Kıbrıs’ın geleceği

MESLEK hayatının tamamına yakınını Kıbrıs dosyası üzerinde geçirmiş olan emekli Büyükelçi Tugay Uluçevik’in de vurguladığı gibi Kıbrıs, 1950’lerden beri Türkiye’nin ‘milli davası’dır.

Haberin Devamı

Uluçevik’in KTTC’de yayımlanan Diyalog gazetesinde durumu analiz eden, geleceğe ilişkin yol gösterici düşünceleri yer alıyor.

Uluçevik’in belirttiği gibi Kıbrıs müzakereleri 3 Haziran 1968 tarihinde Denktaş’la Klerides arasında Beyrut’ta başladı ve 48 yıldır devam ediyor. Müzakerelerin bir yenisi bugün Cenevre’de başladı. 48 yıldır çözüme varamayan müzakereler bakalım Cenevre’de bir sonuca ulaşacak mı?

ARTAN ÖNEM

Uluçevik’in işaret ettiği gibi, Ortadoğu’nun savaşlar yoluyla yeniden düzenlenmesi süreci ve Doğu Akdeniz’de doğalgaz kaynaklarının saptanması Kıbrıs’ın stratejik önemini artırdı.

Kıbrıs’la ilgili uluslararası aktörler olarak ABD, İngiltere ve AB’nin bu önemin farkında olarak Kıbrıs Türklerinin ve Türkiye’nin ada üzerindeki haklarını kırmaya yönelik bir gayret içinde oldukları gözleniyor. Kuşkusuz KKTC ve Türkiye de bu önemin farkında.

Haberin Devamı

Benim de birkaç yazımda vurguladığım gibi Türk tarafının bu bilinçle hareket etmesi konusunda Uluçevik’in yanı sıra eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, ünlü tarihçimiz Prof. Dr. İlber Ortaylı ve Türkiye Baralor Birliği Başkanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu’nun dikkate alınması gereken uyarıları kamuoyuna yansıdı.

ULUSLARARASI TEZGÂH

Suriye’deki savaşın Türkiye açısından güvenlik tehdidi oluşturan boyutu KTTC’yi de kapsıyor. Bu konuda son iki yazımda vurgulamaya çalıştığım tehdide Büyükelçi Uluçevik de şöyle dikkat çekiyor:

“Kıbrıs’ta 2016 sonundan önce çözüm hedefiyle müzakere sürecine destek veren başroldeki aktörler; ABD, AB ve İngiltere’dir. Önümüzde Suriye’nin yeniden şekillendirilmesi yapılırken, Türkiye’nin güney hududuna bitişik olarak Suriye’nin kuzeyinden uzanan bir toprak şeridiyle veya koridoruyla ülkemizi kuşatan Akdeniz’e çıkışı olan bir Kürt devletinin meydana getirilmesi maksadıyla uluslararası bir tezgâh esasen faaliyet halindedir. Bu tezgâhın emperyalist çıkarlara uygun sonuçlar vermesi için Kıbrıs adasının Türkiye’nin fiili etki alanının dışına çıkarılması ve özellikle adanın Karpaz uzantısının Türkiye’nin kontrolünden arındırılması fevkalade önem taşımaktadır.”

Haberin Devamı

ABD, AB ve İngiltere’nin desteğindeki Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın hayali de budur. Rum Yönetimi’nin Cenevre’de masaya bu amaçla oturacağı da açıktır.

Rum tarafının Karpaz burnunda egemenlik talep etmesi Türk askerinin adadan çekilmesini önkoşul olarak ileri sürmesi dönüşümlü cumhurbaşkanlığına karşı çıkması ve daha fazla toprak talebinde bulunması adanın kuzeyini de yönetimine almak niyetinin açık göstergeleridir.

İNGİLTERE’NİN ÜSLERİ

Kıbrıs konusunda dikkat çeken bir yön de İngiltere’nin adadaki iki askeri üssüdür. İngiltere, bu üsleri her şart altında tartışmaların ve müzakerelerin dışında tutmuştur. İngiltere, AB’ye üye olurken bu üsleri özellikle AB’nin egemenlik alanı dışında bırakmıştır.

Haberin Devamı

Türk askerinin adadan ayrılması şart koşulurken, kimsenin İngiltere’nin Kıbrıs’taki üslerinden söz etmemesi dikkat çekicidir.

Rusya’nın Doğu Akdeniz’deki varlığını Suriye savaşı vesilesiyle güçlendirip sağlamlaştırdığı, İran’ın da yine Suriye vesilesiyle Akdeniz’e çıkmaya çalıştığı, İngiltere’nin üslerini özenle koruduğu, Suriye’nin kuzeyinden Akdeniz’e açılacak bir Kürt devleti planının yapıldığı ortamda Kıbrıs Türklerinin, KKTC ve Türkiye’nin stratejik önemi artmış Kıbrıs’ta etkisiz hale getirilmesi elbette ulusal çıkarlarımızla bağdaşmaz. Türkiye ve KKTC’den böyle bir saflık beklenmesi Rum tarafı ve Yunanistan’ın ve arkasındaki devletlerin boş bir beklentisidir.

Haberin Devamı

Rumların yıllar süren mezalimi ve adayı bir askeri darbeyle ele geçirme girişimlerine karşı Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası haklarını kullanarak ve şehit kanlarıyla kazanmış olduğu haklardan büyük ödünler vermesi, KKTC’nin intihar etmesi anlamına gelecektir. Türkiye ve Türk tarafının bu gerçeği bilerek masaya oturacakları aşikârdır.

Kıbrıs’ta çözüm Türk tarafının yıllardan beri savunduğu gibi iki eşit devlet temeline dayanmalıdır.

Nitekim KKTC Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, Cenevre’ye giderken gerekli mesajı, “Rum tarafının yanlışları ön plana çıkar ve arzu edilebilir karşılıklı çözüme ulaşmak mümkün olmazsa KKTC demokratik, laik, özgür bir toplum olarak yoluna devam eder” diyerek vermiştir.

Yazarın Tüm Yazıları