Takım olunca

ANGOLA maçı bizim için ümitlerimizi son güne taşıyacağımız ‘‘Tamam mı, devam mı’’ karşılaşmasıydı.

Bu maçın, kazanmanın yanı sıra takım olup olamadığımızı görmek açısından da önemli diğer bir yönü vardı. Öyle ya, bir gün önce İspanyollar karşısında beklemediğimiz bir yenilgi almış, bir anlamda çökmüştük. Bu ağır psikolojik baskının altından, ancak takım olunması halinde kalkılabilirdi. İşte Angola maçını hem kazandık, hem de takım olma yolunda önemli bir adım attık.

Bu maçın sevindirici bir başka noktası da, bugüne dek çektiğimiz 3. periyot sendromunun bu kez atlatılmış olmasıydı. Nitekim Angola'yı da bu 3. periyottaki mükemmel savunma ve akıllı hücum organizasyonu ile geçtik. Angola bizim ayarımızda bir takım değil. Ama üzerimizde oluşan psikolojik baskı bu maç öncesinde bizleri tedirgin ediyordu. İlk çeyrek boyunca daha iyi oynamamıza karşın bu baskı yüzünden basit hatalar da yaptık. Ancak önce takımın lideri İbrahim sahneye çıktı ve skoru sırtladı. Sonra Mirsad ve Mehmet Okur ona ayak uydurdu. Kerem de bu savaşanlar takımına katılınca, ilk kez birlikte mücadele eden bir milli takım seyrettik.

HİDAYET'E YAKIŞMADI

Dünkü maçta üzüldüğümüz tek nokta NBA yıldızımız Hidayet'in kafaca ve fizik olarak bu maça hazır olmaylışıydı. Arkadaşları kazanmak için var güçlerini ortaya koyarken, Hidayet'in umursamaz tavrı doğrusu kendisine pek yakışmadı. Dileriz, başta İbrahim, Mirsad, Mehmet, savunmayı ateşleyen Haluk ve Kerem olmak üzere arkadaşlarının dün verdiği mücadelen gerekli dersi çıkartmıştır. Çünkü bugünkü Yugoslavya maçında buna çok ihtiyacımız var.

Artık herşey kendi elimizde. Hedefimiz olan çeyrek finale çıkmak istiyorsak, Yugoslavya'yı devirmek zorundayız. Birlikte mücadele edecek bir Türk Milli Takımının da bunu başarabileceğine inanıyor ve neden olmasın diyoruz.
Yazarın Tüm Yazıları