Fakat bu durum olması gereken ya da beklenenin tersine Sivasspor’un performansının iyi olduğu bir grafikti. Galatasaray’ın derbideki 3 puan kaybının ötesinde oyun tarzı ile zarar verdiği “Büyük Takım Oyunu” kayıp kadar önemliydi. Ciddi kayıpların yaşandığı ve sonrasında ligin formda takımı ile oynanan böyle haftalarda devreye “Büyük Takım Refleksi” girer ve işi bitirir. Bu, “Büyük Takım Oyuncuları”nın ‘’İyisiniz ama bize kafa tutamazsınız’’ tavrıdır. Bu tavrı hem ilk golde hem de kırmızı kart sonrası yenilen golden sonra da gösterdi sarı kırmızılı oyuncular. Yoksa gerçekten ligin en iyi futbol oynayan ekiplerinden biri olan Sivasspor’a karşı mağlubiyet kaçınılmazdı.
BU TAKIM NE OYNAR?
GALATASARAY’da dün gece gösterdi ki Mancini elindeki kadro ile önde iki şablonu oynar.
1-Sneijder-Drogba’lı hücum.
Özellikle deplasmanda ve puan gerektiren maçlarda işe yarayacak ikili. İyi bir Sneijder ile hem hücum organizasyonu hem de pozisyon üretkenliği sağlar. Ayrıca orta saha düzeni de bozulmayacağı için defansın defolarını kapatır.
2-Burak-Umut’lu hücum.
Kazanmaya mecbur maçlarda tempo, baskı, pozisyon ve gol için bu ikili tercih edilmeli. Çünkü devreye burda Selçuk da giriyor ve birbirini tamamlayan bir üçgen ortaya çıkıyor. Heyecan ve tempo için Burak-Umut, taktik ve puan için Drogba-Sneijder.
BÜYÜK TAKIM REFLEKSİ...
DERBİDEN önceki istatistikler ve göstergeler ölçü alındığında maçın kesin favorisi Fenerbehçe’ydi... Dönem olarak daha formda, daha sorunsuz ve daha avantajlıydı Fenerbahçe... Hatta derbiye gelene kadar kazanılan son dakika maçları var ki, bunlar sadece 3 puan değil aynı zamanda özgüven, hava ve form kazandırdı. Dolayısıyla Galatasaray karşısına olabilecek en iyi durumda çıkan bir Fenerbahçe vardı.
Galatasaray’ın ise geçen sene var ama bu sene kayıp olan eksik parçaları tamamlamak için tam da böyle bir maçı kazanmasına ihtiyacı vardı. Çünkü, oyun, sonuç ve hava açısından sallantıda bir görüntü içerisindeydi. Böyle bir maçı kazanmanın Galatasaray’a tekrar takım olmaktan, şampiyonluğa gitmeye kadar geniş yelpazede etkileri olurdu.
Maçtan önceki haftalarda takımların ortaya koydukları performanslar, teknik adamların ona göre bir oyun anlayışı ile sahaya çıkmasına sebep oldu. Ersun Hoca Fenerbahçe’nin formunu, özgüvenini ve saha avantajını kullanarak yani doğal olarak ofansif bir kadro ile çıktı. Mancini ise Galatasaray’ın sorunlarını ve sıkıntılarını göz önünde bulundurarak defansın daha az hata yapmasını sağlayacak bir orta saha kurgusuna eşlik eden oyun anlayışı ile oynadı.
Bu, Fenerbahçe’yi önce yavaşlatıp sonrasında oyuna ortak olmayı tercih eden bir anlayıştı. Tek sıkıntı ise bu kadar kendi alanına yaslanmanın fazlaca yenecek baskı sonucu hataya açık olmasıydı. Bu hatayı da Fenerbahçe’nin iyi oynamadığı ama Galatasaray’ın geriye yaslandığı bir anda Chedjou yaptı.
Galatasaray’da ilk yarıda 2 ana sorun vardı.
1-Kenarlarda oynayan Burak ile Bruma...
Aslında Fenerbahçe’de bu ikilinin karşısında oynayan Gökhan-Caner asıl sorunu oluşturan ikiliydi. Çünkü Burak ve Bruma karşılarında oynayan Caner ile Gökhan’ın bindirmelerine eşlik etmeyip, defanslarına yardım etmeyince göbeği iyi tutan ama kenarlarda ciddi boşluklar veren bir Galatasaray ortaya çıktı. Özellikle Gökhan bindirme yaptığı her pozisyon çok fazlaca alan buldu. Dahası hadi defansa yardım edilmedi o zaman çabuk atak yapmayı ya da kenarda çıkış yapmış bu beklerin boşluklarını kullanmayı da beceremedi Galatasaray.
Buna G.Saray’ın nasıl cevap vereceği de maçı bize anlatacaktı. Muslera ve Sneijder’in olmaması eksiklik gibi gözükse de Eray hariç doğru oyuncu seçimi ile bu durum avantaj bile olurdu. Aydın, sanırım benim gibi birçok futbolseverin yıllardır patlama yapmasını beklediği, gelen her hocanın şans verdiği ve yetenekleri bakımından kimsenin itiraz etmeyeceği bir oyuncu. Ama yıllar geçti biz Aydın’ın yılda 1 maç haricinde ortaya çıktığını görmedik.
G.Saray oyuna başlangıcı yaptı ama savunma maça gelmekte gecikti. Yenilen gol, bir defansın kenardan yapılan bir ortada eksik olmadığı halde nasıl kötü pozisyon alırı göstermesi açısından örnekti. Eray zayıf halka gibi dururken asıl zincirkıran defans unutuldu. Sonrasında duran toptan verilen pozisyon direkten dönmese maç erken kopardı. Burak’ın ilk yarıda kafa ile yaptığı vuruşlar var ki bunlar net pozisyon. İşte Drogba farkı burada belli oluyor. O pozisyonlardan birini Drogba yakalasa kesin gol olurdu.
TEK KALE AMA...
BUNA rağmen Galatasaray ilk yarının ortalarından sonra oyuna ortak oldu.Ama maça ortak olacağı pozisyonlardan yararlanamadı. İlk yarının en etkin, savaşan ve ayakta kalan ismi Melo idi. Brezilyalı orta sahadaki iyi mücadelesini golle taçlandıracaktı ama ona da direk izin vermedi. Fakat ikinci yarı son formu ile Sneijder’i çok arayan bir G.Saray vardı. Oyunu rakip alan yıkmış ama tırmalayan, zorlayan fakat çaresiz kalan bir Galatasaray...
Çünkü;
1- Aydın ve Bruma öne ya da yana sadece koşular yaptı.
2- Selçuk daha çok oyunu kurma görevini yerine getirdi.
Bunlarda da Uğur Hoca ile Sneijder başrolde idi. Sneijder’e nazar mı değdi yoksa formunu bu kadar yukarı çekmek için vücudunu fazla mı zorladı siz karar verin... Uğur Hoca ise G.Saray’ı iyi tanımanın avantajını kullandı ve akıllıca bir taktikle başladı. Biliyor ki, moralli G.Saray’a karşı geriye yaslansa, bu gole davetiye çıkarmak olur. O zaman G.Saray’a pas yapamayacak şekilde baskı uyguladı ve bunu Recep’le Gekas’ın yanında tercih etmediği Hasan’la yaptı.
Bu pres sonucu;
1-G.Saray defansı baskıyı pasla kırmak istedi ama çok hata yaptı.
2-Muslera gelişigüzel vurmamak için defansa uydu ve golü yedi.
3-Orta saha defanstan pas alamayınca oyunu kontrol edemedi.
4-Markajda kalan Droga-Burak-Umut etkili olmak için devre sonunu bekledi.
Kim olursa olsun bilmediği bir ülkeye ve bilmediği bir takıma gelince işini garantiye alıp riske girmek istemez. Oyuncu seçimi ve sistemde en azından takımına alışana kadar ezberi bozmaz. Ama İtalyan DNA’sı ve İngiliz Ruhu birleşince işler değişiyor. Mancini beklenenden hızlı bir şekilde takıma adapte oldu ve etkisini göstermeye başladı. Özellikle hücum hattındaki tercihleri forvet oynamış eski bir oyuncu için normal gözükse de bir İtalyan için tezat bir durum.
Fakat bu tezatlık aynı zamanda Kopenhag maçının yıldızı Eboue’nin tribüne gönderilmesi gibi bir yanlışı da beraberinde getirdi. Mancini elbette yabancı sınırlanmasından dolayı kritik tercihler yapmak zorunda. Ama diğer taraftan Bruma gibi bu takımın yıllardır önemli bir açığını kapatmış etkili bir kanat oyuncusunu da kadroya monte etmeyi düşünmeli. Mancini’deki bu tezatlık takıma da sirayet etmiş olacak ki çok rahat giden maçı iki gol yiyerek zora soktular. Rakibi zayıf ve eksik yakalayınca işi abartan sarı kırmızılı oyuncular defansif görevlerini unuttu ama hatırlatma erken ve şok edici oldu. Özellikle Sabri’nin hiç olmadığı kadar defansı unutarak oynamasında Eboue’nin Kopenhag performansının etkisi vardı.
NE KADAR İSTERSE
EFSANE Drogba 2 yıl daha oynamak istediğini söylemiş ve sayın başkan da buna olumlu yaklaşmıştı. Bence bu Drogba 2 yıl forvet olarak, 4 yıl da stoper olarak oynar. Muslera bile duran toplarda Semih-Chedjou ikilisinden çok Drogba’ya güveniyor ve ceza sahasına çağırıyor.
Ofansif anlamda işler olumlu manada iyiye giderken bu kadar basit goller yemek ve pozisyonlar vermek ciddi maçlar öncesi Mancini’nin halletmesi gereken iyi bildiği bir sorun.
MAÇIN İYİSİ
Stoper, orta saha ve forvet. Bir oyuncu hepsini yapar mı? Drogba ise yapar.
MAÇIN KÖTÜSÜ
Brezilyalı’nın hırslı ama akılcı oyunu, önde baskıya giden ilk adam olması ve orta alanda kazandığı toplar sarı kırmızılıların işini çok kolaylaştırdı. G.Saray’ın ligde bile rakibini bu kadar sürklase ettiği maç yoktur. Önde, zamanlaması iyi ve etkili baskı, hem oyunculara hem de izleyenlere zevk veren bir oyunu ortaya çıkardı.
Fakat Melo kadar dikkat çeken bir isim de Sneijder oldu. İyi oyunu kadar bu performansına ulaştığı zaman da çok dikkat çekici. Fatih Hoca ayrıldığından beri her maç üstüne koyarak giden Hollandalı adeta uçmaya başladı. Bu büyük ve etkin değişimde Terim’in ayrılması mı, Mancini’nin gelmesi mi derseniz, ben hiç düşünmeden Fatih Hoca’nın ayrılmasının Sneijder’i tetiklediğini söylerim.
SABRIN SONU
OYUN ileride ve geri kaçmadan oynanınca, G.Saray defansı da en rahat ve en iyi maçlarından birini çıkardı. Semih ve Chedjou’nun diğer karşılaşmalara nazaran çok daha az adam kovaladığı, daha az yorulduğu ve sadece dikkatli müdahaleler yaptıkları bir 90 dakikaydı. Genel itibarı ile sarı kırmızılıların fizik olarak son ana kadar ayakta kalması da bu oyun tarzındandı.
Maçın en istekli, hırslı ve şanssız adamı Burak Yılmaz’dı. İyi niyetle çok koştu ve çalıştı ama sonucunu alamadı. Artık taraftar da durumu anladığı için çok doğru davranarak Burak’a yardımcı oluyor ve alkışlıyor. Şu bir gerçek ki, Mancini en fazla forma vererek Burak’a destek olur. Ama taraftar isterse Burak’ı gol kralı yapar. İhtiyaç olan her iki taraf için de biraz sabır.
Sarı kırmızlılar önemli ve güzel bir galibiyet aldı. Şimdi hem bu galibiyetin anlam kazanması için Kopenhag deplasmanında en azından yenilmemesi lazım.
MAÇIN EN’LERİ...
En Hırslı: Burak
İşte Milli Takım’daki değişimin ve umut vermenin ötesine geçen heyecanın sebebi bu. Ama bu denli uç noktalarda olduğunda madalyonun diğer yüzünü de göz ardı etmemek lazım. Devamlı üst düzey konsantre içinde olmak ve heyecanı düşürmemek en zor kısmı.
Millilerin maça başlangıcı bir sonraki adımı yani büyük final Hollanda’yı düşünen tarzdaydı. Fakat her geçen dakika ağırlığını ve etkisini artıran sakin güç görüntüsü ise maça damgasını vurdu. Arda’nın tetiklediği, Selçuk’un yönettiği ve Burak-Umut ikilisinin görevlerini iyi yaptığı ay yıldızlı ekibimiz ilk golü bulduktan sonra rahat, kendinden emin ve performansını yukarı çeken bir oyun oynadı. Caner ve Gökhan’ın hem defans hem de ofansif olarak etkili olmaları, Estonya gibi savunan takımlara karşı en büyük silah olan kanat akınlarını aktif hale getirdi ve işimizi kolaylaştırdı.
İHTİYACIMIZ OLAN
1- Arda’nın zekası,
2- Selçuk’un organizatörlüğü,
3- Caner-Gökhan’ın bindirmeleri,
4- Umut’un fedakarca mücadelesi,
“Sneijder bu formu ile forma bulduğu sürece Galatasaray hangi sistemle oynarsa oynasın, hep sıkıntı yaşayan bir takım olur.”Çünkü, ne pozisyonunun gerektiği işleri yapabiliyor ne de başka pozisyonda başarılı olabiliyor. Dahası Sneijder oynadığı için Galatasaray kendi yapısına değil de ona uygun formatta oynamak zorunda kalıyor. Bu da kırılmanın başlangıcını oluşturuyor. Mesela...
Bruma gibi süratli, çabuk ve top taşıyan bir kanat oyuncusu orta sahada denge sağlamak için kenarda oturmak zorunda kalıyor. Çünkü zaten 3’lü orta saha ile oynayan Galatasaray bir de kenar oyuncusu Bruma ile göbekte iyice zayıf kalacağı için Mancini kalabalık rakip orta sahaya karşı en azından mücadele gücü yüksek 3 oyuncu tercih etti ve Bruma kulübede oturdu.
Melo-Selçuk oynadığı zaman hem kaliteleri hem de oyun zekaları ile Sneijder’in eksikliğini bir yere kadar kompanse edebiliyorlar ama onlar yokken oynayan isimler tercih olarak daha defansif oluyor.
Gerçekten yetenekli ve özel bir oyuncu olmasına rağmen kapasitesinin çok altında oynayınca Galatasaray, bir eksik mücadele ediyor ve pozisyon üretmekte, oyuna hakim olmakta zorluk çekiyor.
Kısaca, Sneijder’in yeri bu formu ile ancak kulübe olur.
ÇÖZÜMSÜZLÜK...AKHİSAR Bld. çok akıllı ve iyi mücadele ederek haklı bir galibiyet aldı. Hamza Hoca’yı Galatasaray’ı iyi analiz etmesi, takımını organize etmesi ve galibiyet sebebiyle tebrik ederim.