Duman, kardeşiyle birlikte çokça kedilerin sığınıp barındığı, bakılıp kollandığı bir site bahçesinde üşütmüş ve hastalanmıştı. Hal böyle olunca canlara kol kanat geren, beslemelerini hiç aksatmayan o kadın aldı, veteriner kliniğine bıraktı bebekleri tedavi edilmesi için...
Zaman içinde iyileştiler, sağlıklarına kavuştular. Tekrar yaşadıkları alana bırakılmaları çok uygun değildi. Yuva arandı, ancak onca güzelliklerine karşın bir türlü talipleri olmadı.
Sonra bir gün, sahiplendirme ilanlarına geri döndü bir genç yürek ve ikisini birden aldı. Başlangıçta her şey iyiydi ama bebeklerin birlikteliği kısa sürdü. Tekir olan firar etti, bir daha da bulunmadı.
Duman oğlan o günden sonra tam 7 yıl o genç kızla yaşadı. Ev, semt değiştirdiler birlikte, artık erişkin, çakı gibi bir delikanlıydı Dumancık.
Kendisine bir aile kurdu, çocukları oldu, artık evine sadece karnını doyurma amaçlı gelmeye başladı. Çünkü özgürlüğü sevmişti.
Yıllar geçti, yakın bir zaman öncesinde eve gelmeleri arasına günler girdi, neredeyse haftayı geçti. Sürünerek de olsa gelebildiğinde ise geç kalınmıştı. Tanınmaz bir haldeydi, her bir yanında derin yaralar vardı. Beslenememeye bağlı su kaybından derisi kurumuş, ağzında diş diye bir şey kalmamıştı.
Yine de bir ümit dendi... Acaba yaşama asılır mı, döner mi yeniden bize, aramıza. Kliniğe yatırıldı, günlerce serum, vitamin takviyesi yapıldı. Ama yorulmuştu. Ilık bir bahar sabahı son nefesini verdi veteriner abilerinin ellerinde.
Köşenizde sevgilisiyle kısa bir flörtün ardından evlenen ve 2 ay sonra da boşanma noktasına gelen bir kadının mektubunu okudum.
Sizin bu kadına verdiğiniz cevap ise beni şaşırttı, çünkü gerçekleri yazamıyorsunuz.
Bence asıl sorun çiftlerin evlenmeden önce bir arada yaşamalarının Türk toplumunda kabul edilmemesi. Halbuki bu çift evlilikten önce birlikte yaşasaydı, uyuşmazlık hemen ortaya çıkacak ve evlenmeden ayrılacaklardı.
Boşanmalar işte bu yüzden artıyor.
Türkiye’de bu bekaret olayının o kadar önemli olmadığı kanaatine varılmadığı müddetçe bu sorunların bitmesi mümkün değil. İnsanlar evlilik cüzdanı olmadan kendi hür iradeleriyle aynı yatağı paylaşabilmeli.
Daha sonra eğer istiyorlarsa evlenirler, istemiyorlarsa ikisi de kendi yoluna giderler.
Siz bunu söylemeyip konunun etrafında dolaştığınız müddetçe 40 sene daha yazsanız bir faydanız olmaz.
Merhaba Güzin Abla, 10-16 Mayıs Engelliler Haftası’nda kendimizi hatırlatmak için sana yazmak istedim. 2511 engelli öğretmen, haziranda atama bekliyor.
Bizler elimizden geldiği kadar sesimizi yetkililere duyurmaya çalışıyoruz. Bundan 3 sene öncesine kadar sağlıklı bir bireyken şimdi atama bekleyen engelli bir öğretmenim.
Açıkçası bu kader ama her sağlıklı birey de engelli adayı olduğunu unutmamalı. Ama insanlar hayat koşuşturmasına mı, hırslarına mı kapılıyorlar bilmiyorum ama bizleri görmüyorlar. Sadece Engelliler Haftası’nda bir iki cümleyle hatırlanmak açıkçası canımı sıkıyor.
Diyeceksiniz ki “Sen 3 sene öncesine kadar, sağlıklıyken, bu konuda çok mu duyarlıydın” Benim lisede iki görme engelli arkadaşım vardı. O arkadaşlarımla çok iyi vakit geçirirdik, onlara elimden geldiğince destek olmaya çalıştım. Hayat işte, ben lisede engelsiz bir kızken şimdi engelli bir kadın oldum.
Şimdi ben başıma gelenlerden sonra engellerle hayatta tutunmaya çalışıyorum. Bizler de öğretmen olarak atanıp, herkes gibi çalışıp, hayata katılmak istiyoruz.
Şimdi 2 bin 511 engelli öğretmen olarak yetkililere sesimizi duyurmaya çalışıyoruz. Hiç değilse bu elektronik mektubu yayınlarsanız bize umut ışığı olur. ◊ Rumuz : Engelliler adına
YANIT
Sevgili kızım, başına ne geldi, ne oldu da sen de böyle bir şansızlığı yaşadın, söylememişsin ama dediğin çok doğru. Her zaman, yaşadığımız sürece başımıza ne geleceğini bilemiyoruz.
Merhaba Güzin Abla, benim 9 senelik mutlu bir ilişkim var. Çok badireler atlattık, tartışmalar da yaşadık. Bu tartışmaların sebebi hep ailesi ile alakalı oldu. Her şeye rağmen devam ediyoruz. İlişkimizin ilk yılları ailesiyle iletişimde bulunmadım.
Daha sonra annesi ile tanıştım, gayet iyi anlaştık her şey güzeldi.
Erkek arkadaşım beni babasıyla da tanıştırmak istedi. Ancak babası oğlunun bana hiçbir şey için söz vermemesi gerektiğini, erken olduğunu sonrasında çok pişman olacağını söyleyerek, benimle tanışmak istemedi. Tabii ki çok kırıldım. Babası ile birkaç kez aile ortamında bulunduk ama orayı bir bahane bulup terk etti ya da surat asarak oturdu...
Artık o kadar uzun süredir birlikteyiz ki, insanların ‘siz neden evlenmiyorsunuz’ diye sorduğunda söyleyecek bir şey bulamamak, bir yandan annem ve babamın bu durumu anlaması, sorular sorması beni çok yordu.
Bu konuyu içime attığım için birçok sağlık sorunu yaşıyorum.
Sevgilimin ailesinin parasal sıkıntıları yok ama sürekli durumlarının olmadığını söylüyorlar.
Annesi her sene başka bir bahane buluyor, dalga geçer gibi karşıma geçip anlatıyor. Erkek arkadaşım benden çok istiyor evlenmeyi ama maddi olarak onu tehdit ediyorlar. Anne babasından öncülük bekliyor, onlarla defalarca konuştu, ama atılım yapmıyorlar.
Artık başka bir bahaneyi de kaldıracak psikolojiye sahip değilim.
Ben, 18 yaşında lise öğrencisiyim. Bu yaşlarda genellikle ergenlik isyanları olduğunu biliyorum, ancak benimki hiç öyle değil. Ben müstakil bir evde oturuyorum. Ama hiç mutlu değilim.
İlk önce hayatımı dar eden sözde dedemle başlayayım...
Dedem ile anneannem aşağı katta yaşıyor.
Anneannem dedemle, düzenli ve iyi bir iş sahibi olduğunu sanarak evlenmiş. Ancak dedem hiç de öyle biri değil. Meğerse tam tersiymiş.
Asgari ücretle çalışan orta halli biriymiş. Ve üstelik aşırı kıskanç.
Normalde dedeleri tonton yanaklı, beyaz sakallı, gözlüklü, güler yüzlü diye düşünürsünüz ama hiç öyle biri değil. Anneannemle evlendikten sonra daha beter biri haline gelmiş.
Ben doğduktan sonra huysuzluğu biraz hafiflese de aynen devam etmiş.
Birkaç yıl önce yaşanmış bir olayı da anlatayım.
Bundan yaklaşık 9-10 ay önce tanışma uygulaması üzerinden bir çocukla görüştüm.
Kendisi, bir İskandinav ülkesinde yaşıyor.
Benden 5 yaş büyük.
Onunla konuşmaktan çok keyif alıyorum.
Biraz içine kapanık birisi gibi... Kendisini pek beğenmediğini söylüyor.
Bazen işi olmadığında bütün gün benimle yazışıyor. Ama bazen de 2-3 gün hiç yazmıyor.
Sanırım gerçek hayatta hiç görmediğim halde ondan çok hoşlanıyorum.
Ancak ayrı ülkelerde ayrı hayatlarımız olması durumu içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Onun benim hakkımda gerçekte neler düşündüğünü bilemiyorum.
Merhaba Güzin Abla, ben lise sınavına hazırlanan 14 yaşında bir kızım. Sürekli özel hayatım konusunda sorun yaşıyorum...
Aslında maddi durumumuz oldukça yerinde ve istediğim her şey bana her zaman alındı. Bu durum benim şımarmamın sebebi olabilir... Çünkü giderek aileme her konuda düşman gibi davranmaya başladım.
Bana en ufak bir laf bile söyleseler bunu bir hakaret veya tartışma sebebi olarak alıyorum...
Geçen yıl yeme bozukluğu geçirdim. Çok yoruldum, duygularımı ergenliğimden dolayı kontrol edemiyorum. Ama bir taraftan aile üyelerimin hepsi işleriyle meşgul olduğu için onlarla sohbet edemiyorum.
Ablalarımın çocukluğu çok zor geçmiş, bana şükretmem gerektiği söylüyorlar. Hatta onlara göre ben evin huzurunu bozuyorum. Hastalıklarıyla boğuşan annem de hep bizim aramızda kalıyor. Bir gün kalpten gidecek diye korkuyorum.
Beni anlamadıkları için artık ailemle iletişimi kestim. Bu sefer de “bizi sevmiyorsun” deyip arkadaşlarımla görüşmemi yasakladılar.
Ben de sosyal medyaya yöneldim ve derslerim düştü. Denemelerden en az 470 puan alıyordum, şimdi 390 puan getiriyorum. Bu sefer de “bir baltaya sap olamayacaksın” diyorlar...
Eşimle birbirimizi severek evlendik. İkimiz de çalışıyoruz. Eşim kurumsal bir şirkette çalışıyor ve bu ay terfi aldı.
Ben ise kendi işyerimde çalışıyorum. Bu arada 1.5 yıllık da evliyiz. Evliliğimizin ilk aylarında başka bir kadınla konuşmasını yakaladım. Bu olayı aştığımızı düşünürken, baktım ki farklı farklı kadınlara ilgi duyuyor. Kendimi çok değersiz hissediyorum.
Bu adam sürekli beni aşağılıyor ve kötü sözler söylüyor. Sürekli evin içinde bir huzursuzluk var.
Problemleri çözmek yerine bana bağırarak konuyu kapatmayı tercih ediyor. Bu arada kendisi sürekli bazı bahis oyunları oynuyor ve kaybediyor. Borcu çok.
Boşanmak istediğimi söyledim. Beni ciddiye almadı. Bu adamı bu şekilde kabul etmeye çalışıyorum ama kabul etmek kendime saygısızlık gibi geliyor.
Beni kadınlığımla vuruyor, “Sen de kadın mısın, kadınlık bu mu” gibi ağır cümleler sarf ediyor.
“Sorun nedir?” diye sormayı deniyorum ve hep aynı cevap: