Bu sözler faydasızdır.
Hem söyleyenin, hem de söylenenin canını sıkar sadece.
Çocuğu uzaklaştırır.
Tersini yapmaya iter.
Çünkü duygu yok bu sözcüklerde, emek yok.
Hele, ‘Çalışmazsan küserim, kızarım, harçlığını keserim; şunu yaparım, bunu yaparım’ gibi tehdit cümleleri, ebeveyn-çocuk ilişkisine konmuş dinamit gibidir.
Hele, ‘Senden bir şey olmaz, sen zaten her zaman böylesin, senin kadar tembelini görmedim’ gibi yargılayıcı cümleler, aslında, suçtur.
Ve hayat ırmağının denizidir.
Baba akacaktır ama, deniz, oğulun ulaşacağı yerdir.
Baba, denize ulaşmak için çırpınmaktadır.
Uykusuz geceler, her türlü kapris, kompleks ve kibire karşı sabır göstermeler, oğul içindir.
Hayatın yarısı kendisiyle, yarısı oğulla tamamlanacaktır.
Zoru gidecek, kolayı oğula kalacaktır hayatın.
Pembe yanı geride durmaktadır ve oğula sunulacaktır.
İşte babanın dünyası.
Duyarlılığımız, sorumluluk duygumuzdan çok, duygusallığımızdan kaynaklanır çoğu kez.
Çocuklarımızı severiz doğal olarak.
Üzülmesin, yorulmasın, kırılmasın isteriz.
Soğuklarda üşümesin, teneffüslerde düşmesin, son zil çalınca doğruca evine gelsin, gecikmesin isteriz.
İyi bir meslek, iş edinsin, kendine güzel bir dünya kursun isteriz.
Çocuklarımız için özverilerde bulunuruz.
Onun isteklerini yerine getirmek için olanaklarımızı zorlarız.