Dünyanın en güzel coğrafyasında...
Türkiye’nin bütün turizm afişlerini süsleyen Fethiye Körfezi...
Yangınlara karşı direnen yeşilinin körfeze doğru döküldüğü Marmaris sahilleri...
“Balçıkla boğuluyor, ölüyor” diye yazdım.
İlk telefon AK Parti Muğla Büyükşehir Belediye Başkan adayı Aydın Ayaydın’dan geldi.
Ayaydın’ı çok eskiden tanırım.
İşe odaklıdır. Bürokrasinin duvarlarını yıkmayı sever. Şimdi arkasında iktidar gücü de var.
O nedenle rahat ve kendinden emin konuşuyor:
Ben denizleri, sahilleri, ağaçları, gölleri özetle doğayı sormak istiyorum. Çünkü korumak için elimden geleni yapıyorum. O nedenle de bıkmadan usanmadan soruyorum.
İşte Muğla adaylarına soruyorum:
Dünyanın en güzel sahilleri...
Dünyanın en güzel körfezleri...
Dünyanın en güzel denizleri...
Muğla kıyılarından büyük denizlere açılır.
Bu koyların, çam kokulu dağların tarihi hiçbir yerde bulunmaz.
Binlerce yıllık kültürler, milattan önce 3000’lere gider... Karia’dan, Hititler’den Büyük İskender’e... Roma’dan Menteşe Beyliği’ne kadar muazzam bir tarih doğayla denizle kaynaşmıştır.
Bir sezonda 1400 etkinlik yapan bir müzik imparatorluğu. Batı’daki en yakın takipçileri New York, Londra ve Berlin... Ki onlar da ancak 300-400 konser bandında kalıyorlar.
Rimsky Korsakov’un, Çaykovski’nin, Musorgski’nin pek çok eserlerinin galasına ev sahipliği yaptı. Kuğu Gölü ve Uyuyan Güzel’in doğum yeri...
İşte böylesine muazzam ve tarihi bir mekâna şef olarak kabul ediliyor.
Telefonda konuşurken sesindeki heyecan ve mutluluğu o kadar derinden hissettim ki...
“Helal sana Cemi’i” diyebildim.
CSO’nun genç şefi Cem’i Can Deliorman’ın, Mariinsky Orkestrası gibi efsanevi bir kurumun düzenli konuk şefi olmasından söz ediyorum.
Muhteşem bir gelişme.
Benzeri o kadar çok telefon aldım ki...
Dostlarım, okurlar mesaj gönderiyor:
“Özel sağlık sigortam 5 misli zam yapmış. Ödenecek gibi değil. Bıraksak haklarımızı kaybedeceğiz.”
Biraz araştırınca gördüm ki...
Ortada büyük bir dert var. Büyük bir sıkıntı.
Özel sağlık sigorta yetkilisiyle konuşuyorum, onların da bir cevabı var elbette.
Diyorlar ki;
“Son dönemde hastane hizmetlerindeki fiyat artışları çok yüksek. İlaç fiyatları yine öyle.”
İsrail’in, İran’ın Devrim Muhafızları’nı vurduğu... ABD üslerinin İran hedefi haline geldiği bir dönemde... Bölgemizde casus savaşlarının doruğa çıktığı ve toplu bir savaşın an meselesi olduğu bir ortamda; çok güvendiğim bir diplomatla konuşuyorum.
“Casus savaşları” deyince aklıma MİT’in yakaladığı İsrail casusları geliyor.
Elbette bir istihbarat teşkilatı için müthiş bir başarıdır bu.
Tam bu noktada diplomat dostum çok önemli bir gelişmeyi aktarıyor: “Biliyor musun, bir süre önce çok dikkat çekici bir gelişme yaşandı. Senin de tahmin edeceğin bazı Batılı istihbarat teşkilatları Türkiye’de izin almadan iş yapabiliyor, gelip gidebiliyorlardı.”
Yani?
“Örneğin bir Batılı istihbarat uçağı geliyor, bir süre kalıp gidiyor. Ya da benzeri bir durum. Bu sırada uçakta ne olduğu, kim olduğu ya da ne yaptıkları konusunda bilgi vermiyorlardı.”
Sonuç?
“Sonuç, Türkiye’nin milli duruşuna uygun bir şekilde, Ankara bu tür operasyonların ya da geliş gidişlerin bilgi vermeden yapılamayacağını bildirdi.”
Bir pazar günü Ataköy Marina’da tekneler arasında dolaşırken Osman konuyu açtı:
-Fatih bak temiz bir tekne var. Sahibi iyi kullanmış. Tam sana göre.
-Nerede?
-Göcek’te, gidip bakalım.
Gittik. Baktık. Osman “Tamam” dedi.
Üstat öyle söyleyince bana söz düşmezdi. Böylece aldık tekneyi. Sonra yine tecrübeli bir denizci ve gazeteci dostum
Dün içimi umutla ısıtan ve dahası bir yıldız gibi parlayan şu haberi buluyorum:
“Nükleer mühendislik alanında yüksek öğrenim görmek, bize dünyanın en çok talep gören ve yüksek teknolojiye sahip sektörlerinden birine girme fırsatı veren profesyonel bir yolculuğun sadece başlangıcı.”
Türkiye’nin yeni nesil nükleer mühendislerinin ilk sesidir bu.
İlk heyecanı. İlk hayali.
Peki kim bu genç?
Akkuyu Nükleer Santralı’nın reaktör kontrol uzmanı. Genç nükleer mühendisimiz Emre Yarar.
Güler aynen şöyle diyor: “Türkiye ve ABD yıllara dayalı ilişkileri olan stratejik ortak ve önemli iki müttefik ülkedir. Ancak son dönemde ABD’nin PKK/ PYD/YPG ile yaptığı işbirliği ve tek taraflı yaptırımları müttefiklik ruhuyla bağdaşmamaktadır.”
Bakan Güler’in diğer uyarısı ABD’den alınacak F-16 satışlarıyla ilgili: “ABD’den 40 adet F-16 blok 70 Viper alımı ile 79 adet modernizasyon kiti talep ettiğimiz süreci takip ediyoruz. ABD ile teknik toplantılar tamamlandı, bir an evvel olumlu ve somut adımlar atılarak sürecin başlatılmasını beklediğimizi muhataplarımıza iletiyoruz. Konunun sürüncemede bırakılması, ipe un serme yaklaşımı kabul edilebilir değildir.”
Milli Savunma Bakanı Bakan Güler doğrudan “Yeter artık bizi oyalamayın” demeye getiriyor.
Güler, NATO’nun değerlerini ve sorumluluklarını paylaştıklarını söylüyor.
Ancak hemen ardından uyarıyor: “ABD, Almanya, Kanada başta olmak üzere müttefiklerimizin Türkiye’nin küresel ve bölgesel fonksiyonunu iyi anlaması, ona göre bu gibi tahdit uygulamalarından derhal vazgeçilmesi gerektiğini her zaman ifade ediyoruz...”
Peki vazgeçiliyor mu?
Şu ana kadar hayır...
Kriter Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni