Paylaş
Havaalanından şehre gelirken gördüğüm manzara karşısında şaşırıyorum...
Geniş bulvarlarda iki taraflı binalar.
Sanki Paris’teyim...
Saint-Germain’den Odeon’a, oradan Saint Michel, Notre Damme’a yürüyorum...
1600’ların sonundayım.
Rokoko tarzından geçip Neoklasik sütunlu ve balkonlu apartmanlara geliyorum...
Çok şeritli geniş bulvarlar.
İki tarafında dünya markaları... Deniz kıyısına doğru şık restoranlar
Klasik mimari ile gökdelenlerin uyumu... Devasa alışveriş merkezleri...
Öylesine bir atmosfer içinde şehre yayılmış ki...
Gündüz ayrı bir güzellik. Gece ışıklarla yükselen o binalar... Her biri ayrı bir estetik yapı...
Evet arkadaşlar Bakü’deyim...
Ve yıllar sonra geldiğim Bakü’ye bakınca...
Romantik bir dünya başkenti görüyorum...
Belli ki gizli bir mimarın sihirli eli değmiş...
Sonradan öğreniyorum.
First Lady Mimar Mihriban Aliyev’in eli değmiş bu şehre...
Kendi kendime “Bir şehre bir kadın eli değmesi işte budur” diyorum...
Estetik... Zekâ... Romantizm... Ve geleneksel zevklerin dokuduğu bir armoni...
Yanlış anlaşılmasın...
Öyle birkaç göstermelik binadan ve caddeden söz etmiyorum...
Bütün şehir böyle...
Mutlaka görmelisiniz...
Bir de öneri...
Mesela Saffet Emre Tonguç bir Bakü gezip anlatsa...
Tarihiyle, mimarisiyle Saffet’ten böyle bir anlatım ne kadar güzel olur...
Evet.
8 Kasım günü Azerbaycan’daydım...
Yer gök bayrak...
Yer gök mutluluk...
Yer gök gurur...
Yer gök kahramanlık...
Çünkü tam 30 yıl sonra, 44 günde kahramanların kazandığı o zafer kutlanıyor...
İlham Aliyev’in tarihi zaferi...
Karabağ... Şuşa...
Önce Bakü’deyiz...
‘Haydar Aliyev Kültür Merkezi’ni görünce yanımdaki Milliyet’ten Tunca Bengin’e dönüyorum:
“Tunca bu nedir? Nasıl muazzam bir yapı... Nasıl bir estetik...”
Tunca, 30 yıl önce bu topraklarda Milliyet muhabiriydi. Uzun süre buralarda yaşadı. Cephaneliklerde yattılar.
O da gelişmeye şaşkın.
Sanıyorum, “Haydar Aliyev Kültür Merkezi” dünyada çok az bulunan bir kültür merkezi.
Kendi kendime:
“İyi ki Atatürk Kültür Merkezi yeniden yapıldı” diyorum...
VE KAHRAMANLIK DESTANI ŞUŞA
Öğle saatlerinde Fuzuli Havaalanı’na iniyoruz.
Oradan Şuşa’ya...
Şuşa...
30 yıldır Ermenistan işgalinde...
Savaş öncesinde, bu amansız dağlarda, yol yok, iz yok. Patika yok.
Ermeniler de hiçbir şey yapmamış. Taş üstüne taş koymamışlar...
İşte böyle bir coğrafyada, kahraman Azerbaycan askeri bir destan yazıp, göğüs göğüse çatışmış, 350 şehit vermiş ve o toprakları Ermeni işgalinden kurtarmış...
İşte şimdi oraya gidiyoruz...
Şoförümüz genç bir Azerbaycan neferi.
Yanımda Binbaşı Vusal...
Soruyorum:
“Dövüş buralarda mı oldu?”
Vusal: “Evet çok dövüş oldu. Şu dağlarda dövüştük. Şehitler verdik...”
Vusal’ın gözlerinde öyle bir zafer sevinci var ki...
Parlıyor...
Düşünsenize, yıllar sonra kurtardığınız topraklara muzaffer bir nefer olarak dönüyorsunuz...
Ve yollara bakıyorum...
Fuzuli’den Şuşa’ya 60 kilometre yol.
Ama nasıl yapmışlar.
O patikalar, delik deşik yollardan asfalt bir yola...
Pırıl pırıl bir yol... İki tarafa devasa elektrik direkleri. Enerji ve gaz merkezleri...
Gördüm ki Cumhurbaşkanı Aliyev büyük bir zaferle kurtardığı toprakları ihya edecek.
Hem de müthiş bir süratle...
Nitekim Şuşa’ya girerken iki şey dikkatimi çekiyor.
Girişte bir kilise...
Hemen çevre önlemleri alınmış... Kiliseyi onarıma başlamışlar...
Ve hemen sonra Karabağ Oteli’nin yanındaki “Saatli Mescidi” onarılıyor...
İşte Azerbaycan’ın kahraman askerleriyle çektirdiğimiz bu fotoğraf, Saatli Mescidi’nin önündedir...
Yani zaferle taçlanan Şuşa’da...
Hemen girişte bir kilise onarılıyor...
Ve devamında da “Saatli Mescidi” onarılıyor...
Bu da İlham Aliyev’in dünyaya verdiği en güzel barış ve dostluk mesajıdır...
Evet arkadaşlar...
Üç gün süreyle dünya başkentlerinden Bakü ve kahramanlık destanının yazıldığı Şuşa’daydım...
İyi pazarlar...
Paylaş