Filmin adı “Görevimiz Mangal”...
Bir kadının ve kadınların hikâyesi... Bugün size bu filmin hikâyesini anlatacağım.
Bu hikâyeyi ve yazıyı, çocuğunun önünde katledilen bir Türk kadınına, Emine Bulut’un ruhuna ithaf ediyorum.
Her şey 2014 yılında New York Times gazetesinde yayınlanan bu karikatürle başladı.
Mekân, üzerinde “Uzay Seçkinleri Kulübü” yazan bir yer.
Uzayda başarı sağlamış ülkelerin kabul edildiği hayali bir kulüp burası...
Dışarıda ise elinde ineğinin ipi ile içeri girmek için kapıyı çalan bir Hintli köylüyü görüyoruz...
Zafer Köse ile yaptığı “Batı’nın Kibri ile Doğu’nun Cehili Arasında” isimli nehir söyleşide, çok hoşuma giden bölümler vardı.
Katılmadığım bölümler de vardı... Bir de eksik bulduğum yaklaşımlar ve isimler...
*
Kitabın büyük bölümünü çok katılarak okudum.
“Üç kutuplu Türkiye” tezleri, “döneklik” üzerine yaklaşımları, demokrasi anlayışı, “vicdanın” önemini vurguladığı sayfalar, umut ve umutsuzluk üzerine söyledikleri gerçekten dikkatle okunması gereken bölümler.
*
Ama en çok Atatürk’le ilgili bölümü sevdim.
Atatürk
Evet o yazdı, biz de bir soru sorduk...
*
Önceki gün cevap mahiyetinde bu konuyu yine yazdı.
Önce, Serdar Tuncer’e teşekkür edeyim...
Çok seviyeli, nazik bir cevap yazmış...
Tek kelime hakaret, aşağılama yok...
Yaşça benden küçük olduğu için, bu sohbeti biraz daha sıcak yapabilmek için izniyle “Sen” diye hitap edeceğim.
*
Önce, biraz geç olsa da öğrendiğimizden başlayalım.
*
BİR: Rusya’nın kuzeyindeki Nyonoksa’da 8 Ağustos günü bir nükleer füze denemesi sırasında patlama oldu.
Buradan nükleer sızıntı olduğu haberleri geldi.
*
İKİ: Ancak bu olaydan 2 gün sonra daha yeni farkına vardığımız bir başka gelişme yaşandı.
10 Ağustos günü Dubna ve Kirov şehirlerinde bulunan iki “nükleer gözetim merkezi” sessizliğe büründü.
Neydi bu iki merkezin görevi?
Bir Macar aydınıymış.
1956’daki Macar ayaklanmasının bastırılmasından sonra ülkesini terk etmiş, Berlin Duvarı’nın çökmesinden sonra yeniden ülkesine dönmüş.
*
Murat Belge, arkadaşının bir diktatörlükte terk ettiği ülkesine döndüğünde bir başka tür diktatörlükle karşılaştığını anlatıyor.
Haksız da değil...
Macaristan bugün Avrupa’nın göbeğinde bir başka tür despotluğu yaşıyor.
*
İşte o arkadaşı, geçenlerde 90’lı yaşlarında Balaton Gölü’ne girmiş. Ne yazık ki Prof.
Fotoğraf 2005 yılının ağustos ayında Amerika’nın New Orleans şehrini vuran Katrina fırtınasından sonra çekildi...
*
Fotoğrafta gördüğünüz, selde mahsur kalmış bir insanı kucağında taşıyan kişi Hollywood’un en ünlü aktörlerinden Sean Penn...
Sular mikrop taşıdığı için girmeyin deniyordu, o suların içinde.
*
Biliyorum, o karanlık sinik ruhlar hemen diyecek:
“Göz boyamak için yapılmış basit bir halkla ilişkiler çalışması...”
Yani kiraz çiçeklerinin açıldığı bir Japon ilkbaharı gibi geldi bana...
*
Başından beri Kazdağları ile ilgili bu duyarlılığı hep siyasetin çok üzerinde bir şey olarak görmeyi arzuladım.
Gözümün önüne 1970’li yıllarda Fransa’da ilk ekolojist, çevreci hareketlerin başladığı günler geldi.
O kelime o günlerde, merkezdeki ve kenardaki yerleşik siyasi hareketlerin pek önemsemediği, hatta mesafeli durduğu bir duyarlılığı temsil ediyordu.
*
Fazıl
Önümde, Osman Kavala ve Gezi iddianamesi...
İçinde öyle bir şey var ki, durmadan hınzırca bana göz kırpıyor...
“Hadi hadi yaz şunu, tam sana göre” diyor...
Tutamadım, şeytana uydum yazıyorum...
Bu iddianamenin belkemiğini oluşturan bir belge var.
Amerikalı profesör Gene Sharp’ın 198 maddelik “Şiddet içermeyen pasif direniş yöntemleri” adlı eseri.
Savcı bu 198 maddeyi iddianameye koymuş ve her eylemin karşısına “Gezi olayları sırasında uygulanıp uygulanmadığını” yazmış.