamamız olacak. Başbakan her ne kadar, Star-NTV kanallarındaki söyleşisinde, kesin kararını 2013 yerel seçimlerden sonra vereceğini belirttiyse de, hedefin “Köşk” olduğu açıkça ortada. Başbakanlık yetkileri ne kadar arttırılırsa arttırılsın, Cumhurbaşkanlığı çok farklı makamlardır. Besbelli, “Köşk” ün yetkileri anayasa değişikliği sırasında ele alınacak, ancak ne derece yetki verileceği henüz net değil.
 
Ne olursa olsun, Başbakan “Köşk” e çıktıktan sonra, acaba eskisi gibi, her istediğini yaptırabilecek mi? Partiyi eskisi gibi disiplini altında tutabilecek mi? “Yönetimi” kontrolü altında tutabilecek mi? Başbakanlığa gelecek olan kişi ile nasıl çalışacak?

Yazının Devamını Oku

Öcalan ile neden görüşülmezmiş?

28 Eylül 2012
Adalet Bakanı, kanı durdurabilmek için, gerekirse, Öcalan ile de görüşülebilineceğini söyleyince kızılca kıyamet koptu. Muhalefet haykırıyor: Ne demekmiş? Olabilir miymiş? Bebek katiliyle aynı masaya oturulabilir miymiş? Eğer kanı durduracaksa, cenazeleri, ailelerin acısını dindirecekse, neden görüşülmesin?

Siyasetin gereğidir, muhalefet hemen her ülkede iktidarları eleştirir. Gerektiğinde gösteriler de yapar ve mücadele eder. Ancak bu mücadele terör konusuna gelince, kurallar değişir. Hele ülkemizdeki PKK teröründen söz edersek, kurallar tümüyle farklılaşır. Dünyanın her yanında da bunun örnekleri vardır. En kanlı çatışmalar sırasında dahi, terör örgütleri ile gizli görüşmeler yapılır.
 
Neden mi?
 
Halk terörden bıktığı için.
 
Şu sıralarda muhalefet ile iktidar arasında bir kavga var. Giderek de yaygınlaşıyor. Nedeni de çok komik. Kavga Adalet Bakanı Ergin' in, gerektiğinde Öcalan ile de görüşülebilineceğini söylemesi üzerine çıktı. Aslında Ergin, çok normal bir söz etmişti. Devletin herkesle konuşabileceğini, Öcalan ile de temas edebileceğini söyleyince muhalefet ayaklandı.

Yazının Devamını Oku

Türkiye,Suriye'de frene basıyor...

27 Eylül 2012
Bağırdık çağırdık, yerden yere vurduk, "oğlum bak git..." dedik, sonra baktık ki büyük abilerin hiçbiri yardımımıza gelmiyor, bizde sesimize ince ayar yaptık. Suriye'yi artık eskisi kadar yüksek sesle paylamıyoruz, Esad'a ders vermiyoruz. Neden biliyor musunuz?

CNN TÜRK'ün yeni yüzlerinden, her sabah 09.00'da başlayan Parametre programına yorumlarıyla katılan Hakan Çelik dikkatimizi çekti. Suriye konusunda Türkiye frene basıyor. Gerçekten de, eskiye oranla iktidardan fazla ses çıkmıyor. Tempo düşürülüyormuş gibi görünüyor. Bence Türkiye doğrusunu yapıyor.
 
İlk başlarda, en çok Suudi Arabistan ve Katar'ın kışkırtmaları ve Washington ile Avrupa'nın liderliğinde kalabalık bir gurup olarak yola koyulmuştuk. İnsanlık adına, Rusya ve İran'a rağmen, Esad'ın  diktatörlüğüne son verilmeliydi. Gerekirse ambargolar konulacak, hatta uçuşa yasak-tampon bölge oluşturulacak, Esad 'a nefes aldırılmayacaktı.
 
En çok da bizim gür sesimiz duyuldu.
 
Bugüne kadar çok bağırdık çağırdık, yerden yere vurduk , Esad'a " oğlum bak git..." dedik. 5-6 ay süre verdik. Olmadı, sesimizi daha da arttırdık. Bu şekilde fazla dayanamaz , birkaç ayda gider sandık, olmadı. Süreyi 1-2 yıla çıkardık, yine olmadı.

Yazının Devamını Oku

Eğitim değişmedikçe, darbeden kurtulunmaz...

26 Eylül 2012
Darbeler sadece mahkeme korkusuyla engellenemez. Önemlidir, ancak yeterli değildir. Kafaların değişmesi gerekir. Bunun için de, Subay'larımızı eğitirken okuttuğumuz kitapları, kafalarına soktuğumuz fikirleri değiştirmemiz gerekir. Gerçek görevlerinin, vatanı kurtarmak için müdahele etmek değil, vatanı savunmak olduğunu öğretmeliyiz. Subayımızı slogancılıktan, ezbercilikten vaz geçirmemiz şarttır.

Artık yeni bir döneme girildiğini yazıp çiziyoruz.
 
Balyoz-Ergenekon-12 eylül-28 şubat davalarıyla Askeri Vesayetin bittiğini ileri sürüyoruz. Bundan böyle, seçilmiş iktidarları darbeyle deviren , hatta deviremese dahi planlamayla yetinenlerin bile cezalandırılacakları yeni bir döneme girildiğini konuşuyoruz.
 
Artık hiçbir Komutanın kışlasında komplo toplantıları yapamayacağını sanıyoruz.
 
Acaba bu varsayımlar gerçekçi mi, yoksa kendi kendimizi mi aldatıyoruz ?

Yazının Devamını Oku

Balyoz'da kantarın topuzu kaçtı...

25 Eylül 2012
Sonuca sevindim, zira artık aklından darbe geçirecek olanların bu ülkede de, birgün hesap vereceklerini gördüler. Bundan 15 yıl önce düşüncesi bile imkansız, yeni bir döneme girildi.Ailelere Üzüldüm, zira adaletin gerçekten yerini bulduğu konusunda kuşkum var. Vicdanım rahat değil. Yaşın yanında kurunun da yandığı izlenimine sahibim. Şimdi, gerekçeli kararı ve Yargıtayın son sözünü bekleyeceğim.

Balyoz davasının sonucu beni de ikiye böldü.
 
Bir yanım çok memnun oldu, diğer bir yanım ise üzüldü.
 
Memnun oldum, zira ülkemizi "Asker Vesayetinden Kurtarma" süreci başladı. Bir ilk adım atıldı. Bundan 15 yıl önce, böyle bir durumla karşı karşıya kalınacağını kimse düşünemezdi.
 
Cumhuriyet diye adlandırdığımız sistem, tümüyle Asker gözetiminin üstüne oturtulmuştu. İki de umacı bulunmuştu. Biri YOBAZ, diğeri de BÖLÜCÜ. Bu ikiliye karşı ülkeyi korumak adına da Askere açıkça Jandarmalık görevi verilmişti. Yıllar boyunca bu vesayet altında yaşadık.

Yazının Devamını Oku

İmam Hatipleri biz umacı yaptık

21 Eylül 2012
Başbakan İmam Hatipleri neden sevmediğimizi sordu. Hemen söyleyeyim: Uzun yıllar boyunca bu okulların birer irtica yuvası olduğuna inandırıldık. Laikliği yok etmeye çalışan insan yetiştirdiğine ikna edildik. Korkutulduk. Bugün gerçeklerle karşılaşmanın şokunu yaşıyoruz.

Başbakan salı günkü konuşmasını İmam Hatiplere ayırmış ve "Neden bu okulları sevmiyorsunuz?..." diye sormuştu. Ardından , gereksiz şekilde ve tamamen siyasi nedenlerle "...Terörist yetiştirmedikleri için mi sevmiyorsunuz?..."gibi anlaşılması ve kabul edilmesi çok güç bir dizi soru sormuştu. Bu sorular üzerinde durmuyorum...Zira tartışmak dahi gereksiz.

           

Aksine, gerçek soruya bir yanıt vermek istiyorum.

           

"...Neden bu okulları sevmiyorunuz ?..."

           

Çok doğru bir soru...Neden sevmiyoruz?

           

Yazının Devamını Oku

PKK ile iyi ki görüşülmüş, iyiki protokol yapılmış...

20 Eylül 2012
Muhalefet, Oslo görüşmeleri ve Protokol imzaladığından dolayı İktidarı yerden yere vuruyor. İktidar ise, muhalefeti şerefsizlikle suçluyor. Anlayamıyorum.PKK ile görüşülmese İktidar suçlanmalıydı. İktidarı da anlayamıyorum. Neden korkuyormuş gibi bir havada? Bu kanı durdurmak için ne gerekirse yaptığını göstermeli ve övünmelidir. Asıl suçlunun PKK olduğunu ortaya koymalıdır.

Bir yandan PKK hergün bir başka hedefi vuruyor, öte yandan muhalefet ile iktidar son derece anlamsız bir tartışma yürütüyor.
 
Muhalefeti anlayamıyorum.
 
Yeri göğü inletiyor. Oslo görüşmelerinin bir ihanet olduğu çığlığını atıyor.Yetmiyor, TC Devleti ile PKK temsilcileri arasında imzalandığı ileri sürülen bir Protokol'ü ortaya koyuyor ve " Hadi itiraf edin..." diye haykırıyor. Kimi daha ileri gidiyor, bu adamlarla görüşüp terörü teşvik ettiniz, gibi son derece ilgisiz suçlamalar yapıyor.Üstelik, içeriği ile kimse ilgilenmiyor, işin zarfı eleştiriliyor.
 
İktidarı da anlayamıyorum. Sanki suç işlemiş gibi savunmaya geçiyor. Muhalefete şerefsizler diye saldırıyor. Neden bu görüşmelerin yapıldığını ve neden gerekli olduğunu izah etmek yerine, kem küm ediyor. Bu görüşme ve protokollerin resmi bir anlaşma değil, taslak bir çalışma olduğunu dahi söylemiyor. Milliyetçi oyları kaybetmekten ürküyor.

Yazının Devamını Oku