Fuat Bol

Eğitim ama nasıl? -1-

5 Temmuz 2021
Eğitim, eğitim, eğitim...

Asıl olan eğitim diyor ve bütçenin aslan payını eğitime ayırıyoruz lakin sittin senedir, istenilen hedefin yakınına bile yaklaşamıyoruz.

Her kademedeki eğitim kurumlarının sayılarını çoğaltıyoruz, yıllarca ihmal ettiğimiz öğrenci yurtlarını da telafi etmeye başladık. Yurtsuzluğun ceremesini çok ağır bedeller ödeyerek çektik. Buradaki boşluğu, yıllar yılı FETÖ doldurdu ve çocuklarımızı bizden koparıp aldı.

Devlet bu işe uyandığında ise, ba’de harabil-Basra!

Dikkat edilirse, eğitimde dış görünüşü, yani okul ve yurt binalarını güzel şekilde yapmamıza rağmen, eğitimin içini bir türlü dolduramadık. Eğitimi eskilerin ifadesiyle tanımlarsak; zahir (dış) mamur, batın (iç) haraptır.

Eğitimin amacı, nesilleri kendine, ailesine, toplumuna, milletine ve insanlığa faydalı bireyler yetiştirmek olmalıdır.

Eğitimde en büyük yanlışımız, üretken nesiller yerine ezberci nesiller yetiştirmemiz oldu.

Eğitim için, boşuna ‘milli’ demiyoruz, aksi halde kuru kalabalıklar yetiştirmiş oluruz ki, bunların ne kendilerine, ne ailelerine, ne toplumlarına ve ne de insanlığa bir faydaları olmaz.

‘Milli’

Yazının Devamını Oku

Siyasette ilkeli olmak

3 Temmuz 2021
Devlet ve siyaset insanları, ülke yönetimine talip olan öncü kişilerdir.

Bu kişiler, söylem ve eylemleriyle topluma yön verecek ve kalabalıkları peşinden sürükleyebilecek kıraatta olmalıdır.

Kısaca, liderlik vasfı taşımayan, o ruha sahip olmayan kişiler, bu arenada boy göstermemelidir. Hele Türkiye gibi, halkı büyük ekseriyetiyle başa bağlı bir milletin önüne düşecek kişinin, üstün vasıflarla donanımlı olması şarttır.

Aksi halde genel başkan olunabilir lakin lider olunamaz.

Siyasi partiler demokrasinin olmazsa olmazlarıdır. 2021 itibarıyla Türkiye’de 105 siyasi parti aktif haldedir. Biz gazeteciler bile, bunlardan 100’ünün ismini bilmiyoruz.

Belli ki, birileri siyasi partiyle derneği birbiriyle karıştırmış ve ortaya bu absürd manzara çıkmıştır. Zira bunların ülke yönetimine talip olma gibi bir arzuları yok, parti kurmak için parti kurmuşlar.

Halkın peşine takılacağı liderde aradığı en önemli vasıflardan biri de, kişinin ilkeli olmasıdır.

Özü-sözü bir, samimi, açık fikirli, seven ve sevilen, dava sahibi ve davasının yılmaz savunucusu, söylem ve eylemleriyle güven veren olmalıdır.

Hepsinden önemlisi, asla yalancı olmamalıdır!

Yazının Devamını Oku

Bu nasıl muhalefet?

30 Haziran 2021
AK Parti’nin yirmi yıla yakındır iktidarda kalmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi de, Türkiye’de aklı başında, güven veren, tutarlı ve istikrarlı muhalefetin olmayışıdır.

Şu veya bu şekilde AK Parti’den bıkanlar bile, güvenip oy verebilecekleri bir siyasi lider veya parti göremedikleri için; ya hiç sandığa gitmiyor ya da ‘kerhen’ de olsa, gidip oyunu Erdoğan’a ve AK Parti’ye veriyor, vermek zorunda kalıyor.

Zira bir Sayın Erdoğan’a, bir de diğer, sözüm ona siyasi ‘lider’lere baktığında, mukayesenin bile mümkün olmadığını görüyor. Süleyman Demirel’in yerinde olan tabiriyle, bu ‘lider’ bozuntularına beş keçi emanet edip derenin karşına geçirmelerini isterseniz, karşıda iki keçiyle karşılaşırsınız; onları da yaralı bereli halde bulursunuz.

Allah aşkına! Kendi ülkesini yabancılara jurnalleyen ve ‘Sakın Türkiye’ye gitmeyin, orada can ve mal güvenliği yoktur’ diyen, diyebilen kişi ya da kişilerden bu memlekete ne hayır gelir? Bu ana muhalefet ‘lider’inin hali, gerçekten yürekler acısıdır. Ağzından çıkanı kulağı duymadığı gibi, nerede, hangi ülkede yaşadığının bile farkında değil.

Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni adeta ilkel kabile devletçikleriyle bir tutuyor ve ‘Biz gelirsek, Kanal İstanbul Projesi’nde çalışmakta olan müteahhitlerin paralarını ödemeyiz’ lakırdısını edebiliyor.

Daha devlette devamlılığın asıl olduğunun bilincinde bile olmayana değil devlet idaresi, keçi çobanlığı bile verilmez, verilemez.

Bu kafa yarın kalkıp; ‘Ey bütün memurlar ve hatta emekliler! Sakın Erdoğan’a oy vermeyin! Bizi dinlemeyip AK Parti’ye oy verirseniz, yarın iktidara geldiğimizde maaşlarınızı keseriz!’ derse, hiç şaşırmayın!

Erdoğan düşmanlığı bunların akıllarını örtmüş; gözleri, hak ve hakikat namına hiçbir şeyi görmüyor ve algılayamıyor.

Yalan ve iftira üzerine kurdukları hayal dünyalarında günlerini gün ediyorlar, sözde muhalefetçilik oynuyorlar. Asla iktidara gelmek gibi bir niyetleri yok. Şayet olsaydı, AK Parti’nin uzun iktidar yıllarında, rakibinin onca yıpranmışlığına ve hatta zaman zaman metal yorgunluğuna karşı, insan, partisinin oylarını, bir milim olsun artırmaz mı?

Yazının Devamını Oku

Aydın ihaneti!

28 Haziran 2021
Öncellikle teşhisi doğru koymak gerekir; bizde gerçek aydın yani münevver çok azdır.

Bizde, ne okuduğuna bakmadan, okumuş insana (gazete ve hatta Tommiks-Teksas okuyana bile) aydın denmiştir. Zira kültür adına samyeli estirilen bizden başka bir ülke gösteremezsiniz!

Bizde aydın olmanın şartı kurulu düzene karşı olmak, halkının değerlerini bilmemek ve onlara, biliyormuş gibi yapıp düşman olmak, bir fikre saplanıp kalmak ve kendi doğrusundan başka doğru tanımamak.

Bakınız Attila İlhan, bizim aydınımızı nasıl tanımlıyor: “...Bizim aydınlarımızın önemli bir kesimi, kesinlikle cahildir. Dünyada ne oluyor, ne bitiyor, kesinlikle okumazlar, izlemezler. İkincisi muhakemeden yoksundurlar. Olay gözüne giriyor, onu doğru değerlendirip doğru sonuç çıkartamıyorlar. Aydınlarımızın büyük bir kısmı, inanışlarından önce menfaat peşindedirler. İşin püf noktası bu... Türkiye’nin toplumsal dinamiğinin çok hareketli, çok yüksek olduğunu düşünüyorum. Avrupa’nın en dinamik ülkesi. Bu dinamizmi büyük ölçüde halkta görüyorum. Aydınlar bitti. Aydın diye bir şey yok Türkiye’de. Çok ciddi bir ‘Kuvayımilliyeci’yim. ABD emperyalizmine bu platformda karşı çıkıyorum.”

Aydının (münevver) ilk işi, kendi medeniyetini, kendi medeniyetinin dinamiklerini bilmek ve bunları sindirmektir. Bundan başka diğer medeniyetleri de bilecek ve bunları, kendi medeniyeti ile kıyaslayıp sentez üretebilecektir.

Aydın (münevver) kendisi aydınlandığı gibi, başkalarını da aydınlatabilecektir.

Günümüzde aydın geçinen tiplere bakınız; hemen hepsinin ortak özelliği, kendi köklerine ihanet etmek ve kurtuluşu, Batı taklitçiliğinde buldum zannetmektir.

Bu yüzden kendilerini ya Amerikan, ya İngiliz, ya Fransız, ya Alman vb. ekolü olarak görürler.

Bu aydın tipinin düsturu

Yazının Devamını Oku

El insaf!

26 Haziran 2021
İnsaf kelimesi Arapçadır, ‘nısf’ (yarım, yarısı, yüzde 50’si) kökünden gelir.

İngilizcede fifty fifty, elli elli manasına. Dikkat edilirse, kelimenin yapısında bile bir denge, bir adalet duygusu var.

İlaç bile, yüzde 51 faydasına karşılık, yüzde 49 zararına rağmen kullanılır.

İnsanları değerlendirirken insaflı olmak gerektir. Hiçbir insana, baştan başa kapkaradır, ya da kar beyazıdır denemez. Yüzde elliden fazlasına göre hüküm verilmesi, adaletin, diğer bir deyişle insafın gereğidir.

Hatasız kul olmaz, zira insan melek değildir; hataları ve sevaplarıyla insandır. Değerlendirmede bulunurken, hataları fazlaysa kötü, sevapları fazlaysa iyi denir. Ne kadar iyi, ne kadar kötü olduğu ise yüzde 51’den yukarıya doğru gösterdiği, iyi veya kötünün durumuna göre değerlendirilir.

Siyasette ve devlette görevli olanlar da birer insandır ve hiçbirisi hatasız değildir.

Bir insan partili olabilir ancak partici olmamalıdır. Partici demek, kendi partisinde, parti mensuplarında ve liderinde asla hata görmeyen; her söyledikleri ve her yaptıklarını doğru gören kişi demektir. Objektif olamayan bu kişilerin sözlerine itibar edilmez, edilmemelidir.

Particilik, iflah olmaz bir hastalıktır, bu illete uğrayanlar asla sağlıklı düşünemezler.

Partili olmakta bir sakınca yoktur. Partili, hangi görevde olursa olsun, doğruya doğru, eğriye eğri demelidir. Partici bunu diyemez.

Yazının Devamını Oku

FETÖ biter mi?

23 Haziran 2021
FETÖ’nün belini kırdık, artık darbe marbe yapamazlar; dışarıdakiler Türkiye’ye gelemez, hapistekiler de çürüyüp giderler diye kimse umutlanmasın.

Zira FETÖ, alışageldiğimiz terör örgütlerinden hiçbirine benzemez, kendine özgü, evrensel bir yapısı vardır. Ve üstelik sahte de olsa din temellidir. Bu yüzden, Hasan Sabbah’ın Haşhaşilerini andırırlar. Beyinleri yıkanmış, hedefe kilitlenmiş; ne derseniz anlamaz, mankurt tipler bunlar.

Bu yapı, kendisine, Osmanlı’nın devşirme sistemini model almıştır. Aynı yöntemle, bu kez Osmanlı’nın torunlarından intikam alınmaktadır. Osmanlı’nın devşirdikleri Müslüman oluyor ve küffara karşı savaşıyordu.

FETÖ’cüler ise, devşirildikleri devlete ve devlette yaşayan Müslümanlara karşı savaşmaktalar.

Sözde işledikleri tüm bu cinayetleri İslamiyet adına yaptıklarını söylüyorlar lakin yapıp ettiklerinin İslamiyet’le yakından ve uzaktan bir ilgisi bulunmamaktadır.

Öyle ya; herhangi bir kurum veya kuruluşa giriş sınavlarının sorularının çalınıp yandaşlarına verilmesi, hırsızlık ve kul hakkını gasp değil de nedir? Bu denli alçaklıkları, İslamiyet adına işlemek ise, o dine yapılabilecek en büyük ihanettir.

Bakınız; tekrar tekrar belirtmek isteriz ki, FETÖ denilen zehirli aşta tuzu biberi olmayan tek siyasi lider merhum Necmettin Erbakan’dır. O da, bunların gerçek yüzünü bildiğinden değil, vaktiyle ihanetlerine uğrayıp, partisini (MSP) bölmelerinden dolayıdır.

Sivil olsun, asker olsun; hangi yönetim F. Gülen haininin elinden tutmadı ki?

Belli ki, bizim devlet ve millet hayatımızın tüm kurum ve kuruluşları, yerin altındakileri üstündekilerle birlikte seneler senesi, bizden habersiz sürülmüş.

Yazının Devamını Oku

Marmara da Erdoğan’ı bekliyor!

21 Haziran 2021
Önce, Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı, Sayın Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar’ın çok önemli tespitlerini sıralayalım: ‘... Bizlere nefes olmanın yanında birçok canlı türüne yuva olarak biyoçeşitliliğe ve gıda zenginliğine de büyük katkı sunuyor mavi vatanlarımız.

Bir taraftan küresel sorun iklim değişikliği ile oluşan asitleşme, diğer yandan doğrudan veya nehirlere boca edilen atıkların oluşturduğu kirlilik her geçen gün büyüyor.

Tüm bu olumsuzluklardan en fazla nasibini alan bir yer de bizim Marmara Denizi’miz.

Her bölgenin kendisine has özellikleri vardır. Bu bölgenin doğal dengesinin korunmasında bu yapının etkisi büyüktür.

Marmara’nın da böylesi bir yapısı vardır. Marmara Denizi esasında bir geçiş koridoru. Bu yönüyle zengin bir biyoçeşitliliğe sahiptir.

Ancak her iki yöndeki boğazlar, üç büyük çukurlu denizde adeta birer boğum işlevi görüyor.

Farklı tuzluluk oranlarına sahip iki denizin sularını barındıran Marmara’da, bu cihetle, iki katmanlı yapı var. Üstte düşük yoğunluklu Karadeniz suyu, altta ise yüksek yoğunluklu Akdeniz suyu bulunur. Üstte ısı değişikliği olurken, alt katmanda neredeyse bu değişim olmaz.

İki katmanlı yapı dikey yönlü karışımı sınırlandırıyor. Yüzeyde ise Marmara’nın derin çukurlarının bulunduğu Tekirdağ açıklarına nispeten oluşan sirkülasyon, özellikle de Körfez bölgelerinde çok nadir görülüyor.

Bu durum Marmara’da adeta bir durağanlık oluşturuyor.

Yazının Devamını Oku

Sosyal devlete doğru

19 Haziran 2021
Koronavirüs salgını, ekonomileri çok güçlü devletlerin bile ipliklerini pazara çıkardı.

ABD daha işin başında havlu attı, Japonya gibi çok dikkatli bir ülkenin de sağlık sistemi çöktü ve ülkenin başbakanı Japon halkından özür dilemek zorunda kaldı.

Aşı konusunda da dünyanın hali, altta kalanın canı çıksın anlayışından başka bir şeyi yansıtmıyor.

Halklardaki ekonomik tükenmişlikler, kısıtlamalarla birleşince, özellikle fakir ülkelerde içler acısı manzaralar meydana geldi.

Çok şükür; Türkiye’miz ta başından beri, konuya ciddiyetle eğildi ve işi dikkatle ve titizlikle götürmesini bildi. Ekonomimize ve sosyal hayatımıza olumsuz yansımaları olmadı mı? Elbette oldu lakin devlet-millet kaynaşmamız, bu durumu sabır ve sükûnla atlatmamıza vesile oldu.

Haklarını hiçbir zaman ödeyemeyeceğimiz sağlık çalışanlarımız, dünyada emsali görülmedik bir özveriyle çalışmalarını sürdürdü, sürdürüyor.

Sabırlı, kanaatkâr, zorluklara katlanan, çilekeş milletimizin gösterdiği olgunluk da her türlü takdire şayandır. Üç-beş kumarbazın ve zıpçıktı gencin bilinçsizce davranışları sizi yanıltmasın. 82 milyonluk bir ülkede, bu kadarının da olmaması anormaldir.

Sağlık altyapısında, dünyada parmakla gösterilebilecek birkaç ülkeden birisiyiz.

Bugün itibarıyla, günlük bir buçuk milyon doz aşıyı geçtik, eylül-ekim gibi de yerli aşılarımız, bizim olduğu kadar, dünyadaki fakir ülkelerin de imdadına yetişecek.

Yazının Devamını Oku