Esat Yılmaer

Olmadı, beceremedik

5 Eylül 2002
<B>İNİŞLİ </B>çıkışlı grafik çizdiğimiz Dünya Şampiyonası'nda Yugoslavya'yı yenip, çeyrek finale çıkmayı düşünüyorduk. Ama bu sadece düşlerimizde kaldı. Basketbolda kazanmak için her şeyden çok galibiyeti istemek ve bunun için de mücadele etmek gereklidir. Biz bunu istiyorduk ama, istediğimiz kadar mücadeleyi sahaya yansıtamadık. Yugoslavya ise, deneyimi ile oyuna konsantre olmasıyla bizden çok daha fazla çeyrek finali istediğini gösterdi.

Basketbol öyle bir oyun ki, en ufak hatayı bile affetmiyor. Maç öncesinde Aydın Örs, oyuncularını tek tek uyarmış, Yugoslavya'nın son derece deneyimli bir ekip olduğunu, çabuk fast-break'e çıktığını anlatmış ve bunu önlemek için de hücumda dengesiz şut kullanmamamızı istemişti. Ama bunlar, sadece ilk 7 dakikada yapıldı. Sonra, erken atışlar ve basit hatalar peş peşe geldi. Bu da tabii, Yugoslavların ekmeğine yağ sürdü.

KEREM YALNIZ KALIYOR

Tek tek baktığımızda belki çok iyi oyuncularımız var. Ama, bu oyuncuları biraraya getirip, iyi bir takım organizasyonu içinde bütünleştiremediğimiz ortada. Hal böyle olunca da başarı Kaf Dağı'nın ardında kalıyor. Bizim milli takımın, takım gibi mücadele edememesinin başlıca nedenlerinden bir tanesi, oyun kurucumuz Kerem'in çok yalnız kalması. Üzerindeki baskıyı kaldıramayan Kerem, takım düzenini sağlayamayınca skorerlerin verim düzeyleri de düşüyor. Tabii, bu arada uzunlarımızdan Hüseyin'in de bu turnuvada beklenen görüntüsünden çok uzak olduğunu da hemen söyleyelim.

DİSİPLİNOLMAYINCA

Kısacası dün umutla başladığımız maçı, oyun disiplininden uzaklaşınca kaybettik ve ilk 8'in dışında kaldık. Artık yapacak bir şey yok. Bundan sonra, 9'unculuk-12'ncilik teselli maçları oynayacağız. Dileğimiz, bu maçlardan daha disiplinli ve Türk Milli Takımı'na yakışır bir görüntünün içinde olmamızdır. Dünkü görüntümüzle kazanmamız mümkün değildi ve kazanamadık. Umarım, ilk kez katıldığımız bu Dünya Şampiyonası bize gerekli dersleri vermiştir. Eğer bu dersler alındıysa, ileride buralarda daha iyi oynarız. Bizim kapasitemiz var ama, bu kapasiteyi birarada kullanamamak en büyük sorunumuz. İşte bu da Dünya Şampiyonası'ndaki durumun sonucu.
Yazının Devamını Oku

Takım olunca

4 Eylül 2002
<B>ANGOLA </B>maçı bizim için ümitlerimizi son güne taşıyacağımız <B>‘‘Tamam mı, devam mı’’</B> karşılaşmasıydı. Bu maçın, kazanmanın yanı sıra takım olup olamadığımızı görmek açısından da önemli diğer bir yönü vardı. Öyle ya, bir gün önce İspanyollar karşısında beklemediğimiz bir yenilgi almış, bir anlamda çökmüştük. Bu ağır psikolojik baskının altından, ancak takım olunması halinde kalkılabilirdi. İşte Angola maçını hem kazandık, hem de takım olma yolunda önemli bir adım attık.

Bu maçın sevindirici bir başka noktası da, bugüne dek çektiğimiz 3. periyot sendromunun bu kez atlatılmış olmasıydı. Nitekim Angola'yı da bu 3. periyottaki mükemmel savunma ve akıllı hücum organizasyonu ile geçtik. Angola bizim ayarımızda bir takım değil. Ama üzerimizde oluşan psikolojik baskı bu maç öncesinde bizleri tedirgin ediyordu. İlk çeyrek boyunca daha iyi oynamamıza karşın bu baskı yüzünden basit hatalar da yaptık. Ancak önce takımın lideri İbrahim sahneye çıktı ve skoru sırtladı. Sonra Mirsad ve Mehmet Okur ona ayak uydurdu. Kerem de bu savaşanlar takımına katılınca, ilk kez birlikte mücadele eden bir milli takım seyrettik.

HİDAYET'E YAKIŞMADI

Dünkü maçta üzüldüğümüz tek nokta NBA yıldızımız Hidayet'in kafaca ve fizik olarak bu maça hazır olmaylışıydı. Arkadaşları kazanmak için var güçlerini ortaya koyarken, Hidayet'in umursamaz tavrı doğrusu kendisine pek yakışmadı. Dileriz, başta İbrahim, Mirsad, Mehmet, savunmayı ateşleyen Haluk ve Kerem olmak üzere arkadaşlarının dün verdiği mücadelen gerekli dersi çıkartmıştır. Çünkü bugünkü Yugoslavya maçında buna çok ihtiyacımız var.

Artık herşey kendi elimizde. Hedefimiz olan çeyrek finale çıkmak istiyorsak, Yugoslavya'yı devirmek zorundayız. Birlikte mücadele edecek bir Türk Milli Takımının da bunu başarabileceğine inanıyor ve neden olmasın diyoruz.
Yazının Devamını Oku

Aciz kaldık

3 Eylül 2002
<B>EĞER </B>mutlak kazanmak zorundaysan yapacağınız ilk şey savaşmak ve mücadele etmek olmalıdır. Eğer bunu yaparsanız o zaman rakip daha organize bile olsa, galibiyet yolunda bir şans elde edebilirsiniz. Ama sizden daha organize oynayan ve daha daha fazla pas yapan bir takım karşısında disiplininizi kaybedip, takım oyunundan uzaklaşırsanız o zaman acı faturayı ödemek zorunda kalırsınız.

Dünkü İspanya maçı bizim için yeni bir başlangıcın hayalleriydi. Ama bu hayaller maç öncesinde. Maç boyunca istediğimiz hiçbir yeyi yapamadık. Rakibin etkili savunmasında skorerlerimiz ve şutörlerimiz potayı bile göremezken, savunmamız da öyle açıklar verdi ki, İspanyollar leblebi gibi şut attılar.

Kazanmak için gerekli mücadeleyi veremeyen Milli Takım, disiplinsiz ve her pozisyona itiraz eden bir görüntü içinde olunca, ortaya hiç de hoş olmayan bir tablo çıktı. Evet hakemler belki kötüydü ama bu kadar aciz bir görüntü çizmek de bize yakışmadı.

DERS VERDİLER

Dün Türk basketbolu adına onur gecesi beklerken ne yazık ki, bir utanç gecesi yaşadık. Şunu bir kez daha gördük ki, takım olup bir arada oynayamazsak hiçbir şey yapamayız. İspanya belki tek tek oyuncu bazında bizden iyi değil. Ama bizden daha iyi bir takım olduğu kesin. Her şeyden önce biz iki pas sonunda topu atarken, onlar 10-12 pası bir arada yapıp en müsait pozisyonda topu çembere gönderdi.

Biz iyi savunma yapalım diyoruz ama İspanyollar, bize savunma dersi veriyor. Gerektiğinde hakemleri de etkileyerek profesyonelliği bizden daha iyi gösteriyor.

Kısacası dün umutla geldiğimiz salondan basketbol dersi alarak başımız önde ayrıldık. Böyle oynadığımız zaman hiçbir şey yapamayacağımızı gördük. Artık işimiz mucizelere kaldı.

Silahşörlerimizin çalışmadığı, uzunlarımızın etkisiz kaldığı ve rakibin 3 sayılarını sadece izlemekle yetindiğimiz gecede bundan başkası da olamazdı.

Gene klasik olarak turnuva daha bitmedi tesellisiyle kendimizi avutmaya çalışacağız. Ama görünen o ki, biz yarı final oynama hayalleriyle geldiğimiz İndianapolis'te galiba 9-12lik mücadelesi yaparak ayrılacağız.

Eğer basketbolcularımız takım olma yolunda karar verebilirse ve birbirleriyle kenetlenirse bu teselli grubunu en üst sırada bitirmek avuntumuz olacaktır.

Artık herkes şapkasını önüne koymalı ve kalan maçlarda hiç olmazsa dün yerlere serilen Türk basketbolunu gerçek yerine taşımalılar.
Yazının Devamını Oku

Savaşın kazanın

2 Eylül 2002
<B>INDIANA</B>'ya gelirken, tarihimizde ilk kez katıldığımız Dünya Kupası heyecanıyla ilginç hesaplar yapmıştık. Hesaplarımıza göre ilk turda oynayacağımız 3 maçı da kazanıp, bu maçlar sonunda çeyrek final vizesini cebimize koyacaktık. Ancak İstanbul'da yaptığımız hesap, Indiana'da tutmadı.

Çok rahat yenebileceğimiz Porto Riko karşısında inanılmaz derecede kötü oynayıp, yenilince ilk şoku yaşadık. ‘‘Bu ilk maçtır kaza olur, Brezilya'yı devirir, bunu temizleriz’’ dedik.

Sambacılar önünde gerçekten kazanmak için her şeyi yaptık. Mükemmel bir 3 periyot oynadık. Hatta bunu 4. periyodun yarısına kadar taşıdık. Ama sonra biz, biraz deneyimsizlik, biraz da beceriksizlikten kaynaklanan hatalar yaptık. Basketbol tanrısını yanına alan Brezilya ise inanılmaz atışlar yapıp, mucize son saniye üçlüğü ile bizi devirdiğinde hepimiz şok olduk. Tüm istatistik değerlerde önde olduğumuz bir maçı kaybetmek hesaplarımızı alt üst ettiği gibi, bizi de ilk turda şampiyona dışında kalma durumu ile karşı karşıya getirdi. Bereket versin çok çabuk atlatıldı ve Lübnan galibiyetiyle 2. tura yükseldik.

YÜKSELEN DEĞERLER

Şimdi, önümüzde çok zorlu 3 maç var. İspanya bu turnuvanın en iyi basketbol oynayan takımlarından birisi. Yugoslavya'nın gücü ortada. Angola da hiç de çantada keklik takım değil. Ancak şurası bir gerçek ki, her üçü de yenilmez takım değiller. Birlikte mücadele edecek, beraber savaşacak, sorumluluğu paylaşacak bir Türk takımı, gitti gibi gözüken turnuvayı geri getirebilir.

Bunun için de öncelikle hedef İspanya maçı. İspanyollar iyi savunma yapıp, son derece akıllı hücum ediyor. Onlara aynı şekilde cevap verirsek ve bu takımın en büyük silahı Gasol'u etkisiz hale getirirsek, şansımız çoğalabilir.

Düne kadar bir şeyler yapmıyor diye yakındığımız Mehmet Okur ve Hüseyin Beşok'un Lübnan maçındaki performansları bize bugünkü maç öncesi umut verdi. Hidayet ile İbrahim arasındaki olumlu pas bağlantısı da bir başka iyi sinyal. Harun'un formu, Kerem'in açığını kapatacak gibi görünüyor. Yani artı değerlerimiz giderek yükseliyor. Üstelik önümüzde kazanmaktan başka çare yok.

İbrahim Kutluay ve Hidayet Türkoğlu, ‘‘Biz zoru severiz’’ derken, işte bunu işaret ediyorlardı.

Dileğimiz; birbirleriyle kenetlenecek olan 12 Dev Adam, 2. turda basketbol tanrısını da yanına alır, bize o çok hasret kaldığımız sevinci yaşatır. Burada tribünleri dolduran Amerikalılar'ın bile kıskançlıkla izlediği seyircimizle coşup, Indiana öncesi hesaplarımızı yerine getiririz.

Şu anda yitirdiğimiz avantajı geri almaktan başka çaremiz yok. 12 Dev Adam da bunu çok iyi biliyor...
Yazının Devamını Oku

Oh dünya varmış

1 Eylül 2002
<B>iKİ</B> gündür yaşadığımız kabustan sonra dün kendimize geldik. Lübnan maçı bizim için tamam veya devam karşılaşmasıydı. Eğer kaybetseydik, Dünya Şampiyonası serüvenini hüsranla kapatacaktık. Gerçi Lübnan bizim ayarımızda bir takım değil. Ama ilk iki gün yaşananlardan sonra insan ister istemez korkuyordu. Şükür ki, dün korkulanlar olmadı. Kazanmanın bilincindeki 12 Dev Adam, birinci periyodun sonundan itibaren maça ağırlıklarını koyunca, karşılaşma ikinci 10 dakika içinde bitti.

Dedik ya, dün bizim için kazanmak önemliydi. Bunu gerçekleştirdik. Ancak, önemli bir nokta daha vardı ki, o da nasıl oynayacağımızdı. İşte bizim açımızdan galibiyetten çok bu sevindirici. İlk iki gündür sahada pek göremediğimiz uzunlarımızdan Mehmet Okur'un o durgunluğunu üzerinden atması, ilerisi için umut verici.

SÜPER İKİLİ

Sevindirici bir başka nokta da, İbrahim ile Hidayet arasındaki uyum. Bu süper ikili, dün maça ağırlıklarını koyarken, birlikte neler yapabileceklerini de gösterdiler. İbo, o şutör kimliğiyle ortaya çıkarken, Hedo da gerçek bir NBA oyuncusu olmanın sorumluluğuyla oynadı. İlk üç periyotta bekleneni veremeyen Hüseyin Beşok, son periyotta hem ribaunt alıp, hem de skor alarak üzerindeki durgunluğu attı. Görülüyor ki, turnuva ilerledikçe takım olma yolunda önemli adımlar atıyoruz. Dün yaptığımız savunma, bunun en açık göstergesiydi.

Dileriz bu prova, bundan sonraki maçlar için olumlu olur. Şimdi önümüzde İspanya, Yugoslavya ve Angola maçları var. İyi oynayacak bir Türk takımı, bu maçları kazanabilir. Ve ilk turda yitirilen avantajı tekrar geri alabilir. Yeter ki, takım gibi oynayıp, kazanma arzularını sahaya yansıtsınlar. Bu arada kaptan Harun'daki istek de takım ruhunu ateşleyen ve birlikte oynamayı sağlayan önemli bir faktör. Dün sahne alan Türk Milli Takımı'nın bundan sonra da aynı hızla yoluna devam edeceğine inanıyorum.
Yazının Devamını Oku

Kazanmayı bilmiyoruz

31 Ağustos 2002
<B>ŞURASI </B>bir gerçek ki, biz maç kazanmayı bilmiyoruz. 16 sayı öne geçtiğin bir maçı son saniye basketiyle rakibine teslim ediyorsan, hatayı biraz da kendinde aramak gerek. Bu maç bu noktaya gelir miydi? İşte bu soruyu saatlerce kendi kendime sordum. Aldığım yanıt, asla gelmemeliydi. Ama biz getirdik. Nasıl mı?

Farkı yeterli görüp, tempomuzu düşürdük. Uzun savunmasını unuttuk ve en önemlisi de gerektiği anlarda topu potaya gönderemedik. Tüm bunlara inanılmaz basit hatalar da eklenince, o koskoca fark eriyip gitti. Her şeye rağmen biz bu maçı kazanabilirdik. Düşünün, 34 saniye var ve 4 sayı öndeyiz. Hidayet hava topunu alıyor, Kerem pozisyonunu kaçırıyor ve basket faul yapıyor. Fark inmiş bire. Ardından iki kritik faul atışı. Kerem ikisini de kaçırıyor. Bu, belki süratle kapanan farkın getirdiği baskının eseriydi. Ama dedik ya, bu iş buraya gelir mi? Bizim için ölüm-kalım maçı olan Brezilya maçını kazanmak için çok arzulu başlamıştık maça.

AĞIR FATURA

İlk yarıda her şeyi yerli yerinde yaptık. Mirsad ve Hidayet son derece olumlu oynadılar. Diğerleri de görevlerini yapınca aradığımız tempoyu yakaladık ve farkı açtık. Ama o üçüncü periyod sendromu yok mu? Yine karşımıza çıktı ve farkı bir anda erittik. Bunlara rağmen Hidayet işi toparlayıp, arayı açtı. ‘‘Artık işi bitirdik’’ derken, o inanılmaz hatalar geldi. Tüm bunlara Brezilyalı basketbolcunun mucize 3'lüğü de eklenince, iyi savaştığımız ama sonunu getiremediğimiz maçı yitirip, tecrübesizliğimizin faturasını ağır ödedik. Şimdi işimiz artık mucizelere kaldı. Bu mucize şutla gelen yenilgi bizi perişan etti. Ama ilk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası'nda bu kez iyi mücadele etmekle teselli bulduk. Dileriz, bundan sonraki maçlarda deneyimsizlikten kaynaklanan bu hatalar ortadan kalkar.
Yazının Devamını Oku

Hatalardan ders alalım

30 Ağustos 2002
İlk kez katıldığımız Dünya Basketbol Şampiyonası'na galibiyetle başlamak istiyorduk, ama olmadı. Şimdiye dek hep söylüyorduk, ‘‘Kazanmak için mücadele etmek ve sonuna kadar kavga etmek gerekir’’ diyorduk. Ancak Porto Riko karşısında ilk yarıda öyle yumuşak bir savunma yaptık ki, şaşırmamak elde değil. Özellikle iki uzunumuzdan verim alamamamız, hücum organizasyonumuzu da bir türlü istediğimiz düzeye çekememize neden oldu. Aydın Örs, maç öncesi planını geriye iyi koşup, içeriden sayı üretmek üzerine kurmuştu. Bunun için de, iyi mücadele edilmesi esastı. Ama biz o beklediğimiz mücadeleyi bir türlü veremedik. Veremediğimiz gibi, rakibin 40 yaşındaki silahı Ortiz'i de bir türlü durduramadık. Hücumda silahlarımızı devreye sokamazken, savunmayı da istediğimiz sertliğe çekemedik. Buna karşın maçtan kopmadık. İlk yarıyı bir şans topuyla 4 sayı yenik kapamamıza rağmen maçtan umutluyduk.

DENEYİM FAKTÖRÜ

İkinci yarıda Kaya sahaya sürülünce, Mirsad ile birlikte savunma direncimiz arttı. Ama hücumda arzuladığımız tempoyu bir türlü yakalayamamamız skorumuzun kısır kalmasına neden oldu. Hidayet ve Mirsad skor bulunca, sertleşen savunmamızla son çeyrekte rakibi yakalayıp, öne bile geçtik. Ancak buralarda deneyim çok önemli. İlk kez katıldığımız Dünya Şampiyonası'nda son çeyrekte bu deneyimsizlik önümüze öyle bir fatura çıkardı ki, saç baş yolmamak elde değil. Tam maçı aldık götürdük derken, hiç yapılmayacak hatalar yaptık. Sinirlerimizi kontrol edemedik, elimizdeki topları da kaybedince, üç uzununu da yitirmiş Porto Riko karşısında sahayı boynumuz önde terkettik.

Ancak bu yenilgi hiçbir şeyin değil. Önümüzde uzun bir turnuva var. Eğer maçın sonunda yaptığımız hataları tekrarlamazsak, bunun telafisi var. Bunun için de dünkü yanlışlardan ders alıp, ileriye güvenle bakmamız gerek.
Yazının Devamını Oku

Düşler gerçek olsun

29 Ağustos 2002
Böyle şampiyonalarda ilk maçlar gerçekten zordur. Ancak iyi konsantre olacak ve birbir-leri ile kenetlenecek 12 Dev Adam, tüm bu zorlukların birer birer üstesinden gelecektir. 12 Dev Adamımız basketbol tarihimizin en büyük sınavına çıkıyor. İlk kez katıldığımız Dünya Basketbol Şampiyonası öncesinde hepimizin hedefi ve beklentisi gerçekten çok büyük. Şu anda Indianapolis'te hayaller kuruyoruz. Milli Takımımıza ABD ile final oynatıyoruz. Finale giden yolda önümüze çıkan tüm rakiplerimizi birer birer devirdiğimizi düşlüyoruz. Belki şu an için bunlar bir rüya, ama niye gerçek olmasın.

Türk halkına geçen yıl büyük sevinçler yaşatan bu takıma şöyle bir baktığımızda gerçekten yüksek bir kalite ve kapasiteyi görüyoruz. İbrahim, Hidayet bu takımın liderleri. Hüseyin ve Asım çember altı güvenceleri. Mirsad, Mehmet Okur, Haluk, Harun ve Kerem deneyimli, yürekli savaşçılar. Kaya, Hakan ve Ömer bu ekibin genç dinamitleri.

GÜCÜMÜZÜ GÖSTERELİM

Şöyle bir bakarsanız bu takımın ne kadar yetenekli oyunculardan oluştuğunu görürsünüz. İşte sorun burada. Eğer, bu yetenekli oyuncular bir takım halinde ve tüm maç boyunca mücadele edebilirlerse, o zaman ger

çekten önlerinde kimse duramaz. Aydın Örs, yaklaşık 2 aydır bu çocuklardan mükemmel bir takım çıkartmak için gecesini gündüzüne kattı. Yapılan çalışmalar ve hazırlık maçları sonunda da Örs hayli umutlu. Dün yaptığım görüşmede ‘‘Takım istediğim seviyeye geldi. Çocukların gözlerinden de istek ve arzuyu okuyorum’’ derken, mütevazi kişiliği içine sakladığı iddiayı ortaya koyuyordu.

Indiana'da moraller iyi. Kazanma arzusu ve isteği yerinde. Şimdi bu amacı gerçekleştirmek için tüm gücümüzü sahaya dökme zamanı. Türk ulusunun büyük beklentilerine cevap verecek 12 Dev Adam, Dünya Şampiyonası serüvenine bugün Porto Riko maçıyla başlıyor. Böyle şampiyonalarda ilk maçlar gerçekten zordur. Bu sadece bizim için değil, tüm takımlar için geçerli. Ancak iyi konsantre olacak ve birbirini ile kenetlenecek 12 Dev Adam, tüm bu zorlukların birer birer üstesinden gelecek ve Türk basketbol bayrağını Avrupa'nın zirvesinden dünya zirvesine taşıyacaktır. Haydi 12 Dev Adam, kalplerimiz ve dualarımız sizinle.
Yazının Devamını Oku