Safra yolları kanserlerinde sık görülen bulgular;
1-Karın sağ üst kısmında ağrı, gerginlik hissi
2-Sarılık
3-Karında sıvı toplanması
4-Bulantı, kusma
5-Aşırı halsizlik
6-Öksürük, balgam çıkarma, kanlı balgam çıkarma, nefes darlığı, yan yatınca ağrı
Bu hastalık erken evrede çoğunlukla bulgu verirken bazen bulgular geç fark edilebilmektedir.
Tiroid kanserinde sık görülen bulgular;
şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu bulguların bazıları boynun ön bölgesinde bulunan tiroidin kanser kitlesine bağlı çevreye olan baskısından kaynaklanırken, diğerleri hastalığın diğer organlara yayılması ile oluşabilmektedir. Yukarıda belirtilen durumlardan bazıları kolayca düzeltilebilen kanser dışı rahatsızlıklarda görülebildiği gibi bazıları ise sadece bu hastalığa özgü özellikler taşımaktadır (NOT: Yukarıda belirtilen bulgular tiroid kanserlerinde görülen bulguların hepsini içermediğinden hastaların '’Bu bulgulara benzer yakınmam yok, o nedenle tiriod kanseri olamam’' diye düşünmeleri yanlış olabileceği gibi '’Boynumda ele gelen yumru var o halde kesin tiroid kanseriyim’' diye düşünmeleri de yanlış olacaktır. Bu nedenle, herhangi bir sağlık yakınması olmayan kişide yeni gelişen bir bulgu ortaya çıktığında doktora başvurarak kontrol yaptırması doğru yaklaşım olacaktır).
Tiroid kanserinde de tüm kanserlerde olduğu gibi hastalığa sebep olan etkeni kesin olarak belirlemek zordur. Hastalığın oluşumunda riski arttıran bazı faktörler şöyledir;
Tiroid bezi kanseri ile başvuran hastalarda tedavi, hastanın ve hastalığın özellikleri göz önüne alınarak belirlenmektir. Örneğin tiroid kanserlerinin bazı türleri atom (Radyoaktif iyot) tedavisine çok duyarlı iken bazıları duyarsızdır. Atom tedavisine duyarlı olanlarda hastalık evresine göre; ameliyat, atom tedavisi veya akıllı küçük moleküllü hap tedavileri kullanılır iken atom tedavisine duyarlı olmayanlarda evreye göre; ameliyat, kemoterapi veya akıllı küçük moleküllü haplar ile tedavi yapılmaktadır.
Tiroid kanserlerinde de beslenme ve yeterli egzersiz önemli tedavi unsurlarıdır. Bu nedenle tiroid kanseri olanların bu konularda onkoloğundan bilgi alması önemlidir. Fitoterapi (Bitkisel tedavi) konusunda ise fitoterapi uzmanı onkoloğa danışılması önemlidir.
Mesane kanseri çoğunlukla erken evrede bulgu verirken bazı hastalarda ancak ileri evrede hissedilebilmektedir.
Mesane kanserinde sık görülen bulgular;
şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu bulguların bazıları hastalığın mesanede oluşturduğu baskıdan kaynaklanırken, diğerleri hastalığın diğer organlara yayılması ile oluşabilmektedir.
Mesane kanserinde, tüm kanserlerde olduğu gibi hastalığa sebep olan etkeni kesin olarak belirlemek zordur. Hastalığın oluşumunda riski arttıran bazı faktörler şöyledir;
Mesane kanseri tanısı ile gelen hastalarda tedavi, hasta özellikleri göz önüne alınarak belirlenmektir. Erken evre hastalıkta hastanın durumuna göre cerrahi veya kemoterapi ile birlikte yapılan radyoterapi ile tam düzelme sağlanabilir. Bazı erken evre hastalarda ana tedavi sonrası 4 ay süreyle koruyucu kemoterapi tedavisi de kullanılmaktadır. İleri evre hastalıkta ana tedavi ilaç tedavileri olup, kemoterapi ve son yıllarda immünoterapi denilen bağışıklık sistemini uyararak etkili olan aşı tedavileri de mesane kanseri tedavisinde kullanılmaktadır.
Mesane kanserinde beslenme ve egzersiz de tedavinin bir parçası olarak muhakkak düzenlenmelidir. Ayrıca, diğer tedavilerle ve bu tedaviler tamamlandıktan sonra fitoterapi (Bitkilerle tedavi) uzmanı tıbbi onkolog tarafından düzenlenen bitkisel tedavi uygulamaları da bu hastalık tedavisinde yapılır.
Hepinize sağlıklı ve mutlu bir hafta dileklerimle.
Beyin kendi kanseri her yaşta görülebilir. Çoğalıp yayılma açısından farklı klinik seyir gösteren değişik beyin kanserleri türleri vardır. Bunlar içinde en hızlı büyüme gösteren Glioblastoma Multiforme isimli türdür ki, insandaki en agresif 3 tümör türünden biridir (Diğerleri; malign melanom denilen cilt kanseri ve pankreas kanseridir.)
Beyin kanserleri genelde erken dönemde bulgu vermektedir, ancak bazen çok yaygın duruma geldiğinde bulgu vermeye de başlayabilir. Beyin kanserlerinde görülen sık bulgular;
şeklinde karşımıza çıkabilmektedir. Bu bulguların tamamına yakını bu hastalığın beyinde oluşturduğu etkiden kaynaklanır ancak unutmamak gerektedir ki yukarıda belirtilen bulgulardan bazıları kolayca düzelen kanser dışı rahatsızlıklarda da görülebilir. Bu nedenle hastanın kesin olarak beyin kanser oldum veya değilim diye düşünmemesi, bu tür bulguların olması durumunda bir sağlık kurumuna başvurarak doktora kontrolünü yaptırması en doğru yaklaşım olacaktır. Hastane başvurusundan sonra beyinde kitle varlığı, çekilen MR (magnetilk rezonas filmi) veya tomografi filmi ile görülmektedir. Kitle tespit edildikten sonra öncelikle türü yönünden araştırma başlamaktadır.
Beyin kanserlerinde, tüm kanserle olduğu gibi, hastalığa sebep olan etkeni kesin olarak belirlemek zordur. Hastalığın oluşmasında riski arttıran bazı faktörler şöyledir;
Beyin kanserinde tedavi tanı süreçleri tamamlandıktan sonra başlar. Operasyona uygun hastalar opere edilir, kanserin türüne göre operasyon sonrası genel olarak hastalığın tekrarını önlemek için koruyucu beyin ışınlaması (Radyoterapi) yapılmaktadır. Agresif beyin kanserlerinde operasyon sonrası radyoterapi ile 6 ay süren ağızdan kemoterapi uygulaması da hastalık tekrarlama riskini azaltmak için yapılmaktadır. Ameliyat yapılamayacak veya yapılıp tekrarlama olan hastalarda tedavisi ise; genelde kemoterapi, immünoterapi (Aşı tedavisi; standart immünoterapi dışında, Sağlık Bakanlığı onaylı olarak bir çeşit Küba aşısı da bu hastalıkta kullanılmaktadır), ihtiyaç beliren hastalarda yakınmaları azaltıcı beyin ışınlaması kullanılmaktadır. Tedavi türü; tıbbi onkoloji, radyosyon onkolojisi ve beyin cerrahi doktoru tarafından, hastanın özellikleri göz önüne alarak ortak kararla belirlenmektedir.
Beyin kanseri hastalarının standart tedaviye tamamlayıcı olarak, beslenme ve bitkisel tedaviler (Fitoterapi) Fitoterapi uzmanı onkoloji doktoru tarafından düzenlenir.
Hepinizin sağlıklı ve mutlu bir hafta geçirmeniz dileklerimle.
2014 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, yıllık yeni gelişen kanser türleri içinde cilt kanserlerinin oranı; Yassı Hücreli ve Bazal Hücreli Cilt Kanserleri: %11, Malign Melanom: %1 (Toplam tüm kanserlerin %12’si cilt kanseridir).
Cilt kanserlerinin 2 önemli özelliği vardır;
1. Büyük oranda güneş kaynaklı olası
2. Hastalık cilt üzerinde başladığından, erken evrede tanı konulup tedavi edilebilir hastalık olması
Yapılan çalışmalarda, güneş ışınlarına bağlı oluşan cilt kanserleri, tüm cilt kanserlerinin 10’da 9’unu oluşturduğu belirlenmiştir. Yani, güneş ışınlarından düzgün şekilde korunulursa, her 10 cilt kanserli hastanın 9’u kanser olmaktan kurtulacaktır.
Güneşin Ultraviole (UV) ışınlarına bağlı erken dönemde; ciltte kızarıklık, şişlik ve yanık bulguları oluşurken, geç dönemde ciltte lekelerin oluşması, erken cilt yaşlanması, ciltte kabalaşma, kalınlaşma ve kanser gelişmi oluşmaktadır. UV ışınlarının cilt kanseri oluşturucu etkisi, yapılan çalışmalarda p-53 denilen ve genetik yapımızda oluşan bozulmaları düzelterek kanser gelişmesini önleyen koruyucu gen üzerine olan bozucu etkiden kaynaklanmaktadır. Yine, son yıllarda yapılan çalışmalarda, UV ışınlarının insan cildinde bazı zararlı maddeler oluşturduğu, bu maddelerin kan dolaşımına geçmesi ile bağışıklık sisteminde baskılanma oluşturduğu ve bunun da kansere neden olabileceği belirlenmiştir.
Bazı insanlarda güneş ışınlarına bağlı cilt kanseri görülme riski daha yüksektir;
1- İki yılda bir kez güneş yanığı olanlarda malign melanom kanseri gelişme riski 3 kat artmaktadır.
Güneş, verdiği elektromanyetik radyasyon ile dünya üzerinde etki oluşturmaktadır. Güneşten gelen elektromanyetik radyasyonun bir kısmı görülebilir güneş ışığı şeklinde olup, bunların dalga boyu 380-750 nanometre (nm) arasındadır. Görünür ışıktan en kısa dalga boyuna sahip olan violet (mor, menekşe moru renginde görünür) renginde olup 380-450nm dalga boyundadır. En uzun dalga boyuna ise kırmızı renk sahip olup 620-750nm dalga boyundadır. Ultraviolet (UV) ise menekşe morundan daha kısa olan ancak X-ışını kadar kısa olmayan ve gözle görülemeyen güneş ışığı kısmını tanımlamaktadır. UV elektromanyetik dalgaları üç kısma ayrılır: UV-A (315-400nm arası dalga boyu), UV-B (290-315nm arası) ve UV-C (200-290nm arası). Ozon tabakası, insan için en zararlı olan UV-C ışınlarını absorbe eder. UV-A ve B ışınlarının ise atmosferi geçip insan cildine ulaşan kısmının %95’i UV-A, kalan kısmı ise UV-B dir. Bu az miktardaki UV-B, ciltte oluşan akut (Yanık, renk değişikliği), insan bağışıklık sisteminde baskılanma ve kronik (erken yaşlanma, kanser) etkilerin asıl sebebini oluşturur. UV-A ışınları ise temel olarak cilt yaşlanmasını hızlandırıcı etkiye sahiptir, ancak az da olsa kanser yapıcı etkileri de vardır.
Güneş ışınlarına uzun süre maruz kalmak, erken dönemde ciltte kızarma, kaşıntı ve yanık oluşumunu tetikler iken, kronik maruziyet ile ciltte benler ve yaşlılık lekelerinin oluşmasını tetikler. Cilt içinde bulunan elastin denilen lifler güneş ışınlarının etkisi ile kırılır, cilt sarkmaya ve esnedikten sonra geri düzelme yeteneğini kaybetmeye başlar yani yaşlanır. Ayrıca deride kalınlaşma ve kabalaşma da görülür. Bunların dışında ciltte kanser gelişimi başlar. UV ışınlarının cilt kanseri oluşturucu etkisi, yapılan çalışmalarda p-53 denilen ve genetik yapımızda oluşan bozulmaları düzelterek kanser gelişmesini önleyen koruyucu gen üzerine olan bozucu etkiden kaynaklanmaktadır. Yine, son yıllarda yapılan çalışmalarda, UV ışınlarının insan cildinde bazı zararlı maddeler oluşturduğu, bu maddelerin kan dolaşımına geçmesi ile bağışıklık sisteminde baskılanma oluşturduğu ve bunun da kansere neden olabileceği belirlenmiştir.
Güneş ışınlarına bağlı gelişen cilt kanserleri sık görülmektedir. 2014 yılı Devlet İstatistik Enstitüsü verilerine göre, yıllık yeni gelişen kanser türleri içinde cilt kanserlerinin oranı; Yassı Hücreli ve Bazal Hücreli Cilt Kanserleri: %11, Malign Melanom: %1 (Toplam tüm kanserlerin %12’si cilt kanseridir). Yapılan çalışmalarda, güneş ışınlarına bağlı oluşan cilt kanserleri, tüm cilt kanserlerinin 10’da 9’unu oluşturduğu belirlenmiştir. Yani, güneş ışınlarından düzgün şekilde korunulursa, her 10 cilt kanserli hastanın 9’u kanser olmaktan kurtulacaktır.
Bazı insanlarda güneş ışınlarına bağlı cilt kanseri görülme riski daha yüksektir;
1- İki yılda bir kez güneş yanığı olanlarda malign melanom kanseri gelişme riski 3 kat artmaktadır.
2- Çocukluk ve gençlik çağında olan yanıklar erişkinlerde olanlara göre daha kanserojendirler
Kemoterapi ile kanserin; büyümesinin yavaşlatılması, durdurulması, küçültülmesi veya yok edilmesi amaçlanır. Ayrıca, erken evrede kanser nedeniyle ameliyat yapılan hastalarda, hastalığın tekrarlamasını önlemede de kemoterapi kullanılmaktadır.
Dünyada 100’den fazla kemoterapi ilacı kanser tedavisinde kullanılmaktadır. Kemoterapi ilaçlarının %50’si bitki kökenlidir.
Günümüzde de kullanımı devam eden ilk kemoterapi ilaçları 1940’lı yıllarda geliştirilmiş, 1970 yıllardan sonra yeni kemoterapi ilaçlarının geliştirilmesinde sıçrama yaşanmış, 2000’li yıllardan sonra ise yeni geliştirilen kemoterapi ilaç sayısı azalmaya başlamıştır. Son yıllarda kanserde kullanılacak yeni ilaç çalışmaları kemoterapi yerine, küçük moleküllü akıllı ilaçlar ve immünoterapi ilaçları üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır.
Kemoterapi ilaçları, kanserin türü ve evresi, hastanın özelliklerine (yaş, cinsiyet, tansiyon, şeker vb. diğer hastalıkların da olup olmaması gibi) bağlı olarak tek başına veya ışın tedavisi (Radyoterapi) ve cerrahi ile birlikte kullanılabilmektedir.
Hastalık ve hastanın özelliklerine göre kemoterapide tek bir ilaç kullanılabildiği gibi, 2, 3 veya bazen daha fazla sayıda kemoterapi ilacı aynı anda verilebilmektedir.
Kemoterapi ilaçlarında dozaj, onkoloji doktoru tarafından hastalık ve hasta özellikleri göz önüne alınarak belirlenir. Örneğin; kilosu 100kg olan ile 40kg olan hasta aynı gramda ilaç almaz.
Kemoterapi ilaçları, hasta ve hastalık özelliklerine göre; içinde kemoterapi koltuğu bulunan ve hastanın buna oturarak ilaç aldığı kemoterapi ünitesinde uygulanabildiği gibi bazen yatakta da verilebilmektedir.
Kemoterapi ilaçları; haftada bir, 2 haftada bir, 3 haftada bir, 4 haftada bir uygulanabilir. Uygulamalar; ilacın bir gün bir kaç saat içinde verilip ardından kalan günlerde hastanın dinlenmesi şeklinde olabileceği gibi, bir kaç gün arka arkaya birkaç saatte verilip sonraki günlerde dinlenmesi şeklinde de olabilir. Bazen kemoterapi ilacı 2, 5 veya 7 gün sürekli kana ilacın verildiği Port/Pompa sistemi denilen bir sistem kullanılarak da uygulanabilir.
Bu ilaçların etki ettiği hücre içi yapılar her kanser türünde bulunmadığı gibi, aynı kanser türüne sahip hastaların hepsinde de bu yapılar bulunmaz. Dolayısıyla, aslında, kişilere özel tedaviye olanak sağlayan ilaçlardır.
Dünyada 30’dan fazla akıllı küçük moleküllü ilaç kanser tedavisinde kullanılmaktadır.
Günümüzde de kullanımı devam eden ilk akıllı küçük moleküllü ilaçlar 2000’li yıllarda geliştirilmiş, 2010’lu yıllardan sonra yeni ilaçlarının geliştirilmesinde sıçrama yaşanmıştır. Son yıllarda kanserde kullanılacak yeni ilaç çalışmaları kemoterapi yerine, küçük moleküllü akıllı ilaçlar ve immünoterapi ilaçları üzerine yoğunlaşmaya başlamıştır.
Küçük moleküllü akıllı ilaçlar, kanserin türü ve evresi, hastanın özelliklerine (yaş, cinsiyet, tansiyon, şeker vb. diğer hastalıkların da olup olmaması gibi) bağlı olarak tek başına veya diğer ilaçlar ile birlikte kullanılabilmektedir.
Hastalık ve hastanın özelliklerine göre tek bir ilaç kullanılabildiği gibi, bazen 2 akıllı ilaç aynı anda verilebilmektedir. Nadiren başka kanser ilaçları ile birlikte kullanımı da olabilmektedir.
Akıllı ilaçlarında dozaj, onkoloji doktoru tarafından hastalık ve hasta özellikleri göz önüne alınarak belirlenir.
Akıllı ilaçlar ağızdan kullanılan ilaçlardır. Bazı akıllı ilaçlar her gün içildiği gibi bazıları 21 gün içilip 1 hafta ara verilmesi veya 4 hafta içilip 2 hafta ara verilmesi şeklinde kullanılabilmektedir.