Eleştirilerin, “Türkiye eksen değiştiriyor” görüşünde yoğunlaştığını gözlüyoruz. Ankara’nın, Batı ekseni yerine yeni arayışlara girdiği, Rusya eksenine kaydığı, Şanghay örgütüne transfer olacağı gibi Batı kaynaklı yorumlar yoğunlaştı.
Türkiye-Rusya-İran ittifakının Suriye içsavaşının sürdüğü konjonktürde, bir zorunluluk olduğu görüşü, nedense göz ardı ediliyor.
Eğer Suriye içsavaşı başladığında Türkiye’nin kaygıları ve önerileri kabul görseydi, Ankara’nın böyle bir manevra yapmasına gerek olmayacaktı. Ancak ABD ve öncülüğündeki koalisyon ısrarla Türkiye’ye kulak tıkadı ve dışlayan bir politika izledi.
TÜRKİYE’NİN ÖNERİLERİ
Yugoslavya kanlı bir içsavaş sonrası parçalandı, Çekoslovakya kansız şekilde ikiye bölündü, ortaya çıkan yeni devletçiklerle birlikte birçok Doğu Bloku ülkesi, Batı Bloku’na geçti. Rus Federasyonu kendini toparlamasının ardından, Sovyetler Birliği’nden sonra bağımsızlığını kazanmış Asya ülkelerini yeniden nüfuzu altında toplamaya çabalıyor.
Sovyetler Birliği’nin yıkılması sadece Avrupa’daki Doğu Bloku’nun dağılmasıyla sonuçlanmadı. Ortadoğu’da bu iki blok arasındaki güç dengesine dayanan düzeni de yerinden oynattı. Başka bir deyişle, İkinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarından sonra, Birinci Dünya Savaşı’nın sonuçlarını da değiştirmeye zorlayan bir süreç başladı.
Irak’ın ABD tarafından işgal edilip bölünmesi, Arap Baharı rüzgârıyla ülkelerin savrulması, Mısır’da askeri darbe, Libya’nın ikiye bölünmüş hali ve nihayet Suriye içsavaşı bu süreçte yaşandı. Irak’tan sonra Suriye’nin de parçalanması riski bir hayli yüksek. Bu olasılık Türkiye’nin de bölünmesi, parçalanması gayretlerini artırmış durumda.
Eski ABD Başkanı George W. Bush’un danışmanı ve bakanı Rice, “22 ülkenin sınırı değişecek” derken, bu sürece işaret etmişti. Rice bu sözü ettikten sonra Ortadoğu’da ve Kuzey Afrika’da çok kan aktı. Hâlâ akmaya devam ediyor.
15 Temmuz’dan bu yana, memuriyetten atılan veya açığa alınan asker, polis, sivil sayısı 100 bini aştığı halde, hâlâ FETÖ ve benzeri terör örgütü mensuplarının devlet içinde kendilerini gizleyebildikleri anlaşılıyor.
FETÖ başta olmak üzere terör örgütü mensuplarının devleti ele geçirmek için ölümü bile göze aldıklarını, her yola başvurduklarını biliyoruz. 15 Temmuz’da kanlı bir darbe girişiminde bile bulundular.
Hâlâ vazgeçmiş de değiller. Rus Büyükelçi’ye yapılan suikast bunu gösteriyor. Ele geçiremeseler bile gizli hücrelerini, elemanlarını harekete geçirerek, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne olabildiğince zarar vermeye çalışıyorlar.
Rus Büyükelçi Karlov’un katledildiği suikastta bir polis memurunu kullanmaları Türkiye’nin dış dünyadaki imajı açısından en olumsuz etkiyi yapacak bir yöntemdi. Ankara’da bir büyükelçinin bir polis memuru tarafından katledilmesi, Türkiye’nin güvenli olmadığı, diplomatların bile Türk polisine güvenmemeleri gerektiği mesajı da taşıyordu.
İyi bir insan olduğunu bildiğimiz değerli Büyükelçi’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Huzur içinde uyusun. Ailesine ve Rus halkına başsağlığı dileklerimi ve üzüntülerimi sunuyorum.
Rus Büyükelçi’ye yapılan suikast öyle kaba bir saldırı değil. Çok iyi hesaplanmış, ince ayarları yapılmış bir profesyonel suikast bu...
O kadar profesyonel ki, soğukkanlı suikastçı Mevlüt Mert Altıntaş hesaplamamış olsa bile, onu yönetenlerin Türk toplumunun psikolojisini bile hesaba kattığı görülüyor.
Suriye’deki içsavaşı Türkiye’ye taşımak için elinden geleni yapıyor.
PKK, Suriye’deki kolu olan PYD-YPG’nin ABD’nin ‘kara gücü’ olmayı kabul etmek karşılığında Kuzey Suriye’de elde elde ettiği kısmi egemenlikten güç alarak, benzerini Türkiye’nin Güneydoğu’sunda kurmaya girişti.
Kobani örneğinden sonra, Güneydoğu’da bir yıl süren şehir savaşlarının amacı buydu...
Çatışmasızlık döneminde yaptığı planı ve yığınağı harekete geçirerek silah zoruyla il ve ilçelerde egemenlik kurmaya çalıştı.
Bu konuda Türkiye ve Rusya dolayısıyla Suriye rejiminin mutabakata vardığı, önce ateşkesin sağlandığı ve tahliye için otobüslerin geldiği haberleri geldi.
Daha ilk kafile yola çıktığında silahlı saldırıya uğradı. Bazı siviller öldü, bazıları yaralandı ve konvoy geri döndü. Sonra devreye yine Türkiye girdi ve tahliyeler yeniden başladı.
Ancak, konvoylara saldırılar bitmedi.
Bazı haberlere göre saldırıları İranlı milisler, bazı haberlere göre Suriye rejim güçlerine mensup askerler yapıyordu.
En büyük zorluğu çocuklar çekiyor.
Öğrenciler kış günlerinde gün ağarmadan karanlıkta okula gidiyor. Küçük öğrenciler hem soğukta kalıyor hem de karanlıktan korkuyor.
Bu konudaki veli şikâyetleri çığ gibi büyüdü. Anne-babalar çocuklar korkmasın diye karanlıkta okul servislerini birlikte bekliyor. Servisi olmayan çocukları ise anne-babaları okula kadar götürüyor.
Kış saati uygulamasına geçilmemesi el kadar çocukları perişan etmiş durumda.
Türkiye aynı anda üç büyük tehditle karşı karşıya ve üçüyle aynı anda mücadele etmeye çalışıyor.
PKK, FETÖ ve DAEŞ eşzamanlı olarak Türkiye’nin ulusal birliğine, toprak bütünlüğüne ve laik devlet yapısına karşı saldırıya geçmiş durumda.
Türkiye içinde PKK, FETÖ, DAEŞ’le mücadele ederken, aynı anda bu örgütlerin dışarıdaki yapılarıyla savaşıyor. Kuzey Irak’taki PKK kamplarını etkisiz hale getirmeye uğraşırken, Başika’da askeri varlık bulundurarak Musul kaynaklı sızmaları ve muhtemel göçü orada karşılamayı hedefliyor, diğer yandan Fırat Kalkanı ile Suriye’de koridorla sınır boyunca kuşatılmaya engel olmaya çabalıyor.
Bölgede ve dünyada, Türkiye gibi içeride ve dışarıda aynı anda birden çok tehditle mücadele eden bir başka devlet yok.