1 Ağustos 2011
Tarihinin en kötü dönemini görüp ilkleri yaşadıktan sonra Mali Genel Kurul’da bu ilklere devam eden Galatasaray adeta kendi geleceğine kendisi yön verdi.
Camia yetki verdiklerinin yetersizliğini görüp üzerine düşeni yaptı ve ayağa kalkmaya karar verdi. İşte bu tekrar dirilişin başlangıcı Ünal Aysal’ın başkan olmasıysa, bir diğer ayağı Fatih Terim’in takımın başına geçmesidir.
Galatasaray’ın bu sene yaşadığı değişimin izleri sahanın her metrekaresinde gözüküyor. Oysa geçen kabus gibi 3 sezonda neler yaşandı, neler. Bu sezonlar artık hatırlanmayacak çünkü bunları unutturacak bir takım geliyor. Geçmişle günümüz Galatasaray’ını karşılaştırırsak...
1 Disiplinin mumla arandığı, oyuncuların istediği maça gidip istediğine gitmediği, sanal sakatlıkların yaşandığı, tabiri caizse çiftlik olmuş bir Galatasaray varken şimdi forma için yırtınan, her maçta oynamak için zorlayan ve formanın değerini anlayan oyunculardan oluşan bir Galatasaray var.
2 Son dönemde doğru dürüst iki pas yapamayan, önde olsa bile kazanacağından emin olunmayan, taraftarın küstüğü ve ümidini kestiği bir Galatasaray varken şimdi topa maç boyunca hakim olan, kazanmayı düşünmekle kalmayıp daha fazla çabalayan, oynadığından zevk alan ve taraftarına zevkin yanında ümit veren bir takım var.
3 Oyuncuların saygı duymadığı, kendisi için oynamadığı, takıma birşeyler vermeyen ama alan hocaya sahip G.Saray varken şimdi oyuncuların ruhuna hitap eden takıma bir sistem ve mantalite kazandıran, hepsinden G.Saraylılık ruhunu anlatan ve öğreten bir teknik adama sahip bir G.Saray var.
4 Takımdan daha çok kendi geleceğini düşünen, transferleri önce takımın yararına değil de seçimi düşünerek yapan, kendi menfaatlerini ön planda tutan bir yönetime sahip Galatasaray varken, şimdi Galatasaray menfaatleri herkes ve herşeyden önce gelir anlayışı ile çalışan insanlardan oluşan bir Galatasaray Yönetimi var.
Yazının Devamını Oku 29 Temmuz 2011
NE kadar uzun zaman olmuştu. Ne baharlar ne kışlar geçmişti artık unutmaya başlamıştık, bir daha nerdeee diyorduk?
Ama hiç de öyle değilmiş. Galatasaray ilk 15 dakikalara çok iyi başlamayı, baskı yapmayı ve rakibi hapsetmeyi unutmamış. Fatih Hoca takıma özüne dönmeyi ve kültürünü tekrar hatırlatmış.
Sadece bu da değil. Son yıllarda yerleşmiş bir hastalık olan golü atıp oyunu rolantiye almayı hatta bırakmayı da değiştirmiş.
İzin verdiği kadar...
İlk yarıda karşıdaki siyah formalı takımın Liverpool olduğuna inanmak güçtü. Galatasaray topa ve oyuna o kadar hakimdi ki izin verdiği kadar Liverpool oynadı. Bunu yaparken;
1-Melo’nun rakibi karşılarken oyunu okuma zekası ve kendine atılan pasları akıllı ve öne doğru oynaması,
2-Selçuk’un orta sahada ilk topları alması sonrası defansı uzun oynatmaması ve oyunu kuran olması,
3-Sabri’nin hem çabukluğunu hem de mücadele gücünü kullanarak orta alanda rakibe baskı yapması.
Yazının Devamını Oku 25 Temmuz 2011
Şampiyonluğa oynayacak takımlar içinde ligin geç başlamasının yarayacağı tek takım Galatasaray.
Yenilenen kadro ve yenilenen mantalitenin oturması için zamana ihtiyaç olduğu kesin. Lig eğer geç başlarsa Fatih Terim ve Galatasaray bunu bir şans olarak değerlendirmelidir.
Bugün itibariyle Galatasaray’da en önemli soru Fatih Terim’in etkisinin nerede ve ne derecede olacağı... Şu anda etkilerin izleri görünüyor ama çok net değil. “Peki, değişen ne?” derseniz;
TOP HAKİMİYETİ VE PAS
Galatasaray’ın en bariz özelliği bu. Birbirine yakın oynayan, kısa ve basit paslarla topa hakim olan bir Galatasaray vardı. Dolayısı ile topu ve rakibi koşturup daha az yorulan, daha ekonomik oynamak isteyen bir anlayış var. Bunlar iyi ama eksik olan bir taraf var ki, bu zamanla oturacak bir durum... Galatasaray topa hakim, iyi pas yapıyor ama kendi sahasında. Bu anlayışı rakip alana yerleştirdiği zaman Galatasaray çok etkin ve zevk veren bir takım olacaktır.
FİZİK KAPASİTE VE MÜCADELE
Takımın geçtiğimiz yıllara nazaran daha diri ve daha mücadeleci olacağı görüntüsü de sahaya yansıyan bir başka durumdu. Takımın iyi çalışmış olmasının yanında top hakimiyeti ve pas yapmak da fizik kapasiteyi ve mücadeleyi olumlu manada doğrudan etkileyen bir diğer etken. Burada ihtiyaç olan; oyuncuların Fatih Hoca’nın istediği cesur oyunu çekinmeden öne oynamaları.
Fırtına için bulut lazım
ANLAŞILAN o ki, Fatih Terim oynatmak istediği şablonu yerleştirmek için 2 aşamalı bir plan yapmış...
Yazının Devamını Oku 25 Haziran 2011
Dışarıdan bakılınca birçok şey olumsuz gibi görünüyor ama işin aslı kesinlikle öyle değil 1- Dünyanın en önemli 5 forvetinden biri mutlaka sarı kırmızılı formayı giyecek.
2- Luis Fabiano ve kaleci Muslera imza atmaya hazır, Galatasaray’dan haber bekliyor.
3- Chelsea, Arda Turan’a karşılık Didier Drogba ve Florent Ma-louda’yı bonservisleriyle teklif etti.
FORLAN’ın bir türlü ikna edilememesi ve ‘bitti’ gözüyle bakılan Reyes transferinin gerçekleşmemesi, doğal olarak bütün Galatasaraylılar’da hayal kırıklığı yarattı. Geleceğe karamsar bakan Galatasaraylıların sayısı oldukça fazla. Ama inanın bana gerçekler dışarıdan göründüğü gibi değil.
Galatasaray taraftarına söyleyeceğim en önemli şey rahat olmalarıdır. Bu noktada, vereceğim çok önemli haberler var... Bunlardan biri Galatasaray taraftarının, dünyaca ünlü isimleri Telekom Arena’da seyredecek olması. Diğeri ise Galatasaray’ın transfer yapma konusunda bütçe sınırlaması olmaması ve görüşmeleri yapanların önemli oyuncuları rahatlıkla alabilecek yetkiyi almış olması. Bunun yanında somut hale gelmiş haberler de var...
Öncelikle Galatasaray taraftarı şundan emin olsun; dünya futbolunda forvet olarak akla gelen ilk 5 isimden biri mutlaka sarı kırmızılı formayı giyecek. Hatta şu anda Luis Fabiano hemen imza atabilecek durumda. Drogba ve Forlan zaten herkesin bildiği üzere transfer olma ihtimali yüksek olan diğer oyuncular. Ama yönetim ve Fatih Hoca iyinin iyisini seçmek ve takıma kazandırmak istiyorlar.
Kilit isim Taffarel
İkincisi Galatasaray kalesini korumaya aday Fernando Muslera da hazır. Ama diğer bir alternatif üzerinde de çalışılıyor. Kaleci antrenörü Claudio Taffarel, kalecinin belirlenmesinde önemli rol oynayacak.
Üçüncüsü ise Jose Antonio Reyes’in transferinin gerçekleşmemesini hemen unutturacak iki ismin gündeme alınması. Bu isimlerden biri olan Florent Malouda, hem Reyes’i unutturur hem de Arda’nın G.Saray’daki yokluğunu hissettirmez.
Dolayısıyla az zaman olması zamanın azalıyor olması bir dezavantaj ama bir günde bile üç transfer yapılabilecek bir dönemde yaşıyoruz. Galatasaray taraftarının büyük transfer beklentisi de çok doğal. Benim de beklentim bu önemli isimlerden birkaçının gelmesi.
Chelsea Arda’yı bir yıldır takip ediyor
BİR de Arda Turan ile ilgili haberimiz var ki, birçoklarına göre bu diğerlerinden daha önemli gelişme... Ben de Arda’nın kalması gerektiğini düşünenlerdenim. Ama onu isteyen öyle bir kulüp ve öyle bir teklif var ki, ne Arda ne de Galatasaray ‘Hayır’ diyebilir. Bu kulüp Chelsea... Abramovich’in kulübü, Arda’yı yaklaşık bir yıldır takip ediyor. Arda’ya karşılık yaptıkları teklif ise Drogba ve Malouda. Yani, Galatasaray bu iki oyuncuyu alıp, karşılığında Arda’yı gönderecek. Chelsea teklifini yaptı. Şimdi top Galatasaray yönetiminde. “Evet” dedikleri an, son yılların en büyük transfer takası gerçekleşmiş olacak.
Hiddink’in bu transferle hiçbir ilgisi yok
Arda ve Chelsea demişken, bu olayın ayrıntılarına biraz değinmek istiyorum. Bu oyuncuyu Chelsea’nin gündemine sokan isim, Roman Abramovich’in en güvendiği menajer olan Vlado Lemic... Türk menajer Müjdat Gürel ile birlikte çalışan Lemic, geçtiğimiz yılın ağustos ayında, Türkiye’den bazı dostlarını arayıp, Arda’yı takibe aldıklarını anlattı ve onun hakkında bilgi istedi. Yani, bazılarının iddia ettiği gibi Arda’nın Chelsea’nin gündemine girmesinde Guus Hiddink’in hiçbir alakası yok. Bu, tamamen Abramovich’in ekibinin tercihi.
Drogba, Gökhan’a G.Saray’ı sordu
Didier Drogba’nın, Chelsea’den takım arkadaşı olan milli futbolcu Gökhan Töre’yi arayıp, Türkiye hakkında bilgi aldığı iddia edildi. Radyospor’a konuşan Gökhan’ın menajeri Bektaş Demirtaş, “Drogba, Gökhan’ı arayıp, Galatasaray’ı ve Türk futbolunu sordu. Gökhan’a göre Drogba’nın bu işle ilgili görüşleri olumlu” dedi.
Terim, ya ben ya Tulun diyebilir
SAYIN Ünal Aysal, G.Saray Başkanı seçildiği günden beri camiaya umut veriyor ve beklentileri hep yukarıda tutuyor. Transferlerin yapılması konusundaki verdiği büyük yetki ve ilgilenilen oyuncular bunun ispatı. Fakat sorun bu isimlerin şu anda gelmemiş olması ya da para değil (zira G.Saray şu anda bir oyuncuya 30 milyon Euro ödeyebilecek başkana sahip) sorun içeride.
Geçtiğimiz günlerde ortaya çıkan Ali Dürüst ile Bülent Tulun arasındaki kavga, sorunun asıl kaynağı. Daha doğrusu daha büyük sorunlara çanak tutacak bir problemlerin startı. Bu, sıradan bir kavga değil. Bu; yetki, sınır ve hiyerarşinin net biçimde ortaya konması gerekliliğini gözler önüne seren bir kavga. Erken olması aslında iyi de oldu. En azından daha başında bu işler yoluna konulursa ilerisi için daha sağlıklı bir çalışma ortamı sağlanır.
Şimdi asıl görev sayın başkan Ünal Aysal’a düşüyor. Bana göre Aysal’ın yapması gereken 2 operasyon var:
Tulun’un konumu belirlenmeli
Herkesin görev, yetki ve çalışma alanlarını çok net çizgilerle belirlemek. Burada kastım şu; öncelikle Tulun’un konumunu belirlemesi ve bunu belirlerken önce Terim’e, sonra diğer yöneticilere sorması gerekir. Çünkü su yüzüne çıkan bu kavga malumun ilanı ya da ileride yaşanacak daha büyük sorunların işareti. Sayın Aysal’ın buna şimdi ve çok kesin şekilde noktayı koyması lazım. Yoksa olacak şudur; nasıl ki Adnan Polat için Adnan Sezgin hep sorun oldu; Ünal Aysal için de Bülent Tulun aynı duruma sebep olacaktır. Sayın Aysal kendi Adnan Sezgin’ini istemiyorsa geç kalmadan bu işi çözmelidir.
Yetkiler belirlenmeli
Diğer taraftan Abdürrahim Albayrak ve Ali Gürsoy’un da yetkileri belirlenmeli ve ona göre herkes rahat çalışmalı. Kısacası sayın Aysal bu görevleri ya kendisi belirlemeli ya da Fatih Hoca’ya rahat çalışacağı isimleri belirlemesine izin vermeli. Benim tanıdığım Fatih Hoca bu durum karşısında çok net tavrını ortaya koyar. Nasıl mı? “Ya o ya ben” diyerek.
Kendi yanınıza alın
Benim naçizane tavsiyem Sayın Aysal’ın bu sorunları kökünden hallederek, Bülent Tulun’u Florya’dan alıp kendi yanında görev vermesidir. Eğer G.Saray’ın menfaati ve iyiliği düşünülüyorsa en doğru ve etkili çözüm budur. Ondan sonra yapılacak iş ise Florya’yı ve yetkileri Albayrak’a teslim etmek olmalıdır. Bu sayede en hayati yerde hem Fatih Hoca’nın hem de personelin rahat, huzurlu bir şekilde çalışmasını sağlanır. Zira Florya’da kaybolan sevgi, saygı ve huzur ortamının geri gelmesini sağlamasını sağlayacak yegane kişi Abdürrahim Albayrak’tır. Başarısız ve kötü geçen geçmiş sezonların altında yatan ana sebeplerden biri Florya’nın sıcak bir ortamdan çıkıp hapishaneye dönmüş olmasıydı. Sayın Aysal bu adımla kendisini de çok rahatlatmış olacaktır.
Yazının Devamını Oku 22 Haziran 2011
Hakan Ünsal, G.Saray’ın yeni transferlerini ve almayı planladığı futbolcuları değerlendirdi.
“Oyunculuk kalitesi olarak Forlan’ın Baros’tan çok büyük farkı yok. Hatta ona göre dezavantajları var... Baros, Türkiye’deki sertliğe alışmış ve burada kendini kanıtlamış bir golcü. Forlan ise, hem pahalı hem de sertliği görünce kayboluyor.
G.SARAY’da şimdi herkes Diego Forlan’ı konuşuyor. Kulüpte her şey bu oyuncuya endekslenmiş gibi. Varsa yoksa Forlan... Evet, Uruguaylı iyi bir futbolcu ama Galatasaray’a verebilecekleri konusunda çok ciddi tereddütlerim var.
Oyunculuk kalitesi olarak Milan Baros’tan çok büyük farkı yok. Hatta Baros’a göre büyük bir dezavantajı da var... Baros, Türkiye’deki sert futbola, yakın markaja alışmış ve denenip sonucu alınmış bir futbolcu. Attığı ve attırdığı gollerle bu ligde rahatlıkla oynayacağını kanıtladı. Ama Forlan’ın oyun stiline bakarsak; sert ve yakın markajda kaybolan bir oyuncu. Ayrıca, Baros varken ‘Baros’un ikizi’ alınıyormuş gibi bir durum söz konusu. Diğer taraftan Forlan’ın yüksek maliyetini de göz önünde bulundurunca, bu transfer ne kadar gerekli, tartışılır.
Selçuk’a evet ama...
Galatasaray’ın transfer ettiği futbolculara gelince... Selçuk İnan, özellikle de yerli olması itibariyle, alınabilecek en iyi orta saha oyuncusu idi. Bu bakımdan çok doğru bir tercih. Ama yeterli mi, kesinlikle hayır. Selçuk’un yanına en az onun ayarında hatta ondan daha kaliteli bir orta saha oyuncusu lazım. Son yıllarda Galatasaray’ın en büyük problemi; defanstan topu alıp oyunu başlatacak ve yönledirecek bir futbolcunun olmayışı idi. Selçuk bu sorunu bir nebze olsun halleder ama dediğim gibi bir tek onunla olmaz.
Ujfalusi de gerek tecrübesi ve gerekse muhteşem fiziği ile mantıklı bir transfer. Galatasaray’ın böyle bir oyuncuya şiddetle ihtiyacı vardı.
Elmander joker olur
Elmander zaten Fatih Terim Hoca’nın jokeri olacak. Onu sağ kanatta da oynatabilirsin, önde de. Ama “Elmander sağ kanadın oyuncusu mu?” diye soracak olursanız, bana göre değil. Peki, “Galatasaray’ın ön tarafında oynayacak oyuncu mu?” O da değil. Eğer Galatasaray yeni bir golcü almazsa, yine en çok golü Baros atar.
Yazının Devamını Oku 4 Haziran 2011
KENDİ açımızdan önemli bir maç olduğunu düşünürken Belçika bizim maça tarihi bir karşılaşma olarak bakıyordu.
Statta bu havayı hissetmemek için kör ya da sağır olmak lazımdı. Fakat önemli olan seyircideki bu istek ve önemin Belçikalı oyuncularda nasıl tezahür edeceğiydi. Ve tabii ki bizim buna nasıl ve ne kadar karşılık vereceğimiz maçın sonucunu tayin edecek ana etkenlerdi.
Maç daha başlamadan marşlarda ıslıklamayla başlayan gergin havanın sahaya yansıması agresiflik ve baskı oldu. Bu, rakip Belçika’da sahaya yansıyan tarafıydı. Bize yansıyanı ise panik ve korku oldu. Zaten yediğimiz gole bakın; Volkan’ın korkması ve Çağlar’ın panik yapmasının sonucudur. İlk çeyrekte yaşanan panikten sonra devreye girmeye başlayan Arda, Emre ve Selçuk gibi usta ayaklar oyunda ve skorda dengeyi sağladı. Burada golü rahat bulan ve oyunu erken bırakan Belçika’nın da etkisi var.
Maçın sonu kabus gibiydi
Maçta ilk yarının ortalarından itibaren başlangıca göre daha etkili ve kontrolü elinde tutan bir Milli Takım vardı. Özellikle ikinci yarının başları oyunun hakimiyeti bizdeydi. Çünkü;
Emre, Arda ve Selçuk ile bir üçgen kurduk ve bu iyi paslaşmaların sonucu kendimize güvenimiz geldi. Daha fazla dinlenme zamanına sahip olduk. Topu ve Belçika’yı koşturarak yorulmalarını sağladık.
Defansımız çok mecbur kalmadığı sürece uzun top atmadı ama bu arada önde oynayan Kazım-Burak ikilisi topa gelerek ve önemlisi saklayarak defansımızın çıkmasını, böylelikle baskıda kalmamızı engellediler.
Fakat maçın son bölümü kabus gibiydi. Kendi sahamızdan çıkamadık, pas yapamadık ve golü bekledik. Yaptırdığımız penaltının gol olmaması büyük şanstı.
Yazının Devamını Oku 30 Mayıs 2011
BU sene en ilgi çeken ve sonucu merakla beklenen maçlara sahne olan bir lig oldu
Bank Asya 1. Lig. Aslında yıllardır özlemini çektiğimiz ve ancak birkaç yıl sonra Süper Lig’de görebileceğimiz 5-6 takımın sonuna kadar yarışta iddialı olduğu ve herkesin hesap yaptığı müthiş bir Bank Asya sezonunu geride bıraktık.
Ligin heyecanı ve zevki play-off maçlarına da yansıdı. Tabii bunda değişen statünün de etkisi büyük. Bütün maçların aynı şehirde oynandığı puana dayalı sıkıcı Play-off’lardan sonra zevk veren maçlara geçiş yaptık.
Tecrübe avantajı
Maçtan öncesi görüntüye bakarsak finale gelene kadar oynadığı maçları rahat kazanması, seyircisinin stadı doldurması ve daha tecrübeli oyunculardan kurulu olması itibarı ile Orduspor daha avantajlı olan taraftı. Fakat bu avantajları ancak oyunun son dakikalarında kullanabildi. Bir hatanın değeri Süper Lig oldu.
Orduspor ve Gaziantep BŞB, hakedilmiş finali oynarken aynı zamanda Süper Lig’e hazır olup olmadıklarını gösterdi.
Süper Lig’de kalıcı olmak için gerekli kriterlere ne kadar sahip oldukları aynı zamanda ne kadar Süper Lig’i hak ettiklerinin de cevabı oluyor.
MÜCADELE (6): İki takım da genelde top kendi ayağında iken daha aktif gözüktü. Rakibin rahat oynamasına izin verdiler ama kora kor mücadelelerde çekinmeden savaştılar.
Yazının Devamını Oku 25 Mayıs 2011
Türkiye’den 3 yerli ve 1 sürpriz yabancı, yurt dışından 1 yerli, Almanya dan 2 yabancı, İtalya’dan 2 yabancı ve İngiltere’den 1 yabancı... Bu oyuncuların transferi gerçekleşirse, Galatasaray için gelecek sezon çok iyi geçecek. 22 Mayıs 2011 Pazar... Yeni bir başlangıç yapacak olan Galatasaray için bu tarihin önemi çok büyük. Ben, Bülent Korkmaz, Tugay Kerimoğlu, Suat Kaya ve Hasan Şaş’ın; Fatih Terim Hoca’nın davetiyle, Kireçburnu’ndaki evinde yaptığımız toplantı, sıradan bir buluşmadan çok öte, bir değişimin startının verildiği bir gün oldu.
Üç saatlik toplantı boyunca konuşulan tek konu ‘Galatasaray nasıl iyi olur’ idi. Herkesin kendisini veya menfaatini düşünmeden fikirlerini açıkça söylediği ve gelecek adına inşasına başlanan yeni Galatasaray’a bir tuğla da biz koyalım anlayışıyla geçen üç saat... Peki orada ne gördüm..?
ESKİSİNDEN FARKLIYDI
DEĞİŞİM: Bu değişimin en çarpıcı örneği Fatih Terim Hoca idi. Terim’in samimi, istekli, dinleyen, değer veren ve en önemlisi öğrenmeye açık tavrı beni şaşırtan ve umutlandıran durumdu. Kolay değil bu değişimi, dönüşümü yapabilmek. Sadece bu da değil... Terim’in yanına hatta kulübün birçok yerine UEFA Kupası şampiyonu kadrosunda yer alan oyuncuları düşünmesi ve onlardan yararlanmak istemesi de benim açıkcası beklemediğim bir durumdu.
Yıllarca gitmeye çekindiğimiz ve nadiren gittiğimizde de sanki başka bir takımın tesisine gitmiş gibi garipsendiğimiz Florya’ya birçok arkadaşımın çeşitli görevler alarak geri dönecek olması, aslında çok geç kalınmış ama doğru bir hamle.
Nereden nereye... Kulüpten uzak tutmak için çaba sarf edenlerden sonra şimdi kulübe davet edilen konuma gelmek zaten başlı başına değişimin ta kendisi değil mi?
GEÇMİŞİ UNUTTURACAK
VİZYON: Toplantı boyunca sadece sorunları ve Florya’yı konuşmadık. Tabii ki takımı ve Fatih Hoca’nın kafasında yapmayı düşündüğü transferleri de konuştuk. Kısa yoldan şunu ifade edeyim; anlaşılan isimler, anlaşmak üzere olunan isimler ve düşünülüp girişimde bulunulan isimleri bir araya getirince ben çok heyecanlandım.
Fatih Hoca, “Aramızda kalmak şartıyla isim veriyorum” dediği için bu isimleri açıklayamıyorum, ama Galatasaray taraftarı kendisini tekrar büyük hissettirecek oyunculara hazır olsun. Transfer listesinde; Türkiye’den 3 yerli ve 1 sürpriz yabancı, yurt dışından 1 yerli, Almanya’dan 2 yabancı, İtalya’dan 2 yabancı ve İngiltere’den 1 yabancı oyuncu bulunuyor.
Ünal Aysal ve Fatih Hoca’nın da vizyonunu ortaya koyan bu isimlerin transferi gerçekleşirse gelecek sezonun Galatasaray’ı geçmişi çok çabuk unutturup başarıyı hemen yakalar. Yani gelecek sezon Galatasaray yarışın içinde çok daha güçlü olacak ve sezon çok iyi geçecek.
EFSANE GERİ DÖNÜYOR
BİRLİKTELİK: Camianın ihtiyacı olan beraberliği sağlayacak olan başta başkan Ünal Aysal ve Fatih Terim’dir. Kaldı ki, bu ikili yukarıda yazdığım iki önemli etkeni devreye sokarak bunun ciddi anlamda adımını atmıştır. Fatih Hoca’nın yönetim ve takımı toparlama etkisine sahip tecrübesine, Galatasaray’ın alacağı başarılı sonuçlar eklenirse tekrar birlikte hareket edebilen bir dev ortaya çıkacaktır.
Zaten geriye dönüp bakarsanız Galatasaray’ın tarih yazdığı dönemin önemli ayakları da bunlardı. Yani işini erbabı bir yönetim, işini iyi bilen bir teknik adam ve işini iyi yapan kaliteli futbolcuların oluşturduğu bu üçlü organizasyon şimdi yeniden oluşuyor. Şu anda geriye kalan kaliteli oyuncuların transfer edilmesi.
Galatasaray önümüzdeki sezon başarıyı yakaladığında ‘Ben oradaydım’ diye bir yazı yazacağım ve 22 Mayıs 2011’i hatırlatacağım. İyi futbolcular ve iyi Galatasaray seyretmek isteyenler şimdiden hazırlığını yapsın. Efsane gerİ dönüyor.
Karar verirken iyi düşün Arda
TÜRKİYE’nin en yetenekli, en etkili ve en ilgi çekici oyuncusu olduğu aşikar. Geride bıraktığımız sezon yaşadıkları, futbol hayatını Avrupa’da sürdürme isteğini netleştirdi. Ben geçen sezon da Arda’nın gitmesi gerektiğini düşündüm ve yazdım.
Gitmeliydi, çünkü koca Galatasaray’ın bütün sorunlarını tek başına karşılayabilecek veya sırtlayabilecek kadar tecrübe ve güce sahip değildi. Eski yönetimin bu kötü dönemde Arda’yı en ön safta kullanması ve yalnız bırakması, sadece Arda’yı değil kim olursa olsun herkesi bitirirdi. Fakat şimdi Arda konusunda farklı düşünüyorum.
Çünkü Arda yeni kurulacak Galatasaray’da tek başına oyunu çevirmesi beklenen oyuncu olmayacak. Gelecek isimlerle beraber, yükünün azaldığı, daha rahat, daha etkili ve daha mutlu olacağı bir takımda oynayacak. Sadece oyun içindeki yükü omuzlarından alınmakla kalmayacak, bu saha dışına da yansıyacak.
Sığınacak bir liman
Bu bence daha önemli. Çünkü Arda geçen yıl saha içinden daha çok ilişkisi, giydikleri ve kullandıkları ile konuşuldu. Kariyer planlaması yanlış yapıldığı için en çok darbeyi buradan yedi. İşte Arda’nın en rahat edeceği taraf burası olacak. Çünkü Arda bütün o kötü dönem boyunca her şeyi tek başına göğüslemek zorunda iken artık Fatih Terim Hoca var. Takımın ve Arda’nın önünde onları koruyacak bir dalgakıran görevi görecek önemli bir figür olan Terim en önemli katkıyı burada yapacak. Arda’nın artık sığınacak limanı var.
Türkiye’de her şey hızlıdır
Bir diğer konu ise başarının unutturucu etkisi. Türkiye’de her şey hızlı yaşanır, çabuk unutulur. Dolayısıyla transferler yaparak güçlenmiş ve tekrar başarı kazanacak Galatasaray’da iyi oynayan bir Arda ile birçok şeyi hemen unutturacaktır.
Tabii bunların hepsi, gerçekleşmesi yüksek öngörülerim. Karar verecek olan Arda. Aslında burada da problem var çünkü karar verecek aslında Galatasaray. Mukaveleli oyuncu olduğu için Arda’nın ki sadece istek olarak karşımızda duruyor.
Arda yurtdışına giderse sosyal hayat olarak rahat edeceği, sadece futbolu düşüneceği bir dönem yaşayacak. Bunlar önemli kriterler, fakat Arda’nın şunu düşünmesi lazım; Bu kadar ilgiye alışmış, devamlı gündemde olan bir oyuncu olduktan sonra, sıradan ve sade bir Avrupa hayatı kendisini ne kadar mutlu edecek?
Seçim Arda’nın. Kendisinin bir zamanlar söylediği gibi efsane olma şansını değerlendirmek mi, rahat bir yaşam mı?
Yazının Devamını Oku