Paylaş
İtiraf edeyim, haftalardır Avrupa Uzay Ajansı ESA'nın 'Rosetta' adını verdiği uzay aracının macerasıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminden daha fazla ilgileniyor, bu maceraya ilişkin haberleri daha bir iştahla okuyorum.
'Okuyorum' dedim ama maalesef bizim gazetelerimizden, dergilerimizden veya sözde 'haber' sitelerimizden değil; yabancı gazetelerden, dergilerden, web bloglarından takip ediyorum Rosetta'nın macerasını.
Uzay aracı, bundan on yıl önce, 2004'te planlandı ve uzaya fırlatıldı. Hedefi, tam da bugünlerde bizim yakınlarımızdan geçmeye başlayacak olan 67/P Churyumov-Gerasimenko isimli kuyruklu yıldıza yanaşmak, onunla birlikte bir süre yolculuk yapmak ve yanında taşıdığı Philae adlı aracı Kasım ayında kuyruklu yıldızın üzerine indirmek.
Rosetta son dört gündür 67/P'nin fotoğraflarını çekip gönderiyor. Önce kabaca 300 kilometre öteden bir resmi gördük, sonra biraz daha yaklaştı Rosetta ve 185 kilometre mesafeden resimleri 67/P'yi ve son olarak önceki gün 30 kilometre mesafeden çekti resmi.
Halley kuyruklu yıldızının 1910'da çekilmiş bir resmi.
Geçmişte de kuyruklu yıldızları yakından görme ve onları resimleme tecrübeleri oldu insanlığın. Benim bildiğim en az sekiz kuyruklu yıldız görüntülendi. 67/P bunların sonuncusu.
Ama bu sefer önemli bir fark var. Şu an 67/P dünyadan yaklaşık 540 milyon kilometre ötede. Yani Rosetta da öyle. Ve dünyanın bir yerinde oturan bilimcilerle mühendisler, ellerindeki aletlerle bizden 540 milyon kilometre ötedeki uzay aracını kumanda ediyor, ona türlü çeşitli manevralar yaptırıyorlar. Çünkü bir kuyruklu yıldızı izlemek hiç de kolay değil.
Dediğim gibi kasım ayında daha da zorunu deneyecekler, kuyruklu yıldızın üzerine konacaklar ve oradan analiz edilmek üzere örnekler toplayacaklar.
Bunun ne büyük bir başarı olduğunu bilmiyorum nasıl anlatsam.
Çoğu insan şöyle düşünebilir: Kuyruklu yıldız da ne? En fazla 'Atanamayan asteroid.' E zatan asteroid dediğiniz de 'Atanamamış gezegen' değil mi? Boşverin gitsin.
Oysa bu iş hiç de öyle değil. Kuyruklu yıldız çok ama çook uzaklardan geliyor. Hepimizin lisede en azından 'gördüğümüz' periyodik tabloda atom numarası 1 olan hidrojen dışında kalan (şimdilik ve resmi) 111 diğer atom bir yıldızın bünyesinde ortaya çıkmış olmalı. Bu manada, karbon bazlı canlılar olarak, vücudumuzu oluşturan atomlarımız ve etrafımızda gördüğümüz bütün maddelerin milyarlarca yıl önce bir yıldızın içinde meydana geldiğini, o yıldızın patlaması sonucunda da uzaya saçıldığını, sonra ama çok sonra da bizim ortaya çıktığımızı akılda tutmalıyız.
Neyse, konudan uzaklaşmayalım. Peki kuyruklu yıldız neden oluşuyor? Bunu kasım ayından sonra öğreneceğimizi umalım ama bazı tahminler yapabiliriz. Bir kere kuyruklu yıldızın içinde hatırı sayılır miktarda su buzu var. Evet bildiğiniz buz.
İki hidrojen ve bir oksijenin sadece dünyamızda bir araya gelip suyu oluşturduğunu sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ve biliyorsunuz, su hayattır.
Hayır, kuyruklu yıldızda bir hayat izine rastlanması elbette beklenmiyor ama kuyruklu yıldız, uzayın bir yerlerinde dünya gibi biyolojik hayata imkan veren başka gezegenler olabileceğini ister istemez akla getiriyor.
Bir de, bilim dediğiniz, bilim yapmak dediğiniz esasen budur: Bilinmeyen bir denize kepçe sallamak, oradan o güne kadar bilmediğiniz ve hatta bilmediğinizi bile bilmediğiniz yeni bir şey öğrenmeye çalışmak.
Biz Türkiye'de hepimiz çok akıllıyız; böyle 'boş' işlerle uğraşmak yerine hayatımızı politika konuşarak geçiriyoruz. En fazla teknolojiden söz ediyoruz. Ama hiçbir zaman, tam üyesi olmamız gereken ESA'nın faaliyetlerine, tam üye olmak dururken nedense 'asosiye' üye olduğumuz CERN'in faaliyetlerine şöyle göbeğinden katılmıyoruz. Rosetta'nın bırakın bir parçasını üretmeyi, onun üzerindeki belki onbinlerce yazılımdan birini yazmış olmayı kendimize övünç vesilesi olarak çıkartmıyoruz; çünkü o dünyanın bir hayli uzağında bir izleyiciyiz sadece.
Kuyruklu yıldızların yörüngeleri...
1910 yılında Halley kuyruklu yıldızı geçtiğinde dünya çapında olay yaşanmıştı. Çünkü, aynen benim gençliğim sayılan 1986'da Halley'in geçişi gibi, kuyruklu yıldız gece gündüz ve aylar boyunca çıplak gözle izlenebilmişti. O zaman, yani 1910'da yanlış bilmiyorsam Hüseyin Rahmi (Gürpınarlı) Halley'i de yazmıştı. Aynı tarihlerde Alaska'daki bir gazetede çıkan haber ise bu linkte...
Peki Halley'in adı nereden geliyordu? Edmond Halley (1656-1742), matematikçi, fizikçi, astronom ve filozoftu; hepsinden önemlisi Sir Isaac Newton'un yakın arkadaşı bir Britanyalı. 1682 yılında bugün Halley adını verdiğimiz kuyruklu yıldız dünyada görünür olunca oturdu, Newton'un daha yeni ortaya atılmış olan kütle çekim yasalarından da yararlanarak kuyruklu yıldızın yörüngesini hesapladı. Edmond Halley'e göre kuyruklu yıldız 1758'te yeniden dünyanın yakınından geçecekti. Çok yakın bir tahmindi; bugün onun adı verilen bu kuyruklu yıldızın 85-86 yılda bir dünyamızın yakınından geçtiğini biliyoruz. Milattan önce 87 yılından beri Halley'e ilişkin geçiş kayıtları var. 2070 yılına kadar yaşayacaklar onu yeniden görecekler.
Evet kuyruklu yıldızların çok farklı eliptik yörüngeleri var. Bazıları zaman içinde bizim güneşimize çok fazla yaklaşıyorlar, o zaman da hem onun çekim alanından kurtulamıyor hem de sıcaklık nedeniyle parçalanıp yok oluyorlar. Ama Halley gibiler binlerce yıl zaman zaman bize göz kırparak hayatta kalabiliyor.
Yukarıdaki grafiği The New York Times gazetesinden aldım. Buna göre önümüzdeki yıl Mayıs ayında çıplak gözle bir başka kuyruklu yıldızı, 209P/Linear'ı gözleyebileceğiz; çünkü dünyaya çok yakından geçecek. Bu grafik, sadece içinde bulunduğumuz yıl için ne kadar çok kuyruklu yıldızın güneş sistemimizde olduğunu gösteriyor. Aslında bu trafik hep böyle yoğun.
Rosetta'nın ve yardımcısının adı nereden geliyor?
1799'da Napolyon ordularıyla Mısır'a sefere çıktığında bir Fransız askeri Pierre-François Bouchard, Raşid, Batı dillerindeki adıyla Rosetta kasabasında bir granit levha buldu.
Taşın üzerinde Mısır hiyeroglifiyle, demotik ve son olarak da eski Yunancayla bir yazı yazılıydı. Bu, uzun süre Mısır'a hükmeden Batlamyus hanedanından milattan önce 204-181 yılları arasında hüküm sürmüş olan 'Ptolemy Ephipanes'in bir fermanıydı ve üç dilde yazılıp bir taşa işlenmişti. (Büyük bir matematikçi de olan Batlamyus esasen Makedonyalıydı ve Mısır'ı yönetmeye Büyük İskender'le çıktığı seferde buraların feth edilmesiyle başladı, hanedanı epey uzun süre, Romalılar gelene kadar Mısır'a hükmetti, İskenderiye kütüphanesini bu hanedan kurdu.)
Bu taş parçası, aynı metin üç dilde de yazıldığı için Mısır hiyerogliflerinin çözülmesinde çok büyük bir rol oynadı. O yüzden de 'Rosetta taşı' diye anıldı; orada olduğunu bildiğiniz ama anlamadığınız bir dili çözmek için eldeki ipucu manasına çok kullanıldı. Hatta Amerika'da bu ismi taşıyan bir şirket de var, yabancı dil öğretiyor insanlara.
Avrupa Uzay Ajansı'nın Rosetta'sı için de artık 'taşını buldu' diyebiliriz.
Peki Rosetta'nın içinden çıkacak ve kuyruklu yıldıza iniş yapıp orada çalışacak olan aracın adı, Philae nereden geliyor?
O isim de eski Mısır'dan geliyor. Bugün Aswan barajının gölü nedeniyle kısmen sular altında kalmış bir ada Philae.
Buradaki devasa İsis tapınağı barajın yapım çalışmaları sırasında taş taş yerinden sökülerek taşındı. Bu adanın bir başka önemi daha var: İlk Hristiyanların da bir tapınağının burada olduğuna inanılıyor; yani ada ve adanın adı Hristiyan mitolojisinde de büyük önem taşıyor.
Okuyuculara not: Yazının içinde çok sayıda web linki kullandım, meraklılarına çoğu İngilizce olan bu kaynakları tavsiye ederim.
Paylaş