Türk Milli Takımı’nı 2002 Dünya Kupası’nda üçüncü yapan, FIFA listesinde yedinci sıraya çıkaran bir teknik direktörden bahsediyoruz. Bence de bir öğretmenden, bir felsefeciden ve futbolumuzun genel yapısı içinde düzgün bir insandan bahsediyoruz. Şenol Güneş Euro 2020 elemelerine iyi bir başlangıç yaptı. “Ben değil biz” felsefesiyle yola çıkan, “Bir diğerimize yardımcı olalım” mottosunu aklından çıkarmayan Güneş’e herkes yol vermek zorunda. Şunu inkar etmeyelim. Güneş’in selefi Mircea Lucescu da, skor ne olursa olsun medya bombardımanından uzak kaldığı günlerde Zeki, Çağlar, Kaan, Okay gibi gençleri Milli Takım kadrosu içerisinde adeta Şenol Güneş için hazırladı. İki antrenman sonunda sahaya sürdüğü takımdan hiç kuşku yok ki daha iyi bir performans beklerdi Güneş... Stoperler Melih ve Kaan arasındaki uyum sıkıntı yaratırken 3-2-3-2 gibi bir formasyonla oynama arzusu Okan ve Mahmut’un defans aksiyonlarına katılma düşüncesi zaman zaman negatif sinyaller verdi. Yine Lucescu zamanında yeşeren İrfan Can Kahveci, Cengiz Ünder gibi yıldızların da bu maçta olmaması tabii ki bir handikaptı. Ligimizde kaç yabancı olsun tartışmasının yapıldığı bu günlerde temel futbol eğitimini Türkiye’den almış oyuncularla Avrupa bazlı futbolcuların ahengini oluşturabilirse Şenol Güneş, bu takımın finallere katılmaması için hiçbir sebep yok. Tabii ki Burak ve Emre gibi tecrübesini oyuna özellikle Arnavutluk gibi ekipler karşısında rahatlıkla koyabilen maestroların olduğu bir ekip arkadaşlarına büyük moral ve güven aşılıyor. 21. dakikada Burak’ın attığı goldeki Mahmut-Cenk organizasyonu ne kadar ekip ruhunu yansıtıyorsa 55’te Hakan’ın attığı gol tam anlamıyla bir öz güvenin rakibin üstüne tek başına yürümenin ve bireysel yeteneğin ürünüydü.
BU YOL AÇIK
Milli Takım’ın yolu açık. Güneş’in yolu açık. Eldeki kadro hazırlanmış, müsait. Tecrübelilerle gençlerin kaynaştığı bir ekip var ve salı günü Moldova maçından sonra birbiriyle kaynaşmış bir ülke olacak. Milli Takım’ın başarısı özellikle seçim öncesinde ülkenin kutuplaşmış tüm taraftarına büyük moral ve umut verecek.
Sarı kırmızılı ekipte ne konsantrasyon ne de motivasyon vardı. Yine de 2-2’den sonra Bursa adeta dağılınca sonuca gitmeyi başardılar.
ÇEKİRGE yine sıçradı. Ligin bitimine sekiz hafta kaldı. G.Saray kaç maç daha böyle gider bilinmez. İlk yarının uzatmalarında Ndiaye’nin kafa golü sadece skoru 2-1’e getirmedi, G.Saray’ı da kendine getirdi ve daha önemlisi Bursa’nın direncini bitirdi. 2-0 yenilgiden 3-2’ye maç çevirmek ve liderle arasındaki puan farkını 6’ya indirmek hiç kuşku yok ki çok önemli. ‘Hiçbir şeyi riske atmamak aslında her şeyi riske atmaktır’ der Einstein. Başakşehir’in Kayseri’de iki puan kaybetmesinin bu maç öncesinde G.Saray’a çok farklı bir motivasyon vermesi gerekirdi. Mutlak kazanmak ve puan farkını 6’ya indirme şansını Donk ile başlayarak yakalamak biraz zordu. Terim’in Selçuk’la başlayarak risk alması ve Kuzey Afrikalılardan birini dışarıda bırakması gerekiyordu bence. Marcao ve Luyindama gibi ağır stoperleriniz varsa beklerin öne çıktıktan sonra nasıl geri döneceğini de bilmeniz lazım. 15. dakikada Emre’nin rakip yarı sahada kaldığı pozisyonda ani başlayan Bursa kontratağında Yusuf’un muhteşem driblingini kovalayan Marcao ona yetişemedi ve yapılan ortayı Sakho Galatasaray ağlarına gönderdi.
HEM GOL, HEM HAVA ATTI
G.SARAY, geçen hafta sadece 5 gol atmadı ama hava da attı. Özellikle Muslera’nın kurtarışları olmasa iyi oynayamadığı maçı şansıyla farklı kazanmasa her şey daha farklı olacaktı. G.Saray dün de kişilikli ve hedef odaklı bir futbol oynama görüntüsü vermedi. Kuzey Afrikalı iki veteran, Belhanda ve Feghouli ilk yarı sahada hiç görünmedi. Diagne de Kasımpaşa’da şişen bir balondu ve G.Saray’da sönmeye devam ediyor. Oyuna başlarken Samet Aybaba G.Saray’ı iyi okurken, blokları yaklaştırıp kademeli ve rakibe alan bırakmayan futboluna atletik oyuncularının katkısı ve ani ataklarla gol resmi vermek istiyordu.
FEGHOULI’DEN NAZiRE
İKİNCİ yarı G.Saray oyunu domine etti. Bunda Samet Aybaba’nın takımının oyun disiplininin ve oyun direncinin bozulması da etkendi. Belhanda’ya yapılan penaltıda Diagne skoru 2-2’ye getirince Bursa’nın genç, dinamik ancak tecrübesiz kadrosu ilk yarıdaki heyecanını da kaybetti. Feghouli’nin Saivet’ye nazire yaparcasına attığı harika golle, G.Saray şampiyon adayı gibi oynayamadığı maçtan galip ayrılmayı başardı.
DÜN NE OLDU
KAYSERİ’de Başakşehir’in kazanma arzusu sınırsızdı ama kazanamadı.
İKİ farklı yarı izledik. Yanlış oyuncu tercihleriyle maça korkusuna itimat ederek başlayan Fenerbahçe ilk yarı sahada yoktu. Mehmet Ekici’nin ikinci yarı oyuna girmesi ve Valbuena’nın ona katılmasıyla F.Bahçe ikinci yarının hakimiydi, sahaya kimliğini koydu. Eğer 51 ve 76’da Zajc iki mutlak golü kaçırmasa F.Bahçe sahadan galip ayrılabilirdi. Ama futbolda atamayana atarlar. 83’te Visca-Mossoro paslaşmasını Napoleoni bitirdi ve maçın galibi Başakşehir oldu. Mecbur kalmadıkça aynı oyuncu kadrosunu bozmayan, topu rakip sahada tutmaya çalışan, gerçekçi, sağlam bir Başakşehir ve rakibinin 26 puan gerisinde her maçı bir final olan, ismi de Fenerbahçe olan iki takımın maçıydı.
İŞLEMEYEN ÜÇGEN
Fatih Terim Stadı’ndaki karşılaşmaya iki takım da kontrollü başladı. Fenerbahçe’nin sağ kanatta üçgenler kurarak pas yapması ve topa sahip olma arzusuna orta sahada yapılan top kayıpları engel oldu. Başakşehir bu topları hızla Fenerbahçe yarı sahasına taşıdı. İlkinde Robinho 16’da Volkan’ı geçemedi. F.Bahçe 3 dakika sonra hatayı bu sefer kale alanı içinde yaptı. İrfan Can’ın asist öncesi iki nefis çalımı, Tolgay için kahrediciydi. Irfan’ın yaptığı ortaya yanlış zamanlamayla yükselen Volkan’ın hatasına Serdar da katılınca Robinho bunu affetmedi. Başakşehir’in yine sağ kanatta Caicara-Mossoro-Visca üçgenleriyle gelmesi ve F.Bahçe defansının arkasına kritik toplar atması sarı lacivertli savunma önlem alamadı.
HAYAT ÖPÜCÜĞÜ
İkinci yarı oyunun üstünlüğü Fenebahçe’deydi. Mehmet Ekici sarı lacivertli takıma bir hayat öpücüğü vermişti. Zajc’ın orta alanda ani ve hızlı koşularla rakip ceza sahasına girme arzusuna sahanın en kötüsü Soldado pek katılmadı ama aynı Soldado Attamah’ın büyük hatasını gole çevirerek skoru eşitledi. Zajc başta olmak üzere Ekici, Isla, Moses, Hasan Ali yenilgiyi kabullenmedi. Maç 1-1 bitecek denilirken Napoleoni’yle ev sahibi ekip belki şampiyonluk kapılarını açacak golü attı. Başakşehir tam bir ekip ruhuna sahip.Bu takımda kendini yıldız sanan kimse yok. Savunmada, hücuma geçişte ve gol yollarında ezberlenmiş bir oyun şablonu telaşsızca, sabırla uygulanıyor. Teknik direktör ve oyuncu grubu bu kez şampiyonluğa inanmış görünüyor.
Maçın adamı: Mossoro.
Kadro zenginliği oluşturan Başakşehir, Avcı ve biraz yaşlı ama tecrübeli oyuncu grubuyla şampiyonluğa yürüyor...
2 Aralık Pazar günü Başakşehir’in evinde Sivas’a yenildiği maç sonrası Hürriyet’in manşeti, “Başakşehir ağır yaralı” idi. Benim yazımın başlığı da, “Hedefe inanmalı” şeklindeydi. Ve yazdığım ilk cümle, “Başakşehir’in şampiyonluk yarışındaki kaderini Anadolu takımlarıyla yapacağı maçlar belirler” biçimindeydi. Hâlâ aynı görüşteyim. Dün kazanmış olsa da bu değişmez. Ligin en çok pas yapan, en oturmuş ve anlaşmış kadrosunun Clichy ve Epureanu’nun yokluğunda gücünden bir şey kaybetmeyeceği açıktı. Yüksek beklentilerin getirdiği baskıyı kırmış Başakşehir futbolcuları, kendi futbollarını rakibe kabul ettirdi. Başakşehir, sol bekte ilk defa forma giyen Kudryashov önünde İrfan Can ve Arda ile oynarken değil de, Arda’nın Visca ile yer değiştirdiği zamanda gol buldu. Visca’nın pasında İrfan Can nefis bir dokunuşla topu Kudryashov’un önüne bırakırken, Rus futbolcu da ağları bulurken, gözler yine İrfan Can’daydı. Çok gol pozisyonlu maç değildi. Başakşehir gerçekçi ve sonuca odaklı oynamayı artık şiar edinmiş bir ekip.
KORKMAZ’A ŞANS YOK
HEDEFE 12 maç kalmışken, özellikle Anadolu takımları önünde puan kaybına tahammülü yok Başakşehir’in... Evindeki Sivas ve Erzurum maçlarında 5 puan kaybetmese, şu an G.Saray’ın 11 puan önündeydi. İkinci yarının ilk 20 dakikası hariç, oyunu baştan sona domine etti Başakşehir... Antalya, nasıl hücum edileceğinin formülünü bilen bir takım görüntüsü vermedi. İlk yarı bireysel ataklarla Amilton ve Doğukan’ın hanelerine takımın da katılması şarttı. Ama Bülent Korkmaz’ın takımı, savunmada kalabalık ve kontrollü bir oyunu, hücumda da az adamla golü bulmayı denedi. İkinci yarı Doukara gibi bir golcüyü alarak beraberlik arayan Antalya önünde, rakibinden 2 kat fazla pas yaparak ve topu ayağında tutarak, Bülent Korkmaz’ın oyuna müdahalesine şans vermedi konuk takım...
FARK 3-4 OLABİLİRDİ
İKİNCİ yarı sonlarında defans risklerini alan Antalya önünde, Arda, Visca ve Mossoro ile ikinci, üçüncü gole çok yaklaştı Başakşehir... Maç 3-4 farkla bitebilirdi. Yedekteki Adebayor, Elia, Napoleoni, Demba Ba ve Gökhan gibi her takımın sahip olmak isteyeceği isimlerle kadro zenginliği oluşturan Başakşehir, Avcı ve biraz yaşlı ama tecrübeli oyuncu grubuyla şampiyonluğa gidemeyecekse, eksik motivasyonla çıkacakları Anadolu takımları önünde kaybedecekleri puanlarla gidemez.
ÖZLENEN ARDA'YA...
MESSI, “Benim için iyi insan olmak, iyi futbolcu olmaktan iyidir” der... Sıcak, yardımsever, düzgün insan imajı, magazinsel eylemleri, siyasi söylemleri ve mafyatik dövüşçü hamleleriyle yara alan Arda’nın maçın 19. dakikasında hakemin verdiği yanlış kararı düzeltmesi, bize 10 yıl öncesinin Arda’sını hatırlattı. Arda’ya iyi futbolcudan ziyade, iyi insan olmak daha çok yakışıyor. · Başakşehir şampiyon olursa Katarlılar satın alacak, sponsoru kimler, “İstanbul halkının vergileriyle bu kadro oluşturuldu” deniliyor. Burası Türkiye, bilinmez. Ama ezilen, fakir insanların lokomotifi Che Guevara, “Futbol, devrimin silahıdır” ve ünlü Liberyalı futbolcu George Weah, “Futbol ezilen halkların mutluluğudur” derken, kesinlikle zenginleri kastetmemişti.
Terim, maç öncesi “Bizim için test maçı” dediği karşılaşmayı kaybetti. Oysa G.Saray, Trabzon maçındaki futboldan çok da farklı bir görüntüde değildi. Ama rakip bu kez Benfica’ydı. Bu üst düzey maçta, öne, dikine ve oyun planına sadık kalarak oynayan, çabuk, atletik, koşan oyunculardan oluşan Benfica’nın genç kadrosu, sakin ve sabırlıydı aynı zamanda. Barcelona, Benfica fark etmez. Böylesi üst düzey maçta bulduğun net gol fırsatlarını sonlandırıp öne geçmeniz şart. 19. dakikada Onyekuru, net golü atsa, maç belki başka bir şekil alacaktı. 8 dakika sonra soldan ceza sahasına gelen topa Marcao kollarını 90 derece açarak müdahaleye girince hakemin kolla temasına penaltı kararı vermesi kaçınılmazdı.
İKINCI yarı Nagatomu’nun ortasında Luyindama’nın kafayla gelen golüne sevindik ama içimizdeki şüpheyle de kuşku duyduk. Hızlı, kontrada başarılı ve çabuk oynayan Benfica’ya karşı G.Saray gol için çıktığında gole yaklaşan Benfica oldu çokça. 4 dakikalık beraberlik zevkinden sonra Benfica kendi sahasından attığı uzun mesafeli tek topta G.Saray savunmasının zaafını tam anlamıyla test ettirdi. Seferovic, dağılmış G.Saray savunmasını bir kişiyle yakalayınca skoru 2-1’e getirdi.
NAGATOMO TEPKI KOYDU
ONYEKURU dışında Benfica’ya kim tepki koydu dersiniz, Nagatoma’dan başka sayacağım yok. Benfica, G.Saray’dan iyi takım. Formda. 5 önemli eksiğine rağmen, kişilere bağlanmamanın, takım oyunu oynamanın ve de gençlere güvenmenin semeresini aldı. Benfica’da hakem kararına kızıp topa vuracak ve sarı kart görüp rövanşta cezalı olmayı içine sindirecek futbolcu olduğunu sanmıyorum. Avrupa defteri, 21 Şubat’ta kapanacak. Ve gidenleriyle kalanlarıyla ara transferin test sonuçlarını hazirana kadar irdeleyecek Fatih Terim.
KASIMPAŞALI DİAGNE
TRABZON maçı sonrasında da yazdım: ‘Diagne, acaba G.Saray’ın oyuncusu mu?’. Kasımpaşa’da oynar gibi top bekleyen, ne defans arkasına koşu yapan ne top getiren arkadaşına (Onyekuru) yanaşan sahada şaşkın ördek gibi dolaşan bir Diagne vardı. Rakibi, Elmander gibi Gomis gibi Burak gibi tehdit eden biri değil. İnşallah değer 10 milyon Euro’ya.
GELENLER KADAR KALANLAR DA KÖTÜYDÜ
Ligin ofans gücü yüksek iki takımı maça başlarken Trabzon’da kaleci Uğurcan, bekler Pereira-Novak, orta sahada Sosa ve Onazi gibi as oyuncular yoktu.
Galatasaray maça fırtına gibi başladı. Trabzon rakibi kendi alanında karşılamayı düşündü ama ofans ağırlıklı beş oyuncusunu da rakip sahada bıraktığını unuttu. Trabzonspor bu karşılama anında ciddi yerleşim hataları yaptı. Terim grafiği yükselen Selçuk’a değil, savunma güvenliği için Donk’a yer verirken Belhanda ve Feghouli’nin bitirici oyunlarından umudunu kaybetmemişti. Ve maçı da Belhanda bitirdi. Klası inkar edilmez ama veteran görüntüsünden vazgeçmesi ve futbola dönmesi sürekli olur mu bilinmez. Ndiaye gecenin yıldızıydı. Galatasaray’ı driplinglerle rakip alana taşıyan, hızlı düşünüp çabuk hamle yapan ve pas trafiğindeki başarılı bir Ndiaye için dün Trabzonspor tedbir alamazdı. Zira onlar da “ne yersek bir fazla atalım” mantığıyla Galatasaray kalesine gidiyor, pozisyon buluyor defansı büyük ölçüde riske ediyordu. Her iki kalede 30’a yakın gol pozisyonu yaşandı. Hücum aksiyonları iyi ancak savunma kurguları ürküten iki takım riskli oyunlarla seyircilere heyecanlı, tempolu, hareketli bir maç sundu.
GALİPTİR BU YOLDA MAĞLUP
Galatasaray daha çok istedi ve hakkıyla kazandı. Ligi domine eden Başakşehir’le aradaki puan 6’ya indi. Başakşehir eğer Sivas ve Erzurum maçlarında olduğu gibi puan kaybetmeye devam ederse Galatasaray’ın şampiyonluk şansı artar. Trabzon öz çocuklarıyla şampiyonluk serisine başlamıştı. Dün sahaya 11 yabancıyla çıkan Galatasaray karşısında Trabzon’un yedekler sırasında 16-19 yaşları arasında 5 futbolcu vardı. 18 yaşındaki ilk lig maçına çıkan kaleci Arda genç stoper Hüseyin kaptan Yusuf ve Abdülkadir’ler ile Trabzonspor doğru yoldadır.
YAZIK PARALARA
Diagne’ye verilen 10 milyon Euro, bu futbolcunun hakkı değil. Gol kralı Gomis’i 6 milyon Euro’ya satacaksınız ve iki katı parayla Kasımpaşa’nın havalısı Diagne’yi alacaksınız! Diagne özellikleri olan bir oyuncu ancak disiplin sorunu olan, çok kart gören ve geniş alan bulamadığı maçlarda pek etkili olamayacak bir futbolcu. Bir başka yanlış transfer Luyindama... Ligin ilk yarısında oynayan üç stoperini yollayacaksınız, yerine Marcao ile Luyindama’yı alacaksınız... Marcao neyse de Luyindama tam bir bomba! Dönüş yok, ağır, patlama yapamıyor ve Galatasaray savunması için ciddi bir zaaf olarak görünüyor.
EYYAM
İlk yarı Galatasaray lehine verilen penaltı kararında Diagne ve kaleci hamlelerinin iyi değerlendirilememesi, · BİRİNCİ devre ikinci sarı kartı görmesi gereken pozisyonda Diagne’nin oyunda tutulması, 53. dakikada ceza sahasında gol vuruşu yapmaya hazırlanan Ekuban’ın ayağına basan Marcao’ya seyirci kalınması, ·
Şimdi, Başakşehir’in şampiyonluğu bırakmayacak inanca, hocaya ve kadroya sahip olduğunu görüyorum. Murphy Yasası der ki: Doğru kararlar tecrübenin ürünüdür. Tecrübeyse yanlış kararların ürünüdür. Avcı ve Başakşehir yönetimi doğru veya yanlış kararlarla oluşan tecrübesiyle şu an ligin en iyi takımını yarattı. Bana göre bu iş olacak. Nedeni son 14 maça girerken en yakın rakibi G.Saray’ın 8 puan önünde olması değil, Avcı’nın bu kadar bireysel ve marka değeri yüksek şişik egolu futbolcu grubundan tam bir takım yaratmış olması.
Başakşehir, Barcelona’nın santrforsuz oyununa benzer, herkesin gol bulabileceği bir baskı düzeninde ilk yarıda 12 şut attı ve de 2 gol. Caicara-Visca bindirmelerine Robinho ve Mossoro ince paslarla katılıp defans arkasına gol vuruşları için çok rahat gol kaçırdı Başakşehir. Epureanu’nun kafa golü duran toptan geldi ama Robinho ile başlayan Caicara ve Visca ile devam edip yine Robinho ile biten ikinci Başakşehir golü tam bir ekip çalışması ürünüydü. İkinci yarıda Akhisar rakip alana geçmeye ve orada kalmaya gayret etti. Riskler aldı, pozisyonlar buldu. Bunda Başakşehir’in 45 dakikada 2-0’ı bulmasının psikolojik rahatlığı da vardı. Yine de Başakşehir ilk yarıdaki güçlü ve amaca yönelik futbolundan taviz vermemeliydi. Maç 6-0 da biterdi 2-2 de.
BÜTÇE İŞİ DEĞİL EKİP VE İNANÇ İŞİ
Son iki maçında aynı11’le başlayan ve iki farklı galibiyet alan Başakşehir dün deplasmanda sezonun en farklı ikinci galibiyetini aldı. Adebayor, Elia, Gökhan İnler, Ba, Serdar, Napoleoni’nin yedek kaldığı kadroyu hangi bütçeyle yaptı tartışmaları yapılırken, Başakşehir şampiyon olacaksa Emre, Arda, Clichy, Robinho, Ba gibi markalarla değil Avcı’nın yarattığı ekip ve hedefe ulaşma inancıyla olacak.
Maç kötü zemin, zor şartlar altında oynandı. Göztepe, düşme korkusunun yaşandığı alt potaya gitmemek, G.Saray ise şampiyonluk hesaplarının içinde olup üst potadan kopmamak için karşılaşmaya çıktı. Oyun genelinde G.Saray daha iyiydi. Ama direkten dönen iki Göztepe topunu, bir de Borges’in kaçırdığı penaltıyı düşününce, G.Saray dün akşam maçı şansıyla kazandı. Don Kişot’luk yapmamıza gerek yok. G.Saray’ın çok iyi iki golcüye ihtiyacı var. Bunu herkes biliyor. Sinan Gümüş ve Onyekuru ile son iki haftadaki 6 puan kimseyi kandırmasın. Eğer şampiyon olacaksa G.Saray mutlaka kazanmalıydı. Belhanda yokluğunda Selçuk İnan’dan daha çok verim almalıydı G.Saray. Oyunun sağ tarafında Mariano, Feghouli; solda Linnes ile Onyekuru, bindirmeleri ile bu ikilileri tamamlayacak Selçuk’un yaratıcı oyunu ve pas trafiğini yönetecek zeka yapısına ihtiyacı vardı. 73’te Sinan’ı bir göğüs darbesiyle gole götüren bu kanat aktivasyonunda Feghouli’nin ve Mariano’nun rolü büyüktü. Maçın hakkı beraberlikti. Göztepe kaybetmeyi hak etmedi.
VAR NEYE YARAR?
VAR sisteminin futbolun boynunda yavaşça sıkılan bir ip olduğunu düşünüyorum, karşıyım. Maicon’un eline çarpan topa ‘penaltı’ demek, futbolun tüm kurallarını inkar etmek olur. Takdir tecelli etti ve Borges de kullandığı penaltıda topu dışarı attı.
MARCAO'YA TAM NOT
Serdar Aziz, Maicon, Ahmet Çalık kaldı. Yeni gelen Marcao iyi bir transfer. İki lig maçında tam not aldı. Serdar Gürler de İspanyol Huesca’dan Göztepe’ye geldi ve katkı verecek bir isim. Yağmur yağmasaydı, zemin kuru olsaydı Onyekuru dün iki gole daha imza koyacaktı, o da çıkışta. Sözün özü; G.Saray yarışta ama bu kadroyla 15 hafta daha bu performans ve skorlarla devam etmez.
YARIN İÇİN BUGÜNÜ FEDA ETMEK
İsterseniz ironi yapalım. Bir takımın teknik direktörü hem de şampiyonluk mücadelesi veren biri ise, Gomis’i, Rodrigues’i, Ozan’ı Serdar Aziz’i Derdiyok’u neden kaybetsin? Yönetime verdiği ikisi santrfor olmak üzere, 7-8 kişilik transfer listesinin görmezden gelinmesine neden susar... Terim, başka hesaplar yapıyor. Kulübün borçlarının azaltılması için en elzem isimlerin satılmasına seyirci kalıyor, bas bas bağırdığı santrfor için yönetimin kulak üstüne yatmasına ses çıkarmıyor. Terim, uzun dönemdeki başkanlık hesapları için kısa dönemdeki şampiyonluk hedefinden vazgeçmiş görüntüsü veriyor.
MAÇIN ADAMI: