Bakan Kurum anında cevap veriyor:
“Deprem... Deprem... Ve elbette çevre. Ama 1 numara depremdir.”
Gerçekten de bir süredir Manisa’dan Muğla sahillerine, Van’dan Marmara’ya deprem haberleri alıyoruz. Profesörler uyarıyor...
Deprem uzmanları, araştırmacılar, haritalar üzerinden fay hatlarını gösterip uyarıyor: “Alarm... İstanbul... Alarm... Marmara...” Deprem öyle sinsi bir felaket ki olduğu ana kadar kendini unutturuyor.
Sohbete devam...
Peki ne yapılıyor bu konuda?
“Şu anda elimizden ne geliyorsa sonuna kadar yapıyoruz. Burada önemli olan birçok faktör var. Bunlardan bir tanesi vatandaşın deprem konusundaki algısını ve farkındalık ölçüsünü yükseltmek. Bu anlamda haberlerle, broşürlerle ve kamu spotlarıyla gerekli farkındalığı oluşturuyoruz.”
Tedbirler konusunda şu anda hangi aşamadayız?
SENE 1968.
Tunceli’nin Nazımiye ilçesi.
Turnayolu köyü.
Sarp dağların arasında 30 haneli bir köy.
İşte o köyde başlıyor hikâyemiz. Tek göz bir evde 9 kardeş yaşıyorlardı.
1970 kışı.
Kar yolları kapatıyor. Tunceli’nin sarp dağları güneşi kesiyor.
Cibuti Limanı’nda Türk bayraklı bir yük gemisinde...
Ay-yıldızlı bayrağımızın altında...
75 günlük bir çileden sonra mutlu son...
Bayrağın altında yüzlere yerleşen o güven ve huzur...
Denizcilerimizi Rizeli bir kaptan aldı, getiriyor
İşte o nedenle böyle attım başlığı:
“
V. adlı genç kız kendisinden ayrılmak isteyince, kamuya açık toplantılarda Süleyman Soylu, Hulusi Akar’la fotoğraflar çektirip önüne koydu. V. ne yapsa kurtulamadı. Onu bırakmak istiyordu. Ama öylesine tehditler alıyordu ki...
Ölüm tehditleri...
“Öldürürüm seni, devlet benden vazgeçmez, Cumhurbaşkanı beni sever. Üstünü örterler” diye öylesine korkuttu ki...
Ayrıca genç kızın ailesini de bu tehditlerle dolandırdı. Aile kurtulmak için elinde avcunda ne varsa para, altın hepsini verdi yine kurtulamadı. Aylarca süren bu işkence genç kızı canından bezdirdi. Bir sahtekârın bir genç kızın ve ailesinin hayatını nasıl cehenneme çevirdiğinin hikâyesidir bu...
Anlatayım:
Gece yarısı Sevgi’nin kapısı çalar.
Sevgi
- Tamam sen TIR parkında kal, otobandan sonra diğer arkadaşlar takibi alacak...
Türk narkotik polisi Hollanda’dan beri bu “karınca”yı takip ediyordu.
“Karınca” uyuşturucu dünyasında “para kuryesi” demekti.
Kirli para bu yolla taşınıyordu.
Hollanda’da başlayan takibi, Bükreş’te ikinci bir ekip devralmıştı. İkinci ekip TIR şoforü ve yardımcısı rolündeydi.
Böylece Kapıkule’ye kadar geldiler.
“Meyve sebze paranoyası”, “Et yesek mi yemesek mi?” tartışmaları...
Yani? Hepimizi gıda manyağı yapan yorumlar... Bir bakıyorsunuz, birisi çıkıp “kanser için domates” diyor...
Aynı gün akşamı başka birisi çıkıp domatesin zararlarını anlatıyor.
Birisi “İstediğin kadar et ye” diyor. Diğeri “Aman ha, sakın!” diyor.
İşte Bakan Pakdemirli’nin sözünü ettiği bu. Aynen şöyle diyor:
“Bazı televizyonlara, gazetelere internet sitelerine bakıyorsunuz. Birisi çıkıyor, başlıyor anlatmaya... ‘Domates şöyle faydalıdır’, ya da ‘zararlıdır’. Yok ‘Kanser yapar’. Diğeri çıkıyor, ‘Limon şöyle yapar, sarımsak böyle yapar’. ‘Et ye’, ‘Yok yeme’. ‘Bunu yemeyin, şunu tüketmeyin’... Gıda üzerine, kanser etkisinden kanser tedavisine, kilo verdirmeye kadar konuşuyor. Tamam da arkadaş, sen hangi bilgiyle, hangi bilimsel araştırmayla, hangi donanımla, hangi bilimsel veriyle bunları söylüyorsun?”
- Peki bunu önlemek için ne yapacaksınız?
“İşte bu nedenle bir yasa hazırladık. Çok yakında sanırım Meclis’ten geçecek. Bu yasa çıkınca, öyle önüne gelen çıkıp medyada gıda üzerine konuşamayacak. Bilimsel kurul bunları soracak. Bilimsel verileri, araştırmaları soracak. Yasaya aykırı durum varsa, hem onlar hem de o yayını yapan medya sorumlu olacak.”
İç savaşın en keskin günlerinde...Binlerce Suriyelinin katledildiği bir dönemde... Milyonlarca kadın, çoluk çocuk Suriyelinin ölüm pahasına göç ettiği kanlı günlerde...
Şam’da el altından bazı videolar sızdırılır. Bu videolarda Suriye’nin en zengin işadamı ve Esad’ın arkadaşı-ortağı-kuzeni Rami Mahluf’un oğullarının lüks yaşamları vardır.
Videolar peş peşe yayınlandıkça, sefalet içindeki Suriye halkı daha isyan eder. Peki bu videolar nereden geliyordu?
Mahluf ailesinin istihbaratı şuydu: “Arkasında Esma Esad var. Diktatörün first lady’si...”
Savaşın en kanlı günlerinde yaşanan “saltanat kavgası”nın su yüzüne çıkan ilk örneğiydi bu.
HAFIZ ESAD VE MAHLUF
Aslında bu kavganın kökleri
Ve gazetecilerin olduğu yere inip yeni yatırımları açıklıyor.
İşte bu fotoğrafta çok önemli bir detay var.
Dikkat ederseniz, Bakan Kurum oraya bir deniz uçağıyla iniyor.
İşte bu pazar size o deniz uçağının sırrını ve önemini anlatacağım.