Ne büyük keyifti evde oturup, Gülşen Bubikoğlu'nu, Filiz Akın'ı izlemek, Hababam Sınıfı'ndan binbir muzurluk öğrenmek... Hepimizin kalbini ısıtan, yüzünü gülümseten ortak anımız Yeşilçam. Hal böyle olunca, arada geçmişe dönmek, eski filmleri tekrar tekrar izlemek çok iyi geliyor insana.
Mesela, şu geçenlerde lansmanı yapılan "Snapchat gözlükleri". Gördünüz mü bilmiyorum, artık snap atmak için telefona ihtiyacınız yok. Taktığınız gözlükte minik bir tuşa basıyorsunuz ve anında snap'iniz yükleniyor. Böylece takipçileriniz dünyayı gerçekten sizin gözünüzle görüyor. Ben gözlüklerin renklerini ve tasarımını çok sevdim. Çok eğlenceli buldum. Ne dersiniz, kullanılır mı?
BİR RESSAM YEMEK KİTABI YAZMAYA KALKIŞIRSA NE OLUR?
Size çok enteresan bir yemek kitabından bahsedeceğim; "The Starving Artist". Sara Zin, 30 yaşında Kore asıllı bir Amerikalı. Aslında bir ressam, hem de başarılı bir ressam. Her 30'una basan genç gibi, artık yemek yapmayı öğrenmesi gerektiğini farkediyor ve mutfağa girmeye başlıyor. Yemek pişirmek ona ilham veriyor ve yaptığı yemeklerin resimlerini de çizmeye başlıyor. "Biraz ev yemeği yesem fena olmaz" diye mutfağa giren Sara Zin, tarifleriyle çizimlerini birleştiriyor ve ortaya harika bir yemek kitabı çıkıyor. Kitabı amazon.com'da bulabilirsiniz. Böyle yaratıcı, ilham veren işler sizce de çok güzel değil mi?
Bir günde hayatım değişmişti. Hayal kahramanlarımla tanışmış, dünyanın en mutlu çocuğu olmuştum. Döndükten sonra aylarca arkadaşlarıma ballandıra ballandıra anlatmış, Disneyland’den aldığım Mickey Mouse’lu salopetimi uzun süre üzerimden çıkarmamıştım. En büyük hayalim oğlum Ali biraz daha büyüyünce onu da götürmek.
YENİ JENERASYONUN MİCKEY İLE İLİŞKİSİ
Geçenlerde çok yakın bir arkadaşım, 5 yaşındaki oğlunu Disneyland’e götürdü. Döndüğü zaman büyük bir heyecanla nasıl geçtiğini sordum. "Mickey Mouse'un yeni jenerasyonu yakalamak için dijital dünyada daha aktif olması lazım" dedi. Halbuki ben "Harikaydı! Müthişti! Bayıldı!" gibi bir cevap bekliyordum. Çocuklar, tabi ki hala çok eğleniyormuş, Spiderman’le tanışırken heyecanlanıyormuş, oradan oraya koşturuyormuş, ama bi süre sonra hepsi ya telefon ya da tablet istiyormuş. Disneyland’de bir çocuk neden telefon ister, şaşırdım kaldım!
Evliliklerini, çocuklarını, giydiklerini, yediklerini, tatillerini yeterince konuşmamışız gibi, şimdi de boşanmalarını okuyacağız, tartışacağız, kısacası önümüzdeki günler Brangelina hayatımızı oldukça meşgul edecek.
Benim esas ilgimi çeken, boşanma haberini alır almaz, instagrama konu ile ilgili fotoğraflar koyan, yorumlarını belirten arkadaşlarım oldu. Brangelina ile ilgili Türk instagram kullanıcıları arasındaki en popüler söylem; "Yuva yıkanın yuvası olmaz" oldu.
Mantının bizim ailede yeri büyüktür. Rahmetli anneannemin mantısı meşhurdu. Evde mantı yapıldığı vakit, hem fırında nohutlu mantı yapılırdı, hem de et suyunda haşlanmış kıymalı mantı. Konu komşu mutlaka evimize uğrar, büyük bir mantı şöleni yaşanırdı.
Anneannemi kaybettikten sonra, aynı lezzeti başka hiç bir yerde bulamadım. Aslında, artık evde mantı yapmak oldukça kolay. Ayaklı mikserde hamuru yoğurun, makarna makinesinde incecik açın, eskisi kadar zahmetli değil. İyi malzeme ve doğru oran kullanırsanız, lezzetli de olur. Ancak o hamura makine değince, elde açılmayınca, büyüsünü kaybeder. Bir de ev biraz kalabalıksa, istediğiniz mikseri kullanın, mantı yapmak oldukça zaman alır.
İstanbul’da neredeyse her köşe başında bir mantıcı var, ama ev yapımı mantı lezzetini yakalamak çok zor! Hal böyle olunca ben de senelerdir, şöyle güzel bir mantıcı arıyorum!
Geçenlerde internette acayip bir yemek masasına denk geldim. Aslında masa yerine minik bir mutfak diyebiliriz. Nasıl mı?
Diyelim eviniz küçük. Hem mutfağa hem de yemek masasına yer yok. Ya da var ama, büyük bir giyinme dolabı ya da sinema odası size daha cazip geliyor. Ama tabi her eve illa bir mutfak ve bir yemek masası lazım. İkisini bir arada alır mıydınız?
SapienStore Smart Slab Table, dışarıdan bakınca sade, modern, incecik, oldukça şık bir masa. Ama aslında aynı zamanda dokunmatik bir mutfak! Belli belirsiz bir tuşa basıyorsunuz ve anında ocağınız yanıyor. İlk önce yemeğinizi güzelce pişiriyorsunuz. Pişirme işlemi bitince, ocaklar kapanıyor ve işte masanız karşınızda! Dışarıdan bakan birinin, az önce o masada yemek pişirdiğinizi anlamasına imkan yok. Sofranızı hazırlıyorsunuz, yine bir tuşla, sizin için servis esnasında tabaklarınızı sıcak tutuyor. Yemek soğudu mu derdi de yok! Ve hatta içeçeklerinizi de soğutuyor. Benim fikir olarak çok hoşuma gitti. Özellikle, evde pratik yemek pişirip, çok fazla mutfak kullanmayanlar için çok ideal buldum.
Smart Slab Table, teknoloji ve tasarım olarak gelecekte bizi nasıl bir dünya bekliyor, onun tüm sinyallerini veriyor. Ne dersiniz, siz evinizde böyle bir masa ister miydiniz? Yorumlarınızı bekliyorum!
Bu yazıda bayram sevgisinden ya da çocukluğumuzun bayramlarından bahsetmeyeceğim. Annemin bizi bir örnek giydirdiği bayramları, topladığım harçlıkları özlüyorum doğrudur ama bana ‘Her gün Bayram Olsa!’ dedirten mevzu bambaşka!
Dünyanın en güzel şehirlerinden birinde oturuyorum. Üzerine yüzyıllardır, şiirler, kitaplar, şarkılar, destanlar yazılan. Her semti birbirinden güzel olan. Her bir taşının altından asırlık hikaye çıkan. Her göreni kendine aşık eden, büyüleyen. Ancak biz İstanbullular şehrimizin keyfini çıkartamıyoruz. Trafiği, hava kirliliği, tehlikesi, kalabalığı derken istediğimiz gibi yaşayamıyoruz bu güzel şehirde.
İstanbul İstanbul Olalı Hiç Görmedi Böyle Rahat!
Ama gelin görün ki bayramda tüm bu dertler yok oluyor! İstanbul bayramda kendine geliyor. Bir dünya düşünün, karşıya geçmek 10 dakika olsun! Karaköy’de, Bebek’te park yeri bulun! Mısır Çarşısında elinizi kolunuzu sallayarak yürüyün! Trafikten su gibi akıp geçin! Hayal gibi değil mi? Oysa ki bayramda bütün hayaller gerçek oluyor!
Kendim de dahil olmak üzere, hepimizde bir fotoğraf deliliği almış başını gidiyor. Herkesin elinde telefonları, ya kendini çekiyor ya da arkadaşının eline telefon tutuşturup poz veriyor. Sadece benim gibi sosyal medyayı kendine kariyer edinmiş insanların değil, hepimizin ortak derdi Instagram’a, Snapchat’e güzel içerik sağlamak. Anneler, ablalar, yengeler, çocuklar, en olmaz dediğim insanlar bile kafalarında çiçekten taçları, Snapchat’ten takipçilerine öpücük gönderiyorlar.
Paylaşmak güzeldir evet, ama biraz fazla abartmadık mı? En güzel yemeğin, en hararetli sohbetin bile ortasında illa bir mola verip fotoğrafını çeker olduk. Işığı, filtresi derken; yemeği, sohbeti kaçırıp, vaktimizi telefonumuzla geçirir olduk.
En güzel Paylaşım Gerçek Olan!
Hatırlarsınız, geçen sene Avustralyalı Instagram fenomeni Essena O'Neill, Instagram hesabını kapatıp, sosyal medyaya savaş açınca olay olmuştu. Essena, koyduğu fotoğrafların gerçeği yansıtmadığını, sadece Instagram için o pozları verdiğini, aslında hayatından çok mutsuz olduğunu itiraf etmişti. Düşünün, sadece sosyal medya için giyinen, süslenen, plaja gidip istediği fotoğrafı yakalayınca tekrar evine dönen ve bütün gününü elinde telefon yorum bekleyerek geçiren bir genç kız! Kendine sahte bir dünya yaratıp, onun büyüsüne kapılıyor. Sosyal medyaya fazlasıyla takılıp, yaşamayı unutuyor. Hepimizin kulağına küpe olsun, fotoğraf paylaşacağım diye anı kaçırmayalım olur mu?