Son 30 yılda görülme sıklığı artan ve artışın daha da devam etmesi beklenen kanserin oluşumunda, sadece %30 neden, kişi tarafından kontrol edilemeyen genetik ve çevresel faktörlerle ilişki iken, kalan %70 neden ise insanın kendisi tarafından düzeltilebilecek; kötü beslenme ve obesite, hareketsiz yaşam ve sigara gibi zararlı alışkanlıklara bağlıdır.
Beslenmenin her 100 kanser olan kişide 40’ının sebebi olduğu belirlenmiştir.
Beslenme ve kanser ilişkisi 3 dönem üzerinden değerlendirilmelidir:
1-Beslenmenin kanserin oluşması üzerine etkisi,
2-Kanser geliştikten sonra tedavi sürecinde beslenmenin etkisi (İştahı düzenleme, vücudu güçlendirme, ilaç yan etkilerini azaltma gibi),
3-Kanser düzeldikten sonra geri gelmesini önlemede beslenmenin etkisi
Bugünkü yazımda kanser oluşmasında beslenmenin etkisini anlatacağım.
Beslenme ile ilişkinin en sık olduğu kanser türleri; ağız kanseri, boğaz kanseri, gırtlak kanseri, akciğer kanseri, yemek borusu kanseri, mide kanseri, barsak kanseri, pankreas kanseri, meme kanseri, rahim kanseri, böbrek kanseri, prostat kanseri ve safra kesesi kanseridir.
BİTKİLERLE TEDAVİ NASIL BAŞLAMIŞTIR?
Hakkari’nin 40 km güneyinde, Kuzey Irak’ta arkeolojik bir alan olan ve M.Ö. (Milattan Önce) 60 000 yıl öncesine tarihlenen Şanidar Mağarası’nda muhtemelen tıbbi amaçla kullanılan civanperçemi, gülhatmi gibi çeşitli bitki türlerine ait polenlerin bulunması, bitkilerle tedavi uygulamalarının kökenin binlerce yıllık bir geçmişe dayandığını göstermektedir.
Bitkisel tedavilerin Avrupa’da kullanımına ait ilk bulgular M.Ö. 3300’de yaşadığı düşünülen Avusturya-İtalya buz-adamı ile birlikte bulunan Piptoporus betulinus isimli tıbbi mantardır. Bu mantarın, muhtemel mide-barsak rahatsızlığında veya çiğ olarak tüketilen kuş yumurtaları ile bulaşan barsak kurtlarının temizlenmesi için kullanıldığı düşünülmektedir. Mezopotamya’da M.Ö. 3000 yıllarında yazılan Sümer ve Asur tabletlerinden elde edilen bilgilere göre, o dönemde Mezopotamya’da 250’ye yakın bitkinin tıbbi amaçla kullanıldığı anlaşılmaktadır. Eski Mısır uygarlığında M.Ö. 1600 yıllarından kaldığı düşünülen bir papirusta; adasoğanı, ardıç meyvesi, çiğdem, safran, tarçın gibi çeşitli bitkilerin kullanıldığı reçete tarifleri bulunmuştur. Hititlere ait M. Ö. 1500 yıllarından kaldığı düşünülen tabletlerde bulunan bilgilerde pek çok bitkinin tedavi amaçlı reçete edildiği anlaşılmaktadır. M.Ö. 500’lerde İstanköy’de yaşamış Hipokrat, M.S. (Milattan Sonra) 100’lerde Adana’da yaşamış Dioskorides, M.S. 200’lerde Bergama’da doğmuş Galen, M.S. 1000’lerde Türkmenistan’da doğmuş Biruni ve aynı tarihlerde Buhara’da doğmuş İbn-i Sina’nın kitaplarında, bitkilerin hastalıkların tedavisinde kullanılan en önemli unsurlar olduğu görülmektedir.
Günümüzde kullandığımız ilaçların %50’den fazlası, bitkilerden elde edilmektedir.
Bitkilerin tedavide kullanılması 2 şekilde olmaktadır:
a. Tedavi amaçlı olarak bir bitkinin belli bir bölümü (örneğin, oğul otu denilen ve sakinleştirici amaçla çay olarak kullanılan melissa bitkisinin yaprağı, iştah açıcı veya romatizmal hastalıkların düzelmesi için kullanılan zerdeçal’ın kök veya öğrenmeyi kolaylaştırmak için kullanılan gül çiçeği yapraklarından elde edilen gül yağı gibi) veya bütününün kullanılması
b.