Fatih Hoca geniş kadroyu bulunca farklı kulvarlardaki maç trafiğinde bol bol oyuncu deniyor. Bu zaman zaman takım üzerinde sıkıntı oluştursa da problem de çıkarsa uygulama devam ediyor. Balıkesir karşısında da doğal ve beklenen bir rotaston vardı.
Fakat benim beklediğim asıl rotasyon olmadı. Ben bugüne kadar birçok oyuncu değişimini deneyen Fatih Hoca’nın kendisine rotasyon yapmasını bekledim işin açıkcası. Hoca’yı tribüne çıkar, kulübeyi de Ümit ve Hasan’a bırakır böylece kendini dinlendirir diye düşündüm.
Tabi bu sistemi oturmuş, iyi oynayan, oyuncular arasındaki kalite-form makası fazla açılmamış bir Galatasaray olsa yapılırdı. Hoca da işin gerçeği takımına o kadar güvenemez şu anda. Nitekim yedek kadro da olsa Galatasaray’ın ilk yarıdaki tatmin etmeyen, oyunu koparmakta zorlanan ve güven vermeyen görüntüsü bu tarz bir rotasyon için çok erken olduğunu gösterdi.
KAZANANLAR...
İSTEKLİ, paylaşımcı oyunu ile yanında attığı golle Sercan gecenin kazananıydı. Ceyhun çok iyi oynamasa da attığı gol ona güzel bir ödül oldu. Emre Çolak mücadelesi, isteği ve konsantre olmuş görüntüsü ile öne çıkan oyuncuydu. Ama dönem itibarı ile en çok gole ihtiyacı olan oyuncu Elmander’di.
BALIKESİR KAZANÇLI
BALIKESİRSPOR ise Full Konsantre ile oynadığı maçta bence istediğini aldı. Galatasaray’a karşı açık, kora kor ve kazanmak isteyen bir takım vardı sahada. Hem hocası hem de oyuncuları için büyük bir vitrin maçı olan Galatasaray karşılaşmasında ellerinden geleni yaptılar.
İLKİ ZOR İKİNCİSİ KOLAY
Şampiyonlar Ligi’nde ise nasıl oynaması gerektiğini anladığı son iki maç olan Cluj ve Manchester United karşılaşmaları haricinde yine tatmin edici değil. Ligde zirvede olmasına rağmen geçen sezon taraftarına yaşattığı heyecan ve oyun zevki zaten ortalıkta hiç gözükmüyor. Ama asıl bu iki özelliği tekrar geri getirecek olan istek, agresiflik ve bütünlük neredeyse tamamen kayıp.
ŞİFRE MELO’DAN
GEÇEN yılın sezon başında Melo, röportaj için evinde bizi kabul ettiğinde birkaç saat misafir olmuştuk. O süre içinde önemli şeyler söylemişti. Fakat bunlar içinde benim için en önemlisi ve şampiyonluğun şifresi olan bir cümlesi vardı. Melo, ‘’Takımda arkadaşlık çok iyi. Soyunma odasında çok eğleniyoruz ve birbirimizi çok seviyoruz’’ demişti. Sanırım geçen sezon ile bu sezon arasındaki farkı anlatan cümle bu olsa gerek. Yoksa bu durum ligin dibinde ve eksik Elazığ’ın iyi olmasından değil.
YEKTA’NIN GÖR DEDİĞİ
EVET Galatasaray geçen seneden daha yeni ve daha büyük değişim yaşayan bir takım. Bu değişim sadece oyuncu transferi ile kalmayarak var olan oyunculardaki performans değişimleri ile daha da derinleşti. Örneğin uzun zamandır sakat olduğu için oynamayan Yekta’nın dikkat çeken performansı. Burada soru şu. Yekta’nın performansı mı çok iyi yoksa o bölgede oynayan oyuncuların formu mu çok kötü?
HER DAİM SORUN
DÜŞÜNÜN. Galatasaray rakibi karşısında golü buluyor ve sonrasında pozisyonlar da buluyor. Maçı koparamayınca Yılmaz Hoca değişiklikler yaparak daha golü düşünen bir takım oluşturuyor. Sonuç: Elazığ takımı oyunu dengeliyor, üstüne net pozisyon buluyor. Rakipler ya defans yaparak Galatasaray’ı durduruyor ve puan alıyor ya da golü yerse hemen ofansif oyun oynamaya başlayıp problem yaşatıyor. Yani her halukarda problem yaşayan bir Galatasaray var ortada.
Ama Galatasaray maçlarının içeriği de artık klasik hal almaya başladı. Haftalardır yazdığım yazıların bir benzerini yazmak zorundayım. Yine defans oyununu öncelik olarak seçen ve oynatmadan çabuk oynamaya çalışan bir rakip. Sonuç yine sıkıntı, yine basit goller.
Galatasaray’ın bu zaafiyetini ortaya çıkaran ve diğer takımların buradan referans almasını sağlayarak oyun anlayışlarını değiştirmelerine sebep olan Hector Cuper ve Orduspor oldu. Sonrasında Braga, Eskişehir, Cluj ve Mersin hep bu anlayış üzerinden gittiler ve istediklerini elde ettiler. Galatasaray’a karşı açık oynayan takımların zaten kazanma şansı çok az. Ama defans yapan rakipler Galatasaray’a ya sıkıntı yaşattı ya da puan aldı.
PROBLEM: Defans yapan rakiplere karşı yaşanılan büyük çaresizlik.
SEBEPLERİ:1-Hamit-Emre’nin oyun anlayışları.
2-Melo-Selçuk’un formu durumları.
3-Danny-Cris’in uyumsuzlukları.
4-Umut-Burak’ın stil uyuşmazlığı.
Hamit ve Emre oyun tarzı itibarı ile topu ayağına almak ve kullanmak isteyen oyuncular. Üstüne bir de içeri girerek orta sahada oynamaya çalışan ve oyunu sıkıştıran bu ikili, kenarlarda kullanılamayan büyük boşluklar oluşmasına da sebep oluyor. Dolayısıyla kenardan orta gelmediği gibi orta alanda rakibin kucağında kalarak oyunu sıkıştırıyor.
Kaldı ki Nurullah Hoca da, G.Saray’ın son haftalarda defans yapan takımlara karşı yaşadığı sıkıntıyı gördüğü için menüyü biraz değiştirerek sunmak istedi.
Kimse kabul etmez
Yine çok adamla savunma yapmak ana felsefeydi. Ama bir fark vardı. Ve o da Hakan’ı ekstra adam olarak defansın arkasında hataları kapatma amaçlı kullanmaktı. Bu önleme rağmen Mersin, ciddi hatalar yaptı. ‘Deplasmandaki Cluj maçında da rakip defans yaptı ama sonuç ortada’ denilebilir. Aradaki önemli farkı oluşturan maçın derece ve stratejisi.
Maç bir Şampiyonlar Ligi karşılaşması ve olunca G.Saray’ın sabırlı, dengeli ve acele etmeyen oyunu mazur görülür. Ama iş Türkiye Ligi olunca kimse G.Saray’ın, Mersin deplasmanında bekleyen, acele etmeyen oyununu kabul etmez.
Havuz problemi
G.Saray’ın oynatmamaya yönelik rakiplere olan sıkıntısı büyüyerek sürüyor. Bu probleme yol açan önemli 2 sıkıntı var:
- Burak ile Umut rakip kendi alanında kalabalık ve alan bırakmayacak şekilde yayılmışsa etkin olamıyor.
Çünkü bu tarz takımlar savunma işini hep ve devamlı oynadıkları için çok sabırlı, çok inatçı olurlar. En büyük avantajları ise oyunun hakimi olduğunuzu zannettiğiniz ve kendi savunma anlayışını gevşettiğiniz anlarda yapılan hatalardır.
G.Saray ise rakiplerin bu yeni olmayan ama tutan anlayışına oyun rotasyonu ile cevap verdi. Oyuncularla rotasyon yerine oyunda yapılan rotasyon daha doğru ve iyi sonuç verdi. Orduspor, Braga ve Cluj gibi Galatasaray’dan puan alan takımlar hep sabırlı savunmayı iyi uygulayan takımlar olarak ön plana çıktı. Bu sezonun problemi olarak gözüken bu sıkıntıyı ise rakiplerin silahını kullanarak pasifize etmek işe yaradı. Yani rakibe oyunun başından itibaren herşeyi ile saldıran Galatasaray yerine daha sabırlı, dengeli ve golü atıp oyunun bütün hikayesini lehine çeviren bir sarı kırmızılı takım ortaya çıktı.
BU LİGİN OYUNU
Aslında bu sezon yeni olarak ortaya çıkan ve değişen oyun stratejisi tam olarak bir Şampiyonlar Ligi oyun karakterini anlatıyor. İlk 3 maçta Türkiye Ligi anlayışı ile oynayan G.Saray ilk defa Şampiyonlar Ligi anlayışı ile oynadı ve istediğini aldı.Bu anlayış zevk vermez ama sonuç verir.
İkinci yarı Cluj takımının risk alarak hem oyuncu hemde oyun anlayışını değiştirmesi ile Galatasaray’a baskı kurması ve gol atması ise ayrı bir sıkıntı. Çünki oyun planları öncelikle defans olan bir takımın kısa süreli de olsa bu denli etkili oynaması ve sonuç alması Galatasaray’daki defansif problemi ortaya koyuyor.
EMRE ÇALDI,BURAK OYNADI...
Maçta 3 gol atan Burak geçen yılki golcü kimliğini Şampiyonlar Ligine taşıyarak kendinin de aştı ve maçın yıldızı oldu. Ama en az Burak kadar faydalı oynayan ve maçın her anında var olan Emre Çolak da övgüyü hak eden bir başka oyuncuydu. Sorumluluk almaktan çekinmeyen yapısı yetenekleri kadar güçlü yönü olarak ortaya çıkan Emre kendini geliştirebileceği en iyi arena olan Şampiyonlar Liginde fırsatı iyi değerlendirdi.
Sergilenen futbolun kalitesi, bırakın taraftarı, oyuncuları bile tatmin etmeyecek düzeyde... Bu durumu oluşturan 3 farklı sebep, 3 ayrı temelde ele alınabilir:
1-Geçen yılı neredeyse 11 oyuncu ile geçirip verim alan G.Saray, fazla transferin zararlarını görüyor. Takımın iskeleti bozuldu. Birbirine yabancı bir takım var.
2-Fatih Hoca kimin oynayacağı belli olan ve sadece bu oyunculara konsantre olan bir durumda iken şimdi eldeki fazla oyuncu sebebi ile gereksiz rotasyonlara-değişimlere gidiyor. Bu rotasyon dengeleri bozuyor.
3-Sakatlıklar normaldir ama bazı isimler sakatlandığı zaman ‘takım da sakatlanır’. Ujfalusi’nin yokluğu Semih’in hatalarının daha da göze batmasına sebep oldu.
Asıl rotasyon
Ancak ana problem Galatasaray’ı ayakta tutan iskeletin çökmüş olması. Ujfalusi’nin sakatlığı defansa, Melo’nun olumsuz performansı hem orta sahaya, hem Selçuk’a darbe vurdu. Fatih Hoca, eldeki kadrodan dolayı rotasyon yaparken, asıl rotasyonu yaşayan oyuncularını ıskalıyor. Örneğin G.Birliği’ndeki Aykut, orta sahaya kadar çıkıp baskı yaparken, Semih bu özelliğini geçen yılda bırakmış ve sıradan stoper olmuş.
Jimmy durmadı
Danny zaten her an hata yapma potansiyeli yüksek bir oyuncu. Eboue’nin geldiğinden beri en kötü ve en zor duruma düştüğü maçtı dünkü karşılaşma. Jimmy Durmaz ve Tosic, futbol hayatının en zor gecesini yaşattılar ona. En iyi oynadığı dönemde anlamsız şekilde Fatih Hoca’nın oynatmadığı Emre Çolak, yediği kesik nedeniyle formundan da oldu ve hala geri dönemedi. Jimmy Durmaz, Galatasaray’ın sağ tarafını, Eboue’yi ve Galatasaray’ı çökertti dersek abartmış olmayız. Ayaklarına hakimiyeti, sürati ve öne etkili oyunu ile maça damga vuran oyuncu oldu. Bu sezona damga vuracak bir kumaşa sahip Jimmy, ne hikmetse Fuat Hoca tarafından gereksiz yere oyundan alındı. Galiba ‘nazar değmesin’ diye çıkardı oyundan...
Evinde ilk maç ve kazanma beklentisi heyecanı tavan yaptıran etkendi. Galatasaray’ın maça başlangıcı, beklenti yönünde rakip alanda oldu. Fakat ilerleyen dakikalar, bunun sebebinin Braga’nın oyun taktiği olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Aslında bir deja vu’ydu benim için. Size bir takım tarif edeyim ve hangi takım olduğunu hatırlayın...
Kendi sahasında görünen ama Selçuk ve Melo’ya top kullandırmayan, kendi alanında kolay top aldırmayan, aldırsa da yüzünü döndürmeyen ve çok iyi yardımlaşıp birbirine örülü defans yapan bir rakip. Aynı zamanda da kazandığı topları pas yaparak çabuk çıkan ve pozisyonlar bulan bir rakip. Size de Orduspor maçını hatırlatmadı mı? Sanırım Braga teknik heyeti o maçı izlemiş olacak ki, ben sadece aynı formatta değişik formalı bir rakip gördüm.
Muslera olmasaydı
EĞER Muslera olmasa, maç daha ilk yarım saatte biterdi. İyi kalecinin farkı bu işte. Takımı diriltme ve oyuna dönme şansını veren adamdı Muslera. G.Saray’ın oynadığı maçlarda ön plana çıkan Melo’nun formsuzluğu, Emre’nin fotoğrafları, Amrabat’ın bekleneni verememesi ve benzeri konular... Fakat asıl problemi ıskalamamız lazım. G.Saray geçen seneye göre daha iyi kadrosu olmasına rağmen, geçtiğimiz yıldaki gibi coşkulu ve arzulu değil. Geniş kadro ve rotasyon dengeleri bozdu. Şampiyon kadrodaki değişim sıkıntının ana sebebi.
ŞİMDİ ÇOK ZOR
MELO, Selçuk, Burak, Umut, Riera, Eboue ve Amrabat gibi oyuncuların ortaya koydukları oyun tatmin edici değil. Fakat şunu sormamız lazım. G.Saray mı kötü, rakipleri mi iyiydi? Her iki takım da sarı kırmızılıları iyi çözmüş ve oynatmadan kazanmayı başarmış ekipler. Bu sonuçla üst üste oynayacağımız iki maçın avantajını iyi kullanamadık. Bunun da ötesinde işi bitecek bir rakibe hayat verdik. Bu oyun ve ve bundan sonra oluşacak baskı ile Galatasaray’ın işi çok zor artık.
Hector Cuper’in hafta içi röportajında dikkat çeken cümlesi şuydu: “G.Saray ile oynuyoruz her şeyi düzgün yapmalıyız.’’ Orduspor’un maça başlangıcından bitime kadar, hatta gollleri bulduktan sonra dahi her şeyi düzgün yapma anlayışı vardı. Cuper ne yaptı?
- Alamayacağı topu ve kontrol edemeyeceği oyunu G.Saray’a bıraktı.
- G.Saray’a baskı yapıp arkada alan bırakmak yerine çekilip alan kapattı.
- Cris ve Semih’in oynamasına izin verdi ama Selçuk’u kendi defansına itti.
- Öyle sıkı defans yaptı ki Elmander defanstan kaçtı, Burak kayboldu.
Peki Ordu her şeyi mükemmel mi yaptı. Hayır. Hata da yaptılar ama hata yapmayan ve affetmeyen bir Hasan Kabze vardı.
OYUNCU SEÇİMİ...
- G.SARAY’a karşı ilk defa bir takımın fiziki güç olarak kafa tuttuğunu, hatta üstünlük sağladığını gördüm. G.Saray ilk yarının tamamını rakip yarı alanda oynamasına, topa sahip olmasına rağmen en net pozisyonunu Orduspor defansının topu uzaklaştıramaması sonucu buldu. Peki neden?..