Sekiz yüz bin civarında çalışanı olan bir kurumda, kalıcı, adaletli ve herkesi mutlu edecek personel politikaları geliştirmek, zaman ister.
Yeniden şekillenmesi ve güçlenmesi beklenen ortaöğretimin, gelişen ve zenginleşen Türkiye’nin yapısına paralel hale getirilmesi, zaman ister.
Reformlar, büyük ve köklü değişimler, zaman ister.
Ve yaptığınız icraatların sonuçlarını görmek de, zaman ister.
Millî Eğitimde, son on yılda, alt yapı konusunda çok ciddi gelişmeler yaşandı.
Birçok alanda, seksen yılda yapılanlara eşit sayılacak verilere ulaşıldığı söylenebilir.
Derslik sayısındaki, bilgisayar ve ders araç gereçlerindeki artışlar, FATİH Projesi, bunu açıkça ortaya koymaktadır.
SAKİN, SAKİN, SAKİN OLUNUZ
Okula katkı veren, başta Türkiye Genç İşadamları Derneği olmak üzere, sivil toplum kuruluşlarına plaketler verildi.
Okul Aile Birliği, öğretmenler, il ve ilçe yöneticileri, herkes oradaydı.
Öğretmen ve öğrencilerin gözleri ışıldıyor, içinde bulundukları durumdan memnun görünüyorlardı.
Belli ki, bu okulu farklı kılan bir durum vardı.
Bir kuruma, ‘özveri’ ve ‘insan sevdası’ girmişse, orada farklı şeyler, beklenmedik sonuçlar almak mümkün olabiliyor.
Ailelerin çocuklarına ek destek veremeyeceğini gören okul müdürü ve öğretmenler, bir uygulama başlatmışlar.
Öğretmenler, toplanmış, kurul kararı almışlar.
Hayat, bir mücadeleden ibarettir.
Herkesin seveni de, sevmeyeni de vardır.
Herkesin engelleyicisi de, destekleyicisi de vardır. Herkesin önündeki dikenleri temizleyenleri olduğu gibi; önüne cehennem çukurları kazanları da vardır.
Dünya, kötüler kadar, iyilerle de doludur.
Tabiat da öyle.
Öldürücü bitkiler gibi; can veren, dirilten, şifa olan bitkiler de var.
Tabiat bizi dengeli, akıllı olmaya çağırıyor.
Bana göre bir bölüm yok; oyun oynayacak arkadaş yok; sıkılıyorum.
Oradan çıktığımızda, hep birlikte alışveriş merkezine gidiyoruz.
Babam ayrı, annem ayrı mağazalara bakıyor.
Bense, annemle gidiyorum.
Annem, bütün mağazaların vitrinlerini teker teker dolaşıyor.
Saatlerce geziniyoruz; annemse, sürekli elimden tutuyor.
Yoruluyor, sıkılıyorum.
Sevgiyi, hasreti, acıyı, sevinci, derin ve anlamlı bir şekilde gönlümüze aktarır.
Gönüle girmeyen, bizi etkilemeyen söz, şiir değildir.
Şiirin yurdu, gönüldür.
Bizi ruhumuzdan yakalayan, insan olmanın gereği olan duygularımızı onaran, zenginleştiren, insanlara yaklaştıran, buluşturan, birleştiren, şiirdir.
Şiir yönünden zengin bir kültüre sahibiz.
Dünyanın belki de en şanslı ülkesiyiz.
Şiir, yitik hazinemiz sanki. Birçoğu, tarihin derinlerine gömülmüş, usta duygu arayıcılarını bekliyor.
Hızlı trenler, havaalanları, dev gökdelenler, okullar, derslikler; on yıl önce, hayal bile edemeyeceğimiz gelişmeler yaşıyoruz.
Beş altı yıl önce, Paris’ten Poetiye’ye giderken bindiğim hızlı trene imrenmiş, ‘bizim hızlı trenimiz ne zaman olur ki’ diye kendi kendime sormuştum.
Birkaç yıl sonra, oldu.
Ülkemizin dört bir yanında da olacağa benziyor.
Bir gelişmenin sürdürülebilir olması, o ülkedeki bireylerin aldıkları eğitimin içeriği ile yakından ilgilidir.
Kendi kültürümüzü, çocuklarımıza da aktarmak zorundayız.
‘Komşusu açken kendisi tok yatamaz’ diye özetlenmiş bir anlayışı, slogan olmaktan öte; toplumumuzun kılcal damarlarına kadar ‘nüfuz’ etmiş bir ‘inanç’ olarak, çocuklarımıza kazandırmalıyız.
Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı sonuçları geçen günlerde açıklandı.
Ankara 1. oldu.
Hemen belirtmeliyim, Başkentimizin eğitimcilerini temsil konumundaki bir kişi için, bundan büyük mutluluk olamaz.
Mesleki doyum dedikleri bu olsa gerek.
Kuşkusuz, her ilin kendine göre zorlukları var.
Ankara’nın da zorlukları var.
Birincisi, Ankara Türkiye’de en çok göç alan şehirler arasında ikinci sırada.
Belki buna, kendi gücünün farkına varıyor demek daha doğru olur.
‘Ben bu ülkeden nasıl faydalanırım’ yerine; ‘ben ülkeme nasıl katkı yapabilirim’ anlayışı yaygınlaştıkça, gelişmemiz, kalkınmamız hızlanacaktır.
Geldiğimiz noktayı, yurt dışından daha iyi görmemiz mümkün.
Brüksel’de, döviz bürosunun önünden geçerken, beş-on güçlü para birimi arasında YTL’yi gördüğümde, yaşadığım mutluluğu anlatamam.
Daha, kısa süre öncesine kadar, AB ülkelerine giderken, kendi paramızı dövize çevirmek durumundaydık; oralarda karşılığı yoktu.
Birkaç gün önce, AB üyesi bir ülkenin eğitim heyeti geldi.
Yaptıklarımızı anlattım.