Türkiye’nin ilk konser filmi olma özelliğinin taşıyan ‘Tamiri Mümkün’ün yönetmenliğini Recep Yılmaz üstlenmiş. Konser filminin ilk önce dijital platformlarda değil sinemada vizyona girmesini önemli buluyorum. Ev konforunda izlemek ile sinemada kalabalık bir grupla konseri izlemenin yaratacağı enerji bambaşka olacaktır. Konserin özellikle pandemi sonrası içimizde kopan umut, bir arada olma hissini tamir etmesi vizyona girdiği haliyle görevini sürdürmeye devam edecek diye düşünüyorum. Bugün 42 şehirde ‘Tamiri Mümkün’ konser filmi vizyona girdi. Bu tarihi konseri o gece izleyemeyenler şimdi vizyonda kaçırmaması dileğiyle.
Evdeki Saat İle Kısa Kısa...
Evdeki Saat, yani Eren Alıcı ile Zorlu PSM konseri öncesinde bir araya geldik.
Geçtiğimiz yıl ‘Huzursuzluğun Meyvesi’ albümünü yayımlamasıyla sohbete başladık. Albüm sonrası yaşadığı duygu durumunu öğrenmek istedim. Uzun zaman sonra albüm çıkarmış olmanın verdiği rahatlığını anlatarak sözlerine başladı Eren. Dinleyicilerden de gelen güzel yorumlar onu daha çok üretmeye motive ettiğini belirtti. Pandemi konusu hayatımızdan çıkmış olsa da o döneme dair neler yaşadığını da sormadan geçmedim. Eren, pandemi döneminde zamanının büyük çoğunluğunu prodüksiyonla haşır neşir geçirdiği için kendisi adına bu zamanı avantaja çevirmiş olabileceğini aktardı. İlk zamanlardaki gergin dönemden sonra evde olup rahat üretme halini, daha çok çalışabilmeyi de beraberinde getirdiğini sözlerine eklerken, bu dönemin başındaki haliyle çıkışındaki arasında kendisi için oldukça büyük bir fark olduğunu söyledi.
Yaptığı yeni şarkıları için ‘tamam oldu bu’ kararını nasıl aldığını öğrenmek istedim. Bir de dinlettiği, yorumlarını aldığı birileri olup olmadığını sordum. Eren Alıcı, demolarını çok yakınındaki insanlar haricinde kimseye dinletmediğini söyledi. Daha önceleri bunu yaptığını ama insanların düşüncelerinden etkilendiği için bu gerçekle yüzleştikten sonra içinde bir şeyler değişene kadar dışarı çok fazla açmama kararı aldığını belirtti.
Eren, bazı şarkıların kendilerini hemen belli ettiğini, ‘hadi yaz beni’ diye kendisine seslendiğini, bazılarının da daha inat ettiğini, kendilerini bulmak için çaba sarf etmesinin gerektiğini söyledi. Her şarkının çıkış hikayesi ve süreci bu sebeple birbirinden farklı olduğunu belirtti.
Yaratıcılığını etkileyen, pozitif anlamda onu yukarı çıkartan durumları öğrenmek istedim. Eren Alıcı, sözler konusunda konfor alanından bambaşka bir yere gitmek veya bambaşka bir insanla vakit geçirmek yaratıcılık kanallarını açan iki unsur olduğunun altını çizdi. Bu durum müzik noktasında ise güvendiği prodüktörlerle vakir geçirdiğinde kafasında yeni kapıları açtığını aktardı.
Şimdiye kadar yayımladığı şarkılar arasında üretim anlamında onu en zorlayan şarkıyı sorduğumda ‘Hiç Uyanmasam’ cevabını verdi. Hem sözlerini yazmasının zor olduğunu, hem de bu kadar negatif bir şarkıyı uzun bir süre dinlemek zorunda kaldığı için küçük çaplı bir depresif dönem yaşadığını belirtti. Şarkının hikayesinin varlığının veya yokluğunun dünyada bir şey değiştirmeyeceğine dair olduğunu, gerçekten de kapkaranlık bir havası olduğunu sözlerine ekledi.
mor ve ötesi – Sirenler
Koyu bir mor ve ötesi hayranıyım. Gençliğim ve yetişkinliğimin birçok anını şarkılarıyla şahitlik etmiş bu özel grubun 10 sene sonra bir albümle yeniden yüzleri güldürmesinden daha özel bir durum düşünemiyorum. ‘Sirenler’ konsept olarak dolu dolu bir albüm. Üç farklı bölümden oluşan yeni albümde 11 şarkı yer alıyor. 28 Mayıs’ta İnönü’deki stadyum konserinin heyecanı, yeni şarkıların ilk defa canlı performansını otuz binden fazla kişiyle bir arada dinlemek paha biçilmezdi.
Kilit Şarkılar: Dünyaya Bedel, Ağrılar, Tünel, İstiklal, Park
Kalben – Eski Dünyanın Yangını
Kalben’in yeni albümü ve aynı isimli romanı bu senenin başında yayımlanmıştı. Aynı tarihlerde ben Covid olduğum için karantina modundayken hem kitabı okumuş, hem de albümü roman etrafında detaylıca dinlemiş, bu üretim halinden çok etkilenmiştim. Yeni albümdeki şarkıların sözleri hikayelerle dolu, düzenlemeler ise bir o kadar detaylı ve zengin. ‘Eski Dünyanın Yangını’ ile sene boyunca turnede olan Kalben, üretim pınarlarını daha da zenginleştirdiği nefis bir müzikal dünya sunmuş.
Kilit Şarkılar: Bi’Şeyler, Düşünürüm, Eski Dünyanın Yangını, Kedi, Taksi
Kana Kana – Ölüler Hariç
Övünç Dan’ın hayata geçirdiği tek kişilik müzik projesi Kana Kana ilk albümünü bu sene yayımladı. ‘Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müziği’ olarak tanımladığı albümdeki tüm söz ve beste, düzenleme, mastering Kana Kana’ya ait. 9 şarkılık albüm aslında 2015 senesinde tamamlanmış arada yaşanan teknik sorunlardan ötürü gün yüzü görmesi biraz uzamış. İlk albüm konserini benim gibi kaçıranlar varsa fırsat Kana Kana 13 Ocak’ta Babylon’da sahne alacak.
Charli XCX – Crush
2022’nin en verimli isimlerinden birinin Charli XCX olduğunu düşünüyorum. Pop türünde yenilikçi ve rutinleri yıkan özel bir müzik üretimi olan sanatçı yeni albümü ‘Crush’ ile harika bir ilgi gördü. Pandemide evinde yaptığı daha deneysel denebilecek pop albümünden sonra nefis bir dönüş albümü var karşımızda. Charli bu albümde partnerinden, plak şirketinden ve deneysel müzikten ayrılık hikayeleri derlemiş. Rina Sawayama, Christine and The Queens albümde düetleriyle Charli XCX’e katılıyor.
Kilit Şarkılar: Good Ones, Used To Know Me, Beg For You, New Shapes
Harry Styles – Harry’s House
One Direction’dan sonra kariyerine solo olarak devam eden Harry Styles 3. solo albümüyle bu senenin favorilerinden biriydi. ‘As It Was’ herhalde bu senenin fonda çalan şarkısıdır diye düşünüyorum. Taktığı inci kolye ve giyimiyle yine dünyada akım yaratan Styles, rekorlara doymayan nefis albümüyle ve biletleri bir çırpıda tükenen turnesiyle her an manşetlerdeydi.
Kilit Şarkılar: As It Was, Late Night Talking, Matilda, Satellite, Music For A Sushi Restaurant
Kim Petras – Slut Pop
Kim Petras ne yapsa heyecanla peşindeyim. Geçtiğimiz senelerde Halloween döneminde yayımladığı ‘Turn Off The Light’ albümünden sonra gözlerimiz yollarda kaldı. Tekliler ile dinleyicisinin merakını ve heyecanını dizginleyen sanatçı bu sene azıcık yaramaz bir pop albüm ile geri geldi. Cesareti ve özgürlüğüne her zaman sahip çıkan sanatçı yakın zaman önce Sam Smith ile ‘Unholy’ şarkısını yayımlayarak bence seneye harika bir imza daha attı. Son 2-3 senedir üzerinde çalıştığı albümünün yayımlanması için sabırsızlanıyorum.
Albüm iki senelik bir süreçte tamamlanmış. Berlin ve İstanbul arasında gidip gelen ‘Bluets’ ikilinin kimi zaman birlikte, kimi zaman uzaktan çalışarak tamamladığı bir çalışma olmuş. Albümün Zorlu PSM’deki biletleri tükenen lansmanını kaçırsam da, yayımlanmadan kısa bir süre önce Ah! Kosmos dinlemem için albümü gönderdiğinde eve girmeden sokaklarda ‘Bluets’i ilk defa dinlerken ki heyecanımı hiç unutmayacağım. Sanırım bu ilk dinlemedeki heyecan, albümün aşıladığı duygu neyse o hiçbir zaman sonradan geçmiyor, dahası albüm demlendikçe daha da büyüyor.
‘Bluets’ tanımlanamayan zamanın ruhunu peşine düştüğü sesleri takip ederek dinleyicisine ilk notasında çıkarttığı yolculuğa son ana kadar inişli çıkışlı bir serüvenle sunuyor. İki sanatçı, ‘tanıdıklık hissi’ veren ve uzakta olan düşsel, dingin seslerin peşine düşerek, soyut mekanları kendi zaman tanımlarıyla harmanlamışlar.
‘Bluets’in temelindeki tanıdıklık hissi için Büşra Kayıkçı babasının makina atölyesinin sesleri ve İstanbul ses panoraması kaydedilmiş. Şarkıların derinlerinde yakalayacağınız eriyen buzullar, şelaleler gibi uzak dingin sesler Başak Günak tarafından ‘Bluets’in kodlarına yeniden işlenmiş. Ah! Kosmos’u senelerdir yakından takip eden biri olarak yaptığı işlerdeki titizliğini, kendine has dokunuşunu her çalışmasında ortaya koyarken böylesine özel bir projede yer alması beni gerçekten çok mutlu etti. Büşra Kayıkçı ile tanışmam pandeminin ilk zamanlarında oldu. Dinlediğim ve ilk anda hayran olduğum bir isim. Çalışmalarındaki sadelik ama bu sadeliğin devamında gelen derinlik beni her seferinde çok heyecanlandırıyor.
Bu iki özel ismin ortaklaşa bir albüm yapması, bence bu senenin en özel işlerinden birini bize hediye ediyor. ‘Bluets’in piyano ve piyanoda kaydedilen perküstonları Büşra Kayıkçı performansıyla kaydedilmiş. Synthesizer, bass kayıtları, beat programlama, vocal katmanları ise Başak Günak tarafından gerçekleştirilmiş. Yaylılar Judith Hamman, bass klarnet İranlı sanatçı Shabnam Parvaresh tarafından, ek canlı perküsyonlar ise Kanadalı müzisyen Maysun tarafından çalınmış. Miks Emre Malikler, Emre Nişancı ve Başak Günak tarafından tamamlanırken, mastering Mark Dobson tarafından İngiltere’de yapılmış. Albümün kapağı ise Büşra Kayıkçı imzasıyla bize ulaşıyor. Zamansız, çok özel bir albüm ‘Bluets’, kaçırmamanız dileğiyle.
Yıldızlar: Bluet, 1702, Things We Miss, People We Lose, 0502, The Wounded Age
Oscar’ımı Verdim Gitti: Closer
FOALS GELİYOR!
15 Ağustos’ta Zorlu PSM’ye
Konseri öncesi kendisiyle kısa bir söyleşi gerçekleştirdik. Arooj’un müziğinin temellerini konuşarak başladık söyleşiye. Prensiplerinin neler olduğunu, zaman içinde üretiminin nasıl şekil değiştirdiğini sordum. Müzik yapmanın kendisi için organik bir durum olduğunu, pek de analiz etmediğini hatta eğer çok analiz ederse bozabileceğinden endişe ettiğini söyledi. Bir çeşit sihir olduğunu söylediği müzik üretmenin elbette bir teorisinin olduğunu, kişinin nasıl hissettiğine bağlı olarak üretim aşamasında melodi, armoni, aranjman işlerinin sırasının değişebileceğini belirtti.
Arooj Aftab’ı nelerin etkilediğini ve onu müzik yapmaya yönelttiğini sorduğumda ilk olarak sevdiği tüm müzik türlerinden etkilendiğini ama aynı zamanda insanlardan, çoğu zaman doğadan, dünyadaki güzel şeylerden ve hatta üzücü şeylerden de etkilendiğini belitti.
Arooj Aftab’ın rutin bir günü nasıl geçiyor merak ettim. Kendisi son zamanlarda uyandığında mümkün olduğunca çok su içmeye çalıştığını, D vitamini aldığını söyledi. Avrupa’da kış mevsiminde havanın genelde gri ve kapalı olmasından ötürü mutsuz olduğunu da sözlerine ekledi. Her gün biraz spor yaptığını belirten sanatçı, kahvesini içtikten sonra turnesi için çalışmaya başladığını aktardı. Turnedeyken bu rutininin artık hayatına yerleştiğini, hatta sürekli turnede olduğu için de bunun artık hiç durmadan tekrar ettiğini söyledi.
Şimdiye kadar yayımladığı şarkıları arasında onu en çok etkileyenin hangisi olduğunu öğrenmek istediğimde ‘Sounds Slow’u seçen sanatçı ile pandemi sonrası hayatın nasıl aktığını da konuştuk. Pandemi döneminin kendisi için oldukça zor olduğunu belirten Aftab, hiç hareket edemediğini, evde kalıp kilo aldığından yakındı. Şimdilerde yeniden her şeyin eskiden olduğu gibi hareketlendiğine sevindiğini söylerken, hala dikkatli olarak hareket etseler de tekrar sahnede olmanın, enerji alışverişinde bulunmanın önemine dikkat çekti.
Bu Cumartesi onu merakla bekleyenlere nasıl bir ipucu verebileceğini sorarak söyleşimizi tamamladık. Büyük bir heyecan duyduğunu belirten Aftab, Türklerle her zaman iyi anlaştığını, birçok yakın arkadaşının Türk olduğun söyledi. Pakistan’ın da birgün tıpkı Türkiye gibi laik bir ülke olmasını hayal ettiğini söyleyen Arooj Aftab, Pakistanlılar ve Türklerin kardeş gibi olduğunu belirtirken müziğini buraya taşıyabildiği için büyük mutluluk ve gurur duyduğunu aktardı. Cumartesi günkü performansı için gün geçtikçe heyecanının katlandığını söyledi.
Yeni Çıkışlar
Onurr – Seyran-ı Bela
Geçtiğimiz hafta Onurr yeni şarkısı Seyran-ı Bela’yı yayımladı.
Konstantin Gropper ile yaptığımız söyleşiye 2008 yılında gruba ‘geçmiş olsun, acil şifalar’ adını koymasının arkasındaki sebebi sorarak başladık. Gropper, çok basit ve yoruma açık bir isim aradığını, temelde müziğe ya da sanata oldukça romantik bir yaklaşımı olduğunu belirtti. Müziğin iyileştirici gücü ile de alakalı bir ifade olduğu için bu ismi seçtiğini aktardı. Müzik yapmasının kendisini yıllar boyunca aklı başında ve sağlıklı tuttuğundan emin olduğunu söylerken, dinleyicilerinin müziğinin hayatlarındaki zorlukların üstesinden gelmelerine yardımcı olduğunu söylemelerinin onun için hala en büyük iltifat olduğunu da belirtmeden geçmedi. Bu adı seçmesindeki bir diğer sebep de içinde melankolik bir unsur yer aldığını, her şeyin şu anki durumdan daha iyi olması dileği ve umudunu da içermesinin kendisini için önemli olduğunu aktardı. Pandemi döneminde son albümün çalışmalarına başladığında da aklındaki tek şeyin herkese ‘geçmiş olsun’ demek olduğunu belirtti.
Müziğinin temellerini öğrenmek istediğimde Konstantin, her duygunun onun için ilham verici olabildiğini söyledi. Duygunun müzikle taşınmasının onun için en önemli durum olduğunun altını çizerken, kitaplarda, filmlerde ve sanatın her alanında ilham almak için araştırma yaptığını belirtirken, duygunun ve modların onun için fevkalede önemli olduğunu vurguladı. Müzik yaparken hiçbir şekilde depresif hissetmediğini, herhangi bir toteme de ihtiyacı olmadığını söyleyen sanatçı, aklında her daim bir ifade, ruh hali olduğunu aktardı.
En son 9 sene önce İstanbul’a gelen ‘Get Well Soon’ o zaman büyük bir ilgi ve beğeniyle karşılanmıştı. Kendisinin yeniden İstanbul’a geliyor olmasından ötürü heyecanını öğrenmek istedim. Sabırsızlandığını belirten Gropper, İstanbul’u çok sevdiğini, yeniden gelecek olmaktan ötürü büyük mutluluk duyduğunu belirtti. 9 senelik bir dönemde hayatındaki değişiklikleri sorduğumda, son senelerde dünyada olup bitenlere bakınca kendi hayatındaki değişikliklerin önemsiz olduğunu düşündüğünü belirtti. 9 sene içinde çok fazla yeni müzik yaptığını bunları Türk dinleyicisiyle paylaşmak için büyük heyecan duyduğunu da sözlerine ekledi.
Geçtiğimiz Mart ayında yayımlanan son albümü ‘Amen’ hakkında konuşmak istedim. Malum üzerimizden pandemi geçti, dünya değişti, hala da değişimler sürüyor. Bu dönemde albüm hazırlığı, yayımlanması ile ilgili neler yaşadığını sordum. Kolay olmayan bir dönem geçirdiğini belirten Konstantin, pandeminin hepimizi küresel bir bekleme ve umut etme durumuna zorladığını söyledi. Albümün ana ilham kaynaklarından birinin de bu zor dönemin biteceğine inanmayı, daha iyiye gideceğimize umutlanmayı içerdiğini belirtti. ‘Amen’ albümünün umutla ilgili olduğunu söyleyen sanatçı, kendi içindeki iyimserliği keşfetmekle ilgili olduğunu aktardı.
Bir önceki albümü ‘The Horror’ daha çok bugünü analiz etmekle ilgiliyse, ‘Amen’ kendisi içinde şaşırtıcı derecede olumlu bir sonuç olarak, toplumda, özel yaşamda veya sanatta herhangi bir ilerleme umudu içerdiğini vurguladı.
‘Amen’in kayıt sürecinin diğer albümlerinden çok da farklı olmadığını belirten Gropper, genelde albüm döneminin yalnız bir çalışma süreci olduğunu söyledi. Bir çeşit izolasyon durumu olsa da, bunun aynı zamanda albümdeki bir tema olduğunu da ekledi. Müziği tek başına yazdığını, teknoloji sayesinde tüm şarkıları bitirebildiğini ancak sonra arkadaşları ve diğer müzisyen dostlarının stüdyoya girerek şarkıları son haline getirdiklerini sözlerine ekledi.
Kayıtlarda insanların çaldığı bir albüm yapmanın onun için ne kadar değerli olduğunu da unutmadan belirtmek istedi. Bu kadar ‘Amen’ albümünü konuşmuşken, içinden hangi şarkıyı diğerlerine oranla daha farklı gördüğünü sordum. Elbette bir şarkıyı seçmek istemese de ‘Our Best Hope’ şarkısının albüme genel hissi veren şarkının olduğunu söyledi.
Son olarak 24 Kasım’da Zorlu PSM’deki konseri öncesi duygularını öğrenerek söyleşimizi sonlandırmak istedim. Türk dinleyicisiyle buluşmak için sabırsızlandığını belirten Konstantin Gropper, turnelerinin son konseri olmasından ötürü de ayrı bir heyecan içinde olduklarını belirtti. Bu turnede farklı bir enerjiyi, insanların kolektif bir duygusal deneyimi özlediklerini hissettiğini belirten sanatçı, 9 sene sonra yeniden Türkiye’de konser verecek olmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Kamufle bu projede yer aldığı için memnuniyetini dile getirerek sohbete başladı. İçinde bulunmanın kendisi için unutulmaz bir deneyim olduğunu belirten Kamufle, 64 satır analog bir şekilde derdini anlatmanın kişinin gerçek bir MC olduğunun kanıtı niteliğindeki vurgusunun altını çizdi.
Baneva ise günümüzde şarkı yaparken genelde törpüleyici olmak durumunda hissettiğini belirtti. Diğer yandan Red Bull 64 Bars projesinde kendisini tamamen özgür hissettiğini söyledi. Tek düzeleşmeyen akışın ona çok iyi geldiğinin önemini belirten Baneva, kendisinin de bu yönünün güçlü olmasından ötürü özellikle bu şarkıda kendisini %100’e yakın gerçekleştirdiği bir aktivite olduğunu söyledi.
Bu proje kapsamında ortaya çıkarttıkları şarkı hakkındaki hislerini her iki isme de sordum. Kamufle ‘Anlamayanlar da’Var’ şarkısı için son 10 yılının bir özeti olduğunu belirtti. Tecrübelerinin ve içinde bulunduğumuz dünyayı içselleştirip betimlediği bir 64Bars serisi oluşturduğunu söyledi. Şarkıdaki komposizyonu tek bir kafiye üzerine odaklanarak gerçekleştirmeye özen gösterdiğini de belirtmeden geçmedi.
‘Before The MANEN’ şarkısı için Baneva, genellikle kelime oyunları ve sürekli değişen akışıyla ön planda olan bir tarz ürettiğini belirtti. Her zaman olduğu gibi hem yeni hem de eski hisleri aktardığını belirten Baneva, ortak paydada birleşen bir ana fikire dayandığını onun da ‘değerlerinden ve farkındalığından çekinme, onları temsil et’ olduğunu söyledi. Her dörtlükte bu ana fikir altına yazdığı barlar olduğunu ve dinleyicinin buna dikkatini çekmek istediğini vurguladı.
Son senelerde yükselen rap, hip&hop sahnesinin onların nazarındaki durumunu da öğrenmeden sohbetimizi bitirmek istemedim. Kamufle, hip-hop kültür olarak hala yerinde bir abide gibi durmaya devam ettiğini söylerken, bu işe uzun zamandır gönül veren insanlar ve birkaç yetenekli isim dışında maalesef Rap müzik tamamen popüler kültürün kuklası haline geldiğini aktardı. ‘Eleştirdiğimiz şeye dönüştüğümüzü görmek üzücü’ diye sözlerine devam eden Kamufle, onları ve bu işi eğlence müptelası insanlarla bir noktada aynı potaya koymalarının canını sıktığını belirtti. Yine de onların vizyonunun ve duruşunun her zaman aynı ve daim kalmaya devam edeceğinin de altını çizmeden geçmedi.
Baneva ise rap, hip&hop sahnesinin gelişmekte olduğunu gözlemlediğini belirterek girdi söze. Ülkemizde rap popülerleştikten sonra yeni gelenlerin bu işi yaparken etkisi altında oldukları şeylerin çok değiştiğini söyledi. Bu durum çeşitliliği tetiklerken bir yandan da aynı histe şarkılar çıkmaya devam ettiğini sözlerine ekledi. Stil eksikliğinin önemini vurgularken, bilinçli bir tarafın olduğunu onun da yüzde sekseninin eskinin müziğinin etkisi altında kaldığını aktardı. Maalesef bu ekolleri geliştiren yenilerin de çok olmadığını belirten Baneva, bu durum negatif gibi olsa da durumun pozitife döneceğini, bütün bunların gelişimin bir parçası olduğunu belirtti.
Red Bull 64 Bars Türkiye serüvenine Türkçe Rap dünyasının en iddialı isimleriyle birlikte hız kesmeden devam ediyor. Rap müzik ekseninde 64 satırlı şarkıların üretildiği ve Türkçe Rap alanında yepyeni bir meydan okuma niteliği taşıyan Red Bull 64 Bars serisi, sene boyunca yaratıcılığın arenası olmayı sürdürüyor. Meraklısına, kaçıranlara duyurulur!
Yeni Çıkış
10. stüdyo albümü olan ‘Midnights’ sanatçının 13 uykusuz gecesini anlattığı albümü olarak geçtiğimiz hafta yayımlandı. Sanatçı yeni albümüyle kendi geçmişiyle geleceği arasında adeta bir zaman tünelinde geziniyor, yine bizleri kendi hayatının gizli kalmış detaylarına tanık ediyor.
Duyurusunu ilk kez MTV Video Music Awards’ta yaptığı yeni albümü için her zamanki gibi çok çalıştığı her halinden belli. Muhtemelen aylardır hazırlandığı tanıtım çalışmalarına albümün çıkışından birkaç hafta önce başlayan sanatçı, tüm dijital mecralardan uygun formatlarla büyük bir tanıtım çalışmasıyla albüm çıkışına geri saydı. Bu detaylı ve planlı çalışmanın bir sonucu olarak son gelen haberlere bakılırsa Taylor Swift yeni albümü ‘Midnights’ ile Spotify’ın en çok dinlenen albüm açılışı rakamlarını yerle bir etmiş ve birinci olmuş.
21 Ekim’de yayımlanan ‘Midnights’ ilk 3 günde Amerika’da 1.2 milyondan fazla albüm satış başarısına ulaştı. Bu rakamın yaklaşık 900 bin adetlik bölümü dijital indirme ve cd gibi geleneksel satış formatlarından oluşurken, yeni albümün plak satışları da 500 bin adeti geçmiş. Sanatçının yeni albümü ‘Midnights’, 2017 tarihli ‘Reputation’ albümünün başarısını yakalamış görünse de, ay sonu açıklanacak olan ilk 10 günlük satış başarısıyla yeni bir rekora imza atacağı neredeyse şimdiden kesin gibi görünüyor.
‘Midnights’ ile Taylor Swift, artık otuzlu yaşların getirdiği olgunlukla, hayal kuran küçük kız çocuğu halinden daha yetişkin bir duygu durumuna net bir geçiş yapmış. ‘Midnights’, sadece Swift'in önceki şarkılarında hayalini kurduğu, masalsı sonlar hakkında değil, aynı zamanda yetişkinliğin beklentileri ve geleneksel hayat planları hakkında da kararsızlıklar barındırıyor. Bu sebeple bana daha bu zamana ait ve samimi gelen bir albüm oldu.
Taylor Swift paparazzilerle hayatı boyunca mücadele içinde olan, 19 yaşındaki ilk şöhret günlerinden en ufak bir heyecan kaybetmeyen özel bir isim. Dedikodu basınının büyük bir iştahla takip ettiği ilişkileri artık eskisi kadar merak konusu olmasa da, son zamanlardaki en büyük merak sanatçının uzun süredir beraber olduğu aktör Joe Alwyn ile nişanlanıp nişanlanmayacağı. Sanatçının magazinel hayatındaki en uzun süreli ilişkisi olmasından ötürü merak edilecek bir konu kalmadığı için medya şimdilerde bu ilişki nereye gidiyor diye sorgulayarak heyecan uyandırmaya çalışıyor. Her zaman hayatından kesitler vermekten çekinmeyen sanatçı, malum yeni albümünde de bu yoldan devam ediyor. İnsanların ve hayatın onun evlenmesi ya da bu ilişkinin resmiyetine dair detaylar vermesi hakkında kendisine yapılan sorgulamalara dair hissettiği baskıları yeni albümünde şarkılarına aktarmış.
Taylor Swift’in 10. stüdyo albümü ‘Midnights’ kimi zaman dinleyicisini sanatçının geçmişine götüren, dün ve bugün arasında akan pop hakimiyetinde bir albüm olmuş. İlk single ‘Anti-Hero’ ile kendine çuvaldızı batıran sanatçı şarkının klibinde de bu duruma dikkat çekiyor.
Taylor Swift’in pandemide yayımladığı ve sanırım ondan hiç beklemediğim incelik ve detayda olan ‘Folklore’ albümünden sonra yeniden bir pop albümü beklemediğimi itiraf etmeliyim. Ama bir yandan da Taylor Swift en iyi bildiği şeyi yani pop şarkıcılığını yine en iyi bildiği hikaye anlatıcılığıyla sunmak konusunda bir uzman olduğu için yeni albümü ‘Midnights’ın genel havası beni büyüledi. 13 şarkılık albüm ile yetinmeyenlere sanatçı 7 bonus şarkı eklediği yeni versiyonu da albümün çıkışından kısa bir süre sonra yayımladı. Sevenlerinin kaçırmayacağı, sürprizleri sözlerinde gizli özel albüm ‘Midnights’ turnesiyle de 2023 boyunca en çok konuşulan işlerden olacaktır.
Yıldızlar: