11:00 konseri için bilet kuyruğu... Soğuktu. O zamanlar sigara da içerdik...
Ben Handel çılgınıydım. Bülent, “Brahms 1” derdi. Sonra Edip Cansever’i konuşmak için Merih’e giderdik.
Isınmak için biraz çay ve biraz daha sigara.
Gidip içeride dinlediğimiz her notadan biraz aşk, biraz şiir, biraz hayal çıkarırdık...
Meriç Sümen’le ilk röportajımı yapmıştım...
Geçmişten niye böyle uzun ve derin bir alıntı yaptım?
Çünkü... Aradan 45 yıl geçtikten sonra yine CSO’nun kapısındayım... Şimdi onu anlatacağım ama...
Böyle bir kültür merkezi tek yazıda anlatılamaz.
Biraz direndi. Doktorlar, ilaçlar. Ama giderek zorlanıyordu.
Bir coğrafya öğretmeni olarak...
Her sabah dağları, denizleri, ufukları, keşifleri, doğayı yani insan olmayı anlattığı çocuklarına hayatı anlatmakta zorlanıyordu.
Derslerin tadı kalmamıştı. Giderek üzerine çöken o yorgunluğu çocuklar da anlıyordu.
Daha fazla dayanamadı. Gitti okul müdürüne...
İzne çıktı...
En büyük ilaç moraldi...
Ve 8 ay sonra tekrar okula döndü... Çocuklarına kavuşmuştu...
NATO’nun muharip görev gücü için yapılan On Guard-2021 tatbikatı: “Tetikte 2021”
Ve Akar tatbikatı izledikten sonra bir açıklama yapıyor.
Aslında teknik bir açıklama...
Ama mesaj ve gideceği adres açısından şifreleri ve satır araları iyi okununca, Ege ve Akdeniz’deki gelişmelere göre çok kritik, çok önemli bir açıklamadır bu.
İçinden dostluk geçen, ders gibi bir açıklama...
Gelin birlikte şifrelerini çözelim.
Bakan
Tüpteki hava miktarı nasıl anlaşılır... Regülatör, pusula... Su altında hangi işaretlerle anlaşılır... Acil durumda ne yapılır?
Tek yıldız eğitimi bitti...
Ve o sabah Datça’ya geldiler. Kızlan’da bir Osmanlı batığına dalacaklar...
Dalış kıyafetini giydi. Hocası ekipmanlarını tek tek kontrol etti. Kurşunlar bağlandı... Ve sırtüstü bıraktı kendini denize. Bastı butona. Yavaş yavaş suyun altına iniyordu. Aşağı indikçe o boğuk ve kabarcıklı ses... Dünya dışı o ses...
Ancak dalanlar bilir. Başka bir evrendeydi artık...
Ve belki de dünyada ilk kez... Denizaltında binlerce yıllık tarihin izini arayan ilk kültür bakanıydı...
Mehmet Ersoy
Çünkü yıllardır denizlerde perişan halde görmeyi kanıksadığımız çaresiz mülteciler arasında...
O kadar küçüktüler ki...
Fark etmiyoruz bile. Öylesine körleştik ki...
‘Schindler’in Listesi’ filmini hatırlattı bana...
Kanlar içinde odasına sığınıyor. Kapıyı kilitliyor.
Tir tir titriyor.
Çünkü salonda gözü dönmüş bir vahşi var.
Küfürler, hakaretler savuruyor....
Dövecek, öldürecek.
Ne yapsın kadın... Tek çare, kendi evinden firar etmeye çalışıyor.
Yatağındaki çarşafı alıyor.
Balkona gelip bağlıyor. Ve oradan kaçmaya çalışıyor...
Havaalanından şehre gelirken gördüğüm manzara karşısında şaşırıyorum...
Geniş bulvarlarda iki taraflı binalar.
Sanki Paris’teyim...
Saint-Germain’den Odeon’a, oradan Saint Michel, Notre Damme’a yürüyorum...
1600’ların sonundayım.
Rokoko tarzından geçip Neoklasik sütunlu ve balkonlu apartmanlara geliyorum...
“Aylardır Irak ve Suriye’nin kuzeyinde izlediğimiz dizi filmden yine bir sahne.”
Kimimiz “Homeland” olarak izledik...
Kimimiz, “savaş tanrıları” olarak.
Ama başrolde hep birtakım “esrarengiz siviller” vardı...
Siyah gözlüklü... Deri mont ve blucin giymiş siviller.
Ama ne gariptir ki üniformalı birileri onlardan emir alıyorlardı...
İşte bu fotoğraf o dizi filmin son sezon afişlerinden biridir...