Bu yaz transferde 8 oyuncuyu gönderip 16 yeni transfer yapan ve Süper Lig’e çıkan takımın iskeletini bozup toplama bir takım yaratan yönetimden çok daha akılcıydı 30 küsür yıl önceki yönetimler. Hedefe odaklanan ve hesabı baştan yapan yönetimler vardı eskiden. Oysa şimdi “Arsenal’i nasılsa eleyemeyip, turu geçince bakarız” diyerek tasarrufta kalan ve kıl payı kaçan Şampiyonlar Ligi sonrasında ahlar ve vahlarla yanan bir yönetim var.
Yeni statlarımız olacak, konforlu, pırıltılı. Bursa’da, Konya’da, Trabzon’da... Dün Mersin’de olduğu gibi. Ama seyirci yok, zemin bozuk, maça gelen holigan, sponsorlar kaçmış...
BA SAKAT MI?
Geçen yıl ki film yine vizyonda. Beşiktaş’ta sakatlanma sezonu, lig başlamadan açıldı. Kaleci Tolga, Demba Ba dün de Veli. Sosyal medyada, günün esprisi “Demba Ba ne zaman Beşiktaşlı oldu?” Cevap: Sakatlandığı an. Hoffenheim’da oynarken önce Stuttgart sonra da Stoke City’nin gündemine gelen ve kulüplerin sağlık kurumlarınca reddedilen Demba Ba nasıl Beşiktaş’a geldi? Müzmin bir sakatlığı var mı? Kaç maç oynadı veya bu sezon kaç maç oynayacak?
MAÇIN iÇiNDEN
Sivok, uzun sakatlığı sonrasında dün ilk 11’deydi. Bilic, onu görmek istedi. Rüştünü ispat eden Pedro Franco’ya iyi bir rekabet olacak aralarında Ersan’ın yanında yer almak için.
Sağ ayağı olmayan sağ bek olmaz. Bilic, Serdar’ı küstürmemeli.
Önce acı olan bazı gerçekleri yazmam lazım. Türkiye Futbol Federasyonu’nda futboldan anlayan yok. Ülkenin en büyük iki kulübünün, en büyük kupa için yapacakları maçı sadece 17 bin kişinin seyredebileceği Manisa’nın köhne stadına almak futboldan anlayan adamların işi olamaz. 40 kilometre ötede İzmir Atatürk Stadı’nda 80 bin kişiye seyir zevkini, Soma’ya gelir bereketini es geçip Manisa’da karaborsacıya yol açmak, güvenliği ciddi şekilde ıskalamak futboldan anlayan bir federasyon yönetiminin işi olamaz. Cezalı oldukları için stada giremeyen iki başkan, iptidai bir stat, sprey boya ile renklendirilen zemin, localarda akşam namazını eda eden müminin 30 metre ötesinde ana avrat küfreden taraftarlar... Ve de daha trajikomiği Avrupa statlarda suyu bardakla satarken, pet şişeyi içeri sokmazken, Manisa’da Türkiye Futbol Federasyonu üyesi hemşerilerine iyilik olsun diye protokol tribününden bol bol su şişesi attı, onlar da içti veya içmedi suyu, sahaya futbolcuların kafasına fırlattı. Bu görüntüler, bu en büyük kupaya yakışmadı.
GELELİM OYUNA
FENERBAHÇE’nin üstün olduğu, 120 dakikada galibiyete daha yakın olduğu maçtı.
Galatasaray dünkü maç itibarıyla seyircisine hakim olmalı. Fenerbahçe seyircisi daha sakindi.
Fenerbahçe Sow ve Emenike’nin deparları ve kanat ortalarıyla golü her an bulacak gibi oynarken, Galatasaray kenar hücumlarda zayıf, göbekte Burak’la etkisizdi.
Galatasaray’da Sneijder hala tatildeyken, Fenerbahçe’de Topal’ın önündeki Emre ve Meireles sezona başlamış gibiydi.
Siyah beyazlı ekip, ne olacaksa burada olacak felsefesiyle, yüreğiyle, riskleriyle oynadı. Arsenal, kontrollü, ‘bir atsam bayram yapsam’ hesabındaydı. Maç İstanbul’da bitmedi, Londra’da bitecek. Bilic’in yarattığı takım muhteşem başladı maça. Üst düzey bir konsantrasyon ve inanılmaz bir yardımlaşma. Hani derler ya, ölümüne oyna. Aynen öyle. 16 yıldır Şampiyonlar Ligi gruplarının müdavimi Arsenal ile gruplara kalma maçına çıktı Beşiktaş. Siyah beyazlıların tüm transfere harcadığı paranın yaklaşık dört katını sadece Barcelona’dan Alexis Sanchez’e vermiş Arsenal’e karşı oynadı Beşiktaş. Kadrodaki futbolcuların bedeli belki Arsenal’ın 4’te biri olan Beşiktaş, Arsene Wenger’e de İngilizlere de dün gece korkulu bir 90 dakika yaşattı.
Önce ne demem lazım? Drogba’yı tercih edip Demba Ba’yı bırakmış Chelsea, doğru mu yaptı bilinmez ama bu Ba’nın Beşiktaş’a çok katkısı olacağı kesin. 12. saniyede santradan vurduğu ve kalecinin üst direk dibinde kurtardığı o pozisyon gol olsa ve de 44. dakikada yaptığı presle yaratıp, Koscielny’yi terse yatırıp direk dibine vurduğu topta biraz kısmet olsa bugün neler olurdu neler. Hem Ada’da hem de Çarşı’da.
10 NEREDE
ARSENAL sakin, Beşiktaş hırslı, Arsenal az adamla rakip kaleye hızlı, Beşiktaş fazla adamla yavaş oynadı. Arsenal’de Arteta göbekten, Beşiktaş’ta Oğuzhan kenardan oyun planları hazırlarken, Arsenal Giroud’yu ceza sahasında gole yaklaştırırken Beşiktaş Ba’nın arkasında Veli’yi o noktaya itmeye çalışıyordu. Mustafa Pektemek sahanın her tarafında dört yürekle oynarken dakika 48’de sahneye çıkan Olcay Şahan, Oğuzhan’ın pasında jenerik gol sevdasında kapılmasa 50 bin Beşiktaş seyircisi ayakta olacaktı.
Feyenoord maçları sonrasında Beşiktaş’ın en büyük sıkıntısının orta alanda bir maestro olduğunu yazmış, G.Saray’daki Selçuk, Sneijder, F.Bahçe’deki Ribas, Emre tipinde bir oyuncunun yani 10’u bulmanın zaruret olduğunu söylemiştim. Dün bir kez daha gördük ki takım olmuş bu takımın bir 10 numarası yok. Sağ ayağını sadece yürümede kullanan İsmail Köybaşı’nın Serdar’a tercihi de Bilic’in büyük ve riski bir kararıydı.
Sonuçta Beşiktaş bu ekip ruhunu Londra’da da sahaya yansıtırsa Arsenal kadar gruplara kalma şansı olacak.
Şampiyonluk kazanan ve istifaya zorlanan bir teknik adamın yerine getirildi başkan Yıldırım tarafından. Artık Yanal’ın değil, başkanın yardımcısı. İyi başlamalı, ilk maçında Olympiakos gibi güçlü bir takım karşısında, hem kendini hem de başkanın aldığı kararı taraftara alkışlatmalıydı.
Egemen ve Gökhan Gönül dışında geçen yılın ideal 11’iyle maça başladı Fener... Maçın genelinde kontrollü, ayağa paslı, yavaş, pozisyon yaratmakta zorlanan görüntü, geçen senenin agresif, rakip alana hızlı giden ve rakibi telaşe eden futbolunu aratıyordu. Kuyt’ın takıma katılması, Caner’in bıraktığı form çizgisinde kalması, Topal’ın hem defans hem orta saha aksiyonlarında arı gibi olması, Fenerbahçe’nin artılarıydı.
Salih neden gitti!Eksiler daha çok... Emenike ve Sow’un üstün yeteneklerine rağmen devamlılığı olmayan, kopuk ve düşük konsantrasyonlu futbolu umarım bu hazırlık günlerinde kalır. Meireles’i bu yıl da böyle silik göreceksek, Salih Uçan’ın niye gönderildiğine çok yanarız. Fenerbahçe defans göbeğinde Alves, Bekir, Egemen birer yaş daha büyüdü ve taraftarı bu ağır bloktan ötürü bir endişe bürüdü. Fenerbahçe’nin kadrosu yaşlı... Bu yıl işleri, bence geçen yıldan daha zor.
Gecenin en güzel anları gol anlarıydı. Üç muhteşem duran top golü, üçü de sol ayakla, üçü de harika falsoyla... Özetle, çok sıcak nemli bir havada oynamak zordu. Zaten maçın futbol taşıyan bölümü 30 ile 45 dakikaları arasındaydı. Olympiakos, güçlü bir ekip. 4 yıldır Yunan liginin şampiyonu... Onlar da Fenerbahçe gibi fizik olarak hazır değiller. Kasami, Masuaku, Botia, kumaşı iyi futbolcular... İsmail Kartal, iyi başlangıç yaptı. Taraftarın ona sevgisi tam, güveni o kadar değil. İsmail Kartal, başkanla birlikte bu yaşlı kadroyu şampiyonluğa götüremezse, götürenin niye gönderildiği tekrar gündeme gelecektir.
5 as oyuncusunu satmış, teknik direktörü Koemann’ı bırakmış, yıldızı kalmamış, bir sistem takımı havasına yatmış Feyenoord eski günlerinden çok çok uzakta.
Bilic’in, karakterli oyunculardan oluşan, yardımlaşan, güçlü bir ekip yaratma hedefine yaklaşılıyor galiba.
Fernandes, Almeida, Gökhan Töre gibi takıma değil paraya oynayan isimlerin yokluğunda dün Beşiktaş daha fazlaydı geçen yıldan.
Saha içinde Beşiktaşlı oyuncularınhem kendilerine hem rakiplerine gösterdiği saygıyı gördükçe... Hukukçu, gitarist, hümanist Bilic’in oluşturduğu sevcgi ve saygı yumağına kaptan Tolga da eklenince ve büyük destek verince... Skoru bulduğu zaman bile 1. dakikadaki oyun disiplininden kopmayan, kenetlenmiş bir takım sahne alınca... Böyle bir sonuç, böyle bir başarı yansıyor işte.
Esiksikler yok mu? Var tabii...
10 numara şart
Fenerbahçe’nin Emre ve Diego’su, Galatasaray Sneijder ve Selçuk’u gibi bir 10 numaraya ihtiyacı var Beşiktaş’ın. Oğuzhan kişiliği ve oyundaki devamlılığı ile bu sorumluluğu bu sene de alacak gibi görünmüyor.
Yani, dün geceki üçüncülük maçına. 82, 86, 90 dünya kupalarını TRT’de anlattım. 94, 98, 2002, 2006 dünya kupalarını gazeteci olarak izledim, yazdım. Sadece 2002’deki üçüncülük maçını unutamıyorum; Türkiye-Güney Kore: 3-2.
48 yıl sonra Dünya Kupası finallerine katılan Türkiye’nin yarı finalde Brezilya’ya 2-0 kaybettiği maçın sonrasında Güney Kore ile el ele kardeşçesine bitirdiği ve Türkiye futbol tarihine geçen en büyük başarıyı, dünya üçüncülüğünü hatırlatım. Ve yıllardır söylerim, yazarım... Bu tür maçlar, üçüncülük maçları, yani formalite karşılaşmaları yalan-dolan maçlardır.
Yarı finalde tüm konsantrasyonunu, motivasyonunu kaybeden, bir adım kaldığı finale çıkamamanın hayal kırıklığını yaşayan futbolcular bu angarya maçlarına hiçbir zaman motive olamazlar. Oynamak bile istemezler. Ama oynamak zorundadırlar. Yarı finaldeki Almanya-Brezilya (7-1) maçı, unutulmaz... Tarihin her anında her sayfasında bu maç hatırlanacaktır. Ama dün gece, Hollanda-Brezilya (3-0) üçüncülük maçı, unutulup gidecek... Sadece istatistikçilerin değerlendirmeye alacağı bir karşılaşma olacaktır.
KOLAY ATLATAMAZLAR
20 milyar dolar Dünya Kupası harcaması için ayağa kalkan, grevleri, boykotları, sokak hareketleri ile devlete tepki gösteren Brezilya halkı futbol aşkına, Brezilya’nın gelecek dünya şampiyonluğu hatrına durdu, durdu ve derinden vuruldu.
Almanya önünde 7-1’lik dramın siyasal ve sosyolojik açılarını göreceğiz yakında... Brezilya bu şoku kolay atlatamayacak.
İnsanlarının gecekondu bile sayılamayacak favelalarda oturduğu, sağlıksız, aç ve devlete küskün olduğu ülkede, Dünya Kupası’na 20 milyar dolar harcamak kitleleri kupa başlamadan önce sokaklara dökmüştü dün geceden sonra bence uyanış daha farklı olacak.
Karnını doyuramayan futbol aşığı insanlar, dün geceki hezimetten sonra ruhlarında ve onurlarında oluşan açlığın hesabını bir şekilde soracak. Dünyanın en iyi stoperlerinden biri Tiago Silva ve etkili hücumcularından Neymar’ın yokluğundan doğmadı bu hezimet. Bu hezimetin sorumlusu Felipe Scolari’dir. Barcelona taktiği ile bol paslı ve Brezilya formatlarına uygun 4-6-0 düzeninde oynatan eski teknik direktör Menezes yerine gelen Scolari, Brezilya Milli Takımı’nı 2012-13 sezonunun Bayern Münih’i gibi oynatmaya kalktı. Bunu hangi oyuncularla yapacaktı. Futbolu dans eder gibi oynayan, topa sevgilisi gibi davranan Pele, Didi, Garrinchaa, Socrates, Romario’ların Brezilya’sından, bu Dünya Kupası’nda en çok faul yapan, kreatif değil bozan, agresif, sert, centilmenlikten uzak, pas yapmaya uzak Brezilya’ya gelişin günahı Scolari’ye ait.
Tek sorumlu Scolari
Futbol hayatı bitmiş Fred, Maicon, Cesar’la şampiyonluğa gitmek tamamına yakını dışarıda oynayan, birbirini tanımayan, heyecan duymayan ve sadece milli marş okurken birlik olabilen Brezilya için bu kadar faklı olmasa da dünkü skor kaçınılmazdı. Futbol dünyasının yüzde 90’ı finale Almanya’nın çıkacağından emindi. Kalan yüzde 10 Brezilya’nın isminin ve geçmişinin yarattığı şüpheydi.
Önceki maçlarda hakem hataları ve seyirci desteğiyle sıçrayan çekirge dün akşam artık sıçrayamadı. 1920’de Uruguay’dan yediği 6 gollük mağlubiyetin 94 yıl sonrasında Brezilya tarihi bir utancın içerisinde. Ve dediğim gibi sadece ve sadece Neymar’a bağlanmış bir oyun düzeniyle başarılı olabileceğine inanan Scolari bu işin tek sorumlusu.
Herberger, Helmut Schön, Franz Beckenbauer gibi Löw de bu final başarısıyla Alman futbolunun unutulmaz teknik adamları arasına katıldı. Futbol yapısı itibarıyla kendi futbol ekolünü taklit etmeye çalışan Scolari’ye de ders verdi Löw. Almanya bir turnuva takımıdır ve ister Arjantin ister Hollanda rakibi olsun dünya şampiyonluğunun en büyük adayıdır.
Diğer tarafta ise Neymar ve Thiago Silva’nın olmayışı Almanya’nın avantajı olacaktır.
Burada da fikrim yüzde 51 Almanya, yüzde 49 Brezilya...