Farklı milletlerden binlerce insan, her gün youtube’a yeni içerik yüklüyor. Hal böyle olunca, farklı kültürlerin gözünden dünyayı görebiliyorsunuz. Bir youtuber olmanın yanı sıra, sıkı bir youtube takipçisiyim. Alanım yemek olduğu için, özellikle yabancı şefleri ve yemek vlogger'larını sürekli takip ediyorum.
Geçenlerde Perulu bir şefe rastladım. Kanalını yeni açmış. Sadece iki video’su var ama, şimdiden oldukça popüler. İsmi, Franco Noriega. Aslında, meşhur fotoğrafçı Mario Testino tarafından keşfedilen eski bir manken. Ancak Franco, 2014 yılında aşçılık okula gitmiş ve ardından New York'ta kendi restoranını açmış.
Franco, youtube'un cazibesine kapılıp, sağlıklı tariflerini internette paylaşmaya karar vermiş. Hem de, “Paylaşacak çok şeyim var!” deyip, yarı çıplak, tarif video'ları hazırlamış. “Peru çok sıcak bir ülke” diyor Franco, “Ondan çıplak gezmeye alışkınım”.
Aslında Khoudia, güzelliği konuşulan bir kız değilmiş. Hatta, neredeyse simsiyah olan ten renginden dolayı, küçüklüğünden beri alay ve aşağılanmaya maruz kalmış.
Küçük yaşta, dış görünüşten ötürü alay konusu olmak, insanda kendine güven problemleri yaratabilir. Çağımızda çoğu kadının yaptığı gibi, fazla makyaj ve hatta estetiğe itebilir. Khodia’nın bana ilham verme sebebi, daha yaşının çok küçük olmasına rağmen, kendine olan özgüveni oldu. "Daha küçük yaşta kendimi sevmeyi ve negatif insanlardan uzak durmayı öğrendim" diyor güzel manken.
Peki, nasıl yemek yediklerini hatırlıyor musunuz? Genelde anne Jane Jetgil bir tuşa basardı ve bir anda bütün sofra yemeklerle donatılırdı. Çocukken bu sahne hepimize çok fantastik gelirdi. Ancak, 2018 yılında benzer bir teknoloji hayatımıza girebilir.
Moley's Robotics, yeni bir mutfak robotu üzerinde çalışıyor. Alışveriş mağazalarında satılan mutfak robotları gibi değil de, gerçekten eli kolu olan yemek yapan hakiki bir robot. Ocağın üzerine taktığınız iki kol düşünün, malzemeleri kesiyor, biçiyor, sonra da ocakta bir güzel pişiriyor. Servis tabağına da alıyor, hatta isterseniz üzerine süs maydanozunuzu bile serpiyor. Anlayacağınız instagram’da “sunumsuz yakalanmak” tarih oluyor!
Zannederim konuyu bilmeyen kalmadı, ama kısaca özetlemek gerekirse Funda Hanım, Sabahattin Ali'nin meşhur kitabının şarkıcı Madonna üzerine olduğunu söyledi. Kitabı da seneler önce okuduğunu ancak çok hatırlamadığını belirtti.
TV geçmişi olan biri olarak, yayında bilmediğin bir konu hakkında konuşmanın ne kadar tehlikeli bir durum olduğunu bilirim, izleyicinin ne kadar zalim olabileceğini de... Ancak iyi niyetle, düşünülmeden yapılmış bir gaf üzerinden, hakaret etmek, küçümsemek ve aşağılamak Sabahattin Ali okuyucusuna yakışmaz. Naçizane fikrim, Funda Hanım'ın film çıkınca sinemaya gidip izlemesi. İzlerken de bir fotoğraf çekip sosyal medyada tatlı bir dille paylaşması. Böylece kendisi ile uğraşan herkese güzel bir ders vermiş olur.
Bir gün torunları Hayley, düğün fotoğraflarını görmek istemiş. Fotoğraflara bakarken Carole-Anne, gelinlik ve damatlığın hala evlerinin bodrum katında olduğunu hatırlamış. Hayley’nin ricası üzerine senelerdir toz içinde kalan kostümler meydana çıkmış. Bu kez torunları, yaşlı çifte kıyafetleri denemesi için tutturmuş ve yaşlı çift yine torunlarını kıramamış.
Gelinlik ve damatlığı deneyince, aradan geçen 50 yıla rağmen, hala üzerlerine cuk diye oturduklarını görmüşler!
Stanfield'lar, geçen hafta aynı gelinlik ve damatlık ile tam 50 yıl sonra nikah tazeledi. Hatta balayı için bu sefer rotalarında Türkiye var.
Tam 50 yıl sonra, hem fiziken hem de ruhen 20’lerinde olmak veya hissetmek ne kadar güzel bir histir kim bilir? Hayata hala sahip çıkmak ve "bizden geçmiş" demeden aşkını kutlamak, paylaşmak...
Herhalde 30'lu yaşların cilvesi olsa gerek, bu defa saat farkının kurbanı oldum. New York'a kadar gitmişken erken yatmayı da kendime yediremeyince, kelimenin tam anlamıyla rüya gibi bir hafta geçirdim!
YERLİDEN TURİSTE
Bugün ise, San Sebastian’ın bence esas özelliğini, şehrin içindeki minik pinxtos barlarını yazacağım. Öğle saatleri olunca, bütün San Sebastian halkı kendini "Parte Viaja" ya yani bu barların yer aldığı bölgeye atıyor. Daracık sokaklarda hem yemek yiyorlar hem de sosyalleşiyorlar.
ÖNCE GÖZÜNÜZ DOYUYOR
Barların tezgahlarına, çeşit çeşit yemekler diziliyor. Çıtır çıtır ekmeklerin üzerinde jambonlar, taptaze deniz mahsülleri, kırmızının her tonunu barından şarküteri köşesi ve mis gibi peynirler... İçeri girince, önce görsellikten etkileniyorsunuz. Her şey o kadar lezzetli ki, girdiğiniz barda kalıp herşeyi tatmak istiyorsunuz. Kendinizi tutun! Buradaki her bir barın spesiyali farklı, tek bir yerde yemek yok, hepsini tek tek gezmelisiniz.
Benim için cennet, uzun kumsallar ya da turkuaz okyanus demek değil. Bol bol yemek pişirilmeli mesela benim cennetimde. Yanyana bir sürü restoran isterim. Nefis kokuları, minnacık sokakları sarsın. Tabaklar yaratıcı olsun, daha önce tatmadığım yemekleri tadayım. Her bir lokma mutluluk versin ve biraz da şaşkınlık yaratsın. Etrafımdaki insanlar güleryüzlü ve medeni olsun. Nefis yemeklerin tadını çıkartırken sohbet edelim, hayatı paylaşalım.
Aslında böyle bir yer var; işte buyrun benim cennetim!
San Sebastian, İspanya'nın Bask bölgesinde ufak bir gastronomi şehri.