Fikret Bila

15 Temmuz’a nasıl geldik?

17 Ocak 2017
MİLLİ Eğitim Bakanlığı, müfredatı yine değiştiriyor. Bakanlık, yeniliği sitesine koymuş, görüş ve önerilere açmış durumda.

Kamuoyunda tartışmaya yol açan değişiklikler; 15 Temmuz’da darbeye karşı kazanılan demokrasi mücadelesinin müfredatta yer alması, Atatürk’le ilgili kısıtlamaya gidilmesi, 2. Dünya Savaşı konusunda İsmet İnönü başlığının kaldırılması, evrim teorisine yer verilmemesi, yardımcı kitapta ilkokul çocuklarına ‘g’ harfini öğretmek amacıyla “Özge küçük gelin oldu” cümlesinin örnek verilmesi...  

TERCİHTE HATA

Türkiye’de eğitim çok uzun yıllardır adım adım bilimsel temelden dini temele doğru kaydırılıyor. Bu gayreti gösterenler acaba El Kaide, DAEŞ, Boko Haram, FETÖ gibi örgütlerin ekmeğine yağ sürdüklerinin farkındalar mı? Bu örgütlerin, bilimsel eğitimi reddeden, kızların okula gönderilmesine karışı olan, okula giden kız çocuklarını kaçıran, kendilerine göre yorumladıkları İslam’ı savaşarak, kafa keserek de olsa bütün dünyaya hâkim tek düzen haline getirmeyi amaçladıklarını bilmiyorlar mı?

Bilimin kılavuzluğundan uzaklaşmış bir eğitim sisteminin, devleti laik olduğu için reddeden, bu nedenle devletler düzenini yıkmayı amaçlayan, yerine tek dünya ümmeti düşleyen bu akımlara kolayca arka bahçe oluşturacak nesiller yetiştirme riskini göremiyorlar mı?

ATATÜRK’E KİM, NEDEN KARŞI?

Kurucu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk muhafazakârıyla, liberaliyle, sağcısıyla, solcusuyla Türk halkının gönlünde taht kurmuş bir liderdir. Günlük yaşam uğraşı içinde, namazında niyazında, ekmeğinin, çocuklarının rızkının ve geleceğinin peşindeki Anadolu insanının Atatürk’le bir sorunu, bir derdi yoktur. Hepsinin gönlünde müstesna bir yere sahiptir. Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı bu insanlarla, onlara inanarak vermiştir ve onların düşmanı değildir, onlar da hiçbir zaman Atatürk’ü düşman olarak görmemişlerdir.

Atatürk’e karşı ve hatta düşman olanlar yukarıda saydığım örgütler ve dayandıkları akımlardır. Atatürk’e düşman olmalarının nedeni, 1923’te bu akımlara set çekmesi, bu amaçla saltanatı ve hilafeti kaldırması, çağdaş, laik bir Türkiye Cumhuriyeti kurması ve onu dinle devlet işlerinin ayrıldığı devletler topluluğuna sokması; gerçek ve tek önder olarak bilimi esas alması, bilimsel eğitim kurumları oluşturması, hurafeleri eğitimden ayıklaması, kadın-erkek eşitliği sağlaması, çağdaş medeniyet düzeyini hedef göstermesidir.

NEDENLERİ ANLATILMALI

Yazının Devamını Oku

CHP seçim, MHP referandum ister

14 Ocak 2017
ANAYASA değişikliği paketinin ilk tur oylaması, Meclis’te kavgalı-gürültülü biçimde devam ediyor.

Görüşmelerin iyice gerginleştiği ortamda erken seçim konusu da gündeme geldi. Erken seçimi ilk telaffuz eden MHP Lideri Devlet Bahçeli oldu. Bahçeli, Anayasa paketi geçmezse Meclis’in yenilenmesi gerekeceğini söyledi. AK Parti sözcüleri de benzeri açıklamalar yaptı. Bahçeli’nin, erken seçimle ilgili sözleri, CHP tarafından milletvekillerine yöneltilmiş bir ‘şantaj’ olarak değerlendirildi. CHP adına Meclis kürsüsüne çıkan Deniz Baykal, bu öneri için “Bir tehditse yakışıksızdır, bir tespitse zamansızdır” eleştirisini yaptı. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel ise, Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun talimatıyla konuştuğunu belirterek, “Hodri meydan! Getirin erken seçim teklifini, biz kabul demeye hazırız” diyerek, partisinin tutumunu yansıttı. Erken seçim tartışmaları Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a da soruldu. Cumhurbaşkanı, “Meclis çalışamaz hale gelirse erken seçim düşünülür” yanıtını verdi.

OLASILIK ZAYIF

Anayasa değişikliği oylama sonuçlarına bakarak, erken seçim olasılığının çok zayıf olduğunu söyleyebiliriz. Anayasa paketinin maddelerine verilen destek AK Parti ve MHP’nin oylarıyla 340-343 destek bandına oturmuş görünüyor. Muhalefetin ‘hayır’ oyları da l35-139 bandında seyrediyor.

Bu tablo ikinci tur ve paketin bütünü için yapılacak son oylamada da böyle seyrederse, referandum kesinleşir ve erken seçim söz konusu olmaz.

Erken seçim ancak paketin bazı önemli maddelerinin ikinci turda veya tümü için yapılacak son oylamada 330’un altında kalmasıyla mümkündür.

Oylama seyrine bakarsak, paketin 330’un üzerinde oy alıp referanduma gidilmesi ‘normal’, 330’un altında kalıp Meclis’e takılması ise ‘sürpriz’ bir sonuç olur. Böyle bir sonuç çıkması halinde MHP kongre, AK Parti erken seçim kararı alır.

Partiler açısından referandum mu, erken seçim mi, sorusuna bakılacak olursa şunlar söylenebilir:

AK PARTİ

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs'ta aldığımız ders

13 Ocak 2017
CENEVRE’de devam eden Kıbrıs görüşmelerinde birçok konuda uzlaşma sağlandığı haberleri geliyor.

Garantör ülkeler olarak Türkiye, İngiltere ve Yunanistan dışişleri bakanları da sürece dahil oldular. Belki bir sonraki aşama başbakanların da sürece katılması.

KKTC ve Kıbrıs Rum Yönetimi’nin hazırladığı yeni haritalar Birleşmiş Milletler nezdinde çelik kasalara koyuldu. Haritalarda ne öneriler olduğunu sadece 5 kişi biliyor.

Müzakere süreci uzlaşma yönünde seyrederse, haritalarda neler olduğunu görebileceğiz.


Yazının Devamını Oku

Türkiye’nin farkı

12 Ocak 2017
ORTADOĞU’da devletleri çökerten sürecin hedefinde Türkiye de var.

Irak’ın ve Suriye’nin parçalanmasından sonra benzeri bir sonuç almak için Türkiye’ye yönelik iç ve dış saldırılar yoğunlaştı. Bu saldırıların amacı, Türkiye’de egemenliği parçalamak ve merkezi devleti dağıtmaktır.

FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimini, DAEŞ’in terör saldırılarını, PKK’nın Güneydoğu’yu silahla egemenlik altına alma girişimini bu ortak hedefe yönelik eylemler olarak değerlendirmek gerekir.

IRAK VE SURİYE ÖRNEĞİ

Irak ve Suriye’nin içsavaşa sürüklenmelerinin nedeni her iki ülkede de merkezi devletin çökmüş olmasıdır. Merkezi idare, ülkenin tamamındaki egemenliğini kaybedince, dış müdahalelerin de etkisiyle bu iki ülke fiilen parçalanmıştır. Parçalanmayı hızlandıran iki ülkenin merkezi ordularından emir-komuta zincirinin bozulması ve birliklerin başıboş şekilde dağılmasıdır. Bu süreç Irak ve Suriye’yi üç parçaya bölmüştür.

Şimdi aynı gayret Türkiye için gösterilmektedir.

TÜRKİYE’YE KUŞATMA

Irak ve Suriye’de yaşanan kaos ortamında Türkiye güneyden kuşatılmış ve güneydoğusu merkezi idareden kopartılmaya çalışılmıştır.

Eğer 15 Temmuz başarılı olsa ve Türk Silahlı Kuvvetleri çökertilebilseydi Türkiye de Irak ve Suriye gibi parçalanabilirdi. Türkiye’yi parçalamak isteyenlerin başarılı olamamalarının nedeni merkezi devletin her şeye rağmen çökmemiş olmasıdır. Türk Silahlı Kuvvetleri ve Emniyet teşkilatının ağır saldırılar altında bile kurumsal yapılarını korumaları ve asli işlevlerini görmeleri dağılmayı önlemiş ve Türkiye güneydoğu da dahil olmak üzere egemenliğini korumuştur.

Yazının Devamını Oku

Gergin başlangıç

11 Ocak 2017
ANAYASA değişikliği görüşmeleri gergin başladı. Meclis’in hem içinden hem dışından yansıyan görüntüler, bu sürecin giderek sertleşeceğini gösteriyor.

Oysa, içeride ve dışarıda neredeyse bir savaş ortamından geçen Türkiye’nin diyaloğa ve mümkün olan en geniş tabanlı uzlaşmaya her zamankinden daha fazla ihtiyacı var.

POLİSİN TUTUMU

İçeride Anayasa görüşmeleri yapılırken, polisin Meclis dışındaki sert tutumu çok yanlıştı. Büyük çoğunluğu Ankara Barosu avukatlarından oluşan ve CHP’li milletvekillerinin de bulunduğu gruba, polisin -3 derecede tazyikli suyla müdahale etmesi ve köpeklerle dağıtmaya çalışması Türkiye’nin görüntüsünü bozan bir eylemdi. Meclis’in Dikmen kapısında toplanan bu grup, Anayasa değişikliği gibi mesleki ilgi alanına giren bir konuda Ankara Barosu’nun görüşlerini kamuoyuna açıklanmasını amaçlıyordu. Polisin görevi güvenlik önlemini alması ve açıklamanın sağlıklı biçimde yapılmasını sağlamak olmalıydı. Polis, demokratik hakların kullanılmasına saygının bir gereği olarak böyle davranmalıydı.

MECLİS TELEVİZYONU

Eleştirilmesi gereken bir diğer konu da Meclis televizyonunun görüşmeleri canlı olarak yayınlamamasıydı. Türkiye’nin yönetim tarzını değiştiren önemli bir Anayasa değişikliği görüşmelerini, halkın bilgi alma hakkı gereğince Meclis televizyonu tarafından canlı olarak yayınlanması gerekirdi. Anayasa değişikliği konusunda halkın yeteri kadar bilgilendirilmediği eleştirisinin yoğunlaştığı dikkate alınırsa Meclis TV’nin bu tutumu eleştirilere haklılık kazandırdı.

BAYKAL’IN KONUŞMASI

Anamuhalefet partisi CHP’nin görüşlerini açıklamak için konuşmacı olarak Deniz Baykal’ı seçmesi isabetliydi.

1973’ten bu yana -yasaklı olduğu yıllar hariç- Parlamento’da görev yapan ve çok uzun yıllar CHP liderliğini yürüten Baykal’ın, devlet ve siyaset hayatındaki deneyimi, bu tercihteki temel etkendi.

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs’ın geleceği

10 Ocak 2017
MESLEK hayatının tamamına yakınını Kıbrıs dosyası üzerinde geçirmiş olan emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik’in de vurguladığı gibi Kıbrıs, 1950’lerden beri Türkiye’nin ‘milli davası’dır.

Uluçevik’in KTTC’de yayımlanan Diyalog gazetesinde durumu analiz eden, geleceğe ilişkin yol gösterici düşünceleri yer alıyor.

Uluçevik’in belirttiği gibi Kıbrıs müzakereleri 3 Haziran 1968 tarihinde Denktaş’la Klerides arasında Beyrut’ta başladı ve 48 yıldır devam ediyor. Müzakerelerin bir yenisi bugün Cenevre’de başladı. 48 yıldır çözüme varamayan müzakereler bakalım Cenevre’de bir sonuca ulaşacak mı?

ARTAN ÖNEM

Uluçevik’in işaret ettiği gibi, Ortadoğu’nun savaşlar yoluyla yeniden düzenlenmesi süreci ve Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynaklarının saptanması Kıbrıs’ın stratejik önemini artırdı.

Kıbrıs’la ilgili uluslararası aktörler olarak ABD, İngiltere ve AB’nin bu önemin farkında olarak Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin ada üzerindeki haklarını kırmaya yönelik bir gayret içinde oldukları gözleniyor. Kuşkusuz KKTC ve Türkiye de bu önemin farkında.

Benim de birkaç yazımda vurguladığım gibi Türk tarafının bu bilinçle hareket etmesi konusunda Uluçevik’in yanı sıra eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Türkiye Baralor Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun dikkate alınması gereken uyarıları kamuoyuna yansıdı.

ULUSLARARASI TEZGÂH

Suriye’deki savaşın Türkiye açısından güvenlik tehdidi oluşturan boyutu KTTC’yi de kapsıyor. Bu konuda son iki yazımda vurgulamaya çalıştığım tehdide Büyükelçi

Yazının Devamını Oku

Kumpas davalarını sarsacak karar

7 Ocak 2017
İZMİR Adliyesi’nde katliam yapmak üzere gelen teröristleri canı pahasına durduran, kahraman şehit polis Fethi Sekin’e ve teröristlerin açtığı ateş sonucu şehit olan adliye memuru Musa Can’a Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.

Şehit polis Fethi Sekin, büyük bir görev sorumluluğu ve cesaretiyle İzmir Adliyesi’nde büyük bir katliamı önledi. Koca yürekli bu kahraman polis memurunun geride bıraktığı ailesine sahip çıkmak devletin, toplumun, hepimizin görevidir. Ruhu şad olsun.

DAVALAR SİL BAŞTAN

Askeri Yargıtay Daireler Kurulu, detaylarını arkadaşımız Fevzi Kızılkoyun’un haberinde okuyacağınız gibi bütün kumpas davalarını kökünden sarsacak çok önemli bir karara imza attı.

Kurul, kesinleşmiş olsa bile bir mahkeme kararını FETÖ’cü hâkim veya hâkimlerin vermiş olmasını yeniden yargılama sebebi saydı.

Bu karar kumpas davaları olarak bilinen davalar dahil olmak üzere FETÖ’cü hâkimler tarafından verilen kararların yok sayılması ve yargılamanın yeniden yapılması anlamına geliyor.

Bu karar gereğince yapılacak yeniden yargılama sonucu, FETÖ’cü hâkimlerin mağdur ettiği asker, polis veya sivil bütün vatandaşların mümkün olduğunca mağduriyetlerinin giderilmesi, görevlerine geri dönmeleri, maddi-manevi kayıplarının hakkıyla karşılanması açısından önemli bir kapı açıyor.

Bu karar Türk yargısına olan güvenin yeniden güçlendirilmesi için de önemli bir fırsat sunuyor.

ÜÇOK DAVASI

Yazının Devamını Oku

Kıbrıs olmazsa Türkiye boğulur

6 Ocak 2017
KIBRIS görüşmelerinin önümüzdeki hafta Cenevre’de yeniden başlaması bekleniyor. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, ‘tok satıcı’ gibi...

Ortada 42 yıldır bir Kuzey Kıbrıs, 33 yıldır bir KKTC yokmuş gibi, adanın tümünü temsil eder şekilde Avrupa Birliği’ne (AB) tam üye durumunda...

Annan Planı’nı reddettiği halde tam üyelikle ödüllendirilmiş bir Güney Kıbrıs var...

AB arkasında durmaya devam ediyor.

Buna güvenerek, KKTC’yi ortadan kaldıracak, zamanla Kıbrıs Türklerini içinde eritecek veya göçe zorlayacak, Karpaz’ı egemenliğine alarak stratejik konumunu güçlendirecek, ada etrafında Doğu Akdeniz gaz kaynaklarını tekeline alacak bir pazarlık yürütüyor.

Bununla da kalmayıp Türk askerinin adadan çekilmesini ve Türkiye’nin garantörlüğünün de kaldırılmasını talep ediyor.

Bu koşullarda varılacak bir anlaşma KKTC’nin kazanımlarının, Kıbrıs Türk’ünün sonu olacağı gibi Türkiye’nin Akdeniz’deki varlığı ve güvenliğini de ciddi biçimde tehdit eder.

BÜYÜKANNENİN ÇEYİZİ

Kıbrıs’ın önemini ünlü tarihçimiz Prof. Dr.

Yazının Devamını Oku