Ahmet Ağaoğlu’nu takdir ederim. Bugünü dünden, geleceği bugünden farklı kılmak vizyon, misyon ister. Ağaoğlu, bunu başarabilir. Bu sezon transfer ettiği 20 oyuncunun 20 yaşaltı olması, Yusuf Yazıcı’yı 16,5 milyon Euro’ya satması, geçen yıldan başlayarak gençlere yer açması umut verici. Ama en yanlışı ve ümidimi kıran hamlesi Obi Mikel gibi şişik egolu, futbola doymuş bir veteranı bu takıma katması oldu.
SPARTA VASAT BİR TAKIM
3 yıl sonra Avrupa kupalarına katılan Trabzon’un geçen yıl takdir kazanan kadrosundan sadece Yusuf ve Rodallega yoktu. Obi Mikel dışında sahaya çıkan 10 oyuncu geçen yılın Trabzonspor’uydu. İlk yarı 1 gol atan, 1 topu direkten dönen ve son dakikada Tetteh ile mutlak bir gol kaçıran Prag, savunmada kaptan Costa ve ortada Kanga’nın organize ettiği vasat bir takım. Trabzon önünde son 6 dakikada 2-0’dan maçı 2-2’ye getirmesi Sparta Prag kalitesi hakkında herhalde hüküm verir. Sosa kaptan ve takımın lideri. Beşiktaş’ta Oğuzhan Özyakup, geçen yıl Yusuf Yazıcı gibi kendi meziyetlerini taşıyan oyuncularla birlikte daha etkili olan bir isim. Dün ilk yarı Obi Mikel ile birlikte performansı azaldıkça azaldı. İkinci yarıya Mikel’in çıkması ve Abdülkadir Parmak’ın Sosa’nın partneri olması Trabzonspor’un kendi futboluna ve oyun anlayışına yaklaşmasına neden oldu.
YUSUF ARANACAK
Ne var ki; Kanga’nın uzaktan harika vuruşu ile Trabzon ikinci golü de iyi oynadığı dakikalarda yedi. İkinci yarı performansını ikiye katlayan Sosa’nın serbest vuruşunda Ekuban, nefis bir yarım vole ile skoru 2-1’e getirirken, yine ikinci yarıda oyuna giren ağır bir görüntü vermesine rağmen golün atılacağı noktalarda Sörloth, 89. dakikada skoru 2-2’ye getirerek, tur biletinin Akyazı’da kesilmesine neden olan golü attı. 2-0’dan 2-2’ye gelen maç Trabzonspor’un tur ümidini tavan yaptırdı. Yani Trabzon, son 5 dakikada girmiş olduğu şoktan uyandı. 15 Ağustos’ta şov hazırlığına başladı. Kaleci Uğurcan’ın goldeki hatasını büyütmeyelim. 26. dakikada ceza sahası dışında kaleci Nita’nın topa elle yaptığı müdahale kırmızı olmalıydı. Trabzon’un defans göbeğinde sıkıntısı var ve Ünal Karaman, Yusuf Yazıcı’yı arayacak gibi
HAYATINDA topa dokunmamış bazı güçlerin şampiyonu belirleyecek algısına hiç inanmadım. VAR odalarında hangi skandal kararlar çıkarsa çıksın, zirvedeki yarışın bıçak sırtında sürdüğünü bilmeyen yok. “Birileri şampiyon yapılacaksa bilelim” diyen Abdurrahim Albayrak şunu bilmeli: şampiyonu birileri yapmadı, hak eden kazandı. Barcelona, Bayern Münih ve Manchester City’de şampiyonluklara ve kupalara doymayan Pep Guardiola’nın başarısı 1971’de Nou Camp’a ayak basan Rinus Michels’in getirdiği 40 yıllık felsefenin sonucudur. Piontek ile çıktığı yolculukta Terim, hep üstüne koyarak mesafe aldı. Sevin veya sevmeyin Fatih Terim’in bu Galatasaray’a kazandırdığı 19’uncu kupa. Otoritesini, öfkesini kullanma yeteneğinin ötesinde bir motivasyon ustası aynı zamanda.
BAŞTAN KAYBETMiŞLERDi
Atatürk’ün doğduğu yıl ölen Benjamin Disraeli, “Toplumda hiçbir şey asla tartışılmamalıdır. Yalnızca sonuçları gösterin” der. Bugün Galatasaray bu şampiyonluğu sonrasında “İşte sonuç” diyecek yerdedir. Bu şampiyonluk Galatasaray’a Başakşehir’in ikramıdır. 20’nci haftada 8 puan öndeyken, 13 hafta içinde şampiyonluğu kaybetmenin gerekçesini şöyle açıklayabiliriz:
1-) Kaybetmeyi düşünüyorsanız, çoktan kaybetmişsinizdir.
2-) Yenilgiyi düşünüyorsanız yenilmişsinizdir.
Dün geceki kişiliksiz, kendi sahasına mahkum kalan ve skoru korumaya çalışan Başakşehir mental anlamda bitmiş, şampiyonluğa inanmamış bir takımdı. Üç yıldır sapını tuttuğu ama kaldıramadığı lig kupasına bundan sonra yaklaşması hayaldir Başakşehir’in.
TEKNiK DiREKTÖR KÜLTÜRÜ
BU şampiyonluk maçı, sahanın kenarından içine tam bir kör dövüşü idi. Kalite yok ama kavga, heyecan ve pozisyon çoktu. Emre Belözoğlu’nun, sakatlandığı ana kadar sahanın yıldızı olduğu, onun oyundan çıkışıyla Başakşehir’in kendi sahasına mahkum olduğu bir maçtı. Evinde 50 bine yakın seyircisiyle agresif, sert bir gerilim futbolu oynayan Galatasaray bir şekilde kazanacağını biliyordu çünkü bu kültür teknik direktörlerinin geliştirdiği bir kültürdü.
LİGİN 20. haftasında G.Saray’ın 8 puan önündeki Başakşehir son haftalarda aklın alamayacağı puanları kaybederek G.Saray’ı potaya davet etti. Esas oyuncu ve birinci şampiyon adayı yaptı. Yürüyemeyen, koşamayan, konsantrasyonu dağılmış G.Saray dün Terim’in takımı değildi. Ve maçı tam anlamıyla hak ederek değil, şansıyla kazandı. Belki de Terim artık kulübün idari, icrai, iletişim, futbol dışındaki her türlü derdine kafa yorarken takıma ve çok sevdiği şampiyonluğa soğuk kaldı. Karşılaşmanın hakemi Serkan Çınar, “Başakşehir kollanıyor” denilen dönemde G.Saray’ın da kollandığına dair algıyı dün akşam Beşiktaş maçından sonra bir kez daha gündeme taşıdı: 1. İlk penaltı tekrarlanmalıydı. Sadece ben ceza sahası içinde yoktum. 2. Emre Akbaba’nın sakatlandığı pozisyonda Samudio’ya gösterilen kırmızı kart ağır bir karardı. 3. Serkan Çınar’ın G.Saray lehine verdiği ikinci penaltı her hakem vicdanının kaldıracağı bir penaltı değildi.
USTA HOCAYA NE OLDU?
Fatih Terim, kazandığı çeşitli tazminatları hayır işlerine bağışlıyorsa düşünmek lazım. Bu fani dünyada namını şanını zirveye taşımış malını mülkünü yapmış Terim artık hesaplarını başka yerler için yapıyor gibi. 24 Aralık 2017’de dördüncü kez geldiği G.Saray’da geçen yıl şampiyon olan, bu yıl da Medipol Başakşehir’in ikramıyla şampiyonluğa müthiş yaklaşmış G.Saray’ın dünkü hali nedir? Kazanacağı Çaykur Rize maçı sonrası evinde Başakşehir’i yenerse şampiyonluk turu atacak bir takımın motivasyonu, konsantrasyonu böyle mi olmalıydı? Usta hoca Terim’e ne oldu? Diagne Terim’in ısrarla oynatarak kazanmak istediği bir adam. Kaçırdığı penaltı, kişiliksiz bencil ve renksiz futboluyla Terim’e büyük bir pişmanlık yaratacak gibi. Kazanılan ikinci penaltı sonrasında Sinan’la girdiği penaltı savaşı G.Saray içindeki otorite zaafını da gündeme getiriyor.
ÇAYKUR RiZESPOR KORKMADAN OYNADI
İKİ topu direkten dönen Rize dün şahsiyetli bir futbol oynadı. Korkmadı, G.Saray’ın üstüne gitti ve hep kazanmak istedi. Sarı kırmızılı ekipten Emre Akbaba’nın sakatlandığı an Türkiye için bir dram anıydı. Emre Akbaba’ya geçmiş olsun diyor, onu görmek istediğimiz yere, yeşil sahalara çok acil bekliyoruz.
Maçın adamı: Feghouli.
AMA bu, bildiğimiz Şenol’u olan Güneş ve Bülent’i olan Yıldırım. Bu kadar göstere göstere olmaz. Bülent Yıldırım, maçı G.Saray’ın kazanması gerektiğine karar vermiş, hatta VAR odasında Cüneyt Çakır’ın da desteğini almış bir görüntüde ilk yarıyı yönetti. 28. dakikada Diagne’nin aktif alanda ağlara giden topa yaptığı müdahale öncesinde ofsaytta olduğuna, yan hakemin doğru kalkan bayrağına rağmen VAR’a giden, 2,5 dakika bekleyen Bülent Yıldırım ve Cüneyt Çakır herkesi şaşırttı. Caner’e Vida’ya gösterdiği sarı kartlar yanlıştı. Luyindama’nın Atiba’nın yüzüne attığı dirseği göremeyecek, Beşiktaş lehine verilmesi gereken taç atışını Diagne’nin kurnazca hemen kullanıp, Atiba, Lens ve Gökhan’ı rakip alanda oyundan düşmesine yol açan ve G.Saray’ın golünün başlangıcı olan bir büyük hataya imza atacak Bülent Yıldırım, maçın adamı oldu. Oysa G.Saray’ın Yıldırım’a ihtiyacı yoktu. Necip ile oyuna başlayan ve Ljajic’i sol kenara atan Güneş, golü yememeyi, atmaya tercih eden bir felsefe içindeydi. Bu maçın korku ve tedbir üzerine kurulması olağandı. Bir şampiyonluk maçı gibiydi. Ama kimse Beşiktaş’ın iki taç atışından basit goller yiyeceğinin hesabını yapmamıştı. İlk gol maçın kırılma anıydı. 55’te skor 2-0’a geldikten sonra G.Saray, Onyekuru, Diagne ve Feghouli ile net pozisyonlar buldu. Bu, Beşiktaş defansının oyunu riske etmesinin bir sonucuydu. İkinci yarı, Yıldırım’ın skor 2-0 iken önce verdiği, sonra VAR kararıyla iptal ettiği penaltı kararı doğruydu ve 2. yarıdaki yönetimi, olması gereken Bülent Yıldırım yönetimiydi. G.Saray kazanmayı hak etti, Beşiktaş ilk golün psikolojik sıkıntısından sonra kaybetmeyi hak etti. Averajla liderliği alan G.Saray, Rize’yi geçerse Başakşehir ile şampiyonluk maçına çıkacak. Ama dünkü maçtan anladığım; G.Saray şampiyon gibi.
KAYBEDENLER
MAÇIN iki kaybedeni; Bülent Yıldırım ve Şenol Güneş’tir. Yıldırım’dır; hatadan ziyade yanlış yapmaya amede bir görüntü verdi ilk yarı. Güneş’tir; son 6 maçı Necip’siz kazanan ve kazanmaya alışan kadroyu bozup Ljajic’i ilk yarı sıfır performansa mahkum eden oyun anlaşıyla maça başladığı için. Necip’i artık açıklanan her Milli Takım kadrosunda görmek istiyoruz.
SEYiRCiYi ALKIŞLAMAK LAZIM
TERİM’in motivasyonunun ve oyuncu seçimlerinin Güneş’ten cesur olduğunu görmeliyiz. Diagne’nin hâlâ takıma uyum sağlayamadığını kabul etmek şart. Muslera ve Karius, başarılıydı. Ama Güneş korkusuna güvendi, Terim de cesaretine. G.Saray seyircisinin muhteşem desteğini alkışlamalıyız.
Maçın adamı: Bülent Yıldırım.
Toplumda siyasi destekleri, futbol kişiliklerinin ve taraftar bütünleşmesinin önünde gündeme gelen kulüplerin şampiyon olması zordur. 2. ve 3.provada görüleceği gibi aynen Başakşehir gibi...
Son 6 maçta 18 puanın 12’sini kaybeden bir takım nasıl şampiyon olacak? Son iki yıldır son haftalarda psikolojik, siyasi, sosyal etkilenmelerle ellerinden kaçırdıkları şampiyonluğu artık 1. Lig’de yaşamaları bile gündeme gelebilir. Evinde 1 Aralık 2018’de Muhammet’in golüyle ilk yarıyı Sivas önünde 1-0 yenik kapayan Başakşehir, 2. yarı müthiş baskısına rağmen skoru çeviremedi. Dün akşam Sivas’ta olduğu gibi...
Başakşehir’in Sivas’a İstanbul’da kaybettiği maçtan sonra bu sütunlarda şöyle demiştim: Başakşehir, Anadolu takımlarına kaybettiği puanların azlığıyla ve psikolojik dirençleriyle şampiyon olabilir. Son 5 maçta 10 puan yitiren, 1 maç kazanan Başakşehir’i motivasyon olarak toplayacak kişi; Abdullah Avcı idi. 20. haftada G.Saray’ın 8, Beşiktaş’ın 11 puan önündeki Başakşehir’in bugün geldiği noktanın sorumlusu tabii ki hem yönetim hem de Avcı olacak.
PAS OYUNUNDA ISRAR
Gelişim ve değişim işi bir niyet değil bir davranış ve disiplin işidir. Ve başarının temelidir. Ama Başakşehir; kuruluşu, ivmesi ve şampiyonluğa yürümesiyle hep bize ip üzerindeki cambazı hatırlattı. Futbola dönersek, Sivas da kazanabilirdi Başakşehir de. Avcı’nın Barcelona modeli 4-6-0 taktiği pas aksiyonu içerisinde her adamına ceza sahasına sokma düşüncesine saygı duyarım ama Visca dışında kimse yok. Bu takımın Messi’si, Suarez’i, Rakitic’i kim? Dün Adebayor’u ve Ba’yı kadroya almayacak, yükü taşıyanlardan Mossoro’yu kulübede tutacaksın ve pas oyununda ısrar edeceksin...
İstanbul’daki maçta 1-0’dan sonra uzun toplarla gol arayan Başakşehir, dün bunu bile yapmadı. İlk yarı bir net pozisyonu Visca ile buldu, 2 net pozisyon verdi. 2. yarı Başakşehir pasif Elia ve Robinho yerine Bajic ve Napoleoni ile başlayıp, agresif bir hücum anlayışına döndü ama Sivas, 53’te Diabate ve 77’de Rybalka ile pozisyonlara girdi. Avcı, pahalı ve tecrübeli isimlerden oluşan kadroyu son 5-6 maça hazırlayamamakla hocalık kariyeriyle ilgili şüpheleri doğuruyor. 11 puan gerideyken 6 maçtır kazanan ve potasıya girmesine müsaade eden ve 8 puan gerideyken evinde Başakşehir’le oynama avantajını tutan G.Saray’ı da şampiyonluk potasının 1. aktörü durumuna sokan Avcı ve Başakşehir takımıdır. Bu kadar yakın oldukları şampiyonluğu bu kadar kolay bırakabilecek noktaya gelen az takım vardır dünyada.
G.Saray Kayseri önünde ne kadar şampiyonluk inancından uzak, coşkusuz, heyecansız bir futbol oynadıysa Başakşehir de dün Rize karşısında tanınmayacak kadar şuursuz bir oyun sergiledi.
Bireysel değerleri bir takım potası içinde kaynaştıran ve oynadığı futbolla herkesin takdirini kazanan Başakşehir dün bilinen bütün ezberleri bozdu. Şampiyonluk yarışında sona yaklaştıkça geçtiğimiz yıllardaki psikolojik baskıyı yaşıyor gibiydiler. Geri dörtlü önündeki Emre ve İrfan Can, önde basan Rizespor ileri adamlarının baskısında kalırken, Mossoro, Elia ve Robinho topu Rize kalesine taşıyacak pas oyununu sergileyemedi. Başakşehir, her takıma uyguladığı müthiş baskıyı dün Rize’ye karşı sahneye koyamadı. Öyle ki Rize’nin ön alan baskısını kıramayan Başakşehir’de Visca dışında gol hamlesi yapan kimse yoktu. Tüm takıma sinmiş bir bahar yorgunluğu vardı adeta.
Rize maça Başakşehir’i şaşırtarak ve gol hamleleri yaparak başladı. Başakşehir’in sahasında pres yaptılar. Muriç ve Saadane iki net fırsattan yararlanamazken oyunu kontrol altına alamayan Başakşehir Visca’nın gayretleriyle ilk yarı 4 net pozisyon buldu: Üçünde kaleci Gökhan, birinde direk gole izin vermedi. İkinci yarıya Abdullah Avcı ne kadroda ne oyun şablonunda değişiklik yapmadan başladı.
60’da Visca ile bir kez daha gole yaklaşan Başakşehir Muriç’in golüyle büyük şok yaşadı. Sahanın en silik isimleri İrfan Can ve Elia’nın çıkıp oyuna Adebayor ve Arda’nın girmesiyle bütün riskleri alan Başakşehir rakip kaleye gol için yüklendi. Net pozisyonlar da yakaladı. Samudio ve Aatıf gibi iki asından yoksun Rize’de günün yıldızları kaleci Gökhan ve Muriç’ti. 90+6’da hakemin önce vermediği sonra VAR’la var ettiği penaltı Rize’nin iki puanına mal oldu. Başakşehir kazanırsa 5 maç sonra şampiyon olacağına inanmış bir takım görüntüsü vermedi. “Eğer Başakşehir şampiyon olamazsa bu, inancını diri tutmadığı ve Anadolu takımları önünde kaybedeceği puanlarla olamaz” demiştim. Aynen dünkü tabloda olduğu gibi.
MAÇIN ADAMI: MURİÇ
Medipol Başakşehir Teknik Direktörü Abdullah Avcı, 1-1'lik maçın ardından bu açıklamaları yaptı...
Dün gece Fatih Terim’in ekibinde heyecan, motivasyon, oyuna hükmetmek yoktu. Terim ne yapıp etmeli artık bu duruma bir el koymalı.
LİGİN bitimine 5 maç kala G.Saray bu futbol anlayışı, tutuk, coşkusuz, sanki şampiyonluk gelmeyecek havasındaki oyunuyla mümkün değil şampiyon olamaz. Terim gibi motivasyon ustası bir teknik adamın ekibini bu sayılı final maçlarına hazırlayamaması da çok ilginç. Maç seçerek oynayan bence veteran Belhanda, eski günlerin uzağındaki Ndiaye, varlığı ve yokluğu belli olmayan Diagne, geçmişini arayan Emre Akbaba’nın silik futbollarını ortada Fernandao, kenarlarda Mariano ve Nagatomo ve Feghouli’nin etkili futbolları, asist ve golleri ışıltıya çevirdi. Oyunun ilk kırılma anı Emre Akbaba’ya gösterilmeyen kırmızı karttı. İkincisi, skor 1-1’ken Kayseri’nin 31 ve 35’te Sapunaru ve Umut ile kaçırdığı iki mutlak goldü. Ve sonuncusu, oyunun ve de Kayseri’nin kırılma anı, 38. dakikada eli başı hizasında topa temas eden Lopes’in kırmızı kart görüp takımını 10 kişi bırakması ve penaltıdan Diagne’nin skoru 2-1’e getirmesi oldu. Maç 38’de penaltı ve kırmızı kart ile Kayseri için bitince ilk yarının uzatmalarında sağ bek Mariano’nun ortasında sol bek Nagatomo’nun kafası devrenin skorunu ilan etti.
Hikmet Karaman Şamil, Bilal ve Mensah gibi as oyuncularının yokluğunda maç süresince kendi futbol mantalitesini sahaya yansıttı ama Terim’in ekibinde heyecan, motivasyon, oyuna hükmetmek yoktu. Tamam, dünkü skoru Rinus Michels’in “En iyi netice en iyi futbola tercih edilir” yaklaşımıyla değerli buluyorum ama bu, arkadaki 5 maç için olumlu sinyaller vermiyor. Diagne’yi oynatarak kazanma isteğine saygı duyarım ama takım halinde coşkusuz, heyecansız, rakibi ısırmayan bu oyuncu grubunun Terim’in takımı olduğuna inanmakta zorlanırım. Geçen hafta 10 kişilik Fenerbahçe önünde dominant olamayan ve kazanma arzusunu gösteremeyen Galatasaray dün de 10 kişilik Kayserispor’a ikinci yarıda gol atamadı. Terim ne yapıp yapmalı şampiyonluk yolunda artık bu coşkuyu futbolcularına vermeli.
DIAGNE VE CHERY
G.SARAY’a geliş maliyeti 13 milyon Euro’ya yaklaşan Diagne doğru transfer midir? Türkiye’deki kulüp yöneticileri Anadolu takımlarında olumlu performans gösteren futbolcuların kişiliklerine ve büyük takım oyuncusu olup olmadığına da bakmalıdır. Dün Kayseri’de Chery’nin takımı için göstermiş olduğu gayretin ve pozitif futbolun 10’da 1’ini Diagne geldiğinden beri gösteremiyor.
ÇAKIR’INKi KIRMIZI iSE PEKi BU NE?
2013 yılında Old Trafford’da M. United-Real Madrid Şampiyonlar Ligi maçında United’lı Nani’nin ayağı hafif çaprazdan havada Arbeloa’nın kaburgalarına gelmiş ve Cüneyt Çakır çok itiraz gören bir kırmızı kart göstermişti. Dün daha tehlikeli pozisyonda, cepheden 2 metre yükselen Emre Akbaba’nın ayağı rakibin başına geldiğinde Arda Kardeşler VAR’a bile gitmeden bir sarı kart gösterdi. Bunun nasıl bir eyyam olduğunu anlayamadım. Çakır’ı arayacak, “Senin gösterdiğin kırmızı kart ise bu ne” diyecektim ama İzmir’de maç yönetiyordu. VAR’ın ne Türk hakemine ne Türk futboluna fayda getirmeyeceği inancımı sürdürüyorum.
Maçın adamı: Mariano.
İKİ takımın da kazanmak için her şeyi yapacağı bir maçtı ama F.Bahçe de G.Saray da bu hedefe odaklı futbol oynamamak için adeta anlaşmış, plan yapmış gibiydiler. Hadi, G.Saray kontrollü oyunla F.Bahçe’ye gol şansı vermeyerek son 30 dakika maçı riske etmeyi düşündü. Peki, Ersun Yanal’ın planları neydi? 4-1-4-1 formatı içinde Eljif Elmas’a kilit rol vererek hem rakip defansın arkasına hem de kendi savunmasına koşular yapmasına imkan tanıyan bir düzendi. Ama Tolgay kendi kimliğinden uzakta bir futbol oynadı. Dirar-Moses bindirmeleri etkisiz kalırken Hasan Ali’nin önünde Valbuena içeri kat ederek F.Bahçe’nin gole en yakın ismi oldu. Pas oyunu oynayan ama rakip ceza sahasında şut atamayan F.Bahçe’de Soldado hiçbir varlık gösteremedi, Eljif’in attığı goldeki vücut hareketi dışında...
Luyindama ve Marcao gibi iki anlaşan, pas yapan iki stoperin yokluğunda sadece Soldado değil, F.Bahçe teknik ekibi de formül bulmakta zorlandı. Adeta kalecilerin yere yatmadığı bir ilk yarıydı. Devrenin sonlarında Hasan Ali’ye gösterilen sarı kartın VAR’a danışılmasıyla kırmızıya dönmesi bence yanlıştı. Harun ve Skrtel bariz gol şansını bertaraf etmişti. Verdiği sarı kartı VAR hakemi önerisiyle kırmızıya çeviren Ali Palabıyık iki VAR kararında da yok hükmündeydi.
10 kişi kalan F.Bahçe önünde Terim Diagne’nin arkasına Belhanda’nın yerine Emre Akbaba hamlesiyle başladı ikinci yarıya. 54. dakikada Mariano ile de gole çok yaklaştı. 60’ta Tolgay’ın yerine Jailson hamlesi doğruydu. G.Saray’ın gole yönelik hamlelerinde 62. dakikada Linnes’in vuruşunda kaleci Harun sahneye çıktı. ‘Geliyorum’ diyen G.Saray golü 66’da geldi. Donk cesurca ileri çıktı, pasında Feghouli’nin ortasında Onyekuru gibi kısa bir adam kafayla golü attı.
Maçın adamı: Feghouli