Bir anne kız tanıdım bu hafta. Konuştukça daha çok tanımak istediğim bir anne kız... Tablo gibiler. Hatta masal gibi ilişkileri... Bu hastalığın umut veren yüzü olmuşlar. Zorlukların üstüne umutla gitmişler ve başarmışlar. Lösemi... Öyle soğuk bir hastalık ki ve öyle korkutucu ki...
Bahar şimdi 7 yaşında. İki sene hastanede geçirdikleri günleri, geceleri en iyi onlar biliyor elbette, ne anlatmakla mümkün, ne haykırmakla... Mücadeleyi bırakmayan Aslı Hanım’ın yazdığı “Gülmek İyileştirir” adlı kitap, hastane odalarına ışık, umutsuzlara umut olacak.
◊ Bahar, bir hastalık geçirmişsin ve şimdi turp gibisin. Ne kadar süre tedavi oldun?
- Bahar: Azıcık. Bir ay sürdü.
◊ O bir ay içinde yapmak istediğin ama yapamadığın neler vardı?
- Bahar: Aslında her şeyi yapabiliyordum ama mememin yukarısında iğne gibi bir şey oluyordu bazen.
O olduğu zaman oyun oynarken hareket etmekte zorlanıyordum. Ama yine de oyun oynadım ve eğlendim.
Öğrencilerine faydalı olabilmeye ömrünü adamış, okula traktörle gidip gelen, halen atanmayı bekleyen 27 yaşında bir kahraman o… Sosyal medyada 5 binlere ulaşan takipçi sayısını 50 binlere çıkarmış.
Erzurum’un Sütpınar Köyü’ne onun sesi sayesinde Amerika’dan yardım gelirken, diğer gelen yardımları köy köy dolaşıp dağıtabilmek için kaymakamlıktan araç alamayan bir öğretmen o…
Bence hepimizin öğretmeni.
Bir yaşam ustası Ömer Öğretmen. Röportajımızda iki hane daha ziyaret etmem için çırpınıyor. “Vakit yok, uçağa yetişmemiz lazım” diyorum. “Ne olur diyor… O çocukların evi yandı. Her şeyleri yandı ama okula gitmeye devam ediyorlar. Çok zor durumdalar.
Sizi görsünler. Hemen gideriz, ben sizi yetiştiririm, söz” diyor.
Allah’ım nasıl hevesli. İnsan sevindirmek için sadece aracı. Bununla besleniyor.
Yaşadıklarım, gördüklerim bizim insanımızın, bizim topraklarımızın ta kendisi.
20 yıl önce “Alem Buysa Kral Benim” türküsü ile sektöre hızlı bir giriş yapan Mahsun Kırmızıgül ile aynı kadroda sahneye çıktığımızda tanıştım. Onlarca albüm, konserler, klipler, çalkantılı bir magazin derken bambaşka bir sessizlikle, bir duruş ve amaçla yeni bir Mahsun’la tanıştırdı bizi. Yönetmenlik onda kalıcı bir tutku.
Annesine 13 yaşında söz verdiği için hayatında ağzına bir kez bile içki ve sigara dokundurmamış bu adamın istikrarlı duruşunu takdir etmemek mümkün değil... Yıldız Kenter’den Haluk Bilginer’e ustaları sinemasına ikna etmiş, filmlerinin toplam gişesi 12 milyon seyirciye ulaşmış... Sette oyuncularına işinden başka bir düşüncesi olmadığını hissettiren bir yönetmen. Dünyalar güzeli bir eşi ve bir kızı da var şimdi...
Setimizin ilk günlerinde kendisine Hocam diye hitap eden oyuncuları duyduğumda şaşkınlığımı gizleyemedim ve sordum ”Sana hocam” mı diyorlar? “Vazgeçtiklerin kazandıklarını belirliyor. Setin son günlerine kadar gözlemle bakalım. Kapadokya dönüşü tekrar konuşuruz” dedi... 40 günümüz geçti “Vezir Parmağı” setinde.
O içini hep çırak tutmuş bir Hoca...
TÜRKİYE HUZURA KAVUŞURSA MÜZİKAL YAPACAĞIM
◊ Şarkıcılığı bırakıp yönetmenliğe geçtin. Yönetmen olman toplumsal açıdan sınıf değiştirmene neden oldu mu?
Nerede mi?
Barselona’da idman sonrası bizi kahvaltıya davet ettiği evinde. Ha Bayrampaşa’da evindeyiz ha gurbette. Zeytinimiz, peynirimiz, soframız Türkiye, eşi, dostu, kardeşi, arkadaşı, yardımcısı, asistanları,
hepsi biz. Her şey bizden, her şey doğal, sıcak,
samimi, gerçek ve fazlaca mütevazı...
Mesleğinin zirvesinde dünyanın en büyük, en
değerli, en kıymetli futbolcularıyla aynı takımda oynayan gerçek bir yıldız o. Hafife alınamayacak kadar önemli ve istikrarlı bir başarı öyküsü onunki... Saatine, sevgilisine, arabasına takılanlar ne acıklı ve ne gereksiz kıskançlıklarla onu çekemediklerini belli ededursunlar onun cevabı tek kelime: “Eyvallah”
◊ Geçen hafta 3 gol atıp bir de asist yaptın. Neymar’ın yerinde oynamanla mı yoksa genel performansınla mı ilgili bu başarı?
Alnımıza yazılı bir kader var elbette. Ve kaderin virajlı yollarında seçimler bizim irademize bağlı kılınmış...
Geçmiş yıllarda ülkemizle ve ünlülerle ilgili verdiği röportajlarda dikkat çekici tahminleri var Aslı'nın birebir yaşanan...
Evli ve iki çocuk annesi bu çıtı pıtı kadından çıkan sözlere şaşırmamak mümkün değil.
Bambaşka bir mesleği olan yakın arkadaşım Ayşe (Brav) vardır mesela. Kahve fincanına bakıp söyledikleri yıllardır beni şaşırtmaya hep devam eder.
Bazen rüyamda gördüm der, bazen sebepsiz başlar söylemeye.
◊ 2016 için ‘Evrenin intikam senesi’ olacak demişsin. Peki 2017 için?
- 2016, Türkiye ve dünya için zorlayıcı bir yıldı. Duaların ve istikrarın gücüyle ayakta kalacağız dedim ve öyle de oldu. 2017 sıkıntılı süreçlerin bittiği bir yıl olacak. Bu yılı doğum yılı olarak adlandırabiliriz. İlk 9 ayımız biraz sancılı geçebilir ama sonrasında toparlanma dönemine gireceğiz. Temmuz ayından sonra Türkiye için çok pozitif gelişmeler olacak. Şifalanma, barış, ekonomik krizin bitişi gibi konularda olumlu gelişmeler görüyorum. Eylülden sonra bütün dünyanın gözü Türkiye’de olacak.
Anneme sarılıp uyumayı çok isterdim diyen bir genç kız, Yağmur...
Kızıma sevdiği yemekleri yapmak isterdim diyen bir anne, Emine Hanım.
Bir anne-kızın hikayesine konuğum bu hafta...
Annesine annelik yapan bir evlat Yağmur. Birbirlerinden başka kimseleri olmayan kader arkadaşı onlar...
Yatağa bağımlı olarak yaşayan annesine 12 yaşından beri evde bakmak zorunda olan bu evladın gözlerinde hem derin bir hüzün hem de yaşının gerekliliklerini yaşamamanın verdiği bir burukluk var. Bir de annelik...
Peki ya anne... Nasıl gerçek bir hanımefendi...
Bir o kadar da mahcup ve şükreden, bir buruk anne. Ne çok şeyden şikayet ediyoruz. Ne çok şeye sahibiz aslında ve ne hikayeler var size duyurmam gereken... Bu anne ve kızın yükünü hafifletebiliriz.
Erkek egemen bir Meclis’te kadın olmak nasıl bir duygudur diye merak ediyordum. Bunun üzerine uzun zamandır sosyal medya üzerinden takip ettiğim İlknur İnceöz ile tanışmak için Ankara'ya, Meclis’e gittim.
Randevu tarihimiz belirlenene dek telefon ve Whatsapp trafiğimizden hissettim ki AK Parti Grup Başkanvekili olsa bile İlknur Hanım doğal, güçlü bir kadın...
Samimi ve misafirperver biri. Aynı zamanda bir eş ve bir anne... Meclis’e girdiğimde erkek egemen bir yerde olduğumu ve gardımı aldığımı hissettim kendi kendime. Aynı duyguyu İlknur Hanım'ın da yaşadığını röportaj sırasında öğrendim.
Onunla son dönemde artan şiddet olaylarını, Meclis’te yaşanan tartışmaları, annelikten gündelik hayata dair her şeyi konuştuk...
* Geçtiğimiz nisan ayında babanızı kaybetmişsiniz. Başınız sağ olsun. Nasıl bir baba-kız ilişkiniz vardı?- Babamın hayatımda yeri çok farklıydı. Babam hayatımın her döneminde beni destekleyen insan olmuştur. Ne yapmak istediysem bana her zaman destek oldu. Bugün siyasette varsam burada babamın desteği çok önemli ölçüdedir.
* Aklınızda kalan en önemli desteği neydi?
Sinem ve Murat Asilcan, hayatlarını iyiliğe adamış, çocuklara her şeyin ücretsiz olduğu bir dünya yaratmış iki yardımsever... Yaptıklarını yakından görmek için onları Balat’taki 28 metrelik mini binalarında ziyaret ettim...
İçerisi insana mutluluk ve huzur veren masal kitaplarını andırıyor… Oyuncaklar, hikaye kitapları, çocuk eşyaları…
Aklınıza iyiliğe dair ne gelirse burada var. Sinem ve Murat buraya iyilik evi diyor. Çünkü burada çocuklara her şey bedava.
Binanın girişindeki açık gardıroptan isteyen istediği kıyafetleri alabiliyor.
Haftada 5 bin çocuk Paylaş Kurtul projesi sayesinde ihtiyaçlarını karşılıyor.
Sayıları da her geçen gün artıyor..
Sonuna kadar desteklemeliyiz onları.