“Kalfest” adıyla 1999’dan beri düzenlenen festivalin İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü tarafından iptal edilmesiyle ilgili haberden bir bölüm aktaralım, “neşemizi bulalım” önce:
“Milli eğitim müdürünün ‘aşağılayıcı bir ton’ takındığını ve kendilerine ‘Biz orada neler döndüğünü çok iyi biliyoruz. Bizden bir şey saklayamazsınız. Ben zaten izin vermeyeceğim. İnandırabileceğiniz bir argümanınız varsa buyurun. Bundan sonra hiçbir devlet okulu böyle bir şey yapamayacak’ dediğini anlatan öğrenciler, ikna etmeye çalıştıklarını ancak başaramadıklarını kaydetti...”
NELER DÖNÜYOR ORADA?
Burada anahtar cümle “Biz orada neler döndüğünü çok iyi biliyoruz...”
Eğer yapılsaydı “neler dönecekti” acaba bu kuşaklardır memlekete hayırlı, aydın, özgüveni yüksek, iyi eğitimli evlat yetiştiren eğitim kurumunun festivalinde biliyor musunuz?
Mesela MFÖ sahneye çıkacaktı. Oy oy oy! Evlerden ırak; ne yapardık MFÖ bir anda “Güllerin İçinden”i söylemeye başlasaydı?!
Mesela Cem Adrian şarkılarını dinleyecekti festivale katılan gençler ki; ulusal güvenlik açısından önemli bir tehdittir ve önümüzdeki MGK’da muhakkak meyve suları dizili o uzun masaya yatırılmalıdır bu konu!
Gripin çıkacaktı sahneye yahu, ötesi mi var?!
Başakşehir’e ve Trabzonspor’a iki maçta da kaybetti. Beşiktaş’a da bir maçta yenildi, bir maçta beraberlikle sahadan ayrıldı.
Dün gece karşılaştığı ve ligin ilk yarısında yenildiği ezeli rakibini yenmesi hem sıralamada Fenerbahçe’yi geçmek için hem de bu fenalık verici karneye olumlu bir not düşebilmesi için fırsattı.
KALEYE BİLE YAKLAŞAMADI
İşin bir de bu sezonki faciaya tanıklık etmiş olan taraftarının gönlünü biraz alabilmek kısmı var elbette; orası ayrı...
◊ Sahasındaki derbi maça baskıyla başlayacağı öngörülüyordu sarı kırmızılıların. En azından bunu deneyerek başladığını söyleyebiliriz.
Fenerbahçe’nin sıkı örülmüş savunma duvarında gedik açabilmek için gücü yettiğince uğraştı ancak ilk 20 dakika kaleye bile yaklaşamadı. Oyunun hücum yönünü tamamen şansa bırakırken sarsılmaz bir savunma kurgusu oluşturan Kadıköy ekibinin gardını 20’nci dakikadan sonra birkaç kez sarsmayı başardı Galatasaraylı oyuncular ancak onda da doğru ve etkili vuruşu gerçekleştiremediler.
GÜLER MİSİN, AĞLAR MISIN?
- Maçın ikinci yarısında da manzara değişmedi. Galatasaray bir boşluk arayıp durdu, Fenerbahçe kalesini kapattı.
Birkaç gün önce yayınlanan rapordan bazı notlar aktarayım önce...
2 milyona yakın çocuk işçimiz var.
Resmi rakamlar 15-17 yaş arasındaki çocukları kapsıyor, 15 yaş altındakilerin, özellikle tarım alanında köle gibi çalıştırılan çocuklarla ilgili veri yok!
SGK’ya göre “çırak” olarak gösterilen çocukların sayısı 2015’te 401 bin 164 iken, 2016’da 1 milyon 170 bin.
Çalışan/çalıştırılan 10 çocuktan 8’inin kaydı kuydu, sosyal güvencesi, hakkı hukuku yok...
KANI YERDE KALANLAR
2012’de 32 çocuk işçi hayatını kaybetmişti, 2016’da 56 çocuğu iş cinayetine kurban verdik.
Kurban verilen bu çocukların hakkı aranmadı, kanı yerde kaldı, önlem alan filan da çıkmadı!
Soru, sadeleştirilmiş haliyle kafaları karıştırabilir; bu sebepten, biraz açalım...
Muğla’nın Datça ilçesinde mevsimlik işçi olarak bulunan 200 kişinin, halkoylamasında memleketleri Şanlıurfa’nın Hilvan ilçesine bağlı Gölcük’te oy kullandıkları ortaya çıktı iddialara göre.
HDP Datça İlçe Başkanı avukat Günfer Karadeniz, Yüksek Seçim Kurulu’na iletilmesi talebiyle Datça İlçe Seçim Kurulu’na sunduğu itiraz dilekçesinde durumu şöyle özetledi:
“Ekli listede isimleri belirtilen ve Datça’da inşaat işçisi olarak çalışan 80 kişi, burada yaşadıklarını ve seçmen kütüklerinin bulunduğu Hilvan İlçesi Gölcük Köyü’nde kurulan sandıklarda kendi adlarına oy kullanıldığını, bu sayının toplam 200 kişi olduğunu, seçmen kartlarının adreslerinin bulunduğu bu köye geldiğini, köyde tüm oyların kullanılmış olduğunu öğrendiklerini beyan etmişler ve itiraz etmemiz için tarafımıza başvurmuşlardır... Adı geçen köydeki sandık sonuçlarının incelenerek, iddiamız çerçevesinde burada yapılan seçimin iptaline karar verilmesini arz ederiz.”
Ve devam ediyordu: “İstanbul öyle bir ‘evet’ demeli ki 99 yıl önce bu mübarek şehri ayaklarıyla kirletenlerden başlayarak Türkiye’ye kem gözle bakan kim varsa hepsinin yüreği titremeli...”
Neticede halkoylaması Erdoğan’ın hanesine “bir seçim galibiyeti daha” şeklinde eklendi ama ilk defa İstanbul’dan, kendi ifadesiyle “Nüfusumuzun yüzde 20’sini sinesinde yaşatan sevgili İstanbul’dan” ilk kez umduğu düzeyde destek gelmedi.
RAKAMLARIN ÖTESİNDEKİ MANA
Kendisi ve siyaseti açısından rakamların ötesinde bir anlamı, önemi olduğu açık İstanbul’un...
Neredeyse çeyrek asır önce, 27 Mart 1994’te yüzde 25.9 oy oranıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçildikten sonra kendisi ve siyaseti hiçbir yarışta geride kalmamıştı İstanbul’da.
İstanbul’da yüzde 51.35 “Hayır” çıkmasının “maksat hasıl olmuş iken” çok bir kıymeti olmadığını düşünenler çıkacaktır.
Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “tarz-ı siyaseti” hakkında biraz fikri olanlar bunun bazı neticeleri olacağını da kabul edecektir.
UFUKTA BİR FATURA
Yönetmen Mehmet Sertan Ünver’in, kaybettiğimiz iki olağanüstü müzik insanını, Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’yı anlatan belgeseli “Blue/Mavi”yi aynen bu hislerle izledim.
İstanbul Film Festivali’nde belgesel dalında ödüllendirilen* “Blue” elbette Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı’yı merkeze alıyor ancak hikâye “bizim kuşak” açısından da biraz şahsi bir mesele.
Belgeseldeki anlatıcıların/aktarıcıların önemli bir bölümü sevdiğim arkadaşlarım, tanıdığım güzel insanlar.
1980’lerde pişen, 1990’larda “neşet eden” rock kuşağının bugün “tatlı anılar” rafına kaldırdığı günlerde göğüslediği zorlukları dinlerken “Canına okuduğun kuşağa bir dön bak isterim toplum abi” diyesi geliyor insanın.
GERÇEK KAHRAMANLARIMIZ
Müzikten, sevgiden, barıştan, herkese özgürlükten yana gönül düşürmüş ama zorbalıkla, kaba kuvvetle, dışlanmayla karşılık bulmuş bir kuşak...
Bu kuşağın büyük kahramanlarındandı işte Yavuz Çetin ve Kerim Çaplı.
Büyükparmakkapı Sokak’ta, daracık bir koridordan ilerleyip alt kata inip Mojo’ya ulaştığımız bazı geceler,
2009’da Diyarbakır’da ekmek almak için evinden çıkan 13 yaşındaki M.T.’nin cinsel istismara uğramasıyla başlayan süreç saç baş yoldurtacak türden.
M.T.’nin ailesinin suç duyurusuyla başlayan davanın vardığı nokta “Umutsuzlar durağında inecek var!” diye yaka bağır parçalatır insana.
MUAYENEDEN KORUYALIM BARİ
7 yıldır rapor eziyeti yaşıyor M.T. ve ailesi. Bu süreçte 5 kez rapor almaları istendi aileden. Devlet Hastanesi, Çocuk Hastanesi, Kadın Doğum, Adli Tıp... Gezmediği kapı kalmayınca aile çocuklarının psikolojisini “muayeneden korumak” için kaçmakta bulmuş çareyi.
2010’dan beri devam eden davanın 30’uncu celsesinde mahkeme “...mağdurenin radyoloji ünitesi olan bir devlet hastanesine sevkinin sağlanarak yaş tespiti için grafi, bilgisiyarlı tomografilerinin çekilmesine karar verdi...”
M.T.’nin avukatı Gevriye Atlı çıkışta şöyle konuşmuş:
“Ruh sağlığının bozulduğu Diyarbakır Adli Tıp Kurumu raporuyla tespit edilmişti. 2012’den bu yana mağdurun bulunmasını ve Adli Tıp Kurumu’na sevk edilmesini bekliyoruz. Ailenin nerede oturduğunu bilmiyoruz. Bu dosya nedeniyle 3 kez adres değiştirdiler...”
TACİZCİ RAHATINA BAKAR
Kimi Suriye ordusu, kimi Rus uçakları, kimi “karanlık güçler” yaptı diyor.
Kimine göre “stratejik bir saldırı” İdlib yakınlarındaki Han Şeyhun’da düzenlenen katliam; Cenevre görüşmeleri öncesinde “elini yükseltmek” isteyenlerin kurguladığı bir hamle...
“Bir de ölenlere, mesela o 11 çocuğa sorun isterseniz alçaklar” dedirtecek türden yalandan, âdet yerini bulsun, bu kan üzerime sıçramasın diye yapılmış demeçler uçuyor haber bültenlerinde...
Suriye’de altıncı yılını dolduran savaşta on binlerce, yüz binlerce insan hayatını kaybetti.