Merhaba Güzin Abla, ben 29 yaşında bir kızım. İnanın tek değilim bu konuda, belki adımı gizleyerek köşenizde yayımlarsanız bu yazıyı, insanlara ilham olur... Bugüne kadar erkeklerle arama hep mesafe koydum. Sevgilimin olmasını istemedim. Türk örf ve adetlerine uygun olarak, benimle ciddi düşünen, evlilik yolunda ilerleyecek erkeği bekledim. Bekledim de bekledim ama sonuçta hiç talibim olmadı bu yaşa kadar... Üniversite bitti bitecek, az kaldı. Suratım hiçbir zaman asık olmaz, hep güler yüzlüyümdür. Çirkin de değilim... Fakat bugüne kadar hiçbir erkek bana yaklaşmadı.
Yıllarca bunu sorguladım. Hocalar “kader”, psikologlar, “baban sorunlu olduğu için bilinçaltın garip erkekleri sana çekiyor” dedi... Bu işten hiçbir şey anlamadım. Sosyal bir insanımdır da ancak erkekler çoğunlukla günübirlik kız peşinde olduğu için, acaba yanlış ortamda mıyım diyorum?
Sakın beni yanlış anlamayın, sizden bana eş bulmanızı beklemiyorum, fakat gerçekten kader deyip daha fazla beklemem mi lazım? Dengeli, evlenmiş veya sevgilisiyle evlenme yolunda olan erkekler görünce ‘demek böyleleri de var’ diyorum, ama bu insanlar neden benim karşıma çıkmıyor?
Çevremdeki insanlara açılıp bu durumumdan bahsetmem mümkün değil, toplumumuzun nasıl karşılayacağı belli. Koca arıyor, evde kalmış gibi şeylerle uğraşmak istemiyorum.
İlişki dışında gerçek anlamda arkadaşlarım da olsun istedim. O da olmadı. Okul ve üniversitede hep ders notu için bana yaklaştılar.
Bütün bunlara bakarak bana ne önerirsiniz? Bende eksik olan bir şeyler mi var, neden hayatımın erkeğiyle karşılaşamıyorum? ◊ Rumuz: Almanya’da yaşayan kız
YANIT
Sevgili kızım, elbette ismini yayımlamam, köşemi izliyorsan, sadece rumuz yayımlıyorum ve okurlarımın mail adreslerini bir süre arşivimde muhafaza ediyor, sonra da siliyorum.
6 Nisan Çarşamba günü köşemde “Eşim kendine zarar veriyor” başlıklı bir yazı çıktı. ‘Haksız mıyım’ rumuzlu okurum mektubunda eşiyle arasındaki problemi şu sözlerle anlatmıştı:
“Eşimle evlendiğimiz günden itibaren hep kavga ediyoruz. Tartıştığımız zaman bana ‘sus artık, konuşup durma’ diye bağırıyor. Ardından kendine zarar veriyor, kafasını duvarlara vuruyor.
Eşim bana ‘sus’ dese de ben konuşmaya devam ediyorum. Bu arada benim boğazıma da sarılıyor. Ben de susamıyorum işte. Sonunda ‘boşayacağım seni artık dayanamıyorum’ dedi ve boşanma davası açtı. Anlaşmalı boşanmaya karar verdik. 14 Nisan’da boşanma davamız var.
Ne yapmam lazım, hata bende mi, susmam mı gerekiyor, bilemedim.”
Bu yazıya okurlarımdan oldukça ilginç yorumlar geldi.
Ama bunların en ilginci, adının ilk harfleri E. A. olan bir beyefendiden gelen mektuptu. Mektup “Yorumu kendinde” başlığını taşıyordu ve beni çok güldüren bir fıkrayı aktarmaktaydı.
Sizleri de güldüreceğini düşünerek paylaşmak istedim. İnanın her zaman böyle anlamlı fıkralarla karşılaşmıyorum.
Eskişehir yasta... Eskişehir yine iki gözü iki çeşme. “Neden?” diye sordum söylemedi, boynunu büktü usulca. Yağamasa da rüzgarını savurdu bu kez de... Utandı sanki, “Anla beni, söyletme işte” dedi kendince. Anladım o da benim gibi ağlamakta bulmuş çareyi.
Yitip giden sevgilerine, hiç geri gelmeyecek, bir daha göremeyeceklerine, böylece ağlayıp yas tutmakta...
Her mart sonu nisan başlangıcı böyle oluyor gibi. Günlerdir kapalı hava, yağmur, figan, evler soğuk, sinirler bozuk güneş yüzü görmeyince.
Mübarek Ramazan ayı geldi.
Oruçlar tutulacak, iftarlar açılacak. Gece sahurda ne yenmeli, bilimsel tavsiyeler, dini sohbetler televizyon ekranlarında, gazete sayfalarında...
Ama her Ramazanda benim aklımdaki soru şu oluyor: “Kendisini, nefsini, iradesini susuzlukla, açlıkla sınayanlar acaba sokaklarda yaşam savaşı veren canların hallerini bir nebze olsun anlayacak mı?”
Öyle ya, kolay değil 10 saatin üzerinde aç susuz kalabilmek. İşte tam da bu zor saatlerde, köşe başında o güne kadar hiç dikkatinizi çekmeyen, tüyleri dökük kedinin market torbanıza nasıl hasretle baktığını belki de bu sefer göreceksiniz.
Merhaba Güzin Abla, ben 23 yaşında ve 2 aylık hamile bir kadınım.
Eşim ise 38 yaşında...
Eşimin evi iki sokak arkamızdaydı. Tesadüfen yollarımız kesişti ve arkadaşlığımız ilerledi.
Daha sonra nişanlandık... 6 ay nişanlı kaldık. Kayınpederim başlarda iyiydi ama sonra eltimin etkisinde kaldı ve hiç nedensiz yere annemlere tavır aldı...
Dini nikâhımızın kıyılacağı akşam, eltimler bize yemeğe geldi ve ben banyoda üç düğümlü ip büyüsü buldum. Eşim de gittikçe uzaklaştı benden...
Kına gecemize eşim zorla ve eşofmanla geldi. Nikâh günü de beni, eşimin amca dediği biri evden çıkardı. Nikâhımda ikinci el gelinlik giydim. Eşimin ailesi sadece bana bir bilezik taktı...
Evliliğimizin üçüncü günü eşimin halasının 16 yaşındaki torunu bizde kaldı. Eşim kendisinin oturacağını söyleyip bizi uykuya gönderdi.
Merhaba Güzin Abla, ben 9 aylık evli bir genç kadınım.
Eşimle evlendiğimiz günden itibaren hep kavga ediyoruz. Aslında eşim beni çok seviyor, biliyorum ama bana sevgisini göstermiyor, sürekli de yalan söylüyor.
Ben de çok kızıyorum, bu yüzden tartışıyoruz.
Tartıştığımız zaman bana “sus artık, konuşup durma” diye bağırıyor.
Ardından kendine zarar veriyor, kafasını duvarlara vuruyor.
Siniri geçince özür dileyip “bir daha yapmayacağım” diye sözler veriyor.
Ama aradan uzun bir süre geçmeden yine aynısını yapıyor...
Ben 36 yaşındayım ve 14 senedir evli bir kadınım. İki kızımız var. Bazen köşenizdeki yazılarınızı okuduğumda çok şaşırıyorum.
Bazı insanlar evlilik nedir bilmiyor sanki. Gerçekten evlilik nedir? Evlilik insanların birbirine saygı ve sevgi gösterdikleri bir kurumdur. Aslında evlilik içinde insanlar birbiriyle geçinmenin bir yolunu bulmalı.
Örneğin ben kocamla her zaman, her konuda anlaşamayabilirim ama onun iyi yanlarını da görmem gerekiyor.
Şimdi ayrılsak, yeni tanıdığım birisinde bu sevmediğim alışkanlıkların olmamasına dikkat ederim ama o bana yeter mi, bilemem. Belki başka konularda bana ilgi göstermeyebilir.
Ben bu ilgiyi ve saygıyı şu an normal olarak görebilirim. Ama acaba yeni biri şu anki eşim kadar benim arkamda duracak, beni dinleyecek, bana değer verecek karakterde midir?
Ancak bazıları sanki hep daha iyisini arıyor. Ama evlilik almak ve vermek amacı taşıyan bir kurum ve bu kurumda saygı çok önemli. Tabii bizim de iniş ve çıkışlarımız oldu, bu çok normal.
Sevgi bazen alışverişten en sevdiğin çikolatayı alıp getirmektir.
Eşimle severek evlendik. İlk 6 ayımız çok güzel geçti. Ancak sonrasında eve geç gelmeye, işleri bahane ederek beni ihmal etmeye başladı. Ama arkadaşları aradığında işini rahatlıkla erteleyebiliyordu. Birlikte hiç zaman geçiremez olduk. Buna kahvaltı ve akşam yemekleri de dahil. Kısacası kendimi evliliğimde çok yalnız hissettim. Evliliği bu şekilde sürdürmek istemediğimi söyledim. Bana çok sert tepki verdi ve ailemin yanına döndüm. 4 ay ayrı kaldık. İki kere yanıma geldi ama tavrı çok net ve ciddiydi. Hiç alttan almadı. Sadece “Hazırlan gidiyoruz” dedi. Ben bu şekilde dönemeyeceğimi söyleyince gitti. En son gelişinde tekrar deneme kararı aldık. Eve döndüm ama bir
terapistle görüşmemiz gerektiğini belirttim. Çünkü bana “Sen hastasın, kötü fikirlisin” gibi ağır kelimeler kullanıp kavga çıkarıyordu. Öyle ki doğru dürüst konuşamaz olduk. Normal bir konuda bile kavga etmeye başlıyoruz. Ama kabul etmedi ve terapiste yalnız gittim. Eşim iş yoğunluğunu bahane edip ısrarlarıma rağmen gelmedi. Ama terapist “Kesinlikle eşinizi görmem gerekiyor” dedi. Eşim bana karşı aşırı tahammülsüz. Gün içinde beni aramıyor. Sorunlarımızı konuşup çözelim dediğimde “Ne sorunu, sorunumuz mu var bizim?” diyor. Beni kırdığını, çok üzüldüğümü dile getirdiğimde, cevap bile vermiyor. O ne zaman isterse birlikte vakit geçiriyoruz. Benim isteklerimi zoraki yapıyor. “Artık bana karşı sevgi hissetmiyorsan, beni aramayı unutacak kadar sevmiyorsan ayrılalım” dediğimde “Hayır ben seni seviyorum, sadece çok yoğunum” cevabını alıyorum. Artık anlayamıyorum, ona nasıl davranmalıyım? Her yolu denedim; kızmayı, küsmeyi, tatlı dili ama hiçbir değişiklik olmadı. Evlilikten beklediğim bu değildi. Sosyal medyada çok aktif ve yabancı bir kızı hesabına eklediğinde “Bir akrabam” diyor. Rahatsızlığımı dile getirince de o yabancı insanı benden üstün tutuyor. Hayatında ben değil de herkes daha önemliymiş gibi davranıyor. Ne yapmam gerekiyor, lütfen yardım edin. ◊ Rumuz: Hayatımı mahvetti
YANIT
Sevgili kızım, ne yalan söyleyeyim, eşinle ilgili bütün bu anlattıkların Türk erkeğinin tipik bir örneğini yansıtıyor. Ve ben bunu ilk kez duymuyorum... Bu yakınmaların ülkemizdeki evli kadınların hemen hemen hepsinin şikayeti. Eşlerinin ilgisizliği, kendilerinden çok başkalarıyla ilgilenmesi, iş ya da yorgunluk bahanesiyle eşleriyle dışarı çıkmamaları, eve geldiğinde bilgisayara ya da telefona sarılıp hiçbir şekilde sohbet etmemeleri, önemli günleri unutmaları, başkalarının yanında onları küçük düşürecek sözler söylemeleri... Ve belki sen dile getirmemişsin ama en önemlisi de hemen hemen hiç cinsel hayatlarının olmaması.
Evet, bana gelen bu yakınmalarda eminim kendinden bir parça bulabilirsin. Maalesef ülkemizde insanlar bir evliliği mutlu ve huzurlu şekilde yürütebilmek için nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyor. Bunun için ne ailelerinden ne de eğitim hayatlarında bilgi edinebiliyorlar. Oysa günümüzde kötü giden ve kısa sürede boşanmayla sonuçlanan bunca evliliği
kurtarabilmek için aile eğitim merkezleri çoğaltılmalı, gençler evlilik öncesi mutlaka hem cinsel eğitim almalı hem de evlilik hayatının püf noktalarını öğrenmeli. Aile olmanın ve birbirini mutlu etmenin yollarını öğrenmiş olarak evliliğe adım atarlarsa, bugünkü gibi boşanmaların hızla artması önlenebilir. Sen kendine düşeni fazlasıyla yapmışsın. Hele bir terapiste başvurman çok yerinde bir kararmış. Ama o birçok bencil erkek gibi kendini yeterli buluyor, senin bu şekilde de mutlu mesut yaşayabileceğini düşünüyor. Onu mutlaka bu terapiyi almak konusunda ikna etmelisin güzel kızım. Umarım edersin
28 yaşında nişanlı bir kızım. Nişanlımla o kadar güzel bir uyumumuz var ki... Bu devirde böylesi zor bulunur. Arkadaşlarıma bakıyorum, önce yakışıklı, zengin birilerini buluyorlar. Hem de âşık oluyorlar. Ama yaşadıklarını görüyorum.
Güvensizlik, kavgalar, kalp kırmalar, ihanetler ve daha bir sürü şey yaşıyorlar. Hatta ayrılıyorlar.
Ne zaman bir arkadaşımın ilişkisine özensem birkaç ay içinde kendime şükrediyorum.
Ben ise bunları bilerek ve sürekli kalbimin yanlış insanları sevdiğini görerek mantığımla bir kişiyi seçtim.
Dediğim gibi her şey o kadar güzel gidiyor ki karakter uyumumuz, anlaşmamız, sadakatimiz gerçekten her şey bir bütün ilerliyor.
Zaten evlilikte bir zaman sonra geriye sadece karakter uyumu kalacak. İşte o tam da baba olacak, evine, yuvasına bağlı bir adam. Görseniz beni o kadar güzel seviyor ki... Sevgisine, ilgisine bağımlı oldum.
Ama tek sorunum ben tam âşık olup o heyecanları yaşayamıyorum. Bunu hiç kimse bilmiyor. Sanırım önceden bu aşk ve heyecanı tam olarak yaşayamadığım için içimde kaldı. Mantıkla birini seçince de o sevgi arayışı öyle kaldı. Daha önce de platonik olarak severdim. Biri ile en fazla 1 ay konuşmuşluğum vardı.